• Sonuç bulunamadı

CHP İçindeki Siyasi Gelişmeler

I. ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİLENE KADARKİ SÜREÇTE CUMHURİYET HALK PARTİSİ (1919-1945)

2. CHP İçindeki Siyasi Gelişmeler

1930 yılı Serbest Fırka deneyimi sonrası ortaya çıkan tablo, yapılan devrimlerin toplumuna mal edilmesi hareketine hız vermişti. Tek parti düzeni, toplumu demokratik

100 Ahmad, İttihatçılıktan Kemalizme, a.g.e., s. 197.

101 Tunaya, Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku, a.g.e., s. 410.

102 Duverger, a.g.e., s. 359-360.

103 Tuncay, a.g.e., s. 342-343.

34 hayata hazırlayacak olan bir geçiş sürecini temsil ediyordu. Bu hareketin merkezinde Cumhuriyet Halk Partisi yer alacak ve bünyesinde parti-devlet bütünleşmesine giden önemli değişimlere gidilecekti. 1931 yılındaki kongrede Recep Peker’in genel sekreterlik görevine getirilmesi, 1935 kurultayında kabul edilen tüzük, 1936 yılında Başbakan İsmet İnönü’nün partinin işleyişine yönelik olarak yayınladığı genelge ve 1937 yılında partinin altı ilkesinin anayasada yer almasıyla birlikte parti-devlet bütünleşmesi sağlanmıştı.

Parti-devlet uygulaması uzun süre işlerliliğini sürdürmeyecek, 1939 yılında gerçekleştirilen kurultay ile birlikte değişimler kendini göstermeye başlayacaktı. Savaşa giden dünyada kendisini konumlandırmaya çalışan Türkiye, Batı ile olan ilişkilerinde

“Demokrasi” kavramına özel vurgu yapmaya başlayacak ve 1939 kurultayında bu kavram ön plana çıkacaktı. Parti de bu yönde yaşanan değişim örgütlenmeye yansıyacak, yapılan değişiklikle parti genel sekreterliği görevine iç işleri bakanının vekâlet etmesi ve illerde valilerin parti il başkanı olması kararından vazgeçilecekti104. Parti teşkilatlarının denetlenmesine yönelik olarak parti müfettişliklerinin oluşturulması, devlet memurlarının partiye üye olmalarına olanak tanınmaması ve parti bünyesinde Müstakil (Bağımsız) Grup oluşturulması parti içersinde yaşanan yumuşama döneminin önemli gelişmeleriydi.

Özellikle Müstakil Grup, parti içersinde güdümlü bir muhalefetin oluşturulmasında önemli bir adımdı. Bayar, bir ara Müstakil Grubun başkanlığını istemiş olsa da bu isteği kabul görmeyecekti.

1942 yılından itibaren Ankara’daki CHP çevrelerinde bazı gruplaşmalar kendini hissettirmeye başlamıştı. İnönü’nün cumhurbaşkanı olmasından sonra kenara çekilen Bayar, Meclis içinde her hangi bir siyasi girişimde yer almayarak tepkisini ortaya koyarken;

Meclis dışında parti içersinde ve çevresinde yer alan çeşitli gruplaşmalarda yer alıyordu105. Sonraki dönemde “Dörtlü Takrir”le adları anılacak olan Bayar, Köprülü, Koraltan, Menderes, 1942 yılı itibariyle Tevfik Rüştü Aras’ın Bahçelievler’deki evinde bir araya gelmeye başlayacaklardı. Bu kişiler yanında eski cumhurbaşkanı genel sekreteri Hasan Rıza Soyak, emekli General Cafer Tayyar Eğilmez, Ahmet Hamdi Başar gibi kişilerde Bayar ile dirsek temasında bulunmaya başlamışlardı. Fakat bu görüşmeler hiçbir

104 Kurultay’dan kısa bir süre önce yaşanan siyasi değişim, iç işleri bakanının parti genel sekreteri olması kuralını fiiliyatta uygulama dışı bırakılmıştı. Ocak 1939 yılında kurulan Refik Saydam hükümetinde İç işleri bakanı olarak Faik Öztrak görev almıştı. Fakat hükümetin Meclis’ten güvenoyu almasında bir gün sonra yapılan bir değişiklikle, Halk Partisi genel Sekreterlik görevine Erzurum Milletvekili Fikri Tuzer getirilmişti.

