• Sonuç bulunamadı

CEPHEDE SAVAŞMIŞ BİR ÂŞIK OLARAK YORGANSIZ HAKKI ÇAVUŞ’UN ŞİİRLERİNDE SAVAŞ

Gülten KÜÇÜKBASMACI

ÖZET

Âşık edebîyatının gelişim sürecinden itibaren savaşlar bu edebîyatın önemli konuları arasında yer almıştır. Özellikle ordu şairlerinin şiirlerinde katıldıkları kara ve deniz seferlerinin işlendiği görülmektedir. Sefere katılan bir âşık sefer güzergâhını ve rotasını, vuruşmaların nasıl yaşandığını, nerelerin fethedildiğini ya da elden çıkarıldığını, sefere katılan komutanları ve kumandanları, ganimetleri, kayıpları şiirlerinde anlatmaktadır.20. yüzyıl Osmanlı için ağır bir yüzyıl olmuştur. Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve ardından başlatılan Kurtuluş Savaşı’nda ölüm-kalım mücadelesi verilmiştir. Ardı ardına yaşanan bu savaşlarda dönemin âşıkları da çeşitli cephelerde vuruşmuştur. Bu âşıklardan biri de Kastamonulu Âşık Yorgansız Hakkı Çavuş’tur. Bildiride, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na katılan Âşık Yorgansız’ın şiirlerinde savaşın varlığı ele alınacaktır. Böylece cephede vuruşmuş bir âşığın şiirlerinde savaşın izleri ve savaş algısı ortaya konulacaktır. Bir geleneğe bağlı olarak gelişen âşık edebîyatında halkın değer yargıları, tecrübeleri, duyguları ve yaşadıklarıyla beraber âşığın şahsî tecrübesi önemli yer tutar. Bu sebeple âşıkların şiirleri üzerine yapılan incelemeler hem toplumsal hem de kültürel ve kişisel gerçeklikleri ortaya koyar. Dolayısıyla Kastamonu’da yetişen Âşık Hakkı Yorgansız’ın şiirlerinde Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşlarının nasıl yer aldığını tespit etmek önemlidir.19. yüzyılın sonlarında Kastamonu’da doğan Âşık Hakkı Yorgansız küçük yaşlarda saza başlamıştır. On sekiz yaşına gelince askere alınan âşık Birinci Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde savaşmıştır. Bu sebeple Adana, Halep, Hama, Humus, Şam, Lübnan, Akka, Gazze, Yafa gibi İmparatorluğun pek çok yerinde dolaşmış, İngilizlere esir düşerek Mısır’da kampta kalmıştır. Daha sonra Kastamonu’ya dönen Yorgansız Hakkı Kurtuluş Savaşı’nın başlaması üzerine bu savaşa da katılmıştır. Savaşların ardından Çankırı Ilgaz’da Dertli’nin çırağı Topal Figanî babanın yetiştirdiği Nailî’ye hizmet etmiş ve ondan destur almıştır.

Anahtar Sözcükler: Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı, Kastamonu, Âşık Yorgansız Hakkı Çavuş.

Giriş

19. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti arka arkaya ağır savaşlar yaşar. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı, 1853-1856 Kırım Savaşı, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı (93 Harbi), 1897 Teselya Savaşı(Osmanlı-Yunan Savaşı), 1911 Trablusgarp Savaşı (Osmanlı-İtalyan Savaşı), 1912-1913 Balkan Savaşı, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı, 1919-1922 Kurtuluş Savaşı (Çakır 2009: 23; Çobanoğlu 2004: 21-41; Duman ve Güreşir 2009: 29-77) âşık edebîyatının daha önceki dönemlerinde olduğu gibi âşıklar tarafından ele alınarak işlenmiştir.

