• Sonuç bulunamadı

2.1.1. İşgücü ve İstihdama İlişkin Teorik Çatı

2.1.1.1. Klasik İstihdam Teoris

Klasik İktisadi Düşüncenin varsayımlarından birisi olan tam istihdam kavramı, klasik düşünürlerce ekonomik düzende daima var olduğunu düşünülen tam istihdam ve bunu sağlayan bir mekanizmanın mevcudiyeti ile işgücü üyelerinin cari ücret haddinden çalışmak istedikleri halde, iş bulamamaları gönülsüz işsizliğin varlığı56 algısına yol açarken, arz- talep, faiz haddi ve ücret düzeyinin belirlenmesi ile ilgili görüşler de bu varsayımı destekler nitelikte tam istihdam kavramı ile klasiklerin bütünleşik olarak algılanmasına neden olmuştur. Ancak söz konusu varsayımlar nedeniyle istihdam, Klasik İktisatçılar tarafından bir sorun olarak görülmemiştir. Klasik görüşün savunduğu tam istihdama bağlı olarak, emek piyasasında tek bir istihdam dengesinin varlığını gösteren ve W parasal ücret seviyesini, P ise fiyatlar genel seviyesini göstermektedir. (W/P)0 reel ücret seviyesinde N0 emek birimi istihdam edilmekte ve (W/P) reel ücret seviyesinde iş arayanlar N1’ ile ifade edilmektedir. Buradan (W/P) reel ücret seviyesinde işsiz miktarı (N1- N0) kadardır, demek mümkündür. Serbest bir ekonomide, rekabet seviyesinde ücretler bu durum karşısında düşecek, bunun sonucunda reel ücretler de azalma gözlenecektir. Böylece denge, (W/P)t reel ücret seviyesine denk düşen Nt istihdam seviyesinde oluşacaktır57. Bunu şekil 2.1’de aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür:

56 Wallace C. Peterson, Gelir İstihdam ve Ekonomik Büyüme, Çev.: Talat Güllap, Atatürk

Üniversitesi Yayınları No: 763, Erzurum, 1994, s. 82.

Şekil-2.1: Klasik Tam İstihdam Dengesi

Kaynak: Halil Dirimtekin, a.g.e., 1981, s. 205.

Kısaca, Klasikler doğal olarak oluşan tam istihdamı bir sorun olarak görmemekle birlikte, yalnızca tam istihdam düzeyindeki milli gelirin oluşumu, bölüşümü ve tüketimi konularını detaylı olarak ele almışlardır. Klasiklerin bu temel görüş ve düşünceleri iktisat bilimi tarafından mahreçler yasası, faiz teorisi, ücret teorisi ve fiyat teorisi başlıkları altında uzun süre tartışılmıştır. Satış sürüm yerleri anlamına gelen mahreçten yola çıkarak incelemeye konu olan bu kanuna göre; arzda meydana gelen her artış kendisi kadar bir talep artışına yol açmakta yani “her arz kendi talebini yaratmaktadır”. Mahreçler kanununun geçerlilik koşulu kazanılan gelirlerin tümünün çok kısa zamanda harcandığı varsayımını içermektedir. Ancak bütün insanların gelirlerinin bir kısmını tasarruf ettikleri düşünüldüğü zaman herkes piyasadan satmak istediğinden daha az mal satın almak isteyecek ve böylece her malın kendi değerinden daha az bir talep oluşturmasına neden olacaktır. Böyle olunca piyasadaki yetersiz talep, üretimin kısılmasına bu da işsizliğe yol açacaktır58.

Öte yandan, Klasik İktisatçılar faiz teorisi ile tasarruflar sonucunda ekonomide ortaya çıkabilecek dengesizliklerin gerçekçi olmayacağı ispatlamak üzere de çeşitli çalışmışlarda bulunmuşlardır. Çünkü Klasik faiz teorisine göre tüketim kısmanın sonucunda tasarruf, bunun devamında ise faiz oluşumu söz konusudur ve bu nedenle faiz haddi ile tasarruf arasında doğru orantılı fonksiyonel bir ilişki olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte faizler yükseldikçe, daha fazla yatırım yapmak için tasarruf talebinde bulunan girişimcilerin, karları ve yatırımları azalmakta ve bu da istihdam olanaklarında düşüklüğe yol açmaktadır.

