• Sonuç bulunamadı

İmparatorluk Dönemi Rusya (1721 1917)

BÖLÜM 3: RUSYA ÇOKKÜLTÜRLÜLÜĞÜ

3.3 İmparatorluk Dönemi Rusya (1721 1917)

Fetret döneminden çıkabilmek ve daha güçlü bir Rusya inşa edebilmek için kapsamlı reformlara gidilmesi gerektiğine inanan Petro, ilk olarak denizlerde hâkimiyetin sağlanması için güçlü bir orduya, bunun için de ordunun baştan aşağı yenilenmesi hamlesine girişti. Gençliğinde kimliğini gizleyerek çıktığı Avrupa seyahati ve Hollanda tersanelerinde marangoz işçisi olarak çalışmak suretiyle edindiği bilgileri yapacağı köklü reformların temelini oluşturuyordu.

Avrupa seyahati Petro’nun düşünce yapısını derinden etkilemiştir. Bogorodskaya’ya göre Petro sadece ordunun ve devlet yönetiminin reformize edilmesi bir imparatorluk kurmak için yeterli olmadığını düşünüyordu. Petro bir ateist değildi, ancak inanç anlayışı geleneksel Rus inancından farklıydı. Ona göre imparatorun dini devletin dini olmalıydı. Dolayısıyla ordudan

sonra ikinci büyük reformu kilisenin Avrupalılaşması yönünde olmuştur (Bogorodskaya, 2012, s. 26-27).

Petro’nun reformlarının Rusya toplumunda iki alanda büyük etkisi olduğunu söylemek mümkündür. 1- Ordu: orduya alınan askerlerin hizmet süreleri yirmibeş yıldı. Bu bir yönüyle asker için ömür boyu doğup büyüdüğü yerlerden ayrı bir hayat sürmesi, bir nevi isteğe bağlı sürgün demek iken, diğer taraftan evinde (doğup büyüdüğü köyünde) hayal edemeyecekleri haklara sahip olabilecekleri bir statüye sahip olmaları demekti. Zira yeni bir vatandaşlık statüsüyle devlete bağlanmış oluyorlardı. 2- Kilise: ruhban sınıfın Batılı Protestan inanışında olduğu gibi kurumsallaşması sağlandı (Bogorodskaya, 2012, s. 27-30).

Bu reformlar halk nezdinde çok itibar görmese bile ruhban sınıfın devlete bağlanmasını kesin olarak gerçekleştirdi. Aslında Petro’nun yapmak istediğini, kendi seküler devlet anlayışı içerisinde toplumun dini inaçlarını bir kalıba koymak ve halkın “gereğinden fazla” itibar gösterdiği ruhban sınıfını törpüleyerek devlet yönetiminden uzak tutmak olarak değerlendirilebilir. Zira Rusların günümüzde de bağlı kaldıklarını düşündüğümüz Petro’nun 1725’te kendi eliyle yazdığı düşünülen ve B. Mustafayev tarafından aktarılan vasiyetname’sinde22 yer alan şu ifadeleri gayet pragmatik din anlayışına sahip olduğunu tastik eder niteliktedir;