Âşık tarzı Türk şiiri teşekkül ettiği 16. yüzyıldan itibaren bilgilendirme, harekete geçirme, askere cesaret verme amacıyla kullanılmıştır. Çobanoğlu’nun ifadesiyle 1911-1922 yıllarında yaşanan Büyük Harp döneminde gerek devlet gerekse sivil kurumlar tarafından kamuoyunu bilgilendirme ve harekete geçirme işlevleriyle destancılık kullanılmış, bu dönemdeki savaşlar ve bunlarla ilgili konular âşıklar tarafından destanlaştırılmıştır(2000, 149). Dolayısıyla Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı âşık şiirinin konuları arasındadır. Erman Artun, edebî metinde okur metin iletişimini metnin yapısal öğeleri yardımıyla kurulduğunu söyleyerek, edebî metin ortaya koyulduğunda yazarın/şairin bu öğeleri üç alandan seçtiğini belirtir: “Kendi dilinde daha önce var olagelmiş metinlerin tümü. Toplumsal tarihsel değer sistemleri. En geniş anlamıyla toplumsal-kültürel bağlam.(2011: 27)” Her metin ortaya çıktığı sosyal ve kültürel bağlamı yansıtır. Savaşı anlatan metinler bu bağlamı anlamak açısından önemlidir. “Destanlar, millet hayatımızın son beş asırda adeta sosyolojik ölçülerde kaleme alınmış sosyal ve Yrd. Doç. Dr., Kastamonu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü gkucukbasmaci@kastamonu.edu.tr

kültürel tarihimizi içermektedir.(Çobanoğlu, 2000: 163-164)” Savaşın sosyal ve kültürel boyutlarını edebî eserlerde bulabiliriz. Diğer taraftan âşık, şiirlerinde kendi kişiliğini, kabuller dünyasını, kültürünü ve toplumsal kabulleri dile getirir. Âşık şiiri aynı zamanda bir gelenek şiiridir. Tür, şekil ve muhteva geleneğe bağlı olarak şekillenir. Âşık duygu, hayal ve düşüncelerini ifade ederken belli anlatım kalıplarına bağlı kalır.Âşık Hakkı Yorgansız kaynaklardan özetle, 1895/1896, 1896/1897 veya 1898 yılında Kastamonu’da doğmuştur. Âşık Zikrî’nin torunudur. Sekiz yaşına kadar mahalle mektebine devam etmiş, babasının vefatıyla İstanbul’a giderek Bayezid Rüştiyesini bitirmiş, bir süre de idadi kısmına devam etmiştir. Ardından Kastamonu’ya dönerek Hafız Mustafa Efendi’den yazı meşk etmiştir. Öğrenimini Kastamonu’da gördüğü veya rüştiyeyi İstanbul’da, idadiyi Kastamonu’da bitirdiği bilgisiyle de karşılaşılmaktadır. Küçükken saza başladığı halde tam olarak yetişemeden Birinci Dünya Savaşı’nda silahaltına alınmıştır. Pek çok cephede dolaşmış, İngilizlere esir düşmüştür. Bir süre esir kaldıktan sonra gazilik beratıyla memleketine dönmüş; Millî Mücadele başlayınca tekrar cepheye gitmiştir. Balkan Savaşı’na katıldığı bilgisiyle de karşılaşılmaktadır. Ancak bu bilgi, “Hayat Destanı” adlı şiirinde 1331’de(1915/1916) askere gittiğini söylediğinden yanlış kabul edilebilir. Kurtuluş Savaşı’nın ardından 1923’te Kastamonu’ya dönen âşık kısa bir süre memurluk yapsa da memuriyetten ayrılarak birkaç defa gurbete çıkmıştır. “Hayat Destanı/ Hatıra Destanı/ Destân Tekerleme/ Tercüme-i Hâl Destanı” (Eski 1975: 108-113; Şenel 2007: 95-104) adlı şiirde gezdiği yerleri şöyle sıralar: Devrekâni, Küre, İnebolu, Cide vapuruyla İstanbul, Edirnekapı, Eyüpsultan, Maltepe, Tuzla, Gebze, Tavşancı, Yalova, İzmit, Sapancı, Adapazarı, Geyve, Kaynarcı, Köprü, Alibeyli, Cihan, Pazarköyü, Engürü, Gemlik, Bursa, Yenişehir, Koyunsar, İznik, Akhisar, Köprü, Lefke, Bilecik, Söğüt, Gölpazarı, Nallıhan, Mihaliccik, Çiftlik, Ayaş, Bolu, Mudurnu, Gerede, Çerkeş, Ankara, Çubuk, Aydos, Aktaş, Kalfat, Karacaviran, Çankırı, Osmancık, Hacıhamza, Gümüşhacıköyü, İskilip, Tosya, Taşköprü, Boyabat, Merzifon, Havza, Vezirköprü, Kavak ve Samsun. Seyahat Destanı’nda(Eski, 1975: 121) ise Konya’ya seyahatinde Şems-i Tebrîzi’yi ve Mevlâna’yı ziyaretlerinden; İstanbul Destanı’nda (Eski, 1975: 122-123) İstanbul’un fethinin 500. yılı dolayısıyla davetli olarak yıllar sonra tekrar gittiği İstanbul’dan; “Silivri Destanı”nda (Eski, 1975: 124) İsmail Hakkı Yılanlıoğlu’nun davetlisi olarak gittiği Silivri’den bahseder. Hayatını tiftik kırkıcılığı ile geçirmiştir. 17 Şubat 1964’te vefat etmiştir. (Çelenligil 1959: 1; Eski 1975; Güngör 1944: 6-7; Şenel 1995: 49; Şenel 2007; Tan 1985: 101; Yücel 1993: 126-130).

