• Sonuç bulunamadı

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Görev Süresi’nin Dolması ve Yeni Cumhurbaşkanı Arayışlarının Başlaması Cumhurbaşkanı Arayışlarının Başlaması

İKİNCİ BÖLÜM 12 EYLÜL’E GİDEN SÜREÇ

29. Madde: Dernek kurma özgürlüğü ile ilgili bir maddedir. Gerçekleşen değişiklik ile dernek kurma hak ve özgürlüklerine de kısıtlamalar getirilmiştir

2.1.3. Fahri Korutürk’ün Cumhurbaşkanı Olması

2.1.3.2. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Görev Süresi’nin Dolması ve Yeni Cumhurbaşkanı Arayışlarının Başlaması Cumhurbaşkanı Arayışlarının Başlaması

Gerçekleştirilen 12 Mart Müdahalesi’ne rağmen ülkedeki durum düzelmemişti. Ülkede hala sıkıyönetim vardı. Orduda ve üniversitelerde tasfiyeler yapılıyordu. Vaat edilen reformlar ise tam anlamıyla gerçekleştirilememişlerdi. Anayasa revizyonu devam ediyordu. En önemlisi de ekonomik sorunlar hala aşılamamıştı. İşte 12 Mart Ara Dönemi’nde 1973 yılına gelindiğinde Türkiye’deki manzara özetle böyleydi. Aynı yıl içerisinde yani 1973 yılının Mart ayında ülke yeni bir problemle karşılaşacaktı ki bu problem bir rejim sorunu haline gelecek olan cumhurbaşkanlığı seçimiydi.

Cevdet Sunay 1961 Anayasası’na göre yedi yıllığına cumhurbaşkanlığına seçilmişti ve görev süresi 28 Mart 1973 tarihinde sona eriyordu. Celal Bayar’dan sonra

      

170 “Cumhurbaşkanlarının Anayasal Konumu”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt: 2, İletişim Yay., İstanbul, s.315.

171 Mehmet Kahraman, “Fonksiyonları İtibariyle Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı Seçimi Tartışmaları”, Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 19, 2007, s.151.

172 Akın, Gazi’den Günümüze….., s.77.

173 Kahraman, “Fonksiyonları İtibariyle Türkiye’de…..”, s.153.

gelen her iki cumhurbaşkanı da yani hem Cemal Gürsel hem de Cevdet Sunay askerdiler. Cemal Gürsel 27 Mayıs 1960 Darbesi sonrasında darbeciler tarafından cumhurbaşkanlığına getirilmiş ve rahatsızlığı nedeni ile 28 Mayıs 1966 tarihinde bu görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Cevdet Sunay ise 27 Mayıs sonrasında önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ardından da gelenek olduğu üzere Genelkurmay Başkanlığı’na atanmıştı. Cemal Gürsel’in cumhurbaşkanlığından ayrılmasından sonra ise 14 Mart 1966’da bu göreve seçilmişti. 1973 yılında görev süresi dolunca Cumhuriyet Senatosu’nda tabii senatör olmuştu.175 Cevdet Sunay 12 Mart döneminin cumhurbaşkanıydı ve bu müdahaleyi desteklemişti. Muhtemelen Sunay’ın böyle davranmasında asker kökenli olmasının etkisi vardı. Kendiside askeri bir geçmişe sahip olan Sunay eski meslektaşlarının yanında yer almıştı.

27 Mayıs sonrası döneminin iki cumhurbaşkanının da asker olmaları bu makama askerler ile siviller arasında arabuluculuk yapma özelliği kazandırmıştı. Nitekim 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ne giden süreçte de makam arabuluculuk yapma özelliğini sürdürüyordu. Fakat bu durum olumsuz bir gelişme meydana getirmişti. Makama asker kökenli kişilerin gelmesi askerlerde yanlış bir intiba uyanmasına, bundan sonra gelecek kişilerin de asker olması gerektiği düşüncesinin oluşmasına yol açmıştı. Özellikle de Cevdet Sunay’dan sonra Genelkurmay Başkanlığı, cumhurbaşkanlığı için bir adım olarak görülmüş, Genelkurmay Başkanlarının cumhurbaşkanı olacağı düşüncesinin yerleşmesine neden olmuştu. Gerçekten de askerler 1973 yılındaki seçimlerde Genelkurmay Başkanı Org. Faruk Gürler’in seçilmesi için olağanüstü bir çaba harcamışlardı.