Klasiklere göre teori gereği emek arzı ve talebinin kesiştiği yerde ücret miktarı ve ekonominin tam istihdam düzeyi belirlenirken, emek arzını çalışmanın marjinal zahmeti (çalışılan sonuncu saatin verdiği zahmet) ve çalışma sonucunda elde edilen gelirin marjinal faydası oluşturmakta ve emek arzı doğrudan doğruya ücretin [Reel Ücret= Nominal Ücret (W)/ Fiyatlar Genel Seviyesi (P)] fonksiyonu olmakta ve çalışma süresine göre gelirin marjinal faydası ile çalışmanın marjinal zahmetinin gösterildiği Şekil 2.2 aşağıda yer almaktadır59.

Şekil-2.2: Çalışma Süresine Göre Gelirin Marjinal Faydası ve Çalışmanın Marjinal Zahmetinin Gösterimi

Kaynak: http://ekonomik.tripod.com, 20/06/2006.

Emek talebini işçinin marjinal fiziki verimliliği (son işçinin üretime yaptığı katkı) belirlemekte ve MP ile gösterilmektedir. (MP*P) çarpımı marjinal ürün gelirini (hasılatı) vermektedir. Girişimci MP*P ile işçinin ücretini (W) karşılaştırmakta ve W > MP*P ise zarardan kurtulmak için işçi çıkartmaktadır. Son katılan işçiyi ekonominin tümü için UN, bunun milli gelire yaptığı katkıyı UY ile gösterildiği takdirde denge UY*P = UN*W eşitliğinin sağlandığı noktada kurulacaktır60. Buradan da anlaşılacağı üzere ücret teorisinin özü ekonomide emek talebinin reel ücretlerin bir fonksiyonu olmasıdır.

Klasik istihdam teorisine göre nüfus artışı, emek arzını yükselterek işsizliğe neden olmakta ve bunun sonucunda ücret düzeyi düşmektedir. Ücretlerin düşmesi ise, nüfusu yeniden sınırlamaktadır. Diğer yandan, ücretler maliyetlere ilave edildiğinden; ücretlerin düşmesi, fiyatları da düşürmekte ve mallara karşı olan talebi

59 “Milli Gelir ve Klasik İstihdam Teorisi”, http://www.isletmefakultesi.files.wordpress.com/.../5-

milli-gelir-ve-klasik-istihdam-teorisi.ppt, 12/02/2011.

artırmaktadır. Artan talebin karşılanabilmesi için, yeniden işsizler işe alınmakta ve istihdam hacmi genişlemektedir61. Öteyandan, Klasikler İktisatçılardan olan J. Bentham, işsizliği azaltan para arzındaki artışı sakıncalı bulmazken, bu para arzındaki artış üretim artışına yol açması rağmen fiyat artışına yol açmayacağını savunarak, işsizlik ve para arzı konusunda farklı bir yorum getirmiştir62.

Klasiklerin diğer bir teorisi olan, Ücret Teorisine göre; ülkede gayri iradi işsizler varsa, bundan sorumlu olan yani serbestçe işlemesine engel olan işçi örgütleri, sosyal sigorta mevzuatı ve genel olarak devlet müdahaleleridir. Çünkü bunlar, yapay olarak ücret düzeyini yüksek tutarak, iş hacminin genişlemesine ve böylece işsizliğin ortadan kalkmasına engel olmaktadırlar63. Klasikler Fiyat teorisinde ise, ekonomide para arzında bir artış olması halinde daha fazla harcama yapılacağı, ancak daha fazla üretmek mümkün olmadığından (ekonomi tam istihdamda) oluşan harcama fazlasının fiyatlar genel seviyesinde bir artışa yol açarak enflasyon gibi bir sistem sorununa temel teşkil edeceğini ileri sürülmektedirler.

Klasik istihdam teorisi, her ne kadar büyük ve önemli bir geçmişe sahip olsa da artık günümüzde ekonomik sistemin tam istihdam seviyesinde otomatik olarak dengeye ulaşabileceğine inanılması zor bir kavram olduğundan, birçok ekonomist tarafından kabul görmemektedir. Bu noktada ise Sanayi Devrimi sonrasındaki yaşanan gelişmelere de bağlı olarak gerçekleşen Büyük Buhran ve istihdam seviyesinin tespitinde alternatif açıklamaların ortaya çıkması olmak üzere başlıca iki faktör önemli rol oynamıştır. Bahsi geçen olaylar ve ekonomik düşüncelere, özellikle de bunların istihdam konusundaki söylemlerine de değinmekte fayda görülmektedir.

2.1.1.2. İstihdam Konusunda Klasik İktisadi Düşünceye Yönelik Eleştiriler