Güngör’e göre esaret yılları saz ve sözde ilerlemesine fırsat vermiştir. Savaşlardan sonra Âşık Fevzi ve Rifat Efendilerden feyz aldığı söylense de bu bilgilerde çelişkiler görülmektedir. Ilgaz’da Bolulu Dertli’nin çırağı Topal Figanî Baba’nın yetiştirdiği Nailî’ye hizmet etmiş ve ondan destur almıştır. 1944’te yazdığı yazısında Güngör, Âşık Hakkı’nın şark illerinden başka yurdun her yerine seyahat ettiğini ancak son yıllarda karşılaşma yapacak âşık bulamadığından ve usta âşıklara da rastlamadığından seyahatlerinden vazgeçtiğini söylemektedir. Bir başka sebep de çırak bulamamasıdır(Güngör 1944: 7; Şenel 2007: 9-10). Kastamonu’nun son gezgin âşığı(Şenel 1995: 49) olarak tanıtılmaktadır. Çelenligil saz çalmada Âşık Fevzi, Karakadıoğlu ve Kırnaoğlu’ndan feyz aldığını(1959: 1); Şenel de saz çalmaya askere gitmeden heves ettiğini söyleyerek mahalli saz ustalarından Bergıyâ, Gırnaoğlu, Hüpyallah ve Karakadıoğlu Rıfat Efendi’den yararlandığını belirtir(2007: 25). Âşık Razî Baba, Mudurnulu Âşık Mecburî, Âşık Muharrrem ve Âşık Pekmezci gibi şairlerin ortamlarında kendisini geliştirmiştir(Şenel 2007: 10; Tan 1985: 101).

Mustafa Eski, Kastamonu Halk Şairi Aşık Yorgansız Hakkı Bayraktar, adıyla 1975 yılında şiirlerini yayımlamıştır. Bu kitapta 14 divan, 1 semai, 1 müstezat, 47 koşma, 2 koşma semai, 14 destan, 5 taşlama, 2 mani olmak üzere 86 şiir yer almaktadır. Bu şiirlerde “Hakkı” 71, “Âşık Hakkı” 7, “Yorgansız” 3, “Hakkı Yorgansız” 2, “Yorgansız Hakkı”, “Bayraktar” ve “Yorgansız Hakkı Çavuş” mahlaslarını birer kere (Eski, 1975) kullandığı görülmektedir.

