• Sonuç bulunamadı

Bir müze vardır ki koleksiyonunda her dönemden, taĢınır hatta taĢınmaz her tür sanat yapıtı yer almaktadır. Doğu, Batı, Afrika vd. kültürlerin sanat eserleri; antik çağdan avangarda kadar çeĢitli yapıtlar; kısaca dünyanın tüm nesnelerinin ilk bakıĢta bir karmaĢa yaratır gibi gözüktüğü, ancak aralarında dolaĢınca birbirlerine tutunan

91 Levent Çalıkoğlu, Koleksiyon, Koleksiyonerlik ve Müzecilik, YKY, Ġstanbul, 2009, s. 9 92 Çalıkoğlu, a.g.e., s. 9

kökler misali yeni iliĢkiler ağında birbirleriyle ilintilenen eserlerin bulunduğu bu mekân André Malraux‟nun Hayali Müze‟sidir. Hayali Müze somut bir müze değildir, adından da anlaĢılacağı gibi zihnin metinleriyle bütünleĢen imgelerin bulunduğu bir yerdedir. Dünyanın sanat yapıtlarının fotoğraflarından oluĢur Hayali Müze. Yani sanat nesnesi iki boyutlu fotoğrafa dönüĢür, heykelcikler ve anıtlar tek bir boyuta indirgenir. Yapıtlar nesne olarak görkemini yitirir ancak bir araya gelebildikleri demokratik bir ortama kavuĢur.

Malraux‟ya göre, müzelerin (zorunlu) eksikliği, taĢınamaz yapıtlara* yer verememesidir:

“Müzenin kaçınılmaz olarak yoksun kalacağı neler var? Bir bütünün parçası olan şeyler (vitray, fresk); taşınamayacak şeyler; kolayca teşhir edilemeyecek şeyler (halılar); sahip olamayacağı şeyler. Napolyon bir sürü zafer kazandı; ama bunlar Sixtine‟i Louvre‟a getirmesine olanak vermedi. Hiçbir sanat elçisi, Chartres‟daki Kraliyet Kapısını, ya da Arezzo‟nun fresklerini Metropolitan Müzesi‟ne getiremezdi. XVIII. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar ancak taşınabilir olan şeyler taşındı; işte bu yüzden Giotto‟nun fresklerinden çok Rembrandt‟ın tablolarının satışına şahit olduk.”93

Dolayısıyla sanat yapıtı bilgimiz ancak taĢınabilir olan ve müzenin koleksiyonunda yer alanlar üzerinden olabilmektedir. Malraux, Baudelaire üzerinden bir örnek verir: Baudelaire Ġtalya‟yı hiç ziyaret etmez, dolayısıyla Michelangelo, Massaccio, Piero della Francesca, Tiziano gibi sanatçıların yapıtlarını görmediği halde onun referansları belirleyici olmuĢtur. Yine de muhtemelen yapıtların gravürleri ya da XIX. yüzyılda çekilmiĢ birkaç siyah beyaz fotoğraf üzerinden karĢılaĢtırmalar yapılabilmektedir, tabi ki renklerini kaybetmiĢ olarak.

Hal Foster “Tasarım ve Suç” isimli kitabında Walter Benjamin ile André Malraux arasındaki iliĢkiye dikkat çeker. Benjamin “Sanat Eseri” makalesini

* Bu anlamda Zeus Sunağı‟nın Berlin‟deki Pergamon Müzesi‟nde sergileniyor olması ironiktir. 93Malraux, 2000, a.g.e., s. 46

yazarken iki yazar görüĢmektedir ancak Benjamin‟in röprodüksiyon yorumu Malraux‟yu farklı Ģekilde etkilemiĢtir.

“Malraux‟ya göre mekanik röprodüksiyon özgünlüğü ortadan kaldırmakla kalmıyordu; özgünlüğü saptayabilir, hatta oluşturabilirdi de. Çoğaltılmış sanat eseri bir nesne olarak bazı özelliklerini yitirebilirdi, ama aynı nedenle başka özellikler kazanmaktaydı – stile işaret etmek gibi. Kısacası, Benjamin‟in mekanik röprodüksiyon yüzünden müze mefhumunda gerçekleşen belirleyici bir kopuş diye yorumladığını, Malraux müzenin sınırsızca genişlemesi şeklinde değerlendiriyordu. Benjamin‟e göre mekanik röprodüksiyon, geleneği paramparça edip aura‟yı ortadan kaldırırken, Malraux‟ya göre bütün stillerin oluşturduğu bir-üst gelenek içinde, parçalanmış gelenek fragmanlarını yeniden birleştirecek araçları sağlıyordu – öznesi insanlık olan, duvarları olmayan bir yeni müze.”94

