• Sonuç bulunamadı

2.2. 1973 GENEL SEÇİMLERİ

2.2.2.2. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)

CHP kuruluş yılı olan 1923’ten iktidarı DP’ye devrettiği 1950 seçimlerine kadar ülkenin yönetici ve tek partisi olmuştur. TCF (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası) ve SF (Serbest Fırka) gibi deneyimler yaşanmasına rağmen bunlar uzun ömürlü olamamışlar ve 1950 seçimlerine kadar CHP ülkenin tek partisi olarak varlığını devam ettirmiştir. Partinin adı 1935 yılındaki kurultaya kadar CHF’dir (Cumhuriyet Halk Fırkası). Bu kurultaydan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi olarak kullanılagelmiştir. Ülkenin tek ve yönetici partisi olan CHP devletin gelişmesinde ve yapılan yenilik hareketlerinde öncü rol üstlenmiştir. Bu nedenle de CHP’nin 1950 yılına kadar olan tarihi Cumhuriyet Döneminin siyasi tarihi ile bir bütün teşkil etmiştir.216 Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü’nün Parti Genel Başkanı olması ile birlikte CHP için yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönem “Milli Şef” dönemi olarak adlandırılmıştır. Bu dönemin başlıca olaylarından birisi II. Dünya Savaşı’dır. Bu savaş nedeni ile Türkiye’de de bazı ekonomik sıkıntılar yaşanmıştır. Milli Şef dönemi hafızalarda bu sıkıntılarla yer etmiştir. CHP 1950 seçimlerinde iktidarı DP’ye kaptırmış ve başlangıçta bunun geçici bir durum olduğunu, gelecek seçimlerde iktidarı tekrar ele alacağını düşünmüştür. Fakat CHP yanılmıştır. DP giderek güçlenmiştir. 27 Mayıs dönemini herhangi bir zarar görmeden atlatan CHP 12 Mart Muhtırası’ndan bir yıl sonra yani partiler üstü hükümetler döneminde yeni liderine kavuşmuştur. Bu lider Bülent Ecevit’tir. Bülent Ecevit halka tek parti döneminde yaşanılan sıkıntıları anımsatan İsmet İnönü’nün imajından tamamen farklı bir imaja sahiptir. Ecevit, yeni bir yaklaşım getirecek ve “halkçı” bir anlayışı benimseyecektir.217 En güçlü rakibi olan Demirel’in karşısına güçlü ve halk tarafından benimsenmiş bir lider olarak çıkacaktır.

      

215 Demirel, Adalet Partisi, s.9.

216 Mete Tunçay, “Cumhuriyet Halk Partisi (1923-1950)”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt: 8, İletişim Yayınları, İstanbul, s.2019.

Merkezin partisi yeni lideri ile değişmeye, kenarın ezilmiş olarak kabul ettiği kesimin partisi olmaya başlamıştı.218 Bu gelişmeler ile 1973 yılına gelindiğinde seçim mücadelelerinin iki büyük parti arasında geçeceği belli olmuştu. Bu partilerden birincisi 12 Mart mağduru olan Süleyman Demirel’in AP’si, ikincisi ise yeni bir lider ile yola koyulan, Bülent Ecevit’in CHP’siydi. Ecevit, seçim yarışlarına en hızlı başlayan liderdi. Ecevit, Demirel gibi susmamış ve 12 Mart’a yönelik sert eleştirilerde bulunmuştu. 12 Mart karşısındaki bu tutumunun ona halk nazarında itibar kazandırdığı ihtimali yüksektir.