Süleyman Şenel’in hazırladığı “Kastamonulu Âşık Yorgansız Hakkı Çavuş”(1997) adlı eserde ise 129 şiir yer almaktadır. Bu kitapta 17 divan, 1 semai(aruz), 1 ayaklı kalenderi (müstezâd), 51 koşma, 3 semai, 15 destan, 8 taşlama, 1 mani; mektup ve şiir yazışmalarında geçen 20 şiir, tek kıtalı ve tamamlanmamış 12 şiir yer almaktadır. Mektup ve şiir yazışmalarında geçen 4 şiir başkalarına aittir. 125 şiirin 13’ünde mahlas kullanılmamıştır. Diğer şiirlerde kullanılan mahlaslar şöyledir: “Hakkı” 87, “Âşık Hakkı” 7, “Yorgansız” 4, “Hakkı Yorgansız” 3, “Bayraktarô”, “Bayraktar Hakkı Çavuş”,

“Bayraktaroğlu”, “Çavuş”, “Hakkı Çavuş”, “Yorgansız Hakkı”, “Yorgansız Hakkı Çavuş”, “Yorgansızoğlu” ve Yorgansızoğlu Hakkı” mahlasları 1. Her iki yayından da anlaşıldığı üzere âşık en çok “Hakkı” mahlasını kullanmıştır.

Yaşadığı dönemin usta âşıklarından kabul edilen Âşık Yorgansız’ın, irticalen şiir söyleme yeteneğine sahip olsa da çoğu zaman şiirlerini yazarak oluşturduğu ifade edilmektedir. Şiirlerinde Âşık Dertli, Erzurumlu Emrah, Âşık Meydanî ve Tokatlı Nuri’nin tesiri görülür. Heceyle ve aruzla şiirleri vardır. Halk şiiri nazım şekilleri ve türlerinin yanında divan şiiri nazım şekilleri ve türleriyle de karşılaşılır. Aşk, öğüt, doğa, tasavvuf, yergi, Atatürk sevgisi ve vatan sevgisi konularının arasındadır. Mûsıkîyi etkili kullanabilen ender âşıklardan görülmektedir. Dertli kolu arasında sayılır. Dinî mûsıkîye de hâkimdir. Kendisinden farklı zamanlarda türküler de derlenmiştir(Eski 1975: 9-22; Şenel 2007: 15- 35).

Âşık Yorgansız Hakkı Çavuş’un Şiirlerinde Savaş:

Âşık Yorgansız’ın askerlik hayatı sekiz yıl sürmüştür. 1895/1898de doğan ve 1964 yılında vefat eden Âşık Yorgansız askere gidebilecek yaşa geldiği dönemden itibaren Birinci Dünya Savaşı (1914-1918), Kurtuluş Savaşı (1919-1922), İkinci Dünya Savaşı(1939-1945) ve Kore Savaşı(1954) yaşanmıştır20.

Âşık, bu savaşlar arasında bizzat Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’na katılmıştır.

Yorgansız’ın katıldığı savaşlarla ilgili şiirlerini savaşlardan sonra söylediği görülmektedir. “Harp Edebîyatı” içinde değerlendirebileceğimiz âşıkların yukarıda bahsettiğimiz savaşlarla ilgili şiirleri harp öncesini, fiilî harp sırasını ve harp sonrasını(Çakır 2009: 18-19) anlatıyor olabilir. 1895/1898’de doğan Yorgansız kendi ifadesiyle on sekiz yaşında Birinci Dünya Savaşı’na katılmıştır. Cephe cephe gezen âşık İngilizlere esir düşmüş, Mısır’da kaldıktan sonra memleketine dönmüş; ancak Kurtuluş Savaşı’nın başlaması üzerine tekrar cepheye çağırılmıştır. Onun hayat hikâyesine baktığımızda küçük yaşlarda saza başlamakla birlikte âşıklık geleneği içindeki yerini bu savaşlardan sonra almaya başladığını görüyoruz. Dolayısıyla henüz gelenek içinde yetişmesini tamamlayamadan Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinden Âşık Yorgansız’ın savaş öncesi dönemi anlatan şiiri yoktur. Aynı sebeple ve bununla birlikte cephe ve esaret şartları düşünüldüğünde fiilî savaş sırasında da şiir söylememiştir. Ya da Güngör’ün dediği gibi esaret yılları sazı ve sözünü geliştirmeye fırsat vermiş olsa da bu dönemdeki şiirleri kayıt altına alınmadığı için günümüze ulaşmadığı kabul edilebilir. Savaşlardan sonra bir ustaya çırak olan ve âşık ortamlarında kendini yetiştiren âşık cephelerde ve esarette yaşadıklarını sonradan ele almıştır. Ayrıca Âşık Yorgansız, doğrudan savaşla ilgili olmayan şiirlerinde de savaşa değinmiştir. Âşıklar şiirlerini tarihî, sosyal, siyasî bir zeminde meydana getirirler(Artun 2011: 45). Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki Âşık Hakkı Yorgansız’ın şiirlerinde savaş Millî Mücadele’nin kazanılıp, millî bir devletin kurulduğu, cumhuriyet rejiminin hâkim olduğu, önce tek partili sonra çok partili hayata geçildiği bir zeminde söylenmiş/yazılmıştır.

