• Sonuç bulunamadı

Etnisitenin Dinamizmi / Değişkenliğ

Hayır 5. Sembolik 6 Stereotip 7 Hayali 8 Etnik değil

B. Etnisitenin Dinamizmi / Değişkenliğ

Etnik grupların, kendilerine özgü kriterlerle tanımlandıklarında bir süreklilik arz ettikleri görülmektedir. Etnik grupların sınırlarını belirleyen kültürel unsurlar zaman içinde değişebilir; ancak, grup üyeleri ve dışarıda kalan kimseler arasında kutuplaşmaya varan farklılıklar, etnik grupların sürekliliğinin teminatıdır. Bununla birlikte, etnik gruba aidiyeti belirleyen unsurlar ‘objektif’ olarak nitelenen farklılıklar değil, toplumsal süreçte oluşan farklılıklardır. Etnik grupların varlıklarının devamı, kültürel davranış açısından farklılıklarını sürdürebildikleri ölçüde mümkündür (Barth, 2001: 17-19).

Irkın kendisini öncelikle toplumsal bir olgu olarak tanımlayan Weber’e göre, etnik topluluklar arasındaki ilişkilerde asıl önemli etken, ırkın kendisinden çok, özel bir tarihsel geleneğin ürünü olan bütün bedensel habitustur: başta giyinme, süslenme ve kendini başkalarına tanıtma, beslenme ve cinsiyetler arası görev dağılımını yaparak ortak yaşamı düzenleme, yani antropologların tek sözcükle ifade ettiği

kültür. Weber, salt kültürel özelliklerin ne denli önemli olduğunu defalarca

vurgulamıştır; gelenek ve göreneklere bağlı bu özellikler, çoğu zaman etnik topluluklar arasındaki ilişkileri belirleyen tiksinti ya da aşağılama duygularını etkilemektedir (Weber, 1978: 385-387).

Etnik grupların bir parçası oldukları toplumla ilişkilerinin incelenmesi sonucunda, günümüz dünyasında çok-etnili topluluklar arasında dörtlü bir tipolojiden söz edilebilir (Yinger, 1994: 5);

a) Bir toplum resmi olarak eşit etnik gruplardan oluşabilir

b) Bir toplum, yüksek nüfuz edebilme özelliği ile bir ya da daha çok etnik gruptan ayrılan, birincil (esas) ulusal kültürel grup ile karakterize edilebilir.

c) Bir ya da daha çok etnik grup, güçlü bir şekilde ana toplumdan dışarıya yöneltilmiş olabilir.

60 d) Bir ya da daha çok etnik grup, daha geniş toplum içinde ayrıcalıksız

azınlıklar (disprivileged minority) olarak mahkûm edilmiş olabilir.

Bu dört örnek de karşılıklı olarak dışlayıcı değildir. Bir toplum, bu sosyal tipolojilerden birinin özelliklerini daha küçük ya da büyük derecede taşıyan bir ya da daha çok katmandan oluşabilir. Bu modellerin sabit olmadığının farkına varmak da önemlidir. Çünkü toplumlar, birinden diğerine hareket eden, dinamik varlıklardır. Daha doğrusu, toplumların hareketliliği ile birlikte bu dörtlü tipoloji de değişime uğramaktadır; sınırlar daha az ya da çok geçirgen hale gelebilmektedir, etnik gruplar arasındaki eşitlikler artabilmekte veya azalabilmektedir, dış toplumlar ile ilişkiler ve oryantasyon güçlenebilmekte ya da zayıflayabilmektedir.

