• Sonuç bulunamadı

Günümüz Çokkültürlülük Uygulamaları

BÖLÜM 2. KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

2.4 Çokkültürlülük Uygulamaları

2.4.2 Günümüz Çokkültürlülük Uygulamaları

Çokkültürlülüğün tanımlanmıs bir toplumsal model veya ideoloji olarak gün yüzüne çıkması bu yüzyılda, hatta 1960’larda olmustur. Çokkültürlülüğü bir devlet politikası veya toplumsal bir durum olarak ele alan ülkelerin ortak özelliği ise ya göçmen ülke olmaları ya da kısa zamanda çok fazla göç almak sartıyla dokularının hızla değişime uğramıs olmasıdır. Uygulandığı ülkeler ise özellikle Kanada, İsveç ve Avustralya’dır. Dolayısıyla çokkültürlülüğün bu ülkelerdeki seyrini bilmeden konuya hâkim olmak mümkün değildir. Sırasıyla bu ülkelerin serencamını kendi kronolojisi içinde ele alalım.

Kanada’da Çokkültürlülük

Kanada’nın çokkültürlülük gerçeğinin bilinç düzeyine çıkması 1960’larda başlar. Çokkültürlülük fikri ilk olarak bütün kültürel alt grupların kültürel birikiminin özellikle eğitimde nasıl kullanılacağıyla ilgili tartışmalarla başlamaktadır. Çokkültürlülük kavramına ilk resmi gönderme Kraliyet komisyonunun raporunda iki dillilik ve iki kültürlülük şeklinde geçmektedir. Zaten bir süredir kaynaşmış ve aralarında evlilikler dahi yapmış olan farklı gruplar aynı çatı altında yasamaktadır ve bu rapor ile hâlihazırda var olan çokkültürlü bir hayatın varlığı vurgulanmıştır. Ancak bu raporda özellikle yeni göçmenlerin baskın olan iki kültürden (Fransız ve İngiliz) birine bağlanmaları öngörmüştür. Entegrasyon ile asimilasyonun karıştırılmaması için göçmenlerin kendi kültürleriyle olan bağlarının devam ettirilmesi gerektiğine ise özel vurgu yapılmıştır.

Altmışlı yıllara kadar Kanada’nın insan hakları anlayısı bireysel özgürlükleri tanımlayan ve sınırlarını belirleyen insan hakları beyannamesinden beslenmekteydi. 1960 yılında Kanada federal hükümeti John Diefenbaker başkanlığında oluşturulan Kanada haklar

beyannamesine göre; hiçbir insanın ırk, ulusak köken, ten rengi, dini inanç veya cinsiyetine göre ayrıma tabi tutulmayacağını belirtmektedir. Bununla birlikte Kanada çokkültürlüğünün belli birtakım sorunları da ortaya çıkmıştır. Parçalı bir siyasi yapı ve net bir biçimde üretilememiş olan değerler sistemi bunlardan bazılarıdır.

1969 yılında Kanada’da iki kültürlülük ve iki dillilik tasarısı yasalaşmıstır. 1971 yılında ise muhalefet partilerinin ve diğer göçmen azınlıkların kendi haklarının ve katkılarının göz ardı edildiği eleştirisi üzerine federal hükümet çokkültürlülük kavramını teklif etmiş, 1973 yılında Kanada çokkültürlülük danışma kurulu oluşturulmuş, 1984’te muhafazakâr parti başa geçmesine rağmen çokkültürlülük siyasi bir yönetim tercihi halini almıştır. 1988 yılında ise Kanada Çokkültürlülüğünün Korunması ve Geliştirilmesi Kanunu parlamentodan geçerek yasalaşmıştır. Federal hükümetin kanunlaşan metinde altını çizdiği dört önemli ilke bulunmaktadır. Bunlar; Statü eşitliği, çeşitlilik, bireysel tercih hakkı ve kişisel hakların ve özgürlüğün ayrımcılığa karşı korunmasıdır. Bununla birlikte, o günden bu yana resmi diller İngilizce ve Fransızca olarak kullanılmaya devam ede gelmiştir.

Günümüzde Kanada’ya her yıl ortalama 70 bin göçmen ve mülteci gelmektedir. Sadece Toronto’da 100’ün üzerinde etnik topluluk bulunmakta ve 100’den fazla dil konuşulmaktadır. Yine Toronto’da yaşayan nüfusun yarısına yakını İngilizcenin haricinde başka bir dil konuşmaktadır. Kanada’yı çokkültürlülüğe iten sebepler düşünüldüğünde ortaya çıkan sebepler şunlardır: (Doucet, 2004, s. 2).