“Tanrıya şükürler olsun ki, neslimiz gelecekte de Avrupa’nın sair memleketlerinde hükümran olacaklardır. Çünkü Avrupa’nın gençliği ve hükümranları yaşlanmış ve çökmüştür. Ben de eminim ki, benden sonra gelecek çarlığın devamındakiler benim gibi düşünecek ve çalışacaklardır. İşte bu senedim sizlere her daim yol gösteren olsun. Bu iş için Rus devleti her zaman savaşa hazır konumda olmalıdır… Rusya Devleti, Avrupa ve Asya hazinelerinin anahtarı olan İstanbul’u başkent olarak elde ederse o zaman asıl devlet unvanına kavuşmuş olacaktır. Günümüzde bile İstanbul’un (Özellikle Boğazları kastederek) cevahir atına sahip olabiliriz. Elbette ki, İstanbul’a sahip olan padişah, âlemde padişahlar padişahı olacaktır… Müslüman ehlinin Avrupa milletleri ile kaynayıp karışmasına izin verilmelidir. Bu durum İslam adının Asya’dan silinip gitmesine ve haçlı seferlerinin (Hıristiyanlığın) yayılmasına getirip çıkaracaktır. Rus çarlarının asıl görevi oralarda (Özellikle Orta Asya ve Kafkasları kastederek) Rus dilini ve medeniyetini (Nitekim bu Sovyetler döneminde uygulanmıştır) yayılmasını sağlamaktır. Bizim din adamlarımız Rus Devlet işlerine fazla müdahale etmemelidir.” (Mustafayev, 2013, s. 19-21).

22 Çar I. Petro’nun bir vasiyet bırakıp bırakmadığı meselesi tartışmalıdır. Fakat yayınlanmış şekilde ve O’na

atfedilen vasiyetnameler vardır. Bkz: Nigâr Anafarta, “I. Petro’nun Vasiyetnamesi”, Hayat Tarih Mecmuası, Yıl: 4, Cilt: 2, Sayı:11, (1 Aralık 1968), s.66-68.

I. Petro’ya ithaf edilen vasiyetnamenin gerçekliği tartışılabilir. Ancak şüphe götürmeyecek bir gerçek var ki, I. Petro dev fetih planlarının sahibiydi. Bu yönüyle Rusya'yı Avrupa güçleri çemberine sokmuştu. Petro imparatorluğu güçlü bir orduya sahip olması sebebiyle Avrupa (dolayısıyla dünya) siyasetinin bir unsuru olmuştur. Onun döneminde silahların gücü ekonomik ve kültürel geri kalmışlığı telafi etmiştir.

Yerli kavimlere, özellikle Müslüman Tatarlara Hıristiyan Ortodoks olmaları için yapılan baskılar Petro döneminde de devam etmiştir. Nitekim 1722 yılında yayınlanan kararnamade, Ortodoksluğa geçen Müslüman Tatarların askerlikten muaf olacakları, hâlihazırda askerde olanların ise teskere verilerek salıverilmeleri emredilmiştir. Ayrıca vaftiz olan tutukluların ve hükümlülerin ise derhal affedilmeleri emredilmiştir (Taymas, 1966, s. 65-66).

I. Petro’nun ölümü ile Alman asıllı İmparatoriçe Katerina Alekseyevna (II. Katerina) arasındaki 40 yıllık zaman dilimi içerisinde Rusya yönünü doğu ve uzak doğuya çevirmiştir. Amerika kıtası da dâhil olmak üzere ucu bucağı olmayan topraklar Rusya İmparatorluk topraklarına dâhil edilme süreci içersine girmiştir.

II. Katerina Fransız rasyonalist felsefesini benimsemiş ve Rusya’da ideal yönetim şeklini de buna göre tasarlamıştı. Tebaasının birlikte yaşamasını ve kültüre sahip olmasını önemsiyordu. Artan isyanların bastırılması için bunun bir gereklilik olduğunun farkındaydı. Ayrıca Romanov ailesinden gelmediği için saray içerisindeki hiçte sağlam olmayan yerini halkına rücu ederek ve onları memnun ederek sağlamlaştırmak istiyordu. İlk işi gayri hıristiyan ahalinin (özellikle Müslüman Tatarların) vaftis edilerek hıristiyanlaşması (vaftis edilen Müslüman Tatarlara Kreşin “vaftisli” Tatarları denmeye başlandı) (Arık, Türk Kültürünün Farklı Bir Boyutu Olarak Kreşin-Hıristiyan Tatarların Dini İnanışları, 2006, s. 69) için 1731 yılında kurulan sonradan isim değişikliği “Yeni Vaftiz İşleri Subaylık Kalemi” adını alan komisyonu 1764 yılında yürürlükten kaldırmak oldu. Bu konuyla alakalı P. Afanasyev Katerina’nın bu okulları başarısızlıklarından dolayı kapatmak zorunda kaldığını ve az da olsa eğitime devam ettiklerini söylesede (Afanasyev, 1915, s. 238), aynı yıl kilisenin maddi hakları sınırlandırılmış ve tüm arazileri kamulaştırılmıştır. Bu Rusya toplumunun tamamını ilgilendiren bir husustu. Zamanında kilisenin Rusya yöneticilerine uyguladıkları

