• Sonuç bulunamadı

Rusların Yabancılarla Olan Münasebetleri

BÖLÜM 3: RUSYA ÇOKKÜLTÜRLÜLÜĞÜ

3.1 Çarlık Öncesi Rusya

3.1.3 Rusların Yabancılarla Olan Münasebetleri

Ruskaya Pravda’nın 9. Maddesine göre ilk defa yerli ve yabancı ayrımı yapılmıştır. Buna göre; “Eğer bir kişi diğer kişiyi kendisine çeker veya onu geriye iterse, saldırıya uğrayanın iki şahit göstermesi halinde üç grivnza öder. Eğer kişi bir Varyag veya Kolbiag (yabancı paralı asker) ise o zaman ifadesini haçı veya inancına göre kutsal olan ne ise onu öperek veya onun üzerine yemin ederek vermek zorundadır.” 27. maddeye göre ise, köleler arasında cinsiyet ayrımının olmadığı şöyle ifade edilir: “Eğer bir kişi başkasının erkek ya da kadın kölesini kaçırırsa on iki grivna ceza öder” (Tikhomirov, 1953, s. 75-86).

Eski Rusya’da yabancıların hukuki hakları ile ilgili makalesinde Matsnev, Rus topraklarına ilk olarak yabancı askerlerin girdiğini belirtmektedir. Matsnev makalesinde şu ifadelere yer vermiştir; “Şüphesiz Rus tarihini yabancılar çokça etkilemişlerdir. Knyaz için savaşmaya gelmiş güçlü İskandinav paralı askerleri de bunların başında yer alır. Eskiden Bizans İmparatoru için savaşan bu İskandinav askerler zaten Slav topraklarını gayet iyi tanıyorlardı. Ganimetin ve ödüllerin bolluğu zamanla İskandinav savaşçıları Rus Knyazlar için çalışmaya itmiştir” (Matsnev, 2008, s. 176).

Sadece İskandinavlar değil, diğer yabancı paralı askerlerin de Slav topraklarında ganimet ve zenginlik arayışları bir müddet sonra Rus ordusunun neredeyse tamamının yabancılardan oluşmasına sebep olmuştur. Bu da zamanla yabancıların statüsünü ister istemez artırmış ve yeni haklar getirmiştir. Devletleşmenin ilk yıllarında diğer devletlerle olan münasebetleri geliştirebilmek için devlet kadrolarında yabancılara olan ihtiyaç giderek artış göstermiştir. Ancak yabancılar arasında her zaman ayrıcalıklı olan bir kesim vardır ki bunlar yabancı tüccarlardır. Asya ve Avrupa arasında geçiş güzergâhı olan bu topraklar zamanla otorite boşluğunun Slavlar tarafından doldurulmasıyla Avrupa ve Asyadan çok sayıda tüccarın uğrak yeri haline gelmiştir.

İlk olarak 10. ve 13. Yüzyıllar arasında Novgorod, Pskov şehirleri ve Kiev’in güneyindeki yerleşim alanlarında yoğunlaşan ticari faaliyetler diğer şeyirler ve yeni yerleşim yerlerinde de zamanla artış göstermiştir. Artan ticari faaliyetler yabancı tüccarların giderek yerleşik

hayata geçmesine yol açmıştır. Baltık denizi çevresindeki yerleşim birimleri zamanla Norveç, İsveç, Alman ve Hollandalı tüccarların akınına uğramıştır. Ayrıca yine bu yüzyıllar arasında Baltık ülkelerinden Yunanistan’a, Asya ülkeleri ve Hindistan’dan da Rusya ve Baltık ülkelerine yeni ticaret yolları açılmıştır.