 Çeşitliliğin artması: 1800’lü yıllardan 1950’lere kadar göçmenlerin çoğu Avrupa’dan gelmekteydi ve bunların içinde hâkim grup Anglo-Saxon kökenli insanlardı. Ancak 1960’lardan itibaren hem Avrupa’nın hem de dünyanın çeşitli yerlerinden gelen göçmen çeşidinin hızla artmaya baslaması bu sebeplerin en önemlisini oluşturmaktadır.

 Eritme Potasına Karşıtlık: Amerika’da göçmenlerin oluşturduğu yeni bir millet olmakla birlikte Kanada’da baştan itibaren bir çesit asimilasyon politikası olarak görülen eritme potası modeli itibar görmemiş ve alternatif bir siyasi felsefe aranmıştır.

 Anglo-Uyum Modelinin Sonu: Göçmen çesitliliği arttıkça her göçmeni Anglo-uyum modeliyle şekillendirmek zorlaşmıştır.

 Sanayileşme ve Şehirleşme: Sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte artan bireyselcilik ve beraberinde gelen sosyal değişim Federal hükümetin grup haklarının ve politikalarının tekrar gözden geçirilmesini gerekli kılmıştır.

Kanada’nın çokkültürlülük serüveni bu şekildedir. Dünyada bu uygulamanın en önemli ikinci temsilcisi ise İsveç’tir.

İsveç’te Çokkültürlülük

İskandinav bölgesinin önemli ülkelerinden İsveç, politik anlayışı ve demokrasisi ile sosyal refah devletine örnek teşkil edebilecek dünyanın sayılı ülkelerinden biridir. 1814’ten beri savaşa dayanmayan bir dış politika takip eden İsveç, her iki Dünya Savaşı gibi Avrupa kıtasındaki çoğu devletin bir şekilde taraf olduğu savaşlarda da tarafsız olabilmeyi başarmıştır. Zaten İsveç’in bir göç ülkesi olmasının en önemli sebebi de bu tarafsızlığıdır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı süreci ve sonrasında savaştan kaçan mülteciler yaşanan göçlerin büyük kısmını oluşturmuştur. Mülteci göç dalgasını işgücü göçü izlemiştir. 1960’lı yılların sonuna kadar devam eden işgücü göçü, göçmen ihtiyacının son bulmasıyla birlikte azalmıştır. Ancak nüfusun azalması; yaşlı nüfusun fazla olması ve doğum oranlarının az olması gibi nedenlerden ötürü göç halen devam etmektedir.

İsveç’te uzun süre devletin resmi bir dili olmamıştır. 2009 yılında kabul edilen dil kanunu ile İsveççe İsveç’in temel dili, bunun yanında resmi azınlıklar olarak kabul gören unsurların kullandıkları diller de ulusal azınlık dilleri olarak kabul edilmiştir. Bu azınlık dillerinin haricinde ise günümüzde İsveç’te iki yüze yakın farklı dil kullanılmaktadır.

İsveç, işçi ithal eden diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak, gelen göçmenlerin İsveç’te temelli kalabilmesi için bilinçli bir göç politikası uygulama yoluna gitmişlerdir. Göçmenler için konut, okul, hastane, çeşitli özel hizmetler gibi masraflı yatırımlara girişilmiş; sürekli izin almada ve vatandaşlığa geçişte tedricen daha büyük kolaylıklar getirilmiş; aynı meslekten olan İsveçli ve yabancı işçilerin ekonomik bakımdan eşit duruma gelmeleri sağlanmaya çalışılmıştır.

İsveç yönetimi çokkültürlülük konusunda ciddi adımlar atmış ve bu konunun sürekli takip edilmesini sağlamıştır. Çokkültürlülüğün ölçülmesinde referans alınan (göçmen bütünleşmesi politikaları, çifte vatandaşlık hakkı, çok kültürlü müfredat vs.) kaynakların başında Queen’s Üniversitesi tarafından geliştirilen Çokkültürlülük Politikası Endeksi (Multiculturalism Policy Index) gelmektedir (Multiculturalism Policies in Contemporary Democracies, 2019).

Bugün Batı’da çokkültürlülüğü bir devlet politkası olarak kabul eden en önemli devletlerden biri de İsveçtir. Diğer Avrupa ülkelerinden İsveç’i ayıran özellik göçmenlerle ve diğer kültürel azınlıklara yönelik olumlu tutumudur. Ancak İsveç’te de son yıllarda Avrupada yükselen aşırı sağın etkisini görmek mümkündür. 2010 yılında yapılan seçimlerde ilk defa ırkçı bir partinin parlamentoda yer alması bunun bir tezahürüdür. İsveç’in kültürel azınlıklara ve göçmenlere yönelik bir asimilasyon politikasının olduğunu söylemek güçtür. Ancak son yıllarda Avrupanın tamamında yaşanan ekonomik kriz sonucunda iktisadi alanlarda yerli halktan olmayanları dezavantajlı duruma düşürebilmektedir. Bu iktisadi dengesizlikler ve göçmenlerin maruz bırakıldıkları dışlanma, kültürel tanımayı da olumsuz etkilemektedir (Anık, 2012, s. 271).

