• Sonuç bulunamadı

BİRİNCİ BÖLÜM TEMEL KAVRAMLAR

1.1.2.2. Askerî Darbe

Konu Türk Tarihi bağlamında değerlendirildiğinde gerçekleştirilen darbelerin genellikle askerler tarafından yapıldığı görülmektedir. Bu ise Türkiye’deki darbelerin askerî darbeler olarak nitelendirebilmesine olanak sağlamaktadır. Askerî darbe, “devletin askerî kurumlarına mensup kişi veya kişilerin ani olarak anayasal olmayan yollarla hükümeti devirme ve iktidarı ele geçirme amacıyla yaptıkları hareket”32, “anayasal kaidelere bağlanmış güç kullanma yetkisinin, askeri bürokrasi hiyerarşisi içinde veya dışında kalan bir grup tarafından gasp edilerek kullanılması”33 olarak ifade edilmektedir.

Dünya geneline bakıldığında darbelerin özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra yoğunluk kazandığı görülmektedir. Malapaarte’nin Darbe-i Hükümet Sanatı adlı eseri darbecilerin rehberi olmuştur.34 Darbeler genellikle az gelişmiş ülkelerde meydana gelmişlerdir. Bunun birinci nedeni ülkedeki sıkıntıların darbeciler tarafından kendilerine gerekçe olarak gösterilmesi ikinci nedeni ise bu ülkelerin dış müdahalelere açık olmalarıdır. Yani dış güçler bu ülkelere müdahale etmekte ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmektedirler. Bu da dış kaynaklı darbelerin yaşanmasına yol açabilmektedir.

Sayısal bakımdan en çok darbe Bolivya’da meydana gelmiştir. 1980 ortalarına kadar ülkenin 156 yıllık tarihinde 189 darbe yaşanmıştır.35 İstatistiklere bakıldığında ülkenin 156 yıllık tarihinde bir yıla birden fazla darbe düştüğü görülmektedir. 1958-1980 yılları arasında dünya çapında 100’den fazla darbe girişimi olmuştur. Darbelerin yapıldığı ülkelerin sayısı ise 50’den fazladır.36 Darbeler Arjantin ve Şili başta olmak üzere Latin Amerika’da, Asya’da, Yunanistan ve Türkiye olmak üzere Avrupa’da ve Afrika’da ortaya çıkmıştır.

Türk Tarihi’ne bakıldığında uzak geçmişten itibaren yaşanılan darbelerin genellikle askerler tarafından gerçekleştirildiğine şahit olunmaktadır. Osmanlı’da ayaklanan yeniçeriler padişahı alaşağı ederken, Cumhuriyet döneminde de kendisini

      

32 Askeri Darbe, Erişim Tarihi: 17.11.2009, http://tr.wikipedia.org/wiki/Askeri_darbe.

33 Cengiz Sunay, Türk Siyasetinde Sivil-Asker İlişkileri 27 Mayıs-12 Mart-12 Eylül ve Sonrası, Orion Kitabevi, Ankara 2010, s.2.

34 Bilginer, Üç İktidar Üç Hayal Kırıklığı, s.282.

35 Girgin, Politika Sözlüğü, s.135.

ülkenin yegâne koruyucusu olarak gören TSK darbe yaparak iktidarı ele geçirmiştir. Bu durum ülkede gerçekleşmiş olan darbelerin ‘Askerî Darbe’ olarak nitelendirilmelerine olanak sağlamıştır. 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde gerçekleşen darbelerde askerler yönetimi sivillere devredinceye kadar bizzat iktidarı ellerinde bulundururlarken, 12 Mart 1971 tarihinde yaptıkları müdahalede de hükümetin istifa etmesine neden olmuşlar ve üç yıllık süre ile partiler üstü hükümetler ülkeyi yönetmişlerdir. 12 Eylül 1980 tarihindeki darbe askerin son klasik darbesi olmuş, bu tarihten sonra asker sahne arkasından siyasete müdahil olmuştur. 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 tarihlerinde de asker bir kez daha varlığını hissettirmiştir. Fakat bunlar geçmişteki klasik darbelerden biraz farklıdırlar. Her ne kadar 28 Şubat’tan sonra hükümet istifası gerçekleşmişse de askerler ne 28 Şubat’ta ne de 27 Nisan’da yönetimi ele geçirememişlerdir. Eylem ve içerik değişikliklerinden dolayı bu darbeler postmodern darbeler olarak isimlendirilmişlerdir.