Ecevit genç ve dinamik bir liderdi. Söylemleri ve ifadeleri ile farklı bir bakış açısı getiriyordu. Bozuk giden düzeni dillendiriyor, “bu düzen değişmelidir”, “ne ezilen, ne ezen, insanca, hakça düzen”219 “toprak işleyenin, su kullananın”, “üretenler yönetsin” gibi ifadeler kullanıyordu. Toprak reformundan bahseden lider de yine Ecevit’ti. Halk Ecevit’e o kadar ümit bağlamıştı ki dağlara taşlara “Umudumuz Ecevit” yazılmıştı. Gerçekten de Ecevit seçim çalışmalarında halkçı bir yaklaşım benimsemişti. Hatta “Karaoğlan” lakabını da bu yaklaşımı ile seçim kampanyalarında almıştı. Ecevit’in ayrılmaz bir parçası olacak olan “Karaoğlan” lakabının şu olay ile Türk siyasetine girdiği anlatılmaktadır:

“14 Ekim seçimleri için Sivas’ın Yıldızeli ilçesinde olan Ecevit, konuşmasını bitirmiş, parti binasına gitmişti. Elinde bastonu ayağında lastik pabuçları, başında beyaz örtüsü bulunan iki büklüm yaşlı bir kadın CHP’nin seçim otobüsüne yaklaşmış orada bulunan gazetecilere ‘Karaoğlan nirede ha evlatlar, Karaoğlan’ı görmek istiyorum’ der. Gazeteciler, kadının Ecevit’i kastettiğini anlarlar ve CHP binasını gösterirler. İşte bundan sonra Ecevit’in diğer adı ‘Karaoğlan’dır.”220

Yeni adıyla Karaoğlan, Türk milletinin 1973 seçimlerindeki umudu olmuştur. Mavi gömleği ve mitinglerde uçurduğu beyaz güvercinler özgürlüğün sembolünü temsil etmiştir. Ezilen halkın ve solun umudu221 ve temsilcisi haline gelmiştir.

1973 seçim kampanyalarının parlayan yıldızı olan Bülent Ecevit, kampanyaları eşi Rahşan Ecevit ile birlikte yürütmüş,222 bu kampanyalar sayesinde yeni seçmenleri yani o dönemde ilk kez oy kullanacak olan gençleri CHP’nin saflarına çekmeyi başarmıştır.

      

218 Kalaycıoğlu, “1960 Sonrası Politik Hayatına…..”, s.484.

219 Özçelik, “1960’dan Günümüze Türk Siyasal Hayatı” s.162.

220 Hilmi Tutar, Türk Siyasetinde Sancılı Yıllar, Bizim Kitaplar, İstanbul 2007, s.227.

221 Ahmet Turan, Darbe Arası Türkiye, 27 Mayıs-12 Mart-12 Eylül, Anılar, Gözlemler, Tanıklıklar, Resital Yay., İstanbul 2007, s.103.

Ecevit’i bu kadar başarıya götüren şey “düzen değişikliği” sloganı ile yola çıktığı “Ak Günlere” adını taşıyan seçim bildirgesi olmuştur.223 234 sayfadan oluşan bu bildirgede ülkenin problemleri ele alınmış ve çözüm önerileri getirilmiştir. Bildirge özellikle yoksullukla mücadele içermesi bakımından dikkat çekmiştir. Bu yönü ile de halktan büyük ilgi görmüştür. 1973 seçimlerinde Ecevit’in ve CHP’nin birinci parti olmasında büyük bir role sahip olan “Ak Günlere” isimli bildirgenin başlıca önemli maddeleri şunlardır:

Ülkenin sağa kayışı

“12 Mart 1971'den sonra Türkiye'de demokrasi bir ölçüde askıya alınınca, halkın siyasetteki ağırlığı, devlet yönetimi üzerindeki etkisi geniş ölçüde azalmıştır. Büyük varlıklı çıkar çevreleri ve onların yandaşı olan tutucu partiler, bundan yararlanarak, ekonomik ve sosyal politikayı. Anayasamızın temel unsurları arasında yer alan 'Sosyal Devlet kavramı ile bağdaşmayacak kadar sağa kaydırmışlardır.”