105 Bayar, 1942 yılı sonlarında Tevfik Rüştü Aras’ında olduğu bir ortamda Sabiha Sertel’e İnönü’nün baskı siyasetinden şikâyet ederek, “Mecliste konuşamıyoruz. Beni devamlı surette takip altında bulunduruyor.

Beni tanıyan polisler gelip bana haber veriyorlar… Meclis’te İnönü’nün bu despot idaresine karşı bir muhalefet uyanmıştır. Fakat her şeyin bir zamanı var. Bugün bu harp tehlikesi içinde milli birliği bozmak doğru olmaz” ifadelerinde bulunur. Sabiha Sertel, Roman Gibi-Demokrasi Mücadelesinde Bir Kadın, 2.

b., Belge Yayınları, İstanbul, 1987, s. 229.

35 zaman bir parti kurup, muhalefet oluşturma derecesine gelmeyecek, görüşmelerdeki ana konu Saraçoğlu hükümetlerinin eleştirisinin ötesine geçmeyecekti106. Bayar’ın siyaseten tekrar kendisini gösterdiği gelişme, 1943 yılı sonu itibariyle Meclis’te, Varlık Vergisine karşı olarak verdiği önerge ile başlamıştı. Diğer tarafta Refik Şevket İnce ve Hikmet Bayur, özellikle bütçe görüşmelerinde eleştirilerini giderek artırmaya başlıyor ve tartışma ortamı yaratıyorlardı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek parti olarak ülkede kurumsallaştığı dönemin simge isimlerinden olan Recep Peker’in de bu dönemde parti içersinde muhalif tarafta yer aldığı, bundaki temel sebebinde Saraçoğlu hükümeti yerine kendisinin hükümet kurma isteğinden ileri geliyordu.

Parti içersinde hoşnutsuzluk kendisini göstermeye, karşıtların ve kırgınların sayısının artmaya başladığı görülüyordu. Mart 1944 tarihinde Saraçoğlu hükümeti CHP Meclis Grubundan gizli oylamada güvenoyu istediğinde, eskisi gibi ittifakla değil, 57 muhalif oya karşı 251 oy almıştı ve yüze yakın milletvekili oylamaya katılmamıştı. Bu süreçte, Meclis Grubu toplantısındaki tartışmalar ve hükümet için yapılan güven oylamasında kullanılan red ve kabul oyları, resmi bir tebliğ içinde ilk kez yayınlanıyor ve bu surette, parti içi tartışma ve gelişmelerden, basın vasıtasıyla, kamuoyu haberdar ediliyordu. Meclis’te yapılan 1944 yılı bütçesi oylamasında, Bayar eleştirilerini getiriyor, bütçeye vereceği oyun renginin, eleştirilerine verilecek olan cevapla belirleyeceğini ifade ediyordu. Görüşmeler sonrası yapılan oylamada, 392 kabul oyu verilirken, bir tek olumsuz oy Bayar tarafından verilmişti. Oylamaya 167 üyede katılmamıştı. Bayar’ın verdiği bu olumsuz oy, Milli Şef döneminin ilk red oyu idi ve basında tartışmalara neden olacaktı107. Tartışmaların odak noktasında, Cumhuriyet Halk Partisi’nde yaşanan muhalif gelişmeler ve demokratikleşme çabaları yer alacaktı. Fakat parti içersinde yaşanan muhalif gelişmeler, siyasi alanda pek fazla kendisini göstermeyecek, belirli bazı kişiler etrafında şekillenen bir yapıdan öteye geçmeyecekti.

