• Sonuç bulunamadı

Bizans ve Hıristiyanlık

BÖLÜM 3: RUSYA ÇOKKÜLTÜRLÜLÜĞÜ

3.1 Çarlık Öncesi Rusya

3.1.4 Bizans ve Hıristiyanlık

912 yılında Oleg ölünce yerine Rurik’in oğlu İgor geçti. Ancak çok geçmeden fazla vergi topladığı ve aşırı baskı uyguladığı gerekçesiyle kendi halkı tarafından öldürüldü. İgor’un oğlu küçük olduğundan yönetime eşi Olga geçti. Bizansla yakın ilişkiler tesis edilen bu dönemde Rus halkının özellikle tacirlerin bir bölümü kendiliğinden Hıristiyanlığı benimsemiş ve din değiştirmişlerdi. 957 yılında ise bizzat Prenses Olga Bizans sarayında düzenlenen bir törenle Hıristiyanlığa geçen ilk Rus hükümdarı oldu. Ancak Hıristiyanlığın resmi din olarak kabulü Olga’dan çok daha sonra torunu Birinci Vladimir zamanında kabul edildi.

Rus yönetici elitlerin din değiştirme hadisesini, ağırlıklı olarak ticaretlerini daha kolay yapabilmek ve güçlü bir müttefik sahibi olabilmek için siyasi içerikli bir karar olarak aldıkları yönündeki bir değerlendirme yanlış olmayacaktır. Rus halkının ise hıristiyanlığı

benimsemesindeki en önemli sebepler ise;

1- Bölge kavimleri arasında yaygın olan kan davasının Hıristiyanlıkta yasaklanması, 2- Bizans Hıristiyanlığı olan Ortodoksluğun kabulü yoluyla aynı zamanda İmparatorluk

vatandaşı olabilecekleri düşüncesi,

3- Halkın çokta hoşlanmadıkları elitlerin üstünde bir yaratıcı, kanun ve düzen koyucunun hıristiyanlık inancında olmasıydı.

Sonuncu sebebin aslında büyük bir oranda monarşik düzene imkân sağladığı için yöneticilerce de kabul gördüğünü söyleyebiliriz.

Esasen Bizans Hıristiyanlığı Rusların tanıştıkları tek din değildi. Daha önceden de bahsettiğimiz üzere Rusların öteden beri Putperest Slavlar ve Fin-Ugorları, Şaman Türk kavimleri, Müslüman Arap, Türk ve Acemleri, Hazar Yahudileri ve Batı Katolikleriyle hem ticari hem de kültürel alışverişleri son derece yoğundu. Hatta Rus tarihi kaynaklarına göre Vladimir, İslamiyet, Yahudilik, Ortodoksluk ve Katalikliğin yaşandığı bölgelerden elçiler istemiş ve bu dinlerle alakalı bilgi edinmiştir. F. Koçak ve M. Özkan’ın “Bizanstan Ruslara Miras: Hıristiyanlık” adlı eserlerinde aktardıklarına göre ilk Rus kroniği’nde bu süreç şöyle anlatılmaktadır;

“Müslüman İdil Bulgarları Vladimir’e gelerek onu İslam dinine davet etmişlerdir. Bulgarlar, ‘Biz Allah’a inanırız, Muhammed’e uyarız, şarap ve domuz eti tüketmeyiz ve ahirete inanırız’ demişlerdir. Vladimir’e söylenenler genel olarak onun hoşuna gitmiş olsa da şarap ve domuz etinin tüketilmesisin yasaklanmasını hoş karşılamamıştır. Daha sonra Hıristiyanlığı anlatmak için Papa’nın elçileri gelmiştir. ‘Bizim inancımız nurdur. Bütün her şeyi yaratan Tanrı’ya inanırız. Sizin Tanrılarınız tahtadan yapılmış putlardır’ demişlerdir. Bu dinin detaylarını da sorgulayan Vladimir onları da geri çevirmiştir. Hazar Musevileri de kendi elçilerini Vladimir’e göndermişlerdir. Elçiler, Hıristiyan ve Müslümanlardan şikâyet ederek konuya başlamışlardır. Vladimir anavatanlarının neresi olduğunu sorduğunda ise; asıl yurtlarının Kudüs olduğunu lakin Tanrı’nın onları cezalandırmasıyla Kudüs’ün ellerinden çıktığını belirtmişlerdir. Vladimir, ‘Tanrının cezasını üstüne çekmiş olan bir millet nasıl olurda başkalarını doğru yola iletebilir… Sizinle aynı kaderi paylaşmayacağız’ demiştir. Daha sonra elçilerin hepsini konuşulanları etraflıca değerlendirmek üzere uğurlamıştır” (Koçak & Özkan, s. 381).