Faruk Gürler 12 Mart döneminin müdahaleci paşalarının en ateşlilerinden birisiydi. Müdahale edilmesi için sabırsızlanıyor, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’tan bağımsız olarak siyasiler için cumhurbaşkanına uyarı mektupları veriyordu. 12 Mart Muhtırası’nın altında imzası bulunan beş komutandan birisiydi. Aslında Faruk Gürler’in TSK’deki görev süresi 1971 yılında dolmuştu ve emekli olması gerekiyordu. Fakat Gürler’in görev süresi bir yıl uzatıldı. Bunun yanı sıra emekliliğine daha vakit olmasına rağmen Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’a ise emekli olması için ısrar edildi.176 Tağmaç’ın emekli olması üzerine Kara Kuvvetleri Komutanı olan Faruk

      

175 “Cumhurbaşkanları”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt: 2, İletişim Yay., İstanbul, s.313.

Gürler ordudaki gelenek doğrultusunda Genelkurmay Başkanlığına atandı ve bu görevde altı ay kaldı.177 Böylece Gürler’i bir yerlere getirmenin hesaplarını yapan paşalar ilk etapta başarılı olmuşlardı. Zira bu paşalar onun 1971 yılında emekli olmamasını ve görev süresinin bir yıl daha uzatılmasını sağlamışlardı.

Görev süresi dolan Cevdet Sunay’ın yerine Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmaya karar veren Faruk Gürler, Ankara’da Yüksek Askeri Şûra Salonu’nda orgeneral ve korgeneraller ile bir toplantı yaptı. Gürler bu toplantıda generallere “Mart ayı sonunda Cumhurbaşkanı’nın görev süresi doluyor. Yeni seçilecek kişi ile ilgili, sivil ya da asker olması konusunda görüşlerinizi öğrenmek istiyorum” dedi. Bu kısa konuşmadan toplantının gündeminin Cumhurbaşkanlığı seçimleri olduğu anlaşılıyordu. Bazı generallere göre yeni Cumhurbaşkanı asker olmalıydı, bazılarına göre ise önemli olan seçilecek kişinin Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı olmasıydı. Toplantı sona erdiğinde Korgeneral Kenan Evren salondan çıkarken arkadaşına “Komutan kararını herhalde önceden vermişti”178 diye fısıldamıştı. Gerçekten de Gürler kararını vermiş, Genelkurmay Başkanlığını cumhurbaşkanlığına geçiş için bir adım olarak değerlendirmişti.

Bu süreç içerisinde Gürler’i bu adaylık fikrinden vazgeçirmeye çalışan askerler de olmuştu. Örneğin ordu mensubu olan Ömer Lütfü Erol, Gürler’i bu fikirden vazgeçirmek ya da en azında sakıncalarını ona anlatmak istediğini ama bunda başarılı olamadığını şu cümleler ile anlatmaktadır:

“Orgeneral Faruk Gürler henüz Genelkurmay Başkanlığında, fakat kararını vermiş istifa edecek ve Cumhurbaşkanlığı'na aday olacak. Ben iki yıl Ankara'ya sokul-muyordum. Nasıl oldu ise bir görevle Ankara'ya gittim. Genelde dış birliklerde görevli generaller Ankara'ya geldiklerinde Genelkurmay Başkanını da ziyaret ederler. Ben de eski hukukuma da güvenerek kendilerini ziyarete gittim.