1945 yılı Dünya savaşının bittiği, göstermelikte olsa Türkiye’nin, Almanya ve Japonya’ya savaş ilan ederek, oluşacak olan yeni Dünya düzeninde kendisini konumlandırmaya çalıştığı bir dönemdi. Savaş sonunda Türkiye’nin siyasi ve ekonomik menfaatlerinin kesinlikle Batı’nın tarafından olduğu görülüyordu ve Türkiye tavrını, devletin kuruluş ideolojisi ile paralellik gösteren Batılı demokrasilerden yana kullanacaktı. Dışarıda bu gelişmeler devam ederken, ülke içersinde siyasi hayata hakim olan tek-parti yönetiminde yumuşama süreci kendini gösterecektir. 1945 yılı ocak ayında Şirketi

106 Toker, Tek Partiden Çok Partiye, a.g.e., ss. 63-69.

107 Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), a.g.e., C. II, ss. 351-355. O dönem tek parti yönetimi içersinde karşı oy vermek olağan bir durum değildi. Bunun yerine oylamaya katılmamak yeğlenirdi.

Oylamada bulunmamak muhalif kalmak demekti.

36 Hayriye’nin devletleştirilmesine ilişkin Meclis’te yapılan görüşme ve tartışmalar sonrası, yapılan oylamada yedi tane red oyu kullanılmıştı. Bu red oyları sembolikte olsa, bir dönemin sonunun başlangıcını gösteren, önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmelidir108. Red oyu verenler içersinde zamanında devletçilikle özdeşleşen Recep Peker’in bulunması ayrıca anlamlıdır. Partilerde tek seslilikten yana olan ve geçmişte yaptıklarıyla da bunu ortaya koyan Peker’in red oyu, partide değişen havayı göstermektedir. Artık parti içinde kutuplaşmalar, bireysel hareketler kendini oylamalarda göstermeye, Meclis içresinde bu red oylarının görünümü sıklaşarak, muhalefet rengi belli olmaya başlayacaktır. Bursa Milletvekili Muhittin Baha Pars, Nisan 1945 tarihinde CHP Meclis grubuna verdiği takrirde, önemli meselelerin parti grubunda veya meclis encümenlerinde görüşüldüğünü, halkın milletvekillerinin çalışmalarından haberdar bulunmadığını, görüşmelerin basına daha geniş bir şekilde aksettirilmesi gerektiği istemektedir. Bunlar parti içersinde muhalif bir grubun da hem fikir olduğu isteklerdi ve parti içinde tartışmalara neden oldu. Eleştirilerin ve artan olumsuz oyların sonrası İnönü ve CHP üst yöneticileri parti yönetiminde değişiklikler yapma gereği duymuşlardı. Muhalif eleştirilerin ekonomik alanda yoğunlaşması sonucu Ticaret Vekili değiştirilecektir. Parti genel sekreterlik görevinden M. Şevket Esendal alınarak, yerine daha ılımlı bir kişi olarak bilinen Nafi Atıf Kansu getirilmiştir. Bu değişim önemlidir ve Korporatist görüşleri ve Mihver devletlere yakınlığı ile bilinen Esendal’ın görevden alınması, partide yaşanan liberalleşme eğiliminin bir sonucudur109. Değişim seçimlerde de kendini gösterdi ve Atatürk döneminde 1931 ve 1935 seçimlerinde uygulanan, partinin aday göstermeyerek, bağımsızların seçilmesine olanak sağlanma yöntemi, Haziran 1945 yılında 6 ilde yapılan ara seçimlerde uygulandı. Parti bu seçimlerde adaylarını parti merkez komitesince belirlemek yerine serbestçe belirlenmesi kararını aldı. Fakat, iki dereceli seçim sistemi nedeniyle, Zonguldak’tan aday olan Tevfik Rüştü Aras’ta dahil olmak üzere, hiçbir bağımsız aday ikinci seçmenlerin oylarını alamayacak ve seçilemeyecekti110.

a.Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu

1945 yılının Ocak ayında TBMM’nde gündeme gelen, ‘‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’’ tasarısı muhalefetin canlanmasında ve örgütlenmesinde büyük bir rol oynamıştır.