baskı sonucu dinlerini değiştirmek zorunda bırakılan insanlar bu dönemde topluca eski dinlerine döndüler. Tatarların da büyük bir kısmı İslam’a topluca dönmüşlerdir (Topsakal, 2014, s. 117-119).

İkinci önemli adımı ise, 1767 yılında kurduğu “Ulojennaya Komisiya” (Büyük Komisyon) ile Rusya’da yaşayan tüm hür insanların gönderdikleri vekiller ile temsil edilebilmesiydi. II. Katerina’nın bu adımı o dönem Rusya’sı için devrim niteliğindeydi. Komisyonda yer alan toplam 564 vekilin sadece bir vekil Ortodoks ruhaniliği temsil ederken, çiftçiler, askerler, harp elemanları ve yabancılar (Gayrı-Rus) da komisyona vekil gönderebiliyorlar, kendi halklarını ve bölgelerini ilgilendiren hususlarda istek ve dileklerini dile getirebiliyorlardı (Brikner, 2004, s. 600-602). Bölge halkları tarafından seçilen vekillerin dile getirdikleri konuların büyük bölümü ekonomik sıkıntıları oluştururken, topraklarının sınır problemi ve dini serbesite talepleri genel olarak gündeme gelen hususlardı. Ayrıca Müslüman Tatarların komisyonda Kuran üzerine yemin etmek için talepleri de vardı (Madariaga, 2002, s. 810- 811).

Aslında bu Büyük Komisyon’un seçilmiş elitlere hizmet ettiğini, köylü halkın hiçbir şekilde bu iyileştirmelerden yararlanamayacağını savunan Kosak köylü Emilyan Pugaçov’un toplumu imparatora karşı ayaklanma çağrısı, dönemin sosyal çalkantıları nedeniyle halk tarafından geniş destek gördü. 1773-1774 yılları arasında gerçekleşen ve Tarihe Pugaçov İsyanı (Köylü İsyanı) olarak geçen bu hadise aslında hiç beklenmedik politik ve sosyolojik sonuçlar doğurmuştur. Bu kalkışma köylü sorununun Rusya’da çok kolay çözülemeyeceğini kanıtlarken, soylu ve köylü arasında kartların yeniden karılmasına da vesile olmuştur. Zira ne Büyük Petro’nun ne de onun halefleri zamanında arazi sahiplerinin kendi mülkleri üzerinde tam tasarruf hakları yokken sonraki dönemlerde artan köylü isyanları ve toprak reform talepleri yönetimi, tüm sınıflara mensup bireylerin kendi topraklarına sahip olabilmesinin önünü açan fermanı (1801 yılında imzalanan I. Aleksandr Kanunnamesi)23

imzalamak durumunda bırakmıştır (Munchaev & Ustinov, 2009, s. 142). Aslında bu durum,

23 İmparator I. Aleksandr’ın döneminde (1801-1825) Rusya İmparatorluğu’nda bir dizi liberal reformlar

yapılmıştır. Bazı kurumlar modernleştirilmiş, merkezi yönetimde reformlar yapılmıştır (1802’den itibaren bakanlıkların örgütlenmesi ve 1810’da Danıştayın kurulması gibi). 1832’de tüm mevzuat bir araya getirilerek Kanunlar Külliyatı oluşturulmuştur. Rusya’da bazı subaylar Aralık 1825 tarihinde bir Anayasa ilan etmek amacıyla darbe girişiminde bulunmuşlarsa da başarısız olmuşlardır. Alesker Aleskerli (Haz.) “RUSYA FEDERASYONU ANAYASASI”, www.anayasa.gen.tr/rusya.htm; (26.03.2019)

Rusya’da serfler dışında tüm sosyal grupların yeni statüler kazandığının ve birey hukukunun geliştiğinin bir kanıtıdır.