Âşık Hakkı’nın katıldığı ilk savaş olan Birinci Dünya Savaşı ile ilgili bilgiler “Hayat Destanı/ Hatıra Destanı/ Destân Tekerleme/ Tercüme-i Hâl Destanı” (Eski 1975: 108-113; Şenel 2007: 95-104) adlı şiirinde yer almaktadır. Şiire göre âşık 1331(1915/1916)’de askere gitmiştir. Paşabahçe Beykoz çayırında toplanan 54. Fırka’ya katılır. Bundan sonra şair bulunduğu yerleri, savaştığı cepheleri sayar. İstanbul, Eskişehir, Konya, Tarsus, Adana, Halep, Hama, Humus, Şam, Nasıra, Cüneyd, Nablus, Tabarya, Afule, Bisan, Dera, Safat, Sur, Sayfa, Lübnan, Şifaümer, Akkâ, Hayfa, Gazze, Remle, Tulkerim, Yafa, Kudüs, Tine, Halillülrahman, Hudeyre, Kalkilye, Resûlayn, Mantartepe, Huç, Irakülmenşiyye, Beythanı isimlerini verdiği yerlerdir. Âşık savaş şartlarından da bahsetmiştir. Askerin uygun kıyafeti yoktur. Barınabilecekleri kaput ve çadır da bulunmamaktadır. İngilizlerle birlikte Araplar da saldırmaktadır. Cephe çok geniştir. Vasıta olarak eşek kullanılmaktadır. Ayrıca askere verilen yemek yetersizdir. Bununla birlikte Alman askeriyle Türk askerine farklı muamele yapılmaktadır. Almanlara ekmeğin hası verilirken Türklere kepeklisi verilmektedir. Bu arada elli dördüncü fırka lağv edilerek elli üçüncü fırka kurulur. Gazze’den saldıran düşmanın uçak ve balonları

20Bu savaşlarla ilgili olarak şu eserlere bakılabilir: Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi 11. baskı,İstanbul: Alkım Yayınevi, t.y.; Rifat Uçarol,Siyasi Tarih, İstanbul: Der Yayınları, 2006; Sina Akşin (Yayın Yönetmeni), Türkiye Tarihi 4 Çağdaş Türkiye 1908-1980, İstanbul: Cem Yayınevi, 2000.