Kanun, Türkiye’nin ortaçağ yapısındaki köy bölgesi için çoktan beri gerekli olan reformu

108 Koçak, a.g.e., s.549.

109 Koçak, a.g.e., s. 557.

110 Şerafettin Turan, İsmet İnönü, Yaşamı, Dönem ve Kişiliği, 2. b., Bilgi Yayınevi, Ankara, 2003, s. 280-281.

37 getirmek ve köylüyü feodal toprak sahiplerinin köleliğinden kurtarmak amacında olan, dikkatle hazırlanmış, tamamen pratik bir tedbirdi. Tam uygulandığı takdirde, Türkiye’yi bir bağımsız küçük topraklı çiftçi ülkesi haline çevirerek, büyük bir devrim yaratacak kanundan, köylü nüfusun üçte birinin, yaklaşık beş milyon kişinin yararlanması düşünülmüştü111. Tarım Bakanı Şevket Raşit Hatiboğlu, yasanın gerekçesini açıkladıktan sonra, toprak reformunun büyük hadiseler, büyük zorluklarla karşılaşacağını itiraf edecekti112. Sonuçta ilk çetin direniş ve zorluk Meclis’te ortaya çıktı. Büyük toprak sahipleri meclisteydiler ve kanun ağa ve eşraf partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nde fena karşılanmıştı113. Kanuna muhalif kesim organize bir şekilde eleştirilerini dile getireceklerdi.

Tartışmalarda Emin Sazak ve Adnan Menderes gibi toprak sahipleri yer alıyor, tartışmalar sırasında Menderes ön plana çıkıyordu. Tartışmalar, yasanın kalbi olarak görülen, köylüyü toprak sahibi yapacak hükümleri içinde barındıran, on yedinci maddede yoğunlaşmıştı. Bu maddeye yapılan eleştirilerde, kanunun “maksat ve gayesini” daha sağlam bir zemine oturtmak gaye edilmişti, fakat muhaliflerin öncelikli amacı, yasanın meclisten geçse bile, uygulama imkanı bulamayacak hale getirilmesiydi. Yasa 15 Haziran 1945 tarihinde yürürlüğe girdiğinde, toprak ağaları istediklerini elde ederek, yasayı işlevsiz hale getirmişlerdi114. Buna karşın kanun, Cumhuriyet’in başından beri Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı ile güç birliği içersinde olan büyük toprak sahiplerinin, partiden uzaklaşmasına neden olacaktı. Cumhuriyet Halk Partisi topraksız köylüleri, toprak sahibi yapmak üzere iyi niyetle yola çıkmıştı fakat bu iyi niyet memleketin iç bünyesini layıkıyla bilmemek ya da onu biliyor görünmek sonucunu yaratmıştı. Çünkü yasa Meclis’ten çok zor çıkarılabilmiş, çıkarıldıktan sonrada Cumhuriyet Halk Partisi aleyhtarlığı olarak kullanılmış ve muhalefetin kullandığı bir karşı silah haline gelmişti. Oluşan tepkiler sonucu, Cumhuriyet Halk Partisi tavrını yumuşatacak, Tarım Bakanı Hatipoğlu görevinden alınacak, yerine toprak zengini Cavit Oral getirilerek, toprak kanununun on yedinci maddesi yumuşatılarak ve İnönü’nün eşrafın gücü karşısında yenilgiyi kabul etmesi ile sonuçlanacaktı115.

111 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, 10. b., Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2007, s. 468.