Bu arada II. Katerina, Tatar ve Başkurt Müslümanlarının geniş kitlesel hareketleri peşinden sürükleyen Pugaçev isyanına katılmalarını engellemek ve Müslümanları kontrol altında tutabilmek üzere Rusya’da ilk defa “Muhammedi Ruhani Meclisi”nin kurulmasına izin vermiştir. Yine aynı şekilde Kırım Tatarlarına özellikle de asillerine 1784 yılında Senatoya verilen ferman ile büyük imkânlar tanınmıştır. Bu minvalde artık Tatar asilzadelere de Rus asilzadelerin elinde bulundurdukları tüm yetkilere sahip olma yolu açılmıştır. O.İ Chistiakov’un “II. Katerina'nın Kanunları” adlı eserinde akrtardığı, bu fermanda şöyle denilmektedir; “Biliniyor ki, Rusya’nın farklı bölgelerinde yaşayan Müslüman Tatarlar asillerinin bazılarının ataları Rusya İmparatorluğunun yanında olmuşlar ve Rusya’ya büyük katkıları ve hizmetleri olmuştur. Bu hizmetleri karşılığında hakettikleri şekilde İmparatorluktan maaş ve toprak alarak çiftlik sahibi olmuşlardır” (Chistiakov, 2001, s. 28).

Otoritenin ve zenginliğin aracı sosyal kurumlar vasıtasıyla paylaştırılmasının devleti daha güçlü kılacağına inanan II. Katerina, özellikle nüfusu ve nüfuzu bakımından büyük önem teşkil eden Müslüman Tatarlar için bir dizi haklar tanımıştır. Bu hakların tanındığı yasalardan bazıları şu şekildedir;

 İslam şeriatına göre yönetilen Müslüman tebaya kendi din adamlarını seçebilmeleri hakkında General Kamenskiy’e 28 Ocak 1783 yılında verilen ferman.

 İslam şeriatına göre yönetilen Müslüman tebanın kendi mollalarını ve diğer din görevlilerini seçmeleri ve yönetmeleri için Ufa kentinde Müslüman Meclisinin kurulmasına dair 22 Eylül 1788 tarihli ferman.

 Ufa’da kurulan Meclis için gerekli personel ihtiyacının karşılanmasına dair çıkarılan 20 Nisan 1789 tarihli rapor.

 Ufa’da kurulan Meclis personelinin Cuma günleri izinli sayılmalarına dair çıkarılan 15 Haziran 1792 tarihli ferman.

 Tavriya bölgesinde Müslüman Meclisinin kurulmasına dair Kont Zubov’a verilen 23 Ocak 1794 tarihli ferman (Chistiakov, 2001, s. 1032-1033).

olarak yaşadıkları Orenburg, Ufa, Samara ve Simbir illerini tek bir vilayet yönetimi altında toplatmış ve Müslümanların kendi hukuki işlerini görebilmeleri için Mahkeme-i Şer'iye'nin açılışı için izin vermiştir. Müslümanlar ile ilgili yapılan bu faaliyetlerin gayet ciddiyetle takip edildiği, II. Katerina’nın dönemin Simbir vilayeti genel valisi Baron İglstrom'a verdiği S. Erşahin’in aktardığı aşağıdaki şu fermandan anlaşılmaktadır;

