• Sonuç bulunamadı

İktisadi etkinlik iki kritere bağlı ölçülmektedir. Bunlardan birisi fayda maliyet analizi, diğeri ise amaçları gerçekleştirecek etkili uygulamalardır. Gerçekleştirilen uygulamalarda ve literatürde de yer alan birçok çalışmanın gösterdiği sonuçlara göre; etkinlik ülkeden ülkeye değişmekte, yani gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında ekonomik konjonktürlere de bağlı olarak etkinlik farklılık göstermekle birlikte özellikle ekonomi politikalarının gerçekçi bir şekilde uygulanmaları makro ekonomi üzerinde oldukça etkilidir. Bunların yanı sıra ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin artırılması amaçlı gerçekleştirilen alt-yapı yatırımları da etkinlik üzerinde büyük paya sahip faktörler arasında yer almaktadır.

1980’li yılların başından itibaren tüm dünyayı ekonomik, kültürel ve sosyal anlamda çemberi içine alan küreselleşme kavramı ile etkinlik yalnızca ülke içi ile kalmayıp alınan kararlar ve uygulamaya konulan yeni politikalar vasıtasıyla ithal ikamesine dayalı bir çok ülkenin ihracata dayalı bir ekonomi politikası izlemeye

43 F.Zehra Özkan, “Hizmet Sektöründe Kalite ve Verimlilik”, Kalkınmada Anahtar Verimlilik,

başlamasına yol açmıştır. Bu şekilde ekonomilerin uluslar arası rekabet gücüne sahip olmaları gerekliliği ortaya çıkmış ve bu yönde çalışmaların yapılması yönünde yatırımların gerçekleştirilmesine hız katmıştır.

1.1.4.1. Uluslararası Piyasalarda Rekabet Gücü ve İktisadi Etkinliğin Ön Plana Çıkması

Küreselleşme ile birlikte değişen ekonomik koşullar Uluslar arası piyasalarda varlığı devam ettirebilmek adına artan rekabete ayak uydurabilmeyi de zorunlu kılmıştır. Yaşanan deneyimler, edinilen izlenimler ve yapılan akademik araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre; uzun süreli rekabetçilik, kalıcı ve sürdürülebilir verimlilik artışına dayanmaktadır. Verimliliğin arttırılabilmesine ilişkin olarak öncelikle bilgiye dayalı ekonomilerin iyi uygulamalarının tespit edilip, ülkeye uygun olanların seçilmesi, uygulanması ve yaygınlaştırılmasını sağlayan şartların oluşturulması gerekmektedir. Bu bağlamda da devletlere ve kurumlara bir takım önemli görevler düşmektedir. Bilgiye dayalı ekonomilerde lokomotif kavram olarak yenilikçilik karşımıza çıkmaktadır. Yenilikçilik kuruluşların gelişmeleri, değişen koşullara ayak uydurabilmeleri ve fark yaratabilmeleri gibi bir takım avantajlara yol açan güncel ve önemli bir kavramdır.

Yenilikçi kuruluşlar, birinin yeni bir fikirle ortaya çıkmasını beklemek yerine yenilikçiliği kalıcı ve yaygın bir tutum ve kabiliyet olarak ele almaktadırlar. Yenilikçilik, risk yönetimiyle birlikte ele alınmalıdır. Kuruluş risklere, başarısızlık ve hatalara karşı açık bir tavır sergileyerek doğal olarak yenilikçilik ruhunun gelişmesini kolaylaştırmaktadır. Yenilikçilik bir süreç olarak görülmelidir. Çünkü bu süreç kuruluşun diğer süreçleriyle bütünleşik olarak; bir ihtiyaçtan, bir problemden, bir hatadan, bir sürprizden, yeni bir çözüm, yeni bir hizmet, yeni bir ürün, yeni bir süreç, yeni bir iş, yeni bir şirketin doğmasını sağlamaktadır44. Bu açıdan yenilikçilik faaliyetleri için gerekli Araştırma-Geliştirme (Ar&Ge) yatırımları ile yasal, mali ve idari çerçevelerin gelişmişliği de söz konusu faaliyetlerin sürdürülebilirliği hususunda büyük önem taşımaktadır. Ancak yenilikçiliğin yanı sıra beşeri ve sosyal

44 Mehmet Yücel, “Sürdürülebilir Rekabet İçin Farklılaşma =Yenilikçilik”, KalDer,

sermayeyi destekleyen etkili bir yönetim-işgücü ilişkisinin gelişmiş olması ve iş sağlığı ve güvenliğine dair çalışmaların da artırılması gerekmektedir.

