• Sonuç bulunamadı

Hayır 5. Sembolik 6 Stereotip 7 Hayali 8 Etnik değil

C. Modern Dönemin Üretim Tarzı: Kapitalizm 1 Kapitalizm

2. Kapitalizm ve “Öteki”

“Piyasa mübadelesine ve emek gücünün zorla satılmasına yaslanan bir ekonomide”, insanlar arasındaki ilişkiler, “bu ilişkilerin metaların dolayımıyla

76

Örneğin, 1920’li yılların sonunda tepe noktasına ulaşan kapitalizmin dünya ölçeğindeki evrensel krizine yol açan koşullar, 1970’li yılların krizine neden olan koşullardan çok farklıdır. 1929 ekonomik krizinin, esas olarak toplam talep yetersizliğinden kaynaklandığı ve krizi aşmak için gündeme gelen yeniden yapılanma sürecinin belli başlı öğelerinin “refah devleti” uygulamaları ile siyasal sistemde “çoğulcu demokrasinin” gerçekleşmesi olduğu ileri sürülebilir. 1970’li yıllar kapitalizmin son büyük krizine sahne olmuştur. 1970’lerin krizinin, esas olarak 1929 ekonomik krizinin çözümü olarak gündeme gelen “refah devleti” uygulamasından kaynaklandığı kabul edilmektedir. Pazara müdahale edilmesi ve komuta ekonomisi ile kaynakların bir bölümünün verimsiz bir biçimde kullanılması bunalımı yaratan esas nedenler arasında sayılmaktadır. Refah devletinden kaynaklanan talep şişmesi sonucu yaşanmaya başlayan enflasyon, bölüşümde emeğin payının sürekli artması ve buna bağlı olarak kar hadlerinin düşmesi, feminizm ve özellikle çevrecilik gibi yeni sosyo-politik akımların sermaye üzerine yeni sınırlamalar getirmesi de bunalımın ana parametreleri arasında sayılabilir.

108 cereyan etmesinden ötürü şeyler arasındaki ilişkilere dönüşecektir.” (Wagner, 1996: 102). Soyut değer yasalarının güdümü altındaki piyasalar, kullanım değeri olan fenomenleri, parasal değere sahip metalara dönüştürmektedir. “Ürünlerin ve paranın böylece fetişleştirilmesinin ve toplumsal ilişkilerin şeyselleşmesinin sonucu”, bireylerin kendi ürettikleri ürünlerinden, diğer insanlardan ve nihayetinde de bizzat kendilerinden yabancılaşmaları olacaktır (1996: 103).

Emeğin, ücretli emeğe dönüşümü ve emek gücünün satın alınması, kapitaliste başkalarının ne düşündüğünü veya neye ihtiyacı olduğunu hiç önemsemeden başkalarının emeğini tasarruf etme konusunda haklar bahşetmektedir. İşçilerin haklarını elde etmek için aktif bir biçimde mücadele verdikleri ölçüde sınırlanan bu sınıf hâkimiyet ilişkisinin her an hazır olması, Harvey’e göre, “(…) ‘ötekilik’ fikrinin kapitalist toplumda sürekli bir temelde üretiminin ve yeniden üretiminin zeminini oluşturan kurucu ilkelerden birini” bizlere hatırlatmaktadır (Harvey, 2003: 125). Bu durumda işçi sınıfının dünyası “öteki”nin alanı haline gelmektedir. Kadınlar, siyahlar, sömürgeleştirilmiş halklar ve her türden azınlıklar gibi, toplumda kolaylıkla öteki olarak kavramlaştırılabilecek insanlar zaten varsa, sınıf sömürüsünün cinsiyet, ırk, etnisite, vb. ile iç içe geçişi hızla ilerleyecektir. Harvey’nin ifadesi ile, “kapitalizm ‘öteki’ni icat etmemiştir; ama hiç kuşku yok ki onu çok organize bir biçimde kullanmış ve teşvik etmiştir.” (2003; 125, 126).