Darbeler hem Türkiye’nin hem de dünyanın göz ardı edilemez gerçekleridir. Türkiye’de ortalama olarak her on yılda bir, asker kendisini hatırlatmıştır. Anarşi, terör, ekonomik sıkıntılar, işleyemeyen siyasî düzen vb. darbelerin gerekçeleri olarak gösterilmişlerdir. O dönemlerde ülkedeki bunalım ortamından sıkılan bazı kesimler darbeleri olumlu karşılamışlardır. Hatta ordu nerede, ordu göreve diye çağrılarda dahi bulunulmuştur. Fakat şu gerçek unutulmamalıdır ki darbeler demokrasilere yapılan müdahalelerdir. Halkın seçtiği yöneticilerin görevlerinden uzaklaştırılmalarına neden olmuşlardır. Demokrasiye verdikleri zararın yanında darbeler sonrasında meydana gelen baskıcı ortamda da hem insanlar, hem sivil toplum kuruluşları ve dernekler hem de ülkenin siyasi ve hatta ekonomik yapısı zarar görmüştür.

1.1.3. Demokrasi

Siyasî bir kavram olan demokrasi Yunanca kökenli olup demos yani halk ve kratos yani iktidar kelimelerinden oluşmaktadır. Yunanlılar demos’u bazen “fakirler”, “çoğunluklar” anlamında kullanırlarken bazen de “insanlar”, “halk” ve “Atinalılar” olarak kullanmışlardır.37

      

37 Yavuz Özdemir-Ufuk Şimşek-Elif Aktaş, “Demokrasi Üzerine”, Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi

Dil bilim açısından ise demokrasi genellikle halkın yönetime katılması, halk iktidarı ya da çoğunluğun yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Yunancadaki demos yani halk kavramı bu anlamda ise özgür erkekleri temsil etmektedir. Yani toprak ve köle sahibi olan, özgür erkek topluluğu anlamındadır. Kadınlar, yabancılar, mülkiyet sahibi olmayanlar ve ücretli olarak çalışan insanlar demosa dahil değillerdir. Sadece demosa tabi unsurlardır. Bu nedenle demokrasi Antik Yunan’da bugünkü anlamından oldukça uzaktır. Bu nedenle Atina kent devletlerinde demokratik bir yapının oluşması uzun yıllar almıştır. 38

Bu günkü anlamı ile bir ülkede demokrasinin varlığından bahsedilebilmesi için halkın yönetime katılması ve kendisini yönetecek temsilcilerini seçmesi gerekmektedir. Demokrasi, temelde halkın oyları ile seçtiği temsilcileri tarafından yönetildiği bir yönetim şeklidir.39 Bu bağlamda demokrasi, “Halk yönetimi. Kendi halkı tarafından veya halkın seçtiği temsilciler yolu ile yönetilen bir ülke”40, “Farklı nitelikli siyasal felsefeleri, çıkarları, sınıfsal dayanakları olan çok sayıda siyasal partinin özgürce katıldıkları seçimler sonucunda oluşturdukları parlamentonun, bağımsız yargı organlarının, özgür basının, özerk bilim kuruluşlarının, üyelerinin çıkarlarını özgürce temsil eden sendika ve meslek kuruluşlarının, derneklerin oluşturduğu siyasal sistem”41

olarak tanımlanmaktadır. Cemil Meriç ise demokrasiyi, sınıflar arasındaki uzlaşmanın kanunileşmesi,42 olarak ifade etmektedir.