askerin başı dahi kaldırmasına fırsat vermemekte; toplar ve makineli silahlar göz açtırmamaktadır. Cephedeki ağır şartları tabiat şartları da zorlaştırır. Sıcak esen samyeli nefes aldırmaz. Bu vuruşmadan sonra talih döner ve esaret başlar. İngilizler esirleri Mısır’a götürür. Tellülkebir esir kampında kalırlar. Esaret altındaki şartlar da son derece kötüdür. Bir müddet hasıra sarılarak yatarlar. Günde iki defa sayılan askerler anadan doğma soyularak asitli sulara sokulmaktadır. Kampın etrafı tellerle çevrilidir. Dört bir taraflarında süngülü nöbetçiler beklemektedir. Sürekli zulüm ve işkence uygulanır. Burada da hava çok sıcaktır. Gözleri tavuk karası olur. Elariş, Bi’rülmezar, Kantariye, Tanta ve Zagazıg, İskenderiye, Bilbisle, Kahire, İsmailiye dolaşıldıktan sonra İstanbul’a gelinir. Savaş biter. Ancak Atatürk Millî Mücadele’yi başlatır. Bunun üzerine Âşık Hakkı Millî Mücadele’ye katılır. Gerede İsyanı, Murat Dağı, Sakarya Seferi’nde; Polatlı, Haymana hattında yer alır. Haymana’da siper kazılır, yirmi iki günde Yunan bozularak takip başlar. Akviran, Emirdağ, Bolvadin, Üreyil, Boyat, Tokaz Dağı, İslâmköy, Kütahya, Şuhut, Akşehir, Bolvadin ve Afyon’a kadar düşman takip edilir. Afyon’da tekrar vuruşma başlar. Hakkı’ya göre Mahşer yaşanır. Dumlupınar’da bir daha tutuşulur ve Trikopis esir alınır. Bu sırada Hakkı da orada, Dördüncü Fırka’nın alayındadır. Türklerin bu galibiyeti “Cihanı hayrette bırak”mıştır. Yunan ordusu bozguna uğrayınca yerli Rumlar da kaçma telaşına düşer. Denize kadar düşmanı takip ederler. Salihli, Manisa, Cunda, Ayvalık, Menemen, Bergama, Tamaşalık, Kaz Dağı, Zeytinlik, Altınoluk, Edremit, Akçay, Havran’dan geçilir. Bu arada Çerkez Ethem ayaklanması baş gösterir. Hakkı’nın bulunduğu alay “Ethem çetesin takibinde”dir. Susurluk ve Bandırma’ya geçilerek Gülcemal vapuruyla İstanbul’a gelip eve ulaşır. Millî Mücâdele boyunca Hakkı ne tebdilihava, ne izin kullanmış ne de cepheden kaçmıştır. Söz verdiği gibi vatanını savunmuştur. Âşık Hakkı şiirinde yazdıklarının yalan olmadığını, iktibas etmediğini, hikmet de düzmediğini bildirir. Bu destan Çobanoğlu’nun yaptığı tematik sınıflandırmada “Askerî Hayatla İlgili Destanlar” (2000: 71) içerisinde değerlendirilebilir. İşlevi açısından destan ele alındığında “habercilik amaçlı”(Çobanoğlu, 2000: 120) olduğunu görürüz. Ozan-baksı geleneği ve ardından şekillenen âşıklık geleneğinde âşıklar her dönem savaşlarla ilgili akınlara, fetihlere, kumandanlara, komutanlara, kahramanlara, kahramanlıklara, güzergâha, yenilgilere yer vermişlerdir.

“Savaş Destanı” ve “Millî Mücadele Destanı” (Eski, 1975: 106, 114) adlı şiirler Millî Mücadele’ye doğrudan yer verdiği destanlarıdır. Savaş Destanı’nda “Hüdaya emanet bir canımız var”, “Yeter imanımız bize sermaye”, “El ele verelim edelim gayret / Mukabil haktandır vatana hizmet / Ölürsek doğruca yerimiz cennet / Şefaat edecek Sultanımız var”, “Cennet-i âlâda vardır yerimiz / Hem mert oğlu merttir bizim erimiz / On kâfire karşı durur birimiz / Kızarsak binine fermanımız var” (Eski, 1975: 106-107) mısraları Türk askerinin savaşma gücünü aldığı hareket noktalarını göstermektedir. Türk askerinin Allah’a imanı, canını emanet olarak görmesi, vatana hizmetin karşılığının haktan geleceği inancı, şehitlerin cennetle müjdelenmiş olması onun savaşma gücünü aldığı kaynaklardır. Sosyo genetik kişilik âşıkın bireysel kişiliğini oluşturmuştur. İstanbul’un fethinin 500. Yılı dolayısıyla gerçekleştirilen kutlamalara katılmak için İstanbul’a gittiğinde yazdığı “İstanbul Destanı” (Eski, 1975: 122-123) adlı şiirde “Türküz milletlerin satvetlisiyiz / Savaşın, barışın şöhretlisiyiz” diyerek savaşta ve barışta Türk milletini üstün görmektedir.