"General İglstrom, sunmuş olduğunuz lahihayı kabul ettim. Muhammed şeriatı ruhanileri ve mollaları bu Mahkeme-i Şer'iye'de imtihan olunarak her birileri hak ettikleri şer'i mansıplara (makamlara) vilayet valileri fermanı ile atanmalıdırlar. Bu işi fiiliyata geçirmek ve Ufa beldesinde kurmakla sizi görevlendirdim. Şöyle ki: Rusya ülkesinde bulunan bütün İslam uleması sözkonusu mahkemenin yönetimi altında olacaksa da Tarviçeski oblastı (Kırım vilayeti) müstesna tutulacaktır. Zira orada ayrıca bir idare vardır. Vilayet memurları mollalara ferman verdikleri gibi ahlak ve sair durumlarına bakmada ve incelemede kusur etmeyeceklerdir. Bu dairenin başkanlınlığı, birinci ahund Muhammed Can Hüseyinof cenaplarına müftülük ünvanı ile tevcih ve ikram edilerek beraberine Kazan ulemasından üç üye atanacaktır. Müftü hazretlerine yıllık 1500, üyelerin her birine 120 ruble maaş tahsis etmek hususunu size havale ettim. Bütün Müslümanlara ilan ediniz. St. Petersburg şehri. 22 Eylül 1788. Katerina" (Erşahin, 1996, s. 575).

Mahkeme-i Şer'iye'nin ilk açıldığında kadı üyelerinin dışındaki memurlar ve aldıkları maaşlar şu şekildedir: (Erşahin, 1996, s. 576-577).

Tablo 4: II. Katerina Döneminde Kadı Üyelerinin Dışındaki Memurlar ve Aldıkları Maaşlar

Adedi Memuriyet Ünvanı Yıllık maaşı (ruble)

1 Sekreter-serkatip 250 1 Tercüman 120 1 Registorator 100 1 Evrak müdürü 80 2 Müdür muavinleri 50 2 Kâtip 40 1 Odabaşı 20 0 Evrak müdürlüğü harcamaları 150 9 Toplam 810

Mahkeme-i Şer’iye'nin ilk açılışından 1836'ya kadar imtihan olunan mollaların sayısı tam olarak bilinmemekle beraber 1804-1832 yılları arasında 2.528 mollanın imtihan olduğu ortaya çıkmaktadır. Fakat 1836-1889 yılları arasında imtihan olan 13.927 kişinin imam, hatip, ahund (yüksek dereceli imam), müderris, muallim ve müezzin olarak atandığı kesindir. 1889'e gelindiğinde Mahkeme-i Şerıiye'nin İdaresinde 4.254 mahalle, 3.625.460 nüfus, 65 ahund, 2734 hatip ve müezzin bulunmaktadır (Erşahin, 1996, s. 582-583).

Tablo 5: Mahkeme-İ Şerıiye'ye Bağlı Müslümanlann Yaşadığı Vilayetlerin Nüfus ve Mahalle Sayıları (Erşahin, 1996, s. 582-583).

Vilayetin Adı Erkek Kadın Mahalle

Astrahan-Hacı Tarhan 32.851 24.545 88 Akmolla-Sibirya'da 5.285 3.989 150 Kazak bölgesi Han Ordası 29.526 29.400 59 Katerinaslof 296 155 Meçhul Yenesi-Sibirya'da 2.948 829 2 İrkotski-Sibirya'da 2.471 966 0 Kastorma 189 671 1 Kazan 321.928 287.610 845 Moskova 2.513 812 1 Nijni Novgorod 22.515 23.399 57 Orenburg 165.334 153.988 500 Permi 72.152 69.625 197 Penze 32.329 32.349 121 Riazan 3.317 3.447 15 St. Petersburg 2.800 150 3 Simbir 61.587 59.543 169 Semipalatinsk 282.747 237.206 14 Saratof 42.204 41.614 151 Samara 73.739 86.652 285 Tambof 11.440 9.854 27 Tabolski 31.273 27.322 133 Tomski 16.753 13.455 28 Ufa . 495.768 489.117 1396 Ural 9.605 8.688 14 Rostof 176 58 1 Toplam 1.894.136 1.654.972