Platon ise Devlet isimli eserinde demokrasinin doğuşunun zenginler ile fakirler arasındaki mücadeleden çıktığını şu ifadelerle anlatmaktadır: “Cılız bir beden, dışarıdan gelecek küçük bir sarsıntıyla hemen yatağa düşer. Hatta kimi zaman dış sebep olmadan da kendi kendini yer. Onun gibi bu durumda bir devlet de en küçük sebeplerle sarsılır, iç savaş başlar; ikiye bölünen halkın bir kısmı yabancı oligarşilerden, bir kısmı demokrasilerden yardım ister. Yabancılar karışmadan da kavganın alıp yürüdüğü olur… İşte bu kavgada fakirler düşmanlarını yendiler mi, demokrasi kurulur. Zenginlerin kimileri öldürülür, kimi yurt dışına sürülür. Geri kalan yurttaşlar devleti ve devlet işlerini eşit şartlarla paylaşırlar. Çok defa da işbaşına gelecekler kurayla seçilir.”

      

38 Özdemir-Şimşek-Aktaş, “Demokrasi Üzerine”, s.261-262.

39 Türkdoğan, Millî Kültür Modernleşme….., s.276.

40 English Learner’s Dictionary (İngilizce/Türkçe), Milliyet Yay., s.86.

41 Türker Alkan, 12 Eylül ve Demokrasi, Kaynak Yay., İstanbul 1986, s.181-182.

Platon’un bu tanımlaması aslında bir bakıma iyi ile kötünün mücadelesi olarak da yorumlanabilir. Demokrasi fakirlerin galibiyetinin sonucudur. Bu galibiyet sonucunda ülkeye eşitlik gelir ve halk kendi yöneticisini seçer. Böylece yönetimdeki tek taraflılık ve tahakküm bertaraf edilmiş olur. Platon yine bu eserinde demokrasilerin başlıca özeliklerinin aşırı özgürlük olduğunu, bu aşırı özgürlük ortamının ise bazen devleti işleyemez hale getirdiğini anlatmaktadır.43

Demokrasinin en önemli şartlarından birisi serbest seçimlerin yapılması ve kuvvetler ayrılığının olmasıdır. Yani yasamayı parlamento yapacak, yürütmeyi hükümet yerine getirecek ve son olarak da yargıyı bağımsız mahkemeler gerçekleştirecektir.44

Demokrasinin olmazsa olmazlarından birisi ise seçimlerdir. Çünkü demokrasi en kısa tanımlaması ile halkın yöneticilerini seçmesidir. Halkın yöneticisini seçemediği bir yerde demokrasinin varlığından söz edilemez. Demokrasi II. Dünya Savaşı’nın dünyaya bir armağanı olmuş, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye de savaş sonrasında demokratikleşen dünyadaki yerini almıştır.

Yapılan demokrasi tanımlarına bakıldığında halkın kendisini yönetecek temsilcileri yine kendisinin seçmesi koşulu dikkat çekmektedir. Bu nedenle bir ülkede gerçekleştirilen ve yönetimi hedef alan darbeler demokrasiye ve halkın tercihine olan müdahaleler olarak nitelendirilebilirler. 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirilen darbe Cumhuriyet tarihindeki ilk kırılma noktasını teşkil etmektedir. Ardından 12 Mart 1971 tarihinde ikinci bir müdahale ve 12 Eylül 1980 tarihinde de son klasik darbe gerçekleştirilmiştir. Her üç olayda da halk tarafından seçilen yöneticiler ya görevlerinden uzaklaştırılmışlar ya da istifa etmek zorunda bırakılmışlardır. Bir nevi halkın özgür iradesine müdahale edilmiştir. Gerçekleşen bu olaylar sonucunda demokrasi zarar görmüş ve kesintiye uğramıştır. Bu nedenlerle gerek 27 Mayıs 1960 Darbesi olsun, gerek 12 Mart 1971 Müdahalesi olsun ve gerekse 12 Eylül 1980 Darbesi olsun her üç olay da demokrasiye yapılan müdahaleler olarak tarih sayfalarındaki yerlerini almışlardır.