112 Bila, a.g.e., s. 94;

113 Toker, Tek Partiden Çok Partiye, a.g.e., s. 79.; Uran, a.g.e., s. 348-350; Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, 4. b., C. I, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1969, ss. 319-328

114 “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu”, Kanun no:4753, Resmi Gazete, S. 6032, 15 Haziran 1945. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun Türk siyasi hayatında yaratmış olduğu etkiler için bakınız: Erdal İnce, Türk Siyasi Yaşamında Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, Libra Yayıncılık, İstanbul, 2009.

115 Yetkin’e göre Türkiye’de karşı devrim hareketinin ilk başarıları Toprak kanunu ve Köy Enstitüleri sistemini uygulanabilir olmanın dışına çıkarmalarıydı. Çetin Yetkin, Karşı Devrim 1945-1950, 7. b., Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, Antalya, 2009, ss. 205-255.; Toprak davasındaki başarısızlığın özeti şudur; “Toprak davasındaki hezimet, başta İnönü olmak üzere, az sayıdaki milliyetçi-devrimci bir kadronun, bürokrasinin tutucu kadrosu ve büyük şehir tüccarı ile ittifak halindeki eşraf karşısında, aşağıdan hissedilir bir tepki gelmeyen bir ortamda kaçınılmaz görünen yenilgisinin ifadesidir.

Bu ters şartlarda, bu köklü reforma teşebbüs edilmesi dahi, az sayıdaki milliyetçi-devrimci kadronun şeref hanesine yazılacak bir davranıştır.” Avcıoğlu, a.g.e., C. I, s. 324-326.

38 Toprak kanunu görüşmeleri devam ederken, Meclise 1945 yılı yedi aylık bütçe yasası gelmişti. Birkaç yıldır olduğu gibi, Mayıs 1945 yılında Meclis’te yapılan bütçe görüşmeleri gene sert geçecekti. İnönü’nün demokratik hayatın gelişmesine yönelik 19 Mayıs 1945 tarihli konuşmasından da cesaret alınarak, muhalif sesler kendini iyice parti içersinde göstermeye başlamış, meclise bu hava yansımıştı. Sonuçta bütçeye eleştiriler getirilecek, bütçe oylaması sonrası, aralarında Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Emin Sazak ve Fuat Köprülü’nün olduğu beş kişi ret oyu verecektir. Oylamadan kısa bir süre sonra Saraçoğlu Hükümeti Meclis’ten güvenoyu istediğinde, Hikmet Bayur ve Recep Peker’in içinde bulunduğu, gene aynı kişiler olumsuz oy vereceklerdi. Sonraki gelişmeler ışığında bu oylamalar, yaklaşık iki yıldan beri CHP’si Meclis Grup toplantılarında ve Meclis yasa çalışmalarında kendini gösteren, Dörtlü Takrir ile belirli bir şekil almaya başlayan muhalif hareketin uç vermesi, yeni bir parti hareketinin ilk işaretiydi116.

b. Dörtlü Takrir

Dörtlü takrir, 7 Haziran 1945 tarihinde Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından CHP Meclis Grubuna verilen ve demokrasi lehine gelişmeleri arzulayan bir önergeydi. Takrir’de, Türk Anayasası’nın demokratik vasfı, demokrasi adına Atatürk’ün yaptığı teşebbüsler, çeşitli gerekçelerden dolayı bu teşebbüslerin siyasi hürriyetlerin sınırlanması ile sonuçlandığı ve İkinci Dünya Savaşının bu sınırlamaların devamını zorunlu kıldığını ifade ediyordu. Fakat artık dünyada hürriyet ve demokrasi akımlarının güç kazandığı, demokratik hürriyetlere riayet prensibinin temel alındığı, okuma yazma bilmeyen vatandaşların bile siyasi hürriyetlerini şuurlu kullanacak bir seviyede bulundukları bir ortam oluşmuştu. Sonuçta, Millet meclisinin hükümeti fiilen kontrol etmesini, kişiye anayasada yazılı hak ve hürriyetlerinin tanınmasını ve birden fazla partiye dayanan siyasi faaliyetlerin gelişmesine müsaade edilmesi teklif ediliyordu. Cumhuriyet Halk Partisi Meclis grubu 12 Haziran 1945’te, takriri gizli olarak görüştükten sonra, mevcut kanun ve kaidelerin değiştirilmesine yol açacağı ve bu çeşit tekliflerin görüşülme yeri grup