II. Katerina’nın Müslüman tebası için yaptığı reformlar I. Petro’nun reform adı altında gerçekleştirdiği baskı ve yıldırma politikalarından dikkat çekici şekilde ayrılıyordu. Batılılaşmak için I. Petro’nun Rusya’yı, Rusya halkını ve Müslüman tebayı küçümsediği görülürken, II. Katerina’nın ise, ikna edici ılımlı politikaları ile kendi halkını yücelttiği ve Rusya halklarının Avrupalılarla eşdeğer olduklarına inandığını ve Rusya halkınında buna inanmasını istediği görülmektedir. Bu yönüyle II. Katerina döneminin önceki dönemlere göre özellikle Müslümanlar için daha iyi olduğunu söylemek mümkündür. Örneğin Kazan’ın işgalinden sonra IV. İvan Müslümanlara ait hemen her değeri yok ederken, Kırım’ın işgalinde ise Katerina, Han Sarayına ait kompleksin neredeyse tamamını muhafaza etmiştir. Ayrıca Katerina, Kazan seyahati esnasında Müslüman halkın ihtiyacına cevap verebilmek için burada bir cami yapılmasına izin vermiştir. Yani Rus tarihinin önemli figürleri olan IV. İvan ve I. Petro’nun Müslümanlar açısından gayet yıkıcı ve zulümle dolu faaliyetlerine karşın II. Katerina hoşgörülü ve yapıcı olmaya çalışmıştır (Prozorov, 1999, s. 65-67).

II. Katerina döneminden 19. yüzyılın yarısına kadar Tatarlara yönelik resmi veya gayri resmi herhangi bir şekilde (münferit olaylar hariç) baskı uygulanmamıştır. II. Aleksandır döneminden (1855-1881) itibaren bir taraftan misyonerlerin çoğalması diğer taraftan iç siyasette Slavcılık ideolojisinin yayılması ve desteklenmesi ile birlikte Müslümanlara yönelik sırasıyla aşağıdaki resmi müdahaleler gelmiştir (Erşahin, 1996, s. 590-594):

1- Medreselerin Maarif Nezareti'ne Bağlanması Meselesi (1864) 2- İmamlara Rusça Okutma Meselesi (1868)

3- İslami Kitaplara Sansür ve Yasak Uygulaması (1893)

Erşahin’in “Rusya’da Müslümanlar: Tatar Kavimlerinin Tarihçesi” isimli yazar adı meçhul ve risalenin orijinal adı “Kırk Tartma” olan mezkûr tercüme eserinde Tatarların döneme ait özellikleri şu şekilde aktarılmaktadır.

“Tatarlar, ticaret, sanat ve tarım yönlerinden Ruslarla karşılaştırıldığında onlardan aşağı durumdadırlar. Ancak ticaret konusunda Ruslara arkadaşlık edebiliyorlar. Tatarlardan cam, petrol, bez sabun ve benzeri ufak fabrika sahipleri olanlar da vardır. Onlar birçok güzel sanatlar dallarında genel ve özel sergilerde madalya almış, Paris ve Amerika sergilerin de önemli yerler işgal etmişlerdir. Bugün Petersburg, Moskova ve diğer yerlerde lokanta ve büyük otel sahipleri hep Tatarlar olduğu gibi, Petersburg'ta bulunan knez, graf ve knotların temiz mahalleri de hep Tatarların tasarrufu altındadır. Sibirya'da da birçok ticaret dalları onlara serbesttir. Tatarların dini bağlılıkları tam