      

43 Platon (Eflatun), Devlet, (Çev.: Sabahattin Eyüboğlu, M. Ali Cimcoz), Remzi Kitabevi, İstanbul 1995, s.241-242.

1.1.4. Devrim

Devrim kavramı devirmek kökünden gelmektedir. Kavramın Fransızcadaki karşılığı Révolution, Latincedeki karşılığı Revolutio ve İngilizcedeki karşılığı da Revolution’dur. Kavram İngilizce sözlüklerde dönme, devir; bir cismin bir merkez etrafında dönmesi; bir gezegenin güneş etrafında dönmesi; devir süresi, devre; inkılâp, devrim, fikir devrimi, hal ve kıyafetlerin değişmesi; devlet yönetiminin tamamen değiştirilmesi, isyan45, ihtilâl, hükümet darbesi46 anlamlarına gelmektedir.

Devrim kavramına Batı dillerindeki kullanımı açısından bakmak konuyu daha anlaşılır kılacaktır. Çünkü kavram Türkçedeki devrim, inkılâp ve ihtilâl kavramlarının hepsini birden karşılamaktadır. Revolution kelimesi dönmeyi, devir etmeyi ifade etmektedir. Yani bir noktadan hareket etmeye başlayan bir şeyin tekrar aynı noktaya gelmesi, devir hareketini bitirmesidir.47 En kısa ifadesi ile başlangıç noktasına dönülmesidir. Devrim kavramının tarihsel gelişimine bakıldığında ilk kullanımının bugünkü anlamından farklı olduğu görülmektedir. Devrim orijinal anlamı ile gök cisimlerinin dönüş hareketlerini ifade eden bir astronomi terimidir.48 Dünyanın ve gezegenlerin dairesel hareketler yaparak başladıkları noktalara geri dönmeleridir.49

Kısacası kavram astronomide gök cisimlerinin hareketlerini ve bu hareketler sonucunda tekrar başlangıç noktalarına dönmelerini ifade etmek için kullanılmıştır. Kavramın bu şekilde kullanımı 17. yüzyıla kadar devam etmiştir. 17-18. yüzyıllardan itibaren ise siyasal ve sosyal anlamlarda kullanılmaya başlanmıştır. Kavramın siyasal ve sosyal alandaki ilk kullanımlarının pek olumlu olduğu söylenemez. Çünkü kavramın bahsi geçen dönemlerde bu bağlamlardaki kullanımının döngüsellik, tekrarlılık ve olumsuzluk50 olmak üzere üç temel özelliği bulunmaktadır. Yine kavramın siyasal ve sosyal alanlardaki kargaşalıkları ifade etmede kullanıldığı görülmektedir. Burada dikkat çeken nokta kavrama bir olumsuzluk yüklenilmesidir. Devletlerin ve yönetimlerin bir noktadan başlayarak geliştikleri fakat daha sonra meydana gelen olaylar sonucunda tekrar geriledikleri, yani başlangıç noktasına geri döndükleri düşünülmektedir. Bu görüş

      

45 Redhouse English-Turkish Dictionary, s.831.

46 Pars Tuğlacı, A Dictionary of Economik and Legal Terms, at the Sermet Press, İstanbul 1966, s.438.

47 Mahmut Esat Bozkurt-Recep Peker-Yusuf Kemal Tengirşek, İlk İnkılâp Tarihi Ders Notları, (Yay. Haz.: Oktay Aslanapa), Türk Dünyası Araştırma Vakfı, İstanbul 1997, s.293.

48 Oğan, Turuncu Devrimler….., s.23.

49 Ahmet Cevizci, Felsefe Ansiklopedisi, Cilt: 4, Ebabil Yay., Ankara 2006, s.282.

İslam dünyasında ise İbn-i Haldun’un nazariyesinde hayat bulmuştur. İbn-i Haldun’a göre devletlerde tıpkı insanlar gibi doğarlar, büyürler ve ölürler. Yani başlangıç noktasına geri dönerler. İşte başlamak ve tekrar başlangıç noktasına dönmek devrim olarak telakki edilmiş ve bu nedenlerle de devrim kavramına olumsuz bakılmış, yıkıcı bir unsur olarak görülmüştür.