Sanat eserlerinin fotoğraflanmasına öncelikle en ünlü eserlerle baĢlanır. Halkın röprodüksiyonlarını satın almak isteyeceği yapıtlar seçilir. Daha sonra ise röprodüksiyonu yapılacak eserler tanıtmak, bilgilendirmek için seçilmeye ve çeĢitlenmeye baĢlar. “Böylelikle başyapıtların yerini önemli yapıtlar, hayranlığın yerini tanıma zevki alıyor; önceleri Michelangelo‟nun gravürleri yapılıyordu, şimdi küçük ustaların, naif resmin, tanınmamış sanatların, belirli bir biçeme göre sıraya koyulabilecek her şeyin fotoğrafı çekiliyor.”95

94 Foster, a.g.e., s. 103

Resim 10, André Malraux, 1950

Bir eserin baĢyapıt olduğunu belirleyen Ģey nedir? Eğer Akademiye bağlı bir ekolün mükemmel bir temsili ise bir baĢyapıt olarak kabul görebilir. Hâlbuki bir sanatçıyı tek bir tablosuyla, belli bir ekolle sınırlandırarak tanımlamak doğru mudur? Sanatçının tüm yapıtlarının olduğu bir albüm düĢünelim. Bildiğimiz bir iki eseri dıĢında diğer eserlerini de tanımak ona yeni bir anlam katacaktır. Eserlerini kıyaslama ve birbiriyle iliĢkilendirme Ģansı olacaktır. “Başyapıt körü körüne bir geleneğe bağlanmış ya da tamamlanmış ya da „mükemmelliğe ulaşmış‟ yapıt olmaktan çıkıyor; Başyapıt, sanatçının biçemini, özgünlüğünü, ya da inceliğini kendine kıyasla doruk noktasına çıkardığı yapıt haline geliyor.”96

Malraux‟nun, Rubens‟in aynı zamanda iyi bir peyzaj ressamı olduğunu söylemesi gibi, sanatçının baĢka türde de yapıtlar ürettiğinin ortaya çıkması veya geleneğin değil, özgünlüğün belirlediği bir baĢyapıtı keĢfetmek fotoğraf aracılığıyla mümkün kılınmaktadır.

Röprodüksiyonu yapılan eserler geleneğe göre derlenmektedir: “Geleneksel yapıtlar birbirine yakınlaştırılıyor, sınıflandırılıyor, röprodüksiyonları yapılıyor, ancak geri kalanı bir karmaşanın içinde kayboluyor, içlerinden yalnızca birkaç

şanslı kaza ya da birkaç geriye dönüş örneği su yüzüne çıkabiliyordu.” 97

DıĢarıda tutulan bu yapıtlar tam da bu yüzden önem kazanır. Gösterdiği değil göstermediği Ģey dolayısıyla, geriye dönüĢ ve yeniden anlam araĢtırmasına yönelik bir keĢif olanağı sunar.

Bir eseri, örneğin bir heykeli fotoğraflarken kadraj, açı ve ıĢıklandırma faktörü eseri algılayıĢımızı bütünüyle etkiler. Örneğin üst-alt kadraj veya ıĢığın kullanımına bağlı olarak dramatik efektler yaratılabilir. Çekildiği açı dolayısıyla da gizli kalmıĢ özelliği açığa çıkabilir. Sanat kitaplarında fotoğraflar genellikle aynı ebatlarda kullanılır. Örneğin bir sikke normal boyutundan büyük, bir heykel ise normal boyutundan çok küçük bir Ģekilde gösterilebilir. Rölyefin fotoğrafıyla rölyefin üzerindeki desenin fotoğrafı yan yana basıldığında, daha iyi görülebilir olduğundan dolayı rölyefin görece sıradanlığını bir öneme dönüĢtürebilir. Aynı Ģekilde, mesela mücevher gibi ince iĢçilik taĢıyan nesnelerin, heykelciklerin büyütülmüĢ fotoğrafları onlara yeni biçem kazandırır. Her bir basılı yapıt, önemsiz veya tanınmamıĢ olsa da, bir gün birileri tarafından bir bağlam yaratma potansiyeline sahiptir: “Albüm, bazen değiştirmek amacıyla (büyüterek), bazen keşfetmek amacıyla (bir Limbourg minyatürünün içine, bazen kıyaslamak için, aynı zamanda yeni bir sanat yapıtı yaratmak için bir peyzajı gizleyerek), bazen de göstermek amacıyla bir şeyleri gizler.”98

Malraux, renkli röprodüksiyonun, özellikle büyük baskıların, gerçek resmin renginin mükemmeliyetini yakalamadığını dile getirir.*

Bilgi edinmek için yeterli ama zevkimizi tatmin etmekten uzaktır. Malraux kitabında Manet‟nin „Le petit bar des Folies-Bergere‟den iki röprodüksiyon örneği koyar. Bunlardan biri siyah beyaz, diğeri, ayrıntı resmi ise renklidir. Malraux Ģöyle demektedir:

“Modern sanat tam da, ressamların meydana getirme, gerçekleştirme (execution) dediği şeyin, betimleme (rendering) dedikleri şeyin yerine geçtiği zaman

97 Malraux, 2000, a.g.e., s. 50 98 Malraux, 2000, a.g.e., s. 52

* Hayali Müze ilk kez 1947 yılında yayınlanmıĢtır, dolayısıyla günümüzde bile hala baskı kalitesi

başlar. Manet‟nin bir inç kare ten çizemeyeceği söylenir dururdu. Ama böyle söyleyenler bir şeyi unutuyor. Manet için tenin betimlenmesi ikincil önemdedir. Onun temel nesnesi bir resim yapmaktır. Resimdeki kırmızımsı balkon aşikardır ki renkten başka hiçbir şeyi göstermeyen bir renk lekesidir.”99

Malraux “Hayali Müze” kuramını ilk kez 1947-49 arasında üç bölüm olarak yayınlanan “La Psychologie de l'Art” (Sanatın Psikolojisi) isimli kitabında ele alır. Bu çalıĢma 1951 yılında tek bir cilt olarak “Les Voix du silence” (Sessizliğin Sesi) adıyla yeniden basılır. André Malraux‟nun Hayali Müze‟si, farklı dönem ve kültürlerin sanat eserlerinin röprodüksiyonlarından meydana gelmiĢ büyük bir atlas, sonsuz sayfaları olan emsalsiz bir kitaptır. Röprodüksiyon evrensel bir sanat dünyası yaratmıĢtır. Ġnsanların sanat eserleriyle olan iliĢkisine yeni bir anlam katmıĢtır. TanınmıĢ eserlerin sayısını çoğaltmıĢ, birçok baĢka yapıtın tanınmasını sağlamıĢtır. Yapıtların detaylarını ortaya çıkarmıĢ, taĢınamaz eserleri sayfalara taĢımıĢtır.

“Ne kaybettiler? Nesne olma özelliklerini. Ne kazandılar? Sahip olamayacakları kadar büyük bir anlam bir sanat yapıtından ibaret hale geliyorlar... insanoğlunun sahip olduğu en geniş sanatsal bilgi alanı, müze olmfaksızın ortaya çıkıyor. Bu alan ilk defa bütün bir tarih mirasını kapsıyor; bir yandan da giderek entelektüelleşiyor; bu yaklaşımı benimsemeyen yayınlar, envanterler artıyor, kopyalama teknikleri giderek özgün yapıta daha sadık hale geliyorlar.”100

Malraux‟nun Hayali Müze kurgusu “postmodern stratejilerin habercisi sayılır. Nedeni, başta kanonu çiğniyor olmasıdır. Malraux seçkin/popüler, yüksek/aşağı ayrımlarını siler. Çokkültürlü bir sanat panorama sunar. Sonra, sanatı birtakım fotoğrafik imgelere indirger. Malraux‟ya göre, fotoğrafik röprodüksiyon özgünlüğü aşındırmasına aşındırır, ama bir yandan da özgünlüğü tespit ve tasdik eder. Bu diyalektik, modern özgünlük mitini sorgulayan alıntılama, kopyalama gibi postmodern adetleri meşrulaştırır. Hepsinden önemlisi, sanat eserlerini gerçek tarihlerinden, özneleri olan sanatçılardan ve nesnel varlıklarından soyutlar.

99Andrew E. Hershberger “Malraux‟s Photography”, History of Photography, Winter 2002, Volume

26, Number 4, Taylor&Francis, London, s. 272

Dolayısıyla eserlerin „yeniden üretildiği‟ fotoğraf kartları her karılışında tarih yeniden yazılır.”101

Aby Warburg‟un Bellek Atlas‟ındaki fotoğrafların veya kütüphanesindeki kitapların devingen yapısı gibi, Malraux‟nun Hayali Müze‟si de yeni anlamlar yaratmak üzere yer değiĢtirmeye müsait, statik olmayan bir kurgu önerisi getirir.

Malraux‟nun Hayali Müze kuramı birçok eleĢtirmenler tarafından yeniden ele alınmıĢ ve tartıĢılmıĢtır. Malraux‟nun düĢünme ve üretme yöntemi olarak fotoğrafa verdiği önem, özellikle postmodern kuramcıların ilgisini çekmiĢtir. Malraux‟nun metni 1947 tarihinde yazılmıĢtır ancak birçok bakımdan postmodern sanat stratejilerinin öngörüsüne sahiptir. Bunlardan bazıları: hiyerarĢiyi ortadan kaldırması, anakronik olması, röprodüksiyona önem vermesi, homojen olması, disiplinler ve metinler arasında bağlantı kurması, öznel yoruma önem vermesi Ģeklinde sıralanabilir.