Bu kaynakların ne kadar güvenilir olduğu tartışılma konusudur. Bununla birlikte Vladimir’in Ortodoksluğu kabul ettiği ve eski Rus inacı olan Paganizme karşı ciddi savaş açtığı tartışma götürmez bir gerçektir. Hatta Vladimir, halka vaftis olmalarını emretmiş; “Yarın kim nehre gelmez ve vaftiz olmazsa zengin veya fakir, soylu veya köle benim düşmanım olacaktır” demiştir. Yuri Lotman ve Boris Uspenski gibi bilim adamları bu zorlayıcı din değiştirme hadiseni Rusya’da bundan sonra da sıkça uygulanan yıkıcı geleneğin başlangıcı olarak kabul etmektedirler. (Hosking, 2011, s. 62-63)

Ortodoksluğun Kiev Rusyasında kabulüyle birlikte diğer Rus Knezlikleri de hızla Hıristiyanlığı benimsemiş ve Hıristiyanlık bu topraklarda Rusları toparlayıcı bir ideolojiye dönüşmüştür. Aynı zamanda Ruslar bu vesileyle Selanikli rahip Kostantin (Kril) tarafından düzenlenen ve Rus tarihi boyunca etki altına aldıkları diğer halkların asimilasyonu aracı olarak kullanabilecekleri şahsına münhasır Kiril alfabesine20 de sahip olmuşlardır (İliyev,

2013, s. 224).

Esasen Bizans İmparatorluğu da Rusların Hıristiyanlığa geçmesiyle birlikte en başından beri arzuladığı, Rusları nüfuz alanı içerisine almayı başarmıştır. Rus topraklarında imar edilen kiliseler ve misyonerler aracılığıyla kültürel bir yayılmacılığın önü açılmıştır. Misyonerler ve din adamlarının ürettiği dini metinler, gelişmiş bir kültürleri olmayan Rusların edebiyatlarının nüvesini oluşturmuştur.

Yukarıda bahsettiğimiz üzere, Slavlar için oluşturulan alfabe, artık Hıristiyan olmayan ve bölgede yaşayan diğer kavimler tarafından da kullanılmaya başlanmıştır. Ruslar bir kültür oluşumu için gerekli tüm unsurları Hıristiyanlık inancı aracılığıyla Bizans’tan almışlardır. Ruslar Ortodoks kilisesinin kanunlarının yanında Bizans imparatorluk kanun ve kurallarını