“Kapitalizm dünya ölçeğinde süregelen meta aygıtını inşa ettiği ölçüde, hiyerarşi ve disiplin ve bu ikisine bağlı olarak farklı düzeylerde “ötekiler” yaratır.” (Ercan, 2003: 225). Kapitalizmin gelişmesi, Avrupa devletlerinin ötekinin işgücüne gereksinim duymasına ve böylece öteki tanımlarının yeniden üretilmesine yol açmıştır. Kapitalist modernleşme süreci, genişlemeci ve yayılmacı bir karaktere sahiptir. Marx ve Engels, kapitalizmin bu özelliğini şu şekilde ifade etmektedir;

“Burjuvazi, bütün üretim araçlarındaki hızla iyileşme ile, son derece kolaylaşmış haberleşme araçları, bütün ulusları hatta en barbar olanları bile, uygarlığın içine çekiyor. (…) Burjuvazi için sürekli genişleyen bir pazar gereksinmesi burjuvaziyi, yeryüzünün dört bir yanına kovalıyor. Her yerde barınmak, her yere yerleşmek, her yerde bağlantılar kurmak zorundadır… –Tek sözcükle, kendi hayalindekine benzer bir

109 Kapitalizmin kendi hayalindekine benzer bir dünya yaratma süreci, Ercan’a göre, aslında bugün azgelişmiş olarak tanımlanan toplumların azgelişmişlik nedenlerinin başında gelmektedir (Ercan, 2003: 63).77 Kapitalistleşen modern devletler, hem daha fazla üretim için artan oranda girdi/hammadde ihtiyacını karşılamak, hem de üretilen malların satışı için yeni pazarlar oluşturmak amacıyla diğer toplumlarla ilişkiye girmek zorundadırlar. Dünya pazarlarını birbirine bağlayan ulaştırma sanayisinin gelişimi, uluslararası dış ticaretin hacmini arttırmıştır. Bu dönemde başlayan eşitsiz ilişkiler, dünyanın farklı köşelerindeki geleneksel toplumların kolonileştirilmesi sürecini78 başlatmıştır. Kolonileşme süreci içinde, merkez kapitalist ülkeler, çevre koloni ülkeler üzerinde bazen kısmi, bazen de tam denetim sağlamışlardır (2003: 64). Kolonilerin ekonomik gelişmeleri ya da uluslararası işbölümünde oynayacakları roller, merkez kapitalist devlet tarafından belirlenmektedir. Böylece, koloni devletlerin üretim süreçleri ve ekonomik yapıları parçalanarak, bu toplumların kendi iç dinamikleri ile gelişme süreçleri geri dönülmez bir şekilde tahrip edilmektedir (2003: 65).

Frantz Fanon’un ifadesi ile, “sömürgeleştirme yalnızca insanları avucunun içine alarak ve onların beyinlerinin bütün düşünce ve içeriğini boşaltarak tatmin olmaz. Sapkın bir mantıkla, baskı altındaki halkın geçmişi üzerinde çalışır ve onu çarpıtır, biçimini bozar ve yok eder.” (Fanon, 2004: 149).

Kapitalizmi, bir ülke(ler) ya da bölge(ler)in diğer ülke(ler) ya da bölge(ler) aleyhine gelişmesi olarak tanımlayan Baran’a göre, kapitalist gelişmenin maliyeti diğerlerinin gelişmemesidir (Baran, 1974: 289). Modernlik ve kapitalizmin, batı toplumlarını özgürleştirici niteliği, koloni devletler üzerinde bir denetim, bütünleşme

77 P. Baran, “Büyümenin Ekonomi Politiği” adlı kitabında, gelişmiş kapitalist ülkelerin azgelişmiş ülkelerin kalkınması için verdikleri çabaların oldukça tartışmalı olduğunu belirtmektedir. Çünkü, Baran’a göre, “azgelişmiş ülkelerin ekonomik kalkınması, gelişmiş kapitalist ülkelerin egemen çıkarlarına kesinlikle ve temelinden ters düşmektedir. Sanayileşmiş ülkelere birçok önemli hammaddeyi gönderen, bu ülkelerin şirketlerine büyük kârlar ve yatırım alanları sağlayan geri kalmış dünya, çok gelişmiş kapitalist batı için her zaman vazgeçilmez bir dayanak, hinterland olmuştur.” (Baran, 1974: 85). Baran, ayrıca, azgelişmiş denen ülkelerin gelişmemişlik nedeninin Batı Avrupa kapitalizmi olduğunu belirtmektedir.