Kasıtlı yaratılan pahalılık

“... Halkın tahammülünü aşan pahalılık, geniş ölçüde kasıtlı olarak yaratılmakladır... Türkiye'nin büyük iş çevreleri, toplu sözleşme ve grev hakkı karşısında da kârlarını yüksek tutmanın hatta büsbütün yükseltmenin yolunu, pahalılığı hızlandırmakta bulmuşlardır. Toplu sözleşme ve grev hakkı nedeniyle işçi ücretlerine zaman zaman yapmak zorunda kaldıkları zamları, işçiden ve genel olarak halktan fazlasıyla çıkarmaktadırlar... Öylelikle, ücret zammı olarak veya taban fiyatı olarak halka verilenler, halktan çok daha fazlasıyla alınıp büyük sermaye çevrelerine aktarılmakladır.”

Ekonomi ve Demokrasi

“... Türk ekonomisi ve giderek Türk devletinin yönetimi, büyük yabancı sermaye ile işbirliği yapan tekelci sermaye gruplarının tümden eline geçmiş olacaktır. O zaman ekonomimiz büsbütün kısırlaşacağı, sosyal adalete büsbütün ters düşüleceği gibi, artık Türkiye'de demokrasiyi 12 Mart'tan sonraki yozlaştırılmış, budanmış haliyle bile yaşatmak bir hayal olacaktır.”

      

223 Tevfik Çavdar, “Cumhuriyet Halk Partisi (1950-1980)”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt: 8, İletişim Yay., İstanbul, s.2035.

Özgürce ve hakça kalkınma

“... Sayılı kişilerin refahını artırıp halk çoğunluğunu yoksul bırakan, üstelik bu uğurda özgürlükleri kısan bir sözde kalkınma ise büyük bunalımlara yol açar.

Türk toplumu böyle bir bunalıma sürüklenmektedir. Türkiye halk çoğunluğu yoksullaşırken bir avuç insanın refahı artmakta; halkın bu adaletsizliğe sessizce katlanmasını sağlayabilmek için de özgürlükler kısılıp, demokrasi yozlaştırılmaktadır.

Köy kentler

“Tarımda verimin yükselmesi, köylünün uygarlıktan ve sosyal hizmetlerden daha yeterli ölçüde yararlanabilmesi ve köylü gücüne dayalı bir sanayileşme hareketinin gelişebilmesi için gerekli altyapılar, tesisler, hizmetler, köy grupları arasında en elverişli merkezlerde yoğunlaştırılacaklar.

... Köykent adı verilebilecek olan bu merkezler, çevre köylerine yollarla bağlanacağından, köylü, bu merkezlerdeki hizmetlerden, olanaklardan günü gününe, kolayca yararlanabilecektir...

... Tarım makinelerinin bakım ve onarım atölyeleri, küçük sanatlar, bugünkü köy düzeninin çok üstünde yeterli sağlık ve eğitim kuruluşları, meslek kursları, her türlü kültür, spor ve eğlence tesisleri köykentlerde yoğunlaşabilecektir.”

Doğu ve Güneydoğu Anadolu

“ ... Bu bölgelerin az gelişmişliğinin başlıca üç nedeni vardır: l. Bu bölgelerin yarı feodal sosyal yapısı;

2. Devletin bağışlanmaz ihmali;

3. Ekonomiye, devletin değil, tümü ile özel girişimin de değil, daha çok tekelci sermayenin yön vermesi; tekelci sermayenin de ekonomik faaliyetlerinde ülke sorunlarını, ihtiyaçlarını ve sosyal adalet ilkesini gereğince dikkate almaması... CHP iktidarında devlet, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da baskıyla, silahla, komandoyla değil, halk yararına ekonomik, sosyal ve eğitsel tedbirlerle, reformlarla, yardımlarla ve güleryüzle varlığını duyuracaktır.”