20 Kiril alfabesi: 9. yüzyılda Bizans misyoneri Aziz Kiril tarafından oluşturulmuştur. Kiril alfabesi tarih

boyunca hem Rusya hem de diğer ülkelerde çok fazla değişikliklere uğramıştır. Çoğu reform alfabedeki harf sayısını azaltmak ve yazılışını kolaylaştırmak için yapılmıştır. Fakat 18. yüzyılda Rus yazar ve tarihçi Nikolay Karamzin tarafından Ё, Э ve Й harfleri resmi olarak Rus alfabesine eklenmiştir. Kiril alfabesinde daha önce sadece büyük harfler kullanılırken Büyük Petro döneminde küçük harfler de kullanılmaya başlandı. Rusça harfler modern Latin yazı tipine benzer bir şekilde batı tarzına uygun hale getirildi. 1919 yılında Kiril alfabesini Batı ülkelerinde kullanılan alfabeler ile uyumlu olması açısından Latin yazılışları ile değiştirmek fikri ortaya atılsa da bu fikir kabul görmedi. Günümüzde Kiril alfabesi Avrupa Birliği’nin üçüncü resmi alfabesidir. Başta Rusya gibi Slav ülkeleri olmak üzere 50 farklı ülkede kullanılmaktadır.

da benimsemişlerdir.

Hıristiyanlığın etkisi Rus kültür ve sanatında da çok belirgin bir şekilde hissedilmiştir. Rus Ortodoksluk inancı içerisinde önemi büyük olan ikonaların yapımına bu dönemde başlanmıştır. İlk Rus ikona sanatçıları bu sanatı Bizanslılardan örenmiştir. Esasen Bizans kilisesi önceleri bu ikona sanatına putperestliği çağrıştırdığı için mesafeli olsa da Ruslara bu konuda müsamaha gösterilmiştir. Zamanla bu sanatçılar kendi sitillerini geliştirmişler ve bu sanat dalı Rusların milli sanatı haline gelmiştir. Kiev’de Mozaik sanatı, heykelcilik gelişirken görkemli taş katedrallerinşaa edilmeye başlandı. Benzer gelişmeler halk müziği ve folkloru için de geçerliydi. Zaten melodik, harmonik ve ritmik açıdan kendine özgü bir tarzı olan Rus müziği bu dönemde güneyden gelen Grek kültürü ve geleneğiyle harmanlanırken doğudan ise daha çok Türk boylarının türkülerindeki ritmikle süslenmiştir.

Misyonerler tarafından üretilen metinlerden sadece dini kuralları değil, Bizansın siyasi düşüncesi, sosyal ve kültürel yapısı ve yaşam tarzı adeta kopyalanmıştır. Bundan dolayıdır ki Ruslar Bizans yıkıldıktan sonra kendisini Bizansın varisi dolayısıyla III. Roma olduklarını savunmuşlardır.

1015 yılında Vladimirin ölümünden sonra oğulları arasında çıkan taht kavgalarının galibi Yaroslav oldu. Onun zamanında Hıristiyanlık Rus topraklarının tamamına yayıldı. Ancak Yaroslav’ın ölümünden köklü bir devlet geleneği ve sağlam veraset sistemi olmayan genç Kiev Rusyası çıkan taht kavgaları neticesinde knezliklere bölündü. Bu sefer de bölünen knezlikler arasında en büyük knezlik için mücadele başladı. İşte Rusya bu şartlarda iken Doğuda yeni bir büyük güç olarak Moğollar tarih sahnesine çıkıyordu.

Moğollar ve Moğol İstilası bahsine geçmeden önce şu önemli hususa değinmekte fayda vardır. Şüphesiz Moğol İstilası ve sonrasında kurulan Altın Orda Devleti Rus tarihinin çok önemli mihenk taşlarındandır. Bu mihenk taşını kaldırdığımızda ise altından günümüz Rusyasına şekil veren birçok kültür ve medeniyetten daha eski bir tarihe sahip olan İdil Bulgarlarından bahsetmemiz çalışmamızın özellikle Tatar kültür ve kimliğinin oluşumuyla ilgili çıkış noktalarından birini teşkil edecektir. Zira İdil Bulgarları hem Moğolların bir

kısmının hem de torunları olan Tatar Türkleri’nin Müsümanlığı kabulünde büyük rol oynadığı gibi günümüz Rusyasında Tatar Türkleri başta olmak üzere diğer Rusya Müslümanlarının da Rusya çokkültürlülüğünde çok önemli bir yer teşkil eden İslam dininin temsiline önemli katkılar sunmuşlardır.