116 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, C. II, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1967, s. 437. Takrir sahiplerinin bu dönemde bir parti kurmaktan daha çok, Halk Partisi bünyesinde demokrasi lehinde değişimler yapılmasını samimi olarak savundukları söyle bilir. Takrir görüşmeleri sırasında Başbakan Saraçoğlu’nun

“beğenmiyorsanız, gider başka parti kurarsınız” tehdidi karşısında, takrir sahipleri partiden ayrılmak ve başka bir parti kurmak konusunda bir düşünceleri olmadıklarını beyan edeceklerdir. Yeni bir partinin kurulması fikri, takririn reddedilmesi ve sonraki süreçte yaşanan gelişmelerin sonucunda ortaya çıkacaktır.

Cemil Koçak, İkinci Parti 1945-1950, C I, İletişim Yayınları, İstanbul, 2010, ss. 318-325.; Toker, Tek Partiden Çok Partiye, a.g.e., s.92.

39 toplantısı olmayıp kurultay olduğu gerekçesiyle reddetti117. Takrir, kamuoyunda heyecanla karşılanmış ve basında tartışılır olmuştu. Takririn altında imzası olan Adnan Menderes ve Fuat Köprülü, isteklerinin kabul edilmemesi üzerine, Vatan gazetesinde sert yazılar kaleme almaya başlamışlardı. Bu “hareket ve faaliyetleri partinin hedeflerine aykırı görüldüğünden” dolayı parti divanı iki milletvekilini partiden ihraç ederken, Refik Koraltan, arkadaşlarının uğradığı durumu protesto eden yazı kaleme alınca, aynı akıbete kendiside uğradı. Celal Bayar, yaşanan bu gelişmeler sonrası önce milletvekilliği görevinden, sonrada Cumhuriyet Halk Partisi üyeliğinden istifa etti. Cumhuriyet Halk Partisi’nden bu ayrılış ve istifalardan kısa bir süre sonra yeni bir muhalif partinin kurulması çalışmaları başlamıştı. Bayar 1 Aralık 1945 tarihinde, arkadaşlarıyla yeni bir parti kuracaklarını kamuoyu ile paylaşmışlardı. Dörtlü takrirle başlayan süreç, yeni bir partinin kurulmasıyla sonuçlanacak, Demokrat Parti, Bayar’ın parti başkanlığında 7 Ocak 1946 tarihinde kurulacaktır.

Demokrat Parti’nin kuruluşundan önce 1945 yılı yaz aylarında, ülkede esen demokrasi rüzgârları sonrası iş adamı Nuri Demirağ “Milli Kalkınma Partisi”ni kurmuştu.

Partinin kurucuları arasında Hüseyin Avni Ulaş gibi milli mücadele döneminden başlayarak her süreçte muhalif tavrını ortaya koyan bir siyasetçi ve muhalif tavırlarıyla bilinen asker emeklisi olan Cevat Rıfat Atılgan bulunuyordu. Parti, milliyetçi, muhafazakâr, devletçilik karşıtı ve dış politikada Doğu-İslam yanlısı özellikleriyle ön plana çıkıyordu.

Fakat gerek pati programı gerekse kurucuları kamuoyu tarafından bilinen kişiler değillerdi ve bu nedenle parti beklenilen siyasi etkiyi yaratmadı. Devletin en başında bulunan İsmet İnönü, Mecliste yaptığı 1 Kasım tarihli konuşmasında hala “bizim tek eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmasıdır” ifadelerini dile getiriyordu. Milli Kalkınma Partisi basın tarafından da pek ciddiye alınmayacak, kamuoyunda parti başkanının verdiği kuzu ziyafetleri sonucu “kuzu partisi” olarak anılacaktı118.