Avustralya’da Çokkültürlülük

1606 yılında keşfedilen Avustralya, asimilasyon fikrine dayalı bir İngiliz kolonisi olmasından başlayıp çokkültürlülük fikrinin yüceltildiği günümüze kadar çok çeşitli evrelerden ve kırılmalardan geçmiştir. Avustralya’da çokkültürlülüğün baslangıcı, dönemin göç bakanı olan Harry Holt’un 1966’da Beyaz Avustralya Politikası’nı13 ortadan kaldırdığı

yıla rastlar. Holt ayrıca 1949 yılında yine bakan iken ülkeye askerlerle evlenen 800 kadar

13 Beyaz Avustralya Politikası: 1850’lerden başlar. O yıllarda Çinli maden işçilerinin ülkeye göç etmesi

engellenmiştir. O yıllarda beyaz fabrika işçileri özellikle daha düşük hayat standardına razı olabilecek siyahilerin kendi iş imkânlarını tehdit edeceğini düşünerek Avustralya’ya göç etmelerine karsı çıkmışlardır. Bu tutum politikayı da etkilemiş ve 1901 yılında çıkarılan kanunla birçok insanın göçü engellenmiştir. İkinci dünya savaşına kadar bu politika hüküm sürmüş, hükümet yetkilileri de Avustralya’yı İngiliz kökenli vatandaşların oluşturduğu bir millet olarak deklare etmekten gurur duymuşlardır.

Japon gelini sokmasıyla da bilinir. Bu hareketi çokkültürlü Avustralya’nın başlangıç miladı niteliğindedir.

İkinci büyük adım 1957’de Avrupalı olmayıp 15 yıldır ülkede kalmakta olan insanlara vatandaşlık hakkının verilmesiyle atılmıştır. 1958 yılında değiştirilen kanunla sadece çok kalifiye işçi olan Asyalının ülkeye göç etmesine izin verilmiştir. Bu yaklaşımlar Beyaz Avustralya siyasetinin yumuşamasına katkıda bulunmuş fakat tamamen ortadan kalkmasına henüz yeter hale gelmemiştir.

1973 yılında ise hükümet tarafından üç maddelik bir yeni politika hazırlanmıştır. Buna göre;  3 yıl Avustralya’da kalan bütün göçmenlere vatandaşlık hakkı verilmesinin

yasallaştırılması,

 Göçmenlerin seçiminde ırk faktörünün tamamen ortadan kaldırılması,  Göç ve ırka dair tüm uluslararası anlaşmaların kabul edilmesi.

1989’da hükümet Çokkültürlü Avustralya’nın ulusal ajandasını oluşturmuş ve bu politikanın üç önemli maddesini belirlemiştir (Print & Gray, 2000, s. 24)

 Kültürel kimlik: Tüm Avustralyalıların belirlenmiş sınırlar dâhilinde dil ve din de dâhil olmak üzere bireysel kültürel miraslarını açıklama ve paylaşma hakkı vardır.  Sosyal adalet: Tüm Avustralyalılara fırsat eşitliği verilmesi ve ırk, etniklik, kültür,

din, dil ve cinsiyet ile ilgili kişisel engellerinin kaldırılması hakkı vardır.

 Ekonomik verimlilik: Tüm Avustralyalıların, geçmişine bakılmaksızın becerilerine göre etkin bir biçimde fırsat tanınıp, ekonomik refaha kavuşturulmaya ihtiyacı ve hakkı vardır.

26 Ocak 1949’da yürürlüğe giren “1948 Milliyet ve Vatandaşlık Kanunu” sonrasında (1996’ya kadar) 3,1 milyon denizaşırı doğumlu kişi vatandaşlık için başvuru yapmış ve Avustralya vatandaşı olmuştur (Roach, 1999, s. 24).

kurumsal kimlik kazanmıstır. Mayıs 2003 yılında ise hükümet Çokkültürlü Avustralya’yı “çokluk içinde birlik” (United in Diversity) sloganıyla tanımlamıştır.

Sonuç olarak, günümüz çokkültürlülük uygulamaları ile ilgili Kanada, İsveç ve Avustralya’nın, 20. yüzyılın ilk yarısında bambaşka bir politikaya sahipken, günümüzde çokkültürlülük politikasını benimsemiş ülkelerden oldukları görülmektedir.