O tarihte Gürler'in emir subayı benim sınıf arkadaşım Topçu Albay Ömer Kasar meşgul diye benim Genelkurmay Başkanı Orgeneral Faruk Gürler'i ziyaret etmeme engel oldu. Ben de ısrarla özel kalemde bekledim. Bir ara emir subayının kısa bir süre ayrılmasından yararlanarak kararlı bir tavırla makamlarına girdim. Beni

      

177 Özçelik, “1960’dan Günümüze Türk Siyasal Hayatı”, s.161.

şaşkınlıkla karşıladı. ‘Hoş geldin, hayır ola’ dedi ve elimi sıktı. Zamanımın çok kısa olduğunu biliyordum. Hemen ‘Komutanım! bir görevle geldim, fakat maalesef benim ziyaretim engellendi. Herhalde sakıncalı halimden endişe ediliyor. Size zarar ve-receğim sanılıyor. Tek başıma hiç bir güce sahip olmadığımı çok iyi biliyorum. Fakat size olan sevgi ve saygıma da hiçbir güç engel olamaz. Ne olur çevrenize örülen dost ve düşman çemberini kaldırın. Genelkurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı makamından çok daha güçlü ve etkili, lütfen oyuna gelmeyiniz!’ dedim. Kendileri ‘her şey programlandığı gibi gidiyor, sen merak etme!’ dediği anda emir Subayı Albay Ömer Kasar içeri girdi. ‘Toplantı saati geldi Komutanım’ diyerek benim ziyaretimi noktaladı. Orgeneral Gürler elimi sıkarak bana ‘Güle güle. Ömer, Komutanına selam söyle’ dedi. Bu benim kendisi ile son görüşmem oldu.

Gürler'i Cumhurbaşkanlığı yoluna itenler kendisine yakın olan üst düzeydeki komutanlardır. Onlar Gürler'i bir çember içine almışlardı. Kırmak mümkün değildi.”179

Gürler’in cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda kararlı olduğu kesinleşince Demirel ve Ecevit buna karşı çıktılar. Çünkü Sunay’dan sonra ikinci bir Genelkurmay Başkanının daha cumhurbaşkanı olmasını istemiyorlardı. Özel nedene inildiğinde ise Demirel’in bu tutumunun altında 12 Mart’ın yattığı düşünülebilir. Çünkü Demirel 12 Mart Müdahalesi’nin kendisine karşı yapıldığını düşünüyordu. Müdahale sırasında kendisi başbakandı ve müdahaleden sonra kabinesi ile birlikte istifa etmek zorunda kalmıştı. 1973 yılı içerisinde genel seçimler yapılacaktı. Şayet Gürler cumhurbaşkanı olur ise Demirel’in başbakanlığını onaylamama ihtimali vardı. Çünkü Demirel’in istifasına neden olan muhtıranın altında Gürler’in de imzası vardı. Ayrıca daha önce de belirtildiği üzere Gürler muhtıra öncesi dönemde müdahale için çalışıyor ve uyarı mektupları veriyordu. Bu nedenler ile Demirel’in, Gürler’in cumhurbaşkanı olmasını istemiyor olması yüksek ihtimal dâhilindedir. Bunların yanı sıra bu seçimin gerçekleşmesi halinde bunun bir gelenek haline geleceğini düşünüyordu. Demirel ifadelerinde cumhurbaşkanını seçme yetkisinin TBMM’ye ait olduğunu ve ona da bu yetkiyi anayasanın vermiş olduğunu vurguluyordu. Genelkurmay Başkanının, cumhurbaşkanı olması halinde bunun bir cülus halini alacağını söylüyordu. Yıllar sonra 30 Kasım 2004 tarihinde yaptığı bir konuşmasında

      

179 Ömer Lütfü Erol, Asker-Devrim Darbe, Cilt: II, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul 2003, s.838-840.

konu ile ilgili olarak “Cülus olmamalıydı, cülus. Bunu söylediğim zaman, cülus olmayacaktır dediğimiz zaman, sene 1973 Mart'ıdır.