olduğu gibi ticaret ve diğer dünya işlerinde de dayanışmaları eksik değildir. Tatarlardan terzi, kunduracı, kalpakcı, dülger, tamirci, bakırcı ve diğer hüner sahipleri çoktur… Ruslar, Tatarları ne kadar Ruslaştırmaya gayret ederse o oranda düşmanlıklar artmaktadır. Tatarların içinde Rusya üniversitelerinde öğrenimini tamamlamış kimseler, hatta Harp Okulu Zadegân Kısmı'ndan mezun olan birçok kişiler varsa da memuriyet derecesinde yükselmeleri çok sınırlıdır. Şöyle ki, üniversiteden çıkmış bir Müslüman memurun rütbesi ancak sorgu hâkimi, daha da yükselirse savcı vekili olabilirler. Askeriye’de ise albaylıktan yukarı asla tefi edemez; nadiren Müslüman generaller bulunmakta ise de onların yükselmesi birçok sebeplere bağlıdır. Sözgelimi, General Sadık, 1877 Osmanlı-Rus Savaş'nda Ruslara bu kadar sadakat göstermiş, bir hanzade olmasına rağınen elli beş yaşında o da emekliye aynlma şartıyla ancak general olabilmiştir. Lehistanlıların (Polanyalıların) generalliği ise evlenmemek şartıyladır. Sözün kısası bu şekilde üç dört general bulunmaktadır. Açıkladığımız bu adalet (!) yalnız Tatarlar için olmayıp, Ortodoks olmayanların hepsini kapsar. Kısaca, Finlandiyalılar, Lehliler, Yahudiler ve Raskolların tamamı adaletli! Rusya idaresi altında ezilmektedirler (Erşahin, 1996, s. 596-597).

Sonuç olarak 16 yy. dan başlayarak 19. yy. ortalarına kadar Tatar Türkleri ile birlikte tüm Müslüman halklar da diğer Rus olmayan halklar gibi Rusya’nın tebaası olmuşlardır. 1905 yınına kadar mutklakiyetle çar tarafından yönetilen Rusya’nın bu dönemde toprak kazanımları yoluyla nüfusu 125 milyonu bulmuştur. Ruslar toplam nüfusun %44,5’ini teşkil ederken, impratorlukta Slav soyundan olan Ukraynalılar, Belaruslar, Polonyalılar; Fin-Ugor halklarından olan Fin, Eston, Mordva, Udmurt, Mariler; Baltık uluslarını teşkil eden Leton ve Litvanlar; Moğol halkları Kalmuk ve Buryatlar; Türk Halkları Tatar, Başkurt, Çuvaş, Karaçay, Balkar, Nogay, Azeri, Özbek, Kazak, Kırgız ve Türkmenler; ayrıca Yahudi, Moldovyalı, Gürcü, Ermeniler ve bunların dışında diğer küçük topluluklar mevcuttu. Türk ve Müslümanlar toplan nüfusun %15’ini teşkil ediyorlardı (Devlet, 2011, s. 15).

Rusya İmparatorluğunun bu dönemde sınırları, batıdan doğuya Baltık kıyılarından Pasifik Okyanusuna kadar uzanan 22 milyon kilometre kareden fazla yüz ölçümü teşkil ediyordu. Ancak dev Rusya İmparatorluğu’nun ufacık Japonya karşısında 1905 yılında aldığı malubiyeti sebebiyle ülke içerisinde sosyalist düşüncenin yayılması, işçi ve köylü sınıfları arasındaki huzursuzluğu artırdı. 1905 devrimi ile basın-yayın ve fikir özgürlükleri ise İmparatorluğu 1917 Ekim devrimine götürdü (Devlet, 2011, s. 19).