1.1.4.2. Ekonomi Politikalarına İlişkin Etkinlikler

Ekonomik etkinliğin sağlanabilmesi için devlet kurumları ve hükümet yetkililerine önemli görevler düşmektedir. Özellikle ekonomik konjonktürlerinde dalgalanmaların sıklıkla gözlendiği ekonomiler için oluşturulan ekonomik plan ve programlarda yer alan para ve maliye politikalarının hem ulusal hem de uluslar arası çerçevede her türlü hassasiyeti içerir şekilde oluşturulması ve sonuçlarının finansal veriler ile öngörülebilir nitelikte olması gerekmektedir. Bu öngörülere kaynak teşkil edecek bir diğer faktör de söz konusu ekonomilerde kısa ve uzun dönemde yaşanmış olan ekonomik ve siyasi dalgalanmalar ile bu dalgalanmalar sonucunda meydana gelen krizler olmaktadır. Buradan yola çıkarak makro ekonomik krizleri; herhangi bir üretim faktöründe veya döviz piyasasında yaşanan aşırı fiyat ya da miktar değişimlerinin ötesinde gerçekleşen şiddetli dalgalanmalar olarak tanımlamak mümkündür. Kriz yönetiminde ise kısa ve uzun vadeli programlar, çözüme ilişkin doğru ve hızlı sonuçlar veren politikalar ile bu politikaları etkin bir şekilde yönetecek hükümetlere önemli görevler düşmektedir.

Öte yandan, uygulamaya konulan politikaların etkinliklerini destekler nitelikte bir takım kurum ve kuruluşların mevcudiyeti de önem arz etmektedir. İktisadi etkinliğin yüksek olduğu, yenilikçi, küresel dünyaya ayak uydurabilen, ekonomik ve kültürel açılardan gelişmiş bir toplum düzeni sağlayabilmek adına; altyapı sisteminde gerçekleştirilecek değişikliklerin teşvik edilmesi, siyasi ve bürokratik engellerin kaldırılması, yenilikçilik ve işlerin gerçekleşme hızlarının arttırılması yönündeki çalışmaların gerçekleştirildiği ve uygulamaların yaygınlaştırıldığı kurumlar olan Ulusal Verimlilik Merkezleri oluşturulmaktadır.

Söz konusu merkezlerin deneyimleri, firmaların yanı sıra bir bütün olarak AB’nin sürdürülebilir rekabetçiliğinin artırılmasının, sadece sorumlu ve verimli bir iş sektörünün yaratıcı fikirleri hayata geçirme kabiliyeti ve bu konuda istekli olması ile mümkün olduğunu göstermektedir. Büyük organizasyonlardaki yenilikçilik ve verimlilik artışını harekete geçirmek için kullanılan yaklaşımlar ve tekniklerin, küçük

ve orta ölçekli işletmelere (KOBİ) transfer edilebilir olması gerekli değildir. KOBİ’lerin de uygun bir verimlilik altyapısından faydalanmasını sağlamak için, koordinasyon ve destek konuları önem taşımaktadır. AB’nin rekabetçiliğinde dominant bir faktör olarak, Avrupa’da üniversiteler, araştırma kuruluşları ve sanayi şirketlerinden oluşan bir ağ oluşturulması, bilim altyapısının kurulması için gerekli bir anahtar olup, uzun süreli ve sürdürülebilir verimlilik artışı için kaçınılmaz bir faktör olarak değer bulmaktadır45.

Türkiye’de de özellikle son yıllarda büyük ivme kazanan KOBİ’lerin gelişiminde etkili olan faktörler arasında yenilikçilik, verimlilik ve kümeleşme kavramları yer almaktadır. Kümeleşmenin beraberinde getirdiği düzenlemeler ve avantajlar sayesinde başta Kobiler olmak üzere tüm sanayi genelinde yenilikleri destekleyen, rekabet avantajı sağlayan üretime konu olan ürün ya da hizmetlerin ticarileştirmesini kolaylaştıran bu çalışmaların uygulamaya geçirilmesi neticesinde hem verimlilik hem de istihdamı arttırmak mümkün olmaktadır.

Buradan yola çıkarak, temelde iktisadi etkinlik olmak üzere verimlilik artışında üretime katılan ve üretim aşamasından sonra ortaya çıkan unsurlara bağlı olarak etkili olan unsurları şu şekilde sıralamak mümkündür:

• Emek unsuru,

• Makine ve teçhizatın randımanı, • Örgüt ve yönetim unsuru,

• İşletmenin büyüklüğü ve kuruluş yeri, • İşletmenin çalışma kapasitesi,

• Pazarlama imkanları,

• Ekonomik şartlar ve enflasyon46 • Doğal kaynaklar

Üretim faktörlerinin başında gelen ve iktisadi etkinliği etkileyen değişkenlerden birisi olan doğal kaynaklar bir ülkenin kalkınması için bol miktarda gereklidir ancak tek başına bir anlam ifade edemeyeceğinden, verimliliği artıran yukarıdaki

45 Nurettin Peşkircioğlu, “24.10.2007 Tarihli Avrupa Verimlilik Konferansı (EPC 2007)

Deklarasyonu”, Kalkınmada Anahtar Verimlilik, MPM, ISSN: 1300 2414, Yıl: 19, Sayı: 227, Kasım 2007, s. 5.

