• Sonuç bulunamadı

Anarşi ve Teröre Yönelik Çalışmalar

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ASKERİ YÖNETİM DÖNEMİ

3.1.3. Anarşi ve Teröre Yönelik Çalışmalar

Darbe öncesinde ülkenin en önemli problemlerinden birisi anarşi ve terördü. Hatta anarşi ve terör 12 Eylül’ün başlıca nedenleri arasında gösteriliyordu. Kenan Evren, bu konunun bir an önce halledilmesini, sıkıyönetim komutanlarından bütün yetkilerini kullanmalarını ve bu olayların üzerine cesaretle gitmelerini istiyordu. Bu durum MGK’nın 2 numaralı bildirisi ile bütün ülkeye duyuruluyor ve bildirinin bir maddesinde “Sıkıyönetim Komutanları, ülkede devlet otoritesinin tesisi, asayiş, emniyet, huzur, can ve mal güvenliğinin sağlanması için lüzum görecekleri her türlü tertip ve tedbiri almaya yetkili kılınmışlardır. Bütün vatandaşlar Sıkıyönetim Komutanlıklarının aldığı ve alacağı kararlara tedbirlere ve yayınlanacak bildirilere titizlikle uyacaklardır.” denilmekteydi. Sıkıyönetim komutanlarının ihtiyaç duydukları kanunların ise en kısa zamanda ele alınması emri veriliyordu.605 Çünkü darbe öncesi dönemde askerlerin en çok yakındıkları konulardan birisi de anarşi ve terörle mücadele için gereken yetkilerin verilmemesi, kanunların çıkarılmaması yolundaydı.

Sıkıyönetim komutanlarının daha iyi çalışabilmeleri ve anarşi ile terörün önüne geçilebilmesi için 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’nda değişiklikler yapıldı. Kanunun kapsamı genişletildi, sıkıyönetim komutanlarının yetkileri artırıldı. Komutanların sorumluluklarına ve komutanlıklar arası koordinasyona yeni yapılar getirildi. Caydırıcı olmaları açısından cezaların etkinliği artırıldı. Yapılan düzenlemeler ile sıkıyönetim komutanları Genelkurmay Başkanına karşı sorumlu hale getirildiler. Sıkıyönetim komutanlarına yazılı ve sözlü yayınları kontrol etmek, grev-lokavt gibi faaliyetleri izine

      

604 Fotoğraflarla 12 Eylül Kitabı, s.64.

bağlamak ya da sürekli olarak durdurmak, işgal, boykot, iş yavaşlatılması ve işyerlerinin kapatılması gibi hareketleri yasaklamak ya da önleyici tedbirler almak, her türlü toplantıyı, gösteri yürüyüşlerini kontrol altında tutmak, yasaklamak ya da izne bağlamak, her türlü dernek ve teşekküllerin çalışmalarını durdurmak veya izne bağlamak, yeni derneklerin kurulmasını izne bağlamak, çeşitli ticari ve sınai müesseseleri gerektiğinde kontrol etmek, temel ihtiyaç maddelerini stok eden ve fahiş fiyatla satan, imalatı durduran yerler hakkında işlem yapmak, eğlence ve dinlence yerlerini kontrol etmek, kapatmak, açılış ve kapanış saatlerini tespit etmek, ilk, orta ve yükseköğretim kurumlarında geçici olarak eğitim ve öğretime ara vermek veya yetkili kişi ve bu kurumların yetkili kurullarınca geçici ve sürekli olarak eğitime ara verilmesi kararlarını kaldırmak veya kısıtlamak gibi yetkiler verilmişti. Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin daha hızlı çalışıp karar alabilmeleri için aynı kanunda başka değişiklik ve düzenlemelere de gidilmiştir.606

Darbeciler müdahale gerekçelerinden birisi olarak anarşi ve terörü gösterilerken siyasiler ise daha sonraki dönemlerde aksi yönde açıklamalarda bulunuyorlardı. Askerlerin anarşi ve terörü kasıtlı olarak önlemediklerini, gerektiği şekilde mücadele etmediklerini ve darbe için ortam oluşturduklarını iddia ediyorlardı. Hatta darbeye maruz kalan Süleyman Demirel, 11 Eylül’de akan kanlar nasıl oluyor da 12 Eylül’de duruyordu, diye sorgulamada bulunuyordu. 12 Eylül sonrasında anarşi ve terörün bıçakla kesilir gibi kesildiği iddiaları yapılırken, darbe sonrası konu ile ilgili önemli tedbirlerin alındığı da bir gerçekti. Darbeden önce sıkıyönetim 22 ilde uygulanırken darbe sonrasında ülke genelinde uygulanmaya başlandı.607 Bu durum ise teröristlerin hareket kısıtlılığı yaşamalarına yol açmıştı. 12 Eylül 1980 ile 20 Ekim 1980 tarihleri arasında sıkıyönetim komutanlığı yapmış olan Nevzat Bölügiray, sıkıyönetimin ülke çapında uygulanması ile birlikte teröristlerin şok geçirdiklerini belirtmektedir. Çünkü teröristler bu uygulama öncesinde iller arasında geçiş yapabiliyorlardı. Şayet bir ilde sıkıyönetim ilan edilirse diğer illere geçiyorlardı. Yine Bölügiray, darbeden sonra TSK ve güvenlik güçlerinin tamamen sıkıyönetimde görev aldıkları için çok daha iyi mücadele ettiklerini ve sıkıyönetim komutanlarının isteklerinin daha hızlı yerine getirildiğinden dolayı terörle mücadelede önemli bir yol kat edildiğini ifade

