• Sonuç bulunamadı

Kaymakam Hasan Rüşdü Efendi ve Yanıkzade İsmail Bey

TANZİMAT DÖNEMİNDE TAŞRA İDARESİNDE REFORMLAR VE ANTALYA EŞRÂFI (1839–1867)

2.2. Tanzîmât Fermanı’nın İlanı ve Antalya Eşrâfı

2.2.2. Kaymakam Hasan Rüşdü Efendi ve Yanıkzade İsmail Bey

Kaymakam Hasan Rüşdü Bey Antalya’ya 1850’de atanmış, fakat göreve başladıktan kısa bir süre sonra adı Mal Müdürü ile Karantina Müdürü’nün de aralarında bulunduğu müştekileri tarafından bir dizi usûlsüzlükle birlikte anılmıştı.

Mal Müdürü İsmail Hakkı’nın 1 Ağustos 1852 tarihli tahriratındaki iddialarına göre Kaymakam Hasan Rüşdü Efendi, Antalya hânedânından meclis azası İsmail Bey (Miralay Yanıkzade İsmail Bey) marifetiyle “iâne-i umûmiyye” akçelerine hesap edilmek üzere Mayıs 1852’de İstanos, Bucak ve Kızılkaya’dan İstanbuli 1.000 kile buğdayı (25.600 kg599

) 14 kuruştan hesaplatarak Antalya’ya getirtmişti. Antalya’ya getirilen bu buğday, İstanos, Bucak ve Kızılkaya’dan tahsil edilmesi gereken iâne-i umûmiyye akçelerine mahsûb edilecekti.

Ne var ki Hasan Rüşdü Efendi ve İsmail Bey’in kilesi 14 kuruştan hesaplanarak Antalya’ya getirdikleri buğdayın bir bölümünün 20-21 kuruştan tüccarlara, bir bölümü ise

597 BOA. MVL. 11-27, lef. 1 (27 Safer 1263/14 Şubat 1847). 598

BOA. İ. MVL. 95-1969, lef. 2 (13 Cemâzi-yel-evvel 1263/29 Nisan 1847).

599 1 İstanbul kilesi buğday 25,6 kg buğdaya eşitti. Bkz. Cengiz Kallek, “Kile”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam

19,5 kuruştan fırıncılara sattığı iddia edilmişti. Bu koşullarda şehirde 110 dirhem (341 gr600

) esmer ekmek 10 paraya satılmıştı. Bu durum serzenişlere neden olmuş, 400-500 kadar şehir sakini Mal Müdürü’ne buğdayın rayici 11-14 kuruş arasında değişirken, ekmeğin fiyatının kilesi 19,5 kuruştan hesaplanan buğday üzerinden belirlenmesinden şikâyetçi olmuş, buğdayın fiyatı 14 kuruşken 20 kuruş hesabıyla ekmek satmanın reva olmadığını belirtmişti. Bu durum çözüm bulması için Antalya kadısına iletildiğinde birkaç gün ekmek fiyatları düşmüş, ancak akabinde tekrar artmıştı. Hasan Rüşdü Efendi ise kendisinin neden olduğu bütün bu sıkıntıları bertaraf etmekte aciz kalmıştı601

.

Mal Müdürü’nün bir diğer iddiasına göre ise Hasan Rüşdü Efendi 1851 ve 1852 aşarı liva halkına ihale olunduğu halde aşar tahsilini “kaymakam vekili” olarak atadığı Yanıkzade İsmail Bey’e vermiş; İsmail Bey de vaktinden önce aşar bedellerini tahsil etmeye girişerek ödeyemeyenleri hapsettirmişti. İsmail Bey’in bu muamelesi Hasan Rüşdü Efendi’ye bildirildiğinde ise o sadece “ben ne yapabilirim” demekle yetinmiş, şikâyetçileri başından savmıştı602

.

İsmail Hakkı’nın bir başka şikâyeti ise Arabistan Ordusu için Haziran’ın sonuna kadar gönderilmesi gereken birikmiş dört aylık dört yük (400.000) kuruştan sadece 120.000 kuruşun tahsil edilebilmiş olması, 80.000 kuruşun tüccardan borçlanılması, geriye kalan iki yük (200.000) kuruşun ise iâne-i umûmiyyeden karşılanmış olmasıydı. Ayrıca, Arabistan Ordusu için Şubat ayında gönderilmesi gereken 40.000 kuruştan da sadece 25.000 kuruşu tesviye edilebilmişti603

.