78 Birinci kolonileşme süreci 1500 – 1800 arası dönemi, ikinci süreç ise 1800 – 1925 yılları arasındaki dönemi içermektedir. Kolonileşme süreci içinde, merkez kapitalist ülkeler yaklaşık 412 koloni üzerinde direkt yargı hakkını elde etmişlerdir (Ercan, 2003: 64). Asya, Afrika ve Amerika’yı içine alan ticaret üçgeni, genişleyen Avrupa merkezli sermayeye hammadde, emek ve pazar olanakları sağlamaktadır.

110 ve baskı aracı haline dönüşmüştür. “Kapitalist modernleşmenin panoptikan disipline edici gücü, maddi olarak ilişkiye girdiği ‘öteki’ ülkeler üzerine abanan ve böylece ‘öteki’ denen toplumları dönüştüren bir güç/iktidar” (Ercan, 2003: 70) şekline bürünmüştür. Bu süreçte, “öteki” olarak tanımlanan geleneksel toplumlar için modernleşme bir seçim olmaktan çıkarak, bir zorunluluk ve mahkûmiyet halini almıştır (Berman, 2005: 175). Özellikle, kapitalizmin tüm dünya üzerinde çok daha belirleyici olduğu, meta ve pazar ilişkilerinin yaşamın her alanına girdiği 1970’ler sonrasında, modernlik bir yaşam biçimi olarak, modern olmayan ya da modern kabul edilmeyen toplumlar üzerinde çok daha baskın hale gelmiştir.

Modernleşme, kaynakların rasyonel kullanımı temelinde modern toplumun kurulması sürecidir; ve bu süreçte geleneksellik kaçınılmaz bir şekilde ortadan kalkacaktır. Ancak burada üzerinde durulması gereken asıl mesele, ikili kavramlar dolayımında üretilen eşitsiz kavramlar hiyerarşisidir. Modernleşmeyi temel amaç olarak ele alan ve ancak modernleşme ile gelişmenin mümkün olacağı düşüncesinden hareket eden gelişme ekonomisi, gelişme sosyolojisi ve daha birçok disiplin, batı merkezci bir bakış açısına sahiptir. Manzo’ya göre;

“Geliştirilmiş tüm temel kavram ve formülasyonlar iki kutupludur ve batılı formülasyonlar kendilerini diğerinin aynasında tanımlamaktadırlar. Bilinen batı/doğu, kuzey/güney, modern/geleneksel, merkez/çevre, Ussal/usdışı, gelişmiş/azgelişmiş, dinamik/statik, erkek/kadın ve benzeri ikilemler burada yeniden inşa edilmiştir. Bu karşıtlıklar içindeki ilk kavram logos’un etki alanında var olan üstün bir gerçeklik, değişmez var oluşlarına açıklama gereği duyulmayan apriori olarak kabul görmektedirler. İkinci kavramlar ise ilk kavramlara göre tanımlanmış, tabii nesneler, bozuk biçimlenmelerdir.” (Manzo, 1991: 8).

Kapitalizm ve araçsal aklın, dünyayı kendi imgesinde üretme süreci, gelişme yazını doğrultusunda büyük ölçüde gerçekleşmiştir. Gelişme yazını, başından itibaren azgelişmiş olarak tanımlanan ülkeleri, dünya kapitalist sistemi içine çekme amacının bir ürünüdür. Ercan’a göre bu, bir yandan kapitalist ekonominin dinamikleri ile bütünleşme; diğer yandan kapitalist ekonomiyi çerçeveleyen bir yaşam biçiminin modernizasyonunu sürecidir (Ercan, 2003: 107). Kuzey Amerika ve Batı Avrupa kökenli gelişme yazını, kapitalizm ve modernleşmeyi bütünsel bir

111

gerçek olarak tanımlamakta ve genel olarak Üçüncü Dünya79 ülkelerinin pratiklerini bu yönde etkilemektedir. Böylece batı merkezci bakış açısı ile batılı ve batılı olmayan dünya arasında karşılaştırmalar yapmakta, bu ülkeleri hiyerarşiye uygun hale getirmekte, tek düzelileştirmekte, normalleştirmekte80 ya da farklılaştırmakta, dışlamaktadır (2003: 232).

D. Modernizmin Yeni Toplumsal ve Siyasal Formu: Millet ve Ulus-