Dönem itibariyle yeni siyasi oluşumlar ve sınır problemlerinin sıkça yaşandığı bu coğrafyada Rusya gibi kendi egemenlik haklarını korumak isteyen devletler başka devletlerin tüccar vatandaşlarına ikili siyasi ilişkileri gözeterek çeşitli ayrıcalıklar tanımışlardır. Ancak bu tüccarların korunması ve güvenliklerinin sağlanması hususunda daha yeni devletleşme sürecine giren Rusya yetersiz kalıyordu. Tüccarlar kendilerin ve mahiyetlerindeki kişilerin güvenliklerini kendileri korumak durumda olduklarından gerek ticari gerekse toplumsal bazı meselelerde yerel hukukun dışına çıkabiliyorlardı. Bu durum kısmen yabancı tüccarları, yerel nazarında çok sevilmeyen ancak ihtiyaç duyulan kimseler haline getirmiştir.

Matsnev, Çarlık öncesi Rusya’daki yabancıların hukuki statüsünün oluşma şartlarının incelemesini özetlerken, sosyo-ekonomik düzenin özelliklerini ve içeriğini aşağıdaki koşulların etkilediğini ifade etmiştir;

1. Slav kabilelerinin coğrafik yerleşme düzeni; Bu durum Slavların çeşitli uğraşları olan yabancılarla iletişimini sağlayarak genel bir düşmanlık /yabancılık duygusunu önlemiştir. Zira eskiden beri slavlar yabancılara kendi kabiledaşlarından daha fazla bir saygı duygusu beslemişlerdir.

2. Rus Devletinin ortaya çıkış sürecinde devletin yönetimine yabancıların geçmiş olması; diğer düşman slav kabilelerine karşı kabile üyelerini birleştirebilecek bir slav liderin bulunamaması, yabancı savaşçılar arasından bir lider arayışına neden olmuştur. Bu durum da bu topraklara çok sayıda yabancı akınına neden olmuştur.

3. Uluslararası ticari ilişkilerin kurulması ve gelişmesi; Dönemin Rusyası, kendisinden daha gelişmiş olan Asya ve Avrupa arasında yer alan konumu ile Doğu ve Batı arasında adeta bir “geçiş güzergahı” oluşturmuştur. Moskova, Novgorod, Pskov, Arhangelsk, Smolensk ve diğer şehirlerde çok sayıda yabancı tüccarların iştirakine sebep olmuştur. 4. Yabancı savaşçıların Rus knyazlerinin/hükümdarlarının hizmetine girmesi; Yabancılar askeri hizmete hem bireysel hem de gruplar halinde katılabiliyorlardı. Bu tür sözleşmelerin

yapılması, taraflara belirli görevleri yerine getirmesine yönelik bir takım kural ve sorumluluklar getiriyordu.

5. Rusya’nın hıristiyanlaşması; Yerel tebaanın yabancılarla olan ilişkilerini düzenleyen hukuki normların kaynağı, sıradan normlar ve dini kanunlardı. Yine bunlar ayrı ayrı devletlerin yöneticileri arasındaki anlaşma ve sözleşmelerin esasını da oluşturuyordu. Yabancı din ve bilim adamları, hekim ve zanaatkârların statüsü sıradan yabancılara göre daha yüksekti. Onların bireysel hakları fiili olarak sınırsız nitelikteydi. Söz konusu yabancıların görev ve sorumluluk düzeyleri, onların devlet nezdindeki “yararlı olma düzeyi” yani uzmanlık dereceleri ile orantısal olarak hafifletilebiliyordu. Başka bir deyişle, yabancıların yaşam düzeninin belirleyen genel normlar, onların fiili olarak yerel tebaanın sahip olduğu haklara sahip olmasını da sağlıyordu (veya yerel tebaanın sahip olduğu haklar açısından eşitliyordu) (Matsnev, 2008, s. 178-179).

Bu arada Kiev Rusları zenginliklerini artırmak ve sosyo-kültürel ilişkilerini güçlendirmek üzere Güney ticaretiyle yakından ilgilenmeye başladılar. Böylelikle çok geçmeden güneydeki baskın Bizans kültürünün tesiri altına girmeye başladılar.