Mal Müdürü’ne göre Hasan Rüşdü Efendi’nin ortağı olan İsmail Bey’in 1851 senesi “arazi-i mîriyye”, “mal vergisi” ve “yayla vergisi” hâsılatlarından da 22.000 kuruş zimmeti vardı ve bu meblağ da henüz tahsil edilmiş değildi. İsmail Hakkı’nın tabiriyle bu şartlarda Antalya’da “emvâl-i mîriyye şunun bunun yedinde sürünüyor” ve gelecek senelere külliyetli bakâyâ kalıyordu. İsmail Hakkı, iâne-i umûmiyyenin farklı işlere sarf edilmeden doğruca hazineye gönderilmesi gerektiğini Hasan Rüşdü Efendi’ye söylediğinde ise “emvâl-i mâliye bizden sualdir” yanıtını almıştı604

.

Hasan Rüşdü Efendi tüm bu iddiaları 14 Ağustos 1852 tarihinde cevaplamış; İstanos nahiyesinin “iâne ve emvâl-i sairesinin zahireye rabt olunduğu”nu, diğer kazalardan da iâne-i umûmiyye akçesi tahsil edilemediği için zahire toplattığını, üstelik iâne-i umûmiyye akçesinin doğrudan hazineye alınmasının irâde gereği olmadığını dile getirmişti. Ona göre aleyhindeki

600 19. yüzyılda 1 dirhem hemen hemen 3,1 gr ağırlığa eşitti. Bkz. Halil Sahillioğlu, “Dirhem”, Türkiye Diyanet

Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt: IX, 1994, İstanbul, s. 371.

601 BOA. İ. MVL. 252-9288, lef. 21. 602

BOA. İ. MVL. 252-9288, lef. 17.

603 BOA. İ. MVL. 252-9288, lef. 17. 604 BOA. İ. MVL. 252-9288, lef. 17.

iddiaların sebebi olan Mal Müdürü İsmail Hakkı ile rüfekası Ahmed Efendi (Ahmed Tevfik Efendi) işlerini takip etmeyen ve “vakitlerini geşt-i güzâr ile geçiren” kişilerdi. Hasan Rüşdü Efendi, Mal Müdürü’nün azliyle yerine münasip bir memur tayinini de talep etmiştir605

. Kocabaş Oran, Metropolit Vekili İstrati ile Antalya Meclisi azalarının ve Kaymakam Hasan Rüşdü’nün mührü olan, ancak Mal Müdürü’nün mühürlemediği 14 Ağustos 1852 tarihli bir diğer mazbatada ise, Mal Müdürü’nün iddialarına şu suretle açıklama getirilmiştir: Arabistan Ordusu için Antalya’dan talep edilen meblağ –bu talep Antalya’ya bu hususa ilişkin emirnâmenin çıkışından üç ay sonra iletildiği için zaten bir gecikme söz konusuydu–, bu tarihte mal sandığında akçe bulunmadığı için tahsil edilememiş, ancak Arabistan Ordusu’nun “şiddetli ihtiyaçı” nedeniyle bu meblağ Antalyalı tüccarlardan 100.000 kuruş borç alınarak karşılanmıştı. Borç alınan bu meblağ daha sonra tüccara ödenmişti. Bu mazbatayı mühürlemeyen Mal Müdürü, mazbatanın ekine derkenar düşerek önceki iddialarını tekrar etmiştir606

.

