• Sonuç bulunamadı

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4.1. Gelişmişlik Düzey

İş imkanlarının çok olması, eğitim seviyesinin iyi olması ve yaşam koşullarının yüksek olması itibariyle ülkeyi avantajlı hale getiren ve bu nedenle bölgesel ve ulusal boyutlarda içeriden ve dışarıdan göç almaya müsait bir yapıda olmasına yol açan durum, bir ülkenin gelişmişlik derecesini göstermektedir. Gelişmişlik düzeyinin ölçümünde milli gelir, işsizlik, yoksulluk, nüfus yapısı, gelir dağılımı durumları, eğitim ve sağlık ile ilgili göstergeler kullanılmaktadır. Bu göstergelerden yola çıkarak; üretim ve istihdam yapısının gelişmiş, sanayi ve hizmet sektörlerinin ekonomideki payının ve toplumun refah seviyesinin yüksek olmasının kalkınmanın temel amaçları arasında yer aldığını söylemek mümkündür.

Kalkınma, en geniş anlamıyla bir toplumun ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda çeşitli değişimlere uğrayarak ve gelişimlerden geçerek, bir bütün olarak düzenlenmesi ile istenilen düzeye ulaştırılması anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle kalkınma, ülkelerin ulaşmaya çabaladığı bir hedef ve aynı zamanda nedensellik ilişkilerini içeren bir süreçtir179. Tanımda bahsi geçen nedensellik ilişkisini kurabilmek için bir takım kriterler kullanılmaktadır. Küreselleşme sürecine kadar kalkınmanın gerçek ölçütü olarak kullanılan tek kriter ekonomik göstergeler olurken, zaman içerisinde insana verilen önemin de artması üzerine; sağlık, eğitim, hayat beklentisi, çocuk ölüm oranları, ifade özgürlüğü gibi beşeri değişkenlerin gelişme analizlerinde yoğun olarak kullanılmaya başlanması, sosyal ve siyasal değişkenlerin daha etkin şekilde değerlendirilmesine ve kullanılmasına yol açmıştır. Buradan yola çıkarak kalkınma, insan boyutuyla incelendiği zaman insan kişiliğinin gerçekleştirilmesi için gerekli koşulların yaratılması anlamına gelirken; yoksulluk, işsizlik ve eşitsizlik gibi durumların varlığı halinde ise bir azalma kriteri olarak değerlendirilmektedir180. Bu bağlamda; insanlığın gelişmesinin toplumların gelişmesine yol açtığını ve bu şekilde toplumların gelişmişlik düzeylerinin kalkınmışlıkları ile doğru orantılı olarak ilerleyen bir süreç olduğunu söylemek mümkündür.

Söz konusu süreci bireysellik, grup oluşturma ve toplumsallaşma olmak üzere üç aşamada incelemek mümkündür. Bireyler yaradılışları gereği benzer özelliklere sahip olsalar dahi doğuştan var olan kalıtımsal özellikleri, yetenekleri ve içinde yetiştikleri kültür ve çevre ile bir takım değişkenler sayesinde birbirlerinden kolaylıkla ayrılabilmekte ve bu şekilde de bireysellik kavramı ortaya çıkmaktadır. Toplumsal gelişim sürecinde ikinci aşama olan grup oluşturma; belli bir amaç doğrultusunda mikro ölçekte üretim etkinliğinin, makro ölçekte ise toplumsal kalkınmanın sağlanabilmesi adına gerçekleştirilen sosyal hareketlilik olarak ifade edilebilmektedir. Türk toplumunun geçmişinde de sıkça bahsi geçen ve bir köy topluluğu içinde işlerin hızlı bir şekilde yapılabilmesi için elbirliği içerisinde çalışmadan ibaret olan imece önemli bir yer tutarken, bu sayede geçmiş dönem

179 Barbara Ingham, Economics and Development, McGraw-Hill London, 1995, s. 33.

180Kalkınma ve Kalkınma Ekonomisi,http://www.feyonomi.com/kalkinma_ve_kalkinma_iliskisi.htm,

Türkiye’sinde özellikle de tarım sektöründe önemli kazanımlar elde edilmiştir. Ancak, her geçen gün artan okuma oranı, kentleşme hızında artışa neden olduğundan tarımsal üretim oranında büyük oranlı düşüşler yaşanmaya başlanmış ve bu adet de zamanla önemini kaybetmiş olsa da toplumsal bir takım değerler ve öğeler halen önemini korumaya devam etmektedir.

Toplumsal değerlerin sürekliliğini sağlayabilmek ve gelişim süreçlerinden üçüncüsü olan toplumsal gelişmişlik kavramına ulaşabilmek için ise, ilk iki gelişim sürecinin bir bütün olarak değerlendirmesi gerekmektedir. Bir toplumun ekonomik, yapısal, demografik, sosyal ve yönetsel özellikleri gelişmişlik düzeyi üzerinde etkili faktörleri oluştururken, bireylerin yaşam standartlarının ideal bir biçime getirilmesi, etkin üretim sistemlerinin uygulamaya konulması, ulusal ve uluslar arası ticarete ilişkin önemli köprülerin oluşturulması, kültürel ve sosyal etkinliklerin sayısının artırılması vb. konularda ise toplumu oluşturan bireylerin eğitim düzeyleri önemli olmaktadır.

Çünkü eğitilmiş insan gücü ve teknoloji birlikte bilgi üretim faktörlerini oluşturmakta ve literatürde konuya ilişkin gerçekleştirilen çalışmalarda da bunun büyümeye pozitif katkısı olduğu ileri sürülmektedir. Bilginin üretim faktörü haline dönüştürülmesi; sürecin, ürünün ya da hizmetin sürekli olarak iyileştirilmesi, var olan bilginin sürekli olarak işlenmesi yoluyla ondan yeni ve farklı süreçler, ürünler ve hizmetler elde edilmesi ve gerçek yenilik olmak üzere üç şekilde olmaktadır. Bilginin uygulanıp, ekonomide ve toplumda değişiklik yapma yetisine sahip olması için ise söz konusu üç yöntemin de eş zamanlı olarak uygulanması gerekmektedir. Birincisi, bilginin ve teknolojinin yarattığı pozitif dışsallıktır. Yaratılan bilgi, hangi düzeyde olursa olsun farklı sektörlerce alınıp kullanılabilmekte, farklı süreçlerle işlenerek verim sağlanabilmektedir. İkinci temel kavram ise, bilginin ölçeğe göre artan oranda getiri sağlamasıdır. Bu kavram sayesinde bilginin kullanıldıkça, yayıldıkça veriminin artacağına dair varsayımın doğruluğu da kanıtlanabilmektedir. Öte yandan, bilişim sektörünün ekonomiye katkısı bir hayli fazla olup, bir yandan

işgücü etkinliği artarken diğer yandan da hammadde, üretim, lojistik maliyetlerinin düşüyor olması verimlilik ve etkinliğin sağlanmasında büyük önem taşımaktadır181.