‘Cülus nedir?’ diye, herkes birbirine sordu. Lügatlara baktılar, geldiler, sonra anladılar, yani bir padişah ölünce, yerine yenisi, ya büyük oğlu, ya sülaleden birisi, padişah oluyor; bunun adı "cülus". Bu olmamalı. Haa, ne olmalı? TBMM hür iradesiyle, kimi istiyorsa, seçmeli…” diyordu.180

CHP’nin lideri Ecevit’e gelince o da Gürler’in adaylığına sıcak bakmıyordu. CHP bir iktidar değişikliği yaşamış ve Ecevit Genel Başkan olmuştu. Yeni lider 12 Mart Muhtırası’na karşı çıkmış birisiydi. Hatta İsmet İnönü’nün sonradan müdahaleye destek vermesi iki siyasetçinin arasında anlaşmazlığın doğmasına yol açmıştı. 12 Mart’a karşı çıkan Ecevit de hem Genelkurmay Başkanı olan hem de 12 Mart Müdahalesi’nin mimarları arasında bulunan Gürler’in adaylığına karşı çıkıyordu.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri çalışmaları 1973 yılının Ocak ayından itibaren başlamıştı. Demirel’in Gürler’in adaylığına olan olumsuz yaklaşımı ise giderek daha da belirginleşiyordu. Bu gelişmeler üzerine Ferit Melen ile Süleyman Demirel 23 Ocak 1973 tarihinde konu ile ilgili olarak görüşmek üzere bir araya geldiler. Demirel bu görüşmede de olumsuz tavrını açıkça bir kez daha ortaya koydu ve “Parlamento hür iradesi ile Cumhurbaşkanını seçecektir. Bu yapılmadığı takdirde rejim de, seçim de manasını kaybeder. Bu mesele seçimde önemlidir.” dedi.181 Demirel’in bu ifadelerinden Gürler’in Cumhurbaşkanlığı için yapılan baskılara karşı çıktığı bir kez daha anlaşılıyordu.

Şubat ayı geldiğinde komutanlar çalışmalarını daha da yoğunlaştırdılar. Generaller parti genel başkanları ve heyetleri ile görüşmeye karar verdiler. CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, DP (Demokratik Parti) Genel Başkanı Ferruh Bozbeyli ve CGP (Cumhuriyetçi Güven Partisi) Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu ile Muhsin Batur’un evinde bir araya geldiler. Orgeneral Eşref Akıncı ve Turgut Sunalp Paşalar da bu görüşmedeki yerlerini aldılar.182 Davete icabet etmeyen tek siyasi lider Süleyman Demirel’di. Görüşme 4,5 saat sürdü. Bülent Ecevit görüşmeye katılmasına rağmen Süleyman Demirel’den farklı düşünmüyordu. O da cumhurbaşkanlığı seçiminin Parlamento tarafından verilecek özgür

      

180 Demirel, Devran….., s.792.

181 Ayşegül Komsuoğlu, Türk Siyasetinde Bir Lider: Süleyman Demirel, Bengi Yay., İstanbul 2008, s.176.

182 Erol Maraşlı, Balans Ayarları Cumhuriyet Döneminde Askeri Muhtıralar, Metropol Yay., İstanbul 2008, s.252.

oylar ile halledilmesine taraftardı. Görüşmeye katılmayı kabul etmeyen Süleyman Demirel ise bu hareketine gerekçe olarak cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir telkine muhatap olmak istememesini gösteriyordu.183 Demirel’in kararlı tavrı üzerine generaller 21 Şubat 1973 tarihinde şu bildiriyi yayınladılar:

“1. Sorumsuz ve sorumsuzluğunu idrak edemeyen bazı politikacılara, sapık ideoloji ve çıkar çevrelerinin, memleketin yüksek menfaatlerini hiçe sayarak ve Silahlı Kuvvetlerin vakur bir anlayış içerisinde bulunmasından cür’et alarak, son aylarda gittikçe temposunu artıran yersiz beyan ve yorumlarda bulunmaları esefle müşahade olunmaktadır.