Etniklik, dinamik bir durumdur. “Tarihsel kökleri ve sürekliliği olmakla birlikte konjonktürel olarak yeni etnik varlıklar ortaya çıkabilir; birkaç etnik grup birbiriyle kaynaşarak yeni bir etnik grup teşkil edebilir yahut biri diğerini asimile edebilir. Kavramın bu dinamik ve çok değişkenli durumu nedeniyle, etniklik tek bir ölçüte bağlanamaz.” (Aydın, 1998: 54). Kısacası, etnik sınırlar toplumsal olarak inşa edilir39 ve az çok geçirgen özelliklere sahiptir; bu nedenle de değişmez değildirler.40 Smith, farklı etnisitelerin modern çağa kadar değişik kıtalarda, çeşitli coğrafyalarda, zaman zaman ortaya çıkıp kaybolduğunu, sonradan yenilerinin ortaya çıktığını belirtmektedir. Smith, “etnisitenin paradoksu” olarak tanımladığı bu durumu şöyle ifade eder: “varlığını sürdürme ısrarındaki değişebilirliği ve değişime rağmen

39 Araçsalcı yaklaşıma göre, etnik kimlik insanın doğuştan edindiği bir özellik değildir; her toplumsal veya siyasal kimlik gibi ulusal ve etnik kimlikler de sembolik bir inşadır. Araçsalcılar, etnisitenin sosyo-politik koşullar tarafından inşa edilen bir yapı ve bir takım siyasal amaçlara ulaşmak isteyen siyasal elitler tarafından bireyleri harekete geçirmede kullanılan bir araç olduğunu iddia etmektedir (Smith, 1986: 7-10). Kültürel, siyasal ve ekonomik seçkinler, toplumda iktidar ve avantajlarını koruyabilmek için siyasal mitler yaratmaktadırlar. Araçsalcılara göre etnisite, bu mitlerin manipülasyonunun bir sonucudur. Söz konusu seçkinler değişik etnik kategoriler arasında ve/veya içerisinde grupların kültürel öğelerini kullanarak ve bazen de bu öğeleri değişikliğe uğratarak veya yeni öğeler icat ederek siyasal iktidar, ekonomik çıkar ve sosyal statü yarışında avantaj elde etmeye çalışmaktadır.

40 Primordial (ilkçi) yaklaşım, etnisiteyi doğuştan edinilen, doğduğu yerden ve akrabalık ilişkileri, din, dil, gelenek gibi sosyal pratiklerden kaynaklanan, doğal ve değiştirilemez bir bağlılık duygusu ve bundan doğan sosyal dayanışma olarak görmektedir (Smith, 1986: 7-10). Primordializme göre, etnik gruplar tarihin derinliklerinden bu yana var olan, somut ve bağımsız toplumsal oluşumlardır ve varlıkları başka faktörlere (ekonomik, sosyal, kültürel, tarihsel, coğrafi, vb.) indirgenemez ve bu faktörlerce açıklanamaz. Bu yaklaşıma yapılan en büyük eleştiri, bazı primordial bağlılıkların (din, dil, akrabalık, doğum yeri) değişkenliğine ve bunların duygusal öneminin her zaman geçerli olmadığına vurgu yapar (Brass, 1991: 69-75). Primordializm, etnik aidiyeti “aklın ötesinde” ve bazen “akıl dışı” fakat her koşulda değişmez ve somut bir olgu olarak gördüğü için de eleştirilmektedir.

61 varlığını sürdürmesi” (Smith, 1997: 27). Etnik kimlik –savaş, istila, sürgün, kölelik, göçmen akımları, din değiştirme gibi– tarihin kurduğu tüm tuzaklardan kendini yenileyerek kurtulmayı başarmaktadır.

Smith’e göre, bir etnik gruba aidiyet öznenin özgül durumuna göre değişiklik gösteren, zorunlu olarak gelip geçici ve kararsız tutum, algı ve duygularla ilgili bir meseledir. Bireyin durumu değiştiğinde, grup ayniyeti de değişecektir (Smith, 2004: 41). Eriksen de, “Etnisitenin Ekonomisi” üzerine yazdığı bir makalede “etnik kimlikler ve sınırlar zaman içinde farklılaşan ve çok değişebilir önemdeki toplumsal yapılandırmalardır” diyerek Smith’in görüşünü desteklemektedir (Eriksen, 2005: 359).