Devrim kavramının bugünkü anlamını kazanması 1776 tarihli Amerikan Devrimi ve özellikle de 1789 tarihli Fransız Devrimi’nden sonra olmuştur. Bu iki devrim kendinden sonra gelen devrimlerin öncülleri olmuşlar ve onları etkilemişlerdir. Bu devrimlerin her ikisinde de siyasal bir gündem vardır ve bu devrimler sonucunda iktidar yapıları tamamen değişmiştir.51 Devrim artık tarihsel özelliğini kazanarak değişimi ama kalıcı ve kökten bir değişimi ifade eder olmuştur.52 Fransız Devrimi’nden sonra geçmişi zapt eden, üstesinden gelen radikal bir anlam kazanan53 kavram 1789’dan itibaren tamamen farklı bir anlam kazanmıştır. Kavramın uğradığı bu anlam değişikliği 1917 tarihli Rus Devrimi ile pekişmiş ve süreklilik kazanmıştır.54 Artık eskiye dönüşü değil, tam tersine eskiden kopuşu, şiddetli ve köklü bir değişimi ifade etmektedir. Devrim kavramı tarih içerisinde geçirdiği değişim sonucunda “gökyüzünden yeryüzüne inmiş”tir.55 Kazandığı siyasî anlam itibarı ile devrim, bir süredir var olan köklü değişimin sonucunda yeni siyasal yapının ortaya çıkmasıdır.56 Fransız Devrimi’nden sonra dünya çapında devrimler yaygınlaşmış, özellikle de halkın katıldığı halk devrimleri yaşanmıştır.

Geçirdiği anlam değişimi göz önünde bulundurulduğunda devrim kavramının en kısa ve en genel tanımı bir toplumda meydana gelen köklü ve kapsamlı yenilik hareketleri olarak tanımlanabilir. “Herhangi bir şeyde meydana gelen bütünsel ve bariz değişiklik”57, “toplumsal yapıda sıçramayla gerçekleşen niteliksel dönüşüm”58, “tüm

      

51 Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, (Çev.. Osman Akınhay, Derya Kömürcü), Bilim ve Sanat Yay., İstanbul 1999, s.354.

52 William Outhwaite, Modern Toplumsal Düşünce Sözlüğü, (Çev.: Melih Pekdemir), İletişim Yay., İstanbul 2008, s.162.

53 Laura Neitzel, What is Revolution?, Erişim Tarihi: 28.01.2009, http://www.exeas.org/asian-revolutions/pdf/what-is-revolution.pdf.

54 Cevizci, Felsefe Ansiklopedisi, s.283.

55 Cevizci, Felsefe Ansiklopedisi, s.284.

56 Bernard Lewis, Demokrasinin Türkiye Serüveni, (Çev.: Hamdi Aydoğan-Esra Ermert), YKY., İstanbul 2007, s.34.

57 Oğan, Turuncu Devrimler….., s.23.

toplumsal ve siyasal düzenin genellikle şiddet içeren araçlarla alt üst edildiği ve yeni liderlerle birlikte yeni ilkeler üzerine yeniden kurulduğu, görece ender rastlanan ama tarihsel bakımdan çok büyük önem taşıyan olaylar”59 gibi tanımlar yapılan devrim tanımlarından birkaç tanesini teşkil etmektedirler.

Toplum bilim açısından ise devrim niteliksel bir değişmeyi ifade etmektedir. Bu değişme herhangi bir olayda hızlı ve geniş kapsamlı niteliksel bir değişmedir.60

Marksistlere göre ise “devrim siyasî ve iktisadî gücün genellikle kanlı mücadeleler sonucu, burjuva sınıfından alınıp proletaryaya verilmesidir. Bunun dışındaki ‘değişme’ şekilleri devrim olarak nitelendirilemezler.”61 Alman filozofu Hegel ise “Philisophie der Weltgeschichte” yani Dünya Tarihinin Felsefesi isimli eserinde devrim kavramını “Özgürlük bilinci ve düşünsel oluşum doğrultusunda insanlığın yeni bir aşamaya ulaşması”62 şeklinde tanımlamaktadır. Yani özgürlük ve düşünme insanı daha iyiye, daha güzele götürür ki bu da devrimdir.