2. Türk vatanı ve milletini maruz kaldığı yok olma tehdidinden kurtarmak ve güvenli bir geleceğe kavuşturmak amacı ile verilmiş olan 12 Mart Muhtırası’nın Silahlı Kuvvetlere yüklediği sorumluluğun idraki içinde bulunan yüksek komuta heyeti;

a. Silahlı Kuvvetlere ve 12 Mart Muhtırası’na doğrudan doğruya ve dolaylı olarak yöneltilen küçük düşürücü ve kışkırtıcı sataşma ve beyanların son bulmasını,

b. Muhtıranın gereği olan yurtta huzur ve istikrarın sağlanması ve devamını, c. Reformların gerektiği şekilde ve biran önce tahakkuk ettirilmesi,

d. Siyasi partiler ve seçim kanunlarının milli iradeyi adil bir şekilde tam yansıtacak bir temsile ve dürüst bir seçime imkan verecek hale getirilmesini,

e. Böyle içinde bulunulan bunalım ve olağanüstü durumdan bir an evvel çıkılarak normal döneme arızasızca geçilmesini sağlamak amacıyla sarfedilecek çabalar konusunda, başlıca siyasi partilerimizin, kontenjan, Milli Birlik ve bağımsız grupların lider kadroları ile fikir teatisinde bulunmak üzere görüşme ve temaslar yapılmasını yurt yararına mülahaza etmiştir.

3. Bu amaçla davet olunan bütün parti ve grup liderleri; bu görüşmelere büyük bir içtenlikle katılmışlardır. Yalnız Adalet Partisi Genel Başkanı, kendisine özgü bazı nedenlerle yapılan davetlere icabet etmekten kaçınmıştır. Liderler ve beraberindeki heyetlerle yapılmış olan bu görüşmeler; şahıs, zümre, parti ve hükümet icraatı/çalışması bahse konu edilmeksizin samimi bir hava içinde cereyan etmiş olup, bu hususta yanlış

      

183 İrfan Neziroğlu, Türkiye’de Askeri Müdahaleler ve Basın (1950-1980), Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, Ankara 2003, s.160.

istikametlere yayılmasına çalışılan her türlü haber ve yorumların hakikat ile hiçbir ilgisi yoktur.

Keyfiyet saygı ile duyurulur”184

Askerler tarafından verilen bildiri saat 13.00 haberlerinde okundu. Bildiri vermeye alışmış olan askerler bir kez daha siyasete dahil olduklarını hatırlatıyorlardı. O gün öğlen haberlerini dinlememiş olan Demirel, bildiriyi Mecliste basın mensuplarından öğrendi. Bu sefer 12 Mart’taki gibi sessiz kalmayı düşünmediğinden bildiriye hemen şu şekilde cevap verdi:

“Türkiye Cumhuriyetinin bir anayasası vardır. Bu anayasa siyasi partileri demokratik hayatın ayrılmaz bir parçası saymıştır.

Adalet Partisi Türkiye Cumhuriyeti anayasasının açık hükümlerine göre mevcuttur. Varlığını anayasa ve milletten gördüğü teveccühten almaktadır. Millete karşı sorumludur. Ve hesap vereceği yegâne merci millettir. Türk anayasası ile tayin edilmiş yetkilerin dışında, hiçbir yetkimizin olmadığına kaniiyiz. Yerimizi, görevimizi ve sorumluluğumuzu doğru anlamışızdır.

Hür demokratik cumhuriyeti savunduk ve savunmaya devam edeceğiz. Hür demokratik cumhuriyetin tarifi; Türk anayasasında yapılmıştır. Onun dışındaki tariflere iltifat etmek mümkün değildir.