      

606 12 Eylül Öncesi ve Sonrası….., s.206-207.

etmekteydi.608 Gerçektende ilerleyen haftalarda ve aylarda terörle mücadelede önemli başarılar elde etmişti. Artık eskisi gibi olaylar yaşanmıyor, insanlar hayatlarını kaybetmiyordu. Bazı kesimler bu dönemlerde de darbe öncesindekilere benzer bazı olayların yaşandığını fakat ciddi bir basın yasağı uygulandığından dolayı kamuoyuna yansımadığını ileri sürmektedirler. Fakat şu bir gerçektir ki darbe anarşi ve teröre karşı galip gelmiştir. Hatta darbe döneminde hapiste bulunan MHP’li Nevzat Kösoğlu, 12 Eylül’ün en önemli katkısının anarşiyi önlemek olduğunu söyleyerek, insanlar arası ilişkileri yeniden düzelttiğini, sosyal ilişkilerin yeniden normale dönmesini sağladığını oysa darbeden önce amca çocuklarının bile birbirlerine selam vermez hale geldiklerini ifade etmektedir.609

3.1.4. 12 Eylül ve Sendikalar

MGK’nın yine 12 Eylül’de yayınladığı 7 numaralı bildiri ile sendikaların faaliyetleri durduruluyordu. 7 numaralı bildiri ile DİSK, MİSK ve bunlara bağlı sendikaların faaliyetleri durdurulurken610 yöneticileri de gözaltına alınıyorlardı. Çünkü darbecilere göre bu kuruluşlar 12 Eylül öncesinde kanunsuz eylemler yapmışlardı. Müdahale edilmediği takdirde yine derhal aynı eylemlere girişecekleri düşünülüyordu. 12 Eylül’de yayınlanan bir başka bildiri ile de bütün devlet dairelerindeki memurların ve işçi statüsünde çalışanların işten çıkarılmaları durduruluyordu.611 İşten çıkarımlar durdurulurken işçi vb. çalışanlara da işbaşı yapmaları söyleniyordu. Bu durum ise en çok patronları memnun ediyordu.

Sendikalar bağlamında hem DİSK’e hem de MİSK’e yasaklar getirilerek sağ sol ayrımı yapılmadığı izlenimi verilmeye çalışılıyordu.612 Fakat her ne kadar bu izlenim verilmiş olsa da Türk-İş’e dokunulmamış olması darbecilerin halen daha eleştiri almalarına neden olan bir konudur. Sendikalar konusuna değinilmişken 12 Eylül’den en çok zarar gören kurumlar arasında sendikaların ve DİSK’in de en fazla zarar gören sendika olduğunu belirtmekte fayda vardır. Çünkü DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk ve Yürütme Kurulu üyeleri tutuklanmışlardı. DİSK ve DİSK’e bağlı sendika

      

608 Bölügiray, Sokaktaki Askerin Dönüşü, s.55.

609 Çakır, Nevzat Kösoğlu ile….., s.321.

610 Lewis, Demokrasinin Türkiye Serüveni, s.19.

611 Evren, Kenan Evren’in Anıları, Cilt: 2, s.13.

yöneticilerinden tutuklananların sayısı 1,5 ay içerisinde 306’ya kadar çıkmıştı. Baştürk, Yürütme Kurulu üyeleri ve sayıları 1477’yi bulan bazı işçiler İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 2 Numaralı Askeri Mahkemesi’nde hâkim huzuruna çıkarılmışlardı. İşçileri suça teşvik ve tahrik etmek ile suçlanıyorlardı. Siyasetle uğraşması da DİSK’e yöneltilen başka bir suçlamaydı. DİSK ise savunmasında sendikaların siyaset ile uğraşmalarının gayet normal bir şey olduğunu ileri sürüyordu. 1981 yılında başlayan DİSK duruşmaları 23 Aralık 1986 tarihine kadar devam etti. Baştürk ve DİSK’in bazı üyeleri 10 yıl hapis cezasına çarptırılırlarken, 1166 sanık beraat etti ve 274 kişi de hapis cezası aldı. DİSK duruşmalarında verilen kararların en önemlilerinden birisi de DİSK’in kapatılmasıydı. Bu karar sonucunda DİSK tam 11 yıl kapalı kalacaktı.613

12 Eylül döneminde kapatılan sendika sadece DİSK değildi. Diğer sendika ve sivil toplum örgütlerinden de kapatılanlar olmuştu. İnsan Hakları Derneği solculuk yaptığı gerekçesi ile Köy Kooperatifleri Federasyonu da hem solculuk yapmak hem de yasa dışı faaliyette bulunarak rejimi yıkmaya çalışmak gerekçesi ile kapatılmşılardı.614 Darbecilerin sendika ve sivil toplum örgütlerine karşı olan bu tutumları Türkiye’de yeni bir yönelimin doğmasına yol açmıştır. Bu örgütler darbeden sonra ayrı bir önem kazanmışlardır. Çünkü darbe sonrasında sağda ve solda yer alan siyasi akımlarda Osmanlı’dan beri devam eden güçlü devlet geleneğinin dönüştürülmesi ve demokratik açıdan denetlenmesi bağlamında uzlaşı ortaya çıkmıştır. Burada da sivil toplum kavramı ön plana çıkmış, hem sivil toplum hem de sivil toplum örgütleri büyük önem kazanmıştır.615