Devrimin bir diğer önemli tarafı da hem inkılâp hem de ihtilâl kavramlarının karşılığı olarak kullanılmasıdır. Türkçede 1930’lu yıllardan itibaren böyle bir kullanıma gidilmiş ve hatta sözlüklerde inkılâp ve ihtilâli karşılayan tanımlamaları yapılmıştır. Yasa sözlüğünde devrim kavramı tek kelime ile yani inkılâp ile tanımlanmıştır.63 Ali Püsküloğlu devrimin inkılâbın karşılığı olarak kullandığı tanımını “Bir toplumun yaşamında önemli işlevi olan kurumların hızlı ve geniş kapsamlı bir biçimde kökten değiştirilmesi ya da yenileştirilmesi, yeniden biçimlendirilmesi ya da belli bir alanda birden bire gerçekleşen kökten değişiklik. eş. esk. inkılâp” olarak tanımlarken ihtilâli karşılayan tanımını da “bir ülkede var olan yönetimi zor kullanarak ele geçirip toplumun siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşamında hızlı ve köklü değişikliklere yol açan halk hareketi. eş. esk. ihtilâl”64 şeklinde yapmaktadır. Yapılan bu tanımlarda dikkat çeken nokta ihtilâl ve inkılâp kavramlarının devrimin eski kullanımları ve eşanlamlıları olarak gösterilmeleridir. Devrim kavramı Türkçeye inkılâp ve ihtilâl kavramlarını birlikte

      

59 Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, s.353-354.

60 Püsküloğlu, Türkçe Sözlük, s.451.

61 İhsan Sezal, Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar, Akçağ Basın Yayın Pazarlama, Ankara 1991, s.49.

62 Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, 12 Eylül Karşı Devrim, Evrim Yayınevi, İstanbul (Yayın yılı belirtilmemiş), s.11.

63 Ali Rıza Önder, Yasa Dili Sözlüğü, TTK Basımevi, Ankara 1966, s.48.

karşılayacak şekilde yerleşmişse de aralarındaki farklardan dolayı inkılâp ve ihtilâl kavramlarını kullanmak daha sağlıklı olacaktır.

Devrimler etkiledikleri alanlara göre sınıflandırılabilmektedirler. Sadece yönetim ve yönetim kurumlarını etkileyen devrimlere “siyasal devrim” denilirken, bir toplumdaki maddi dağılım ile statü dağılımını etkileyen devrimlere de “toplumsal devrimler” denilmektedir.65

Devrimler yaşanılan süreçlerin sonucunda meydana gelmişlerdir. Bu nedenle devrim kavramına hem olumlu bakanlar hem de olumsuz bakanlar olmuştur. Şayet bir kişi yapılan yeniliklere ve yaşanılan değişimlere taraftar ise devrimi olumlu olarak görmüş ve bu yönde görüşler ileri sürmüştür. Hatta bazıları devrimi toplumun ilerlemesinin tek yolu olarak görmüşlerdir. Bazıları ise devrimleri kaos ve kargaşaya neden olan iktidar mücadelesi olarak görmüşler, devrimin normal siyasal süreci sekteye uğratmasından dolayı engellenmesi gereken eylem olarak kabul etmişlerdir.66 Onlara göre devrimler anarşi ve teröre neden olan, devlet düzenini ve yönetimi bozuntuya uğratan kötü gelişmelerdir. Yine değişim ve yenilik taraftarı olmayan kişiler de devrimler hakkında olumsuz görüşler ileri sürmüşlerdir. Devrimlerin toplumun siyasi, sosyal, ekonomik vb. alanlarında değişimler meydana getirdikleri ve büyük etkiler yarattıkları bir gerçektir. Devrimler yeniliktir, değişimdir. Kendilerinden sonra gelen süreci ve devrimleri etkilerler. Fakat devrimler sonucunda bir kültürün bütün yönleri hemen değiştirilemez.67 Bir kültürün tamamen değişmesi bir süreç işidir.