Memleketin buhrandan çıkması için Adalet Partisi’nin katlandığı fedakârlıklar ortadadır. Adalet Partisi ne buhranın amili ve ne de uzamasının sebebidir… Yetki ve sorumluluklarımızı biliyoruz. O’nu da bu tebliğ ile ilgili söylemiyorum. Biz kendi yerimizi anlarız, bunu ifade etmek için söylüyorum. Bu ülkenin hür haklarını bilir kimseleriz. Haklarımızın teminatını da Türk anayasasında buluyoruz.”185

Demirel bu beyanatında hesap vereceği tek kuvvetin millet olduğunu vurgulayıp generallerin baskılarını dikkate almayacağının sinyallerini veriyordu. Generaller ise beklemedikleri bir tepki ile karşılaşmışlardı.

Basında bildiri ile ilgili genelde olumlu bir tutum sergilenildi. Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Nadir Nadi 23 Şubat tarihli yazısında TSK’nin “12 Mart muhtırasına karşı

      

184 Maraşlı, Balans Ayarları….., s.252-253.

185

 Maraşlı, Balans Ayarları….., s.254-255.  

yürütülmek istenen doğrudan doğruya ya da dolaylı sataşmalardan rahatsızlık duymakta” ifadesini kullanırken Altan Öğmen de Ecevit’in görüşmelere katıldığını, komutanların bu taleplerinin gayet normal olduğunu ve Demirel’in tavrının yanlış olduğunu söyleyerek eleştiride bulunmuştur. Milliyet gazetesinden Abdi İpekçi, 22 Şubat tarihli yazısında komutanlar ile siyasi partiler arasında böylesi bir zıtlaşma için gerek olmadığını, komutanların da demokrasiyi koruma taraftarı olduklarını söylerken 23 Şubat’taki yazısında da Cumhurbaşkanı Sunay’ı arabuluculuk yapmaya davet etmiştir. 28 Şubat’ta çıkan yazısında ise komutanlarla görüşen Ecevit’in hareketinin sağlıklı olduğunu belirtmiştir. 22 Şubat 1973 tarihli Tercüman gazetesinde “Yüksek Komuta: Yersiz Yorumlara Son Verilsin” manşeti yer alırken hemen yanında Demirel’in “AP’nin Hesap Vereceği tek Merci Millettir” açıklamasını koymuştu. Demirel’in bu cümlesi hemen hemen bütün gazetelerin manşetlerinde yer almıştı.12 Mart’ın sessiz adamı artık karşı koymaya başlamıştı. Ahmet Kabaklı bildiriyi 12 Mart’ın hatırlatması olarak değerlendirmiş ve “Muhtıra II” olarak isimlendirmişti. Hürriyet gazetesinin 23 Şubat 1973 tarihli nüshasında ise bildirinin üslûbunun çok sert olduğuna yer veriliyordu. Milliyet gazetesinden asker cumhurbaşkanı fikrine karşı çıkan tek yazar İsmail Cem’di. İsmail Cem, Genelkurmay Başkanının cumhurbaşkanı olarak seçilmesi sonucunda bunun bir gelenek haline geleceğini ve bunun da hem rejime hem de askerlere zarar vereceğini söylüyordu.186

Cumhurbaşkanlığı konusunu Cevdet Sunay ile konuşmak için üç kuvvet komutanı 27 Şubat’ta Çankaya’ya gittiler. Komutanlar Sunay’a görev süresinin uzatılmasını teklif ettiler. Bu olmaz ise cumhurbaşkanı seçilecek kişinin AP’li olmayan, 27 Mayıs’a ve 12 Mart’a karşı olmayan birisi olmasını istediler.187 Kısacası cumhurbaşkanı olacak kişi orduya ve askerlere karşı çıkmamalıydı. Gürler ve komutanlar 3 Mart’ta Sunay ile yaptıkları görüşmede de Çankaya’da mutlaka bir asker görmek istediklerini belirttiler. Zaten Cevdet Sunay’ın istekleri de bu doğrultudaydı. Siyasilerle yaptığı görüşmelerde sürekli olarak Gürler’in seçilmesi doğrultusunda telkinlerde bulunuyordu.