Farklı koşullar farklı tutumların oluşmasına neden olmaktadır. Etnik kimliğin kısmen değer yargılarıyla belirlenen kültürel bir oluşum olduğu düşünülürse, bu kimliğin oluşumunun bazen başarılı bir şekilde gerçekleştiği, ancak bazen de başarısızlıkla sonuçlandığı görülebilmektedir. Barth, “etnik kimliğin devamının her koşulda şart olmadığını ve değişen koşullarla yeni kimliklerin edinilebileceğini” düşünmektedir. “Sahip olunan etnik kimliğin devamının sağlanması ya da bu kimliğin bir başkasıyla değiştirilmesi, diğer etnik kimliklere sahip kimselerin performansına ve söz konusu kimseye sunulan imkânlara bağlıdır.” (Barth, 2001: 28).

Büyük Britanya’da ırk ilişkileri sosyolojisinin kurucusu olan Michael Banton’un etnilerarası ilişki alanı için ortaya koyduğu akılcı tercih kuramına (the

rational choice theory) göre birey, kendi davranışlarının bedeli ile avantajlarını

karşılaştırarak, kendi eylemlerinden elde edeceği yararı azamiye vardıracak biçimde davranmaktadır ve belli bir anda verilmiş kararlar gelecekteki tercih imkânlarını sınırlar. Banton’a göre bu kuram, etnik özdeşleşme mekanizmalarını anlamamızı sağlamaktadır. Birey, toplumsal yaşama katılma ve kolektif bir yapıya ait olma arzusu taşır; bu durum, çeşitli gruplarla (cinsiyet, toplumsal sınıf, ulus, etnik grup, vb.) özdeşleşme anlamına gelebilir. Belli bir anda, bu tercihi en avantajlı gördüğü anda, belli bir etnik grupla akıl yoluyla özdeşleşebilir. Koşullar değiştiğinde ise etnik özdeşleşme kazançlı olmaktan çıkabilir ve başka tür özdeşleşmeler tercih edilebilir.

62 Bu durum, etnik kimliklerin ve grupların tarihsel olarak belirmesi ve sonra gerilemesi ya da erimesi gibi hareketlilikleri açıklamaktadır (Banton, 1983: 103- 106).

Etnikliği tanımlarken, bazı çağdaş düşünürler her bireyin bir etnik gruba ait olduğunu ifade ederler. Asgari etnik çeşitliliğin olduğu nadir örneklerde, toplum “etnik olarak homojen” tasvir edilmektedir. Toplumdaki büyük ve hâkim bir popülâsyonun etnik grup olup olmadığını tartışmak zihinsel olduğu kadar da politik- ahlaki bir duruştur, tercih değerlere ve ihtiyaçlara bağlıdır (Yinger, 1994: 5-7).

Bilginin ve sermayenin sınırlar ötesine akışkanlığının giderek hız kazandığı günümüzde, gruplar arasındaki kültürel farklılıkların azalmasına rağmen, etnik kimliklerin artışına tanık olmaktayız. Etnik grupların kendi kültürel bütünlüklerini ortaya koyma eğilimlerinin bu denli yoğunlaşmasının altında yatan neden yalnızca iyi gelişmiş bir kolektif özbilinç değildir; bu yoğunlaşmanın sadece öbür gruplara olan karşıtlıktan doğmadığı da aşikârdır. Etnik bilincin yeniden dirilmesi, faaliyete geçmesi ya da geçirilmesi, tarihi dönemlere ve coğrafi bölgelere göre farklılık arz eder. Etnik aidiyeti belirtme, masumiyetin ötesinde, ötekine ya da ötekilere karşı, karşılık (karşıtlık) bilincini de destekler ve geliştirir. Aynı zamanda bunun tam tersi;

ötekine karşıt olma durumu, etnik aidiyetini belirtme ihtiyacını da tetikler. Çünkü

ortada “biz” ve bize karşı potansiyel tehdit unsuru oluşturan “onlar” vardır.