Buraya kadar ele alınan devrim tanımlarına bakıldığında bir muğlaklığın söz konusu olduğu görülmektedir. Başka bir ifade ile herkesin üzerinde anlaştığı bir tanım mevcut değildir. Bunun nedenlerinden birisi kavramın sanayi devrimi, cinsiyet devrimi, teknoloji devrimi, bilim devrimi gibi her alandaki değişiklikleri ifade etmek için kullanılmasıdır. İkinci bir nedeni ise kavramın isyan, darbe, ayaklanma vb. kavramlar ile eşanlamlı olarak kullanılmasıdır. Üçüncü neden de kavramın hem olumlu hem de olumsuz içeriğe sahip olmasıdır. Yani bazı kesimler devrimlere yenilik ve değişim olarak bakıp olumlu değerlendirirken, bazı kesimler de yıkıcı faaliyetler olarak

      

65 Outhwaite, Modern Toplumsal Düşünce Sözlüğü, s.161.

66 Outhwaite, Modern Toplumsal Düşünce Sözlüğü, s.162.

67 George A. Theodorson-Achilles G. Theodorson-Thomas Y. Crawell, A Modern Dictionary of

değerlendirip olumsuz bakmaktadırlar. Bu bağlamda devrimler zıtlıkları barındırmaktadırlar. Bu ve benzeri nedenlerle kavramın herkes tarafından aynı şekilde yapılan tek bir tanımı yoktur. Birçok ifadeyi karşılayacak şekilde kullanılmaktadır. Değişimi, iyi ya da kötü olmasına bakılmaksızın yeniliği devrim kavramının içeriğine dahil etmek mümkündür. Bununla birlikte isyan, darbe, inkılâp, ihtilâl vb. kavramlar devrim ile ifade edilmemeli, aralarındaki anlam ve eylem faklılıklarından dolayı kendi kullanımları ile tercih edilmelidirler.

1.1.5. İhtilâl

Temel kavramlardan birisi olan ihtilâl, Arapça kökenli bir kelime olup bozukluk,

bozulma, karışıklık, düzensizlik,68 kargaşalık, köklü değişim, cebir ve zor kullanılarak

yapılan halk hareketi,69 başarıya ulaşmış bir ayaklanma,70 yürüyüp duran durumun

kurulu düzenin değişmesi,71 kurulu düzene karşı ayaklanma72 ve aşağıdan devrim

anlamlarına gelmektedir.

Kavramın Osmanlı Devleti’ndeki kullanımına bakıldığında tıpkı inkılâp kavramında olduğu gibi günümüze yakın olan anlamını II. Meşrutiyet Döneminde kazandığı görülmektedir. Bahsi geçen döneme kadar kavrama farklı anlamlar yüklenmiştir. Osmanlı yazarları ihtilâl kavramını bozulma olarak görmüşler ve olumsuz bir şekilde yaklaşmışlardır. Onlara göre ihtilâl bir bozulmadır ve bu sürece girildiğinde

önlem alınmazsa bütün düzeni yıkan inkılâbın gerçekleşmesi kaçınılmaz olmaktadır.73

İhtilâl kavramı da inkılâp kavramında olduğu gibi Osmanlı literatüründe zaman içerisinde anlam değişikliğine uğramıştır. Osmanlı Tarihi isimli eserin yazarı olan Şanî-zade Ataullah, ihtilâl kavramını yeni bir anlamda kullanan ilk kişidir. Osmanlı Tarihi’nde rejimlerin yıkılmasından ve kanun-u dimikrati yani demokrasiden bahsetmektedir. Ona göre her ihtilâl bir inkılâba yol açmaktadır. Bu gelişme bir “çöküş”

      

68 Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s.419.

69 Erişim Tarihi: 20.05.2011, http://tdkterim.gov.tr/bts/.

70 M. Orhan Oktay, Yeni Türk Edebiyatı Ders Notları-Tanzimat Edebiyatı, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yay., Erzurum 1990, s.59-60.

71 Kemal Tahir, Notlar/Roman Notları 2 (Batı Çıkmazı), (Yay. Haz.: Cengiz Yazoğlu), Bağlam Yay., İstanbul 1991, s.112.

72 Ali Şafak, Ansiklopedik Hukuk Sözlüğü, Temel Yay., İstanbul 1996, s.209.