Gürler’in cumhurbaşkanlığına aday olabilmesi için öncelikle ordudan emekli olması gerekiyordu. Fakat istifa etmesi de tek başına yeterli değildi. Buna ilaveten kontenjan senatörü olması gerekiyordu. Gürler çok istediği cumhurbaşkanlığına aday olabilmek için 5 Mart 1973 tarihinde emekliye ayrıldı. İstifası ile birlikte sadece altı aydır yürütmüş olduğu

      

186 Neziroğlu, Türkiye’de Askeri Müdahaleler ve….., s.161-162, 166.

Genelkurmay Başkanlığından ayrılmış oluyordu. Cumhurbaşkanı Sunay, Gürler’i kontenjan senatörü olarak atadı. Sunay’ın bu tutumu Gürler’in destekçisi olduğunun açık bir belirtisiydi. Gürler 7 Mart’ta senatörlük yeminin ederken, kendisinden boşalan makama yani Genelkurmay Başkanlığına da Semih Sancar getirildi. Gürler ise cumhurbaşkanlığına aday olma hakkını hukuken elde etmiş oluyordu.

Gürler’in hukuken aday olmasından sonra parlamentonun takip edebileceği iki yol kalmıştı. Bu yollardan birincisi kendi özgür iradesi ile demokratik bir şekilde Gürler’in dışında birisini seçmek, ikincisi ise gayri demokratik olan yolu takip etmek yani Gürler’i seçmekti.188 Gürler’in karşısında iki rakibi vardı. AP’nin adayı 1970’de AP Senato Başkanlığı’na seçilen Org. Tekin Arıburun, diğeri ise DP’nin adayı Ferruh Bozbeyli’ydi. Genelkurmay Başkanının adaylığına karşı çıkan AP’nin adayına bakıldığında onun da emekli bir general olduğunu görülmektedir. Bu durum AP’nin davranışlarında bir zıtlık varmış gibi gösterse de aslında durum aksi yöndeydi. Çünkü Arıburun 27 Mayıs döneminde emekli edilerek tasfiye edilen subaylar arasında yer almaktaydı.189 Yani Arıburun 27 Mayıs’ın mağdur ettiği elemanlarından birisiydi. AP bu davranışı ile Gürler’in karşısına güçlü bir aday çıkarmak istiyordu. Yeni Genelkurmay Başkanı Semih Sancar ise görüştüğü siyasilere Gürler’i desteklemeleri yönünde konuşmalar yapıyordu. Askerler de siyasetçileri telefonla arayarak Gürler’e oy vermeleri yönünde konuşmalar yapıyorlardı. AP milletvekili Nahit Menteş konu ile ilgili anısını şöyle anlatıyordu:

“Bir telefon çaldı. Baktım, telefonda bir erkek sesi; Türk Silahlı Kuvvetleri adına konuşuyorum, dedi. Kendisinin albay olduğunu söyledi. Oldukça sert konuştu. Benim cevabım da şuydu; diyordum ki salı günü seçim yapılacaktır. Ben irademi kullanıyorum. Ama sadece iradeni kullanmıyorsun, dedi. Çok sertleşti. Sertleşince yanımda sonra tanıdığım bir paşa aldı telefonu falan. O biraz daha mülayim konuştu. Dedi ki, çok dikkatli olmalısınız. Bu seçimlerde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adayına oy veriniz.”190

CHP lideri Ecevit, Gürler’in aday olduğu turlara katılmama fikrini ortaya attı. Fakat Genel Sekreter Kırıkoğlu toplu halde katılmamanın, grup kararı almanın anayasaya aykırı

      

188 Öztürk, Ordu ve Politika, s.83.

189 Akın, Gazi’den Günümüze, s.100.

190

  Mehmet Ali Birand-Hikmet Bilâ-Rıdvan Akar, 12 Eylül Türkiye’nin Miladı, Doğan Kitap, İstanbul 2006, s.21. 

olduğunu, CHP bu şekilde davranırsa suçlu duruma düşeceğini belirtti. Bunun sonucunda