Hasan Rüşdü Efendi 25 Ağustos 1852 tarihli tahririnde Mal Müdürü İsmail Hakkı’nın “fesâd ehli bir zat” olduğu iddiasını tekrar etmiş, rüfekası Ahmed Efendi’nin ise –“işe elverişli gibi görünse de”– kısıtlı bir maaşla birkaç sene zarfında zenginleşmesinin dikkat çekici olduğunun altını çizmiştir. Hasan Rüşdü Efendi’ye göre Ahmed Efendi Müslim ve gayrimüslim beş-altı ortak tedarik ederek ticaretle meşgul olmuş, saat altı raddelerinde mal odasına gelip sekiz sularında gitmeyi adet etmiş, bu şekilde 1.000 kuruş maaşla beş-altı sene tarafında üç-dört yük (300.000-400.000) kuruş gelir elde etmeyi başarmıştı. Bu iki isim Antalya’da meskûn ekmekçi, balıkçı ve kahveci gibi kimseleri gizlice toplayarak Hasan Rüşdü Efendi’nin kötü haline dair mahzar tertip edip Bâb-ı Âli’ye takdim etmeye gayret ediyordu607. Kaymakam Efendi’nin Ahmed Efendi’ye ilişkin “kısıtlı bir maaşla birkaç sene zarfında zenginleştiği” iddiası gerçekten de önemlidir. Zira 1853 İhtilâli’nde Ahmed Efendi tam da bu nedenle suçlanacak ve hedef haline getirilecektir.

Ağustos ayı içinde tartışmaya Antalya Karantina Müdürü de dâhil olmuş ve İsmail Hakkı’nın iddialarını desteklemiştir. İddiasına göre Hasan Rüşdü, Antalya eşrâfından bazılarıyla –Karantina Müdürü’nün burada kastettiği kişi Yanıkzade İsmail Bey’di– ortak olup irtikâpta bulunmuştur608

.

5 Eylül 1852’de ise Metropolit Vekili İstrati, meclis azası Salih, Mal Müdürü İsmail Hakkı ve Antalya Naibi Mehmed Emin tarafından düzenlenen bir varakada 1852 Mart’ında

605 BOA. İ. MVL. 252-9288, lef. 18. 606 BOA. İ. MVL. 252-9288, lef. 31. 607

BOA. İ. MVL. 252-9288, lef. 34. Hasan Rüşdü Efendi 2 Eylül 1852 tarihli bir diğer tahririnde de İsmail Hakkı’yı “akla geleni işler makuleden”, “hiffet-i mizâc”, kendisi aleyhinde iftiralar atan biri olarak tanımlamıştı. Bkz. BOA. İ. MVL. 252-9288, lef. 27.

Hasan Rüşdü ve İsmail Bey’in “Antalya sakinleri ve fukarası için” diyerek ve iâne-i umûmiyyeye mahsub edilmek üzere bazı Antalya kazaları ile İstanos köylerinden topladıkları ve Antalya’da sattıkları zahireden ne kadar kâr ettiklerini (nemalandıklarını) gösterir bir cetvel yer almıştı. Bu cetveldeki bilgilere göre toplam 43.278 kuruş satış gerçekleştirilmiş, nakliye ücreti olan 2.260 kuruş düştüğünde Hasan Rüşdü ve İsmail Bey bu ticaretten 10.680 kuruşluk kazanç elde etmişlerdi609

. Bununla birlikte Antalya Rum cemaatinin 17 Ekim 1852 tarihli mahzarlarında ise Hasan Rüştü Efendi’nin şehre geldiği günden beri kendilerine asla zulmetmediği, aksine, işlerinin görülmesi için çabaladığı, bu nedenle Antalya Rumlarının kendisinden hoşnut ve müteşekkir oldukları belirtmişti610

.

Bütün bu karşılıklı suçlamalar ve lehte ya da aleyhte gösterilen delillerden sonra Meclis- i Vâlâ, 27 Ekim 1852’de, Hasan Rüşdü ile ilgili iddiaların çok gerçekçi olmadığına, Mal Müdürü’nün iddialarının kişisel garezden neşet ettiğine; fakat buna rağmen bazı iddiaların da tam olarak açıklığa kavuşturulamadığına karar vermişti611. Bununla birlikte 16 Kasım 1852’de

–Alanya Kaymakamı Mehmed Ali Ağa’nın istifa ederek civarda bir kaymakamlıkla görevlendirilmek istemesi üzerine– Hasan Rüşdü Efendi’nin Alanya kaymakamlığına, Mehmed Ali Ağa’nın da Antalya’ya “becâyiş-i memuriyetleri”ne karar verilmişti612

. Mehmed Ali Ağa Antalya’da göreve başladıktan neredeyse bir sene sonra ise şehri iki fırkaya bölen 1853 İhtilâli zuhûr etmiş, bu ihtilâlin Antalya’daki izleri uzun süre silinememiştir.