Küçük ve Ortaboy işletmeler

“CHP iktidarı, toplumun tümünde olduğu gibi, özel kesimin içinde de sosyal adalet sağlayacaktır. Ekonominin dinamik güçleri arasında yer alan küçük ve orta sanayicileri, tekelci büyük sermayenin devlet yakıtı ile sürülen silindiri altında ezilmekten kurtaracaktır.”

Demokrasi üzerine

“... Bu arada, artık gözden saklanamayacak hale gelen işkenceler, dünyada Türkiye'nin itibarını sarsmaya başlamıştır. Sıkıyönetim kanadı altında faaliyet gösterdiği anlaşılan ‘Kont-gerilla’ diye bir örgütün faaliyeti dünyada duyulduğu halde, resmi makamlarca üzerinde bile durulmamıştır... Binlerce genç, ağır suçlar işlemiş olanlarla bir arada gözaltına alınmış, tutuklanmış, yargılanmaya başlamıştır... Bir aydının evinde 'sol yayın' bulundurması suç sayılır hale gelmiştir... Yıllarca önce yazdığı kitaplardan ötürü yazarlar, çevirmenler hakkında, 12 Mart sonrası baskı ortamında, hiçbir uygar ülkede eşine rastlanmayacak ağır mahkûmiyetler birbirini izlemeye başlamıştır...

... Özgürlükçü demokraside düşünce ve anlatım özgürlüğüne sınır konamaz; düşünce suçu diye bir suç türü tanınamaz... Böyle bir özgürlük anlayışından korkmamak da gerekir.

... CHP iktidarı Türk demokrasisini bir ‘egemen sınıflar demokrasisi’nin dar çemberinden kurtararak genişletecektir. Çağın gereği olan kütle demokrasisi boyutlarına kavuşturacaktır. Ve bütün toplumun siyasetle etkin biçimde ilgilenebilmesini, halkın siyasete, dolayısıyla yönetime ağırlığını koyabilmesini ve ekonomik düzeni barışçı yollardan kendi yararına değiştirebilmesini sağlayacaktır. Böylelikle Türk demokrasisinde çağdaşlık, genişlik ve gerçeklik sağlanacaktır.”

İç Güvenlik

“Bu dönemde (12 Mart sonrası) izlenen ‘huzur ve asayiş’ politikası, ‘aşırı akımları’ önleme gerekçesiyle uygulanan bazı yöntemler, normal rejime dönüldüğünde, huzursuzluğu ve asayişsizliği büsbütün artırabilecek, hatta aşırı akımları kamçılayabilecek nitelikledir.”

Bu seçim bildirgesi, şu ‘şairane’ sonuçla noktalanmaktadır:

“Bir düzen ki herkes kendi yaşamında mutlu, çocuğunun geleceğinden daha da umutlu olabilsin. Bir düzen ki herkes güvenle bakabilsin yaşlılığına. Emeğin yarattığı değer, emeği verenlerde biriksin. Çalışanlar elele yüceltebilsin ülkeyi, insan insanı, yabancılar yurdu sömüremesin. Ne yoksulluk ne baskı... Ne ezilen ne ezen... İnsanca hakça bir düzen... Kaynaklar daha gür akacaktır o düzende... Türkiye daha bağımsız, insanlar özgür olacaktır... Barış gelecektir topluma.

Ak günler ülkemize öyle bir düzenle doğacaktır.”224

Yukarıda temel maddeleri verilen Ak Günlere bildirgesi ile yola çıkan ve halkçı yaklaşımı ile büyük bir kampanya yürüten CHP 1973 seçimlerinden birinci parti olarak çıkacaktır. Bu sonuç Türk insanının mağduriyetleri değil, artık yeni fikirleri dikkate aldığını ve bu doğrultuda hareket ettiğini göstermektedir. Bunda da ülkede yıllardır devam eden ekonomik, siyasal ve sosyal huzursuzlukların etken olduğu bilinmektedir.