Bu dönemde Avrupa'da öğrenim görüp ülkesine dönen ve Avrupa' da yayımlanan eserleri takip etme anlayışını sürdüren bazı Rus aydınları arasında Comte'un Pozitivist Felsefe' sine

ilgi duyulmaya başlanmıştır (Emelyanov, 2017, s. 163). Rus tarihçi ve sosyolog N.İ. Kareev, Rus aydın çevrelerinin Auguste Comte'un Pozitivizmi'yle Revue des Deux Mondes'da neşredilen makaleler ayrıca Valerian Maykov adlı yazarın 1845 yılında Finsldy Vestnik'te yayımladığı "Rusya' daki Sosyal Bilimler" eseri aracılığıyla tanıştığını belirtmektedir. Buna ilaveten Auguste Comte'un fikriyatı Fransa'da olduğu gibi Rusya'da da dikkate alınmayı beklemiştir. Zira 1870'lere değin bizzat Comte'un Pozitif Felsefe Kursu'nu takiben bilimsel olmayan Pozitif Siyaset Sistemi'nin neşrederek kendi felsefesine gölge düşünnesi; Pozitif Felsefe Kursu'nun Rusya'da yasaklanan neşriyattan olması ayrıca Rus aydın çevrelerinin Sosyoloji gibi bir bilime uzak kalmaları gibi sebepler Sosyolojiye olan ilginin derinleşmesini engellemiştir. 1870'1ere gelindiğinde Kareev'in ifadesiyle, " ... Fransa'da dahi yeni kabul gören Pozitivizm Rusya'nın gündemindeydi". Rus aydınlan arasında toplumsal olaylan doğa bilimlerinin yöntemleriyle araştıracak yeni bir bilime ihtiyaç duyulduğu fikri benimseniyordu. Aynı yıllarda "Sosyoloji" tabiri bazı Rus aydınlarınca kullanılmaya, Pozitivist felsefeyi aktaran ve hatta tartışan ilk "sosyolojik" eserler ülkede neşredilmeye başlanmıştı. Diğer yandan Rusya'da Pozitivizm ve Sosyoloji konulu yazı ve tartışmalar başlangıçta gazeteci-yazarlar ile üniversite haricindeki aydın çevrelerin ürünü olmuştur. Üniversite çevrelerinde konuyla ilgili neşir ve faaliyet ise yaklaşık on yıl sonra başlamıştır (Kareev, 1996, s. 122-127).

Bu dönem Rusya’da tam manasıyla sosyal değişim yılları oldu. Art arda yapılan reformlar Rus halkının büyük bir bölümünü memnun etmediği gibi Rus intelligentsyanın üyelerini halka hizmet etmelerini sağlayacak bilimsel temelli yeni bir doktrin arayışı içerisine itti. 1860-1880 yılları arasında Türkistan’da ortaya çıkan Müslüman tebaa temelli milliyetçilik /başkaldırı hareketleri ve bunun karşısında artan Panslavizm düşüncesi Rus intelligentsyanın zihnini meşgul ediyordu. Ancak ortaya atılan yeni ideolojilerden en çekicisi ise Çar’ın olmadığı, köleliğin ve toprak sahiplerinin olmadığı bir ideoloji olan Sosyalizm idi.

18. ve 19. yüzyılların ortalarına kadar Tatarların milli duygularına tercüman olan ve halka rehberlik eden bazı edebiyatçı, bilim adamı, tarihçi ve din adamları temsilcileri; Nimetullah b. Beşir, Saadeddin b. Abdulmecid, Otuz İmeni İbrahim, Şair Mevle Kolıy, Taceddin Yalcığıloğlu, Ebu’l Menih, Şemseddin Sufi, Hibetullah İşan, Adilşah Molla, Abdülcabbar Kandalıy, Abdünnasır Kursavi, İbrahim Half, Huseyin Feizhani, Kayyum Nasıri ve

Şihabeddin Mercani gibi zatlardan müeşekkil idi. 19. yüzyılın sonunda ise Müslüman aydınlar arasında kendilerinin neden diğer halklardan birçok alanda geri oldukları sorusu sorulmaya başlandı. Böylelikle tüm Rusya Müslümanları arasında özellikle eğitim alanında ceditçilik (modernleşme) hareketleri başladı.

Türklerin ayrı birer millet olmadıklarını ve Ruslar tarafından yapılan bu ayrımın, Türk