46 Ali Akdemir, İşletmeler arası Teknoloji İşbirliği Stratejilerinin Verimlilik Artırma Boyutları

faktörlerden başka ülkenin genel yapısı, sanayisinin gelişmişliği, nüfusu ve söz konusu nüfusun insan kaynakları bağlamında donanım derecesi de büyük önem arz etmektedir. Çünkü kaynakları çıkartan, işleyen veyahut başka kaynaklarla birleştirerek yeni kaynak üreten ve sonuç olarak kullanılabilir hale getirerek ihtiyaçların karşılanmasına vesile olan insandır. Kısacası gelişmiş birçok toplumda ulaşılan refah düzeyinin temeli, insan faktörünün, doğal kaynakları rasyonel bir biçimde işletimi ve kullanımına dayanmaktadır.

1.1.4.3. İktisadi Etkinlik ve Toplumsal Refah Bağıntısı

Verimliliği arttırıcı yönde uygulamaya konulan ekonomi politikalarının uygulanması ile refah iktisadı gündeme gelmektedir. Çünkü kalkınmanın ve toplumsal refahın anahtarı olan verimlilik ancak yaratıcı yaklaşımlar ile gerçekleştirilebilmektedir. Bu nedenle toplumda bahsi geçen hassasiyetin oluşturulabilmesi adına verimlilik bilincinin bireylere küçük yaşlardan itibaren aşılanmasına yönelik olarak derslerin verilmesi, seminer ve konferansların düzenlenmesi yeni icatların gerçekleştirilmesine, rasyonel üretim kalıplarının oluşturulması ile üretimde etkinlik sağlanmasına ve sonuçta da girdi-çıktı karşılaştırmasına dayalı verimlilik ölçümüne katkı sağlamaktadır.

Eğitimin küçük yaşlarda verilmesinin her alanda etkinliği sağladığı şüphesizdir ki; konu ekonomik açıdan ele alındığı zaman olumlu bir döngünün içine girilmesi kaçınılmazdır. Şöyle ki; küçük yaşlarda eğitilen bir bireyin eldeki mevcut kaynakları etkin kullanımı, israfın önlenmesi, tasarrufun artırılması, girişimci ve yenilikçi bir zihniyet ile yatırımların artması, yeni istihdam alanlarının oluşması, işsizliğin azalması, milli gelir oranlarının artması ve toplumsal refahın artması şeklinde bir etkileşimle ülkenin gelişmişlik düzeyinin de artmasına yol açacaktır.

Sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyinin ölçümünde ise demografik göstergeler, istihdam göstergeleri, eğitim göstergeleri, sağlık göstergeleri, sanayi göstergeleri, tarım göstergeleri, inşaat göstergeleri, mali göstergeler, altyapı göstergeleri ve diğer refah göstergeleri gibi birçok gösterge kullanılmaktadır. Çünkü ekonomi insanlık tarihinin başlangıcından bugüne toplumda yaşayan tüm bireyleri yakından ilgilendiren bir bilim dalıdır. Bireyler ise gerek sosyal ilişkiler gerekse ihtiyaçların

meydana getirdiği ekonomik ilişkiler açısından olsun bir araya gelerek oluşturdukları toplumda yaşayan diğer bireyler ile ilintili bir hayat sürdürmektedirler. Bu da iktisadi etkinlik ve toplumsal refah bağıntısının varlığını işaret etmektedir.

Söz konusu bağıntıyı ilk olarak ele alan İtalyan İktisatçı V. Pareto olmuştur. V. Pareto değer yargılarına yer vermeyen bir refah analizi ortaya koymak amacıyla, ölçülebilir fayda analizi yerine optimalite endeksi veya istenirlik endeksi kavramını geliştirmiştir. Optimalite kavramı fayda veya “utility” kavramıyla aynı anlamda olmayıp, utility kavramı bir anlamda objektif bir istenirlik anlayışına dayandığı halde optimalite kavramı daha subjektif bir istenirliğe yani kişiye bağlı olan bir değer yargısına dayanmaktadır. Böylece optimum kavramı çerçevesinde bireysel tatminlerin karşılaştırılması ve toplanması olanağı ortadan kaldırılarak, toplumun ve bireylerin ulaştıkları tatmin düzeyi konusunda değer yargıları kullanma zorunluluğu aşılmak istenmiştir47.