“Millî Mücadele Destanı”nda da âşık “Şahıstan beklenen gayret metanet/ Mukabil Hak’tandır vatana hizmet” (Eski, 1975: 115) diyerek vatan için savaşmanın mükâfatının Allah’tan geleceğini bir kere daha dile getirir. Aynı destanda “Vatan evimizdir, girip çıkarsın/ Yıkık çıkığına elbet bakarsın/ Hırsız girse Hakkı silah çekersin/ Bir böyle münasip destanı gördüm” (Eski, 1975: 116) diyerek vatanı eve benzetmekte ve vatana sahip çıkmanın haklılığını ifade etmektedir. Destanlar yaşanan olaylardan hareketle oluşturulduğu için savaş destanlarının tarihî açıdan da önemli olduğunu söyleyebiliriz. Ancak şu da unutulmamalıdır ki âşık olayların seçimini ve kendince yorumunu yaparken dinleyicisini göz önünde bulunduracaktır.21

21bkz.: Özkul Çobanoğlu, “Kırım Savaşı’nın İngiliz ve Türk Kaynaklarına Göre Halk Edebiyatına Yansıması”,

“Savaştık ulaştık zafer ordumuz / Karıştı kanımız kandan içeri” (Eski, 1975: 57) mısralarına yer verdiği koşmasında Millî Mücadele’de kazanılan zafer dile getirilir. Aynı şiirin son dörtlüğünde “Akranına faik olmakmış hüner / Zaifler zorludan her zaman hüner / Tali-harp Hakkı bin şekle döner / Onun bir anı var andan içeri” diyerek tecrübelerini dile getirmektedir.

Yorgansız Hakkı’nın söylediği bir semaide İkinci Dünya Savaşı ele alınmıştır. Savaşa Polonya, Finlandiya, Belçika, Norveç, Hollanda, Fransa, Habeş, Amerika, Çin, Japonya, İtalya, Teselya ve Rusya’nın dâhil olduğu dile getirilmiştir. Bu şiirin son beytinde “Vatan bundan masun Hakkı, var olsun İnönü İsmet/ Gören göze kılavuz ne ki dünyayı tutuşturdu” (Eski, 1975: 43) diyerek İsmet İnönü’yü övmektedir. Bir başka koşmada da “Saye-i İsmet’te berî yurdumuz / Sarsılmaz temeli kurdu gidiyor” (Şenel 1997: 77-78) diyerek övgülerini bir kere daha dile getirir. Savaşın zorluklarını bilen âşık bir dünya savaşına daha katılmak istememektir.

İkinci Dünya Savaşı üzerine söylenen bir koşma ise Ruslar içindir. “Maslahat bitirmez bu kuru dâvâ / Hakkına râzı ol eyleme iddâ / Mihverin encâmı örnektir âyâ / Gelecek var senin başına Moskof”(Şenel, 1997: 59) diyerek Rusya’nın savaş sonrası politikalarını eleştirmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nın galiplerini anlattığı başka bir şiirinde ise atom bombası atılan Japonya’nın durumu dile getirilir. Aynı şiirde “Altı yıl mahşerin misli nadirdir” (Şenel, 1997: 73) diyerek savaş yıllarındaki ortamı mahşere benzetir.

Süleyman Şenel’in Almanların Girit’i işgali (1941-1945) üzerine söylediğini belirttiği şiirde “Bir boğuşma girdi halk-ı cihâne / Toprağı al kana kardı gidiyor” (1997: 77-78) mısralarına yer verir. “Divan” türünde verilen şiirde(Şenel 2007: 47-48) “Ey vatan yolunda kıldım cânımı ben de feda / Senin için çok çalıştım borcumu ettim eda” mısralarıyla ifade edilen “canını vatan için feda etme” ve “vatan borcunu ödeme” âşığın kültürel belleğindeki vatan kabulünü gösterir. Assmann, kültür ve toplumun insan varlığının temel yapısını oluşturduğunu söyler. Bireysel kimlik kültür ve toplum temelinde ve çerçevesinde oluşur. “Toplumlar üyelerinin belleğini belirler.(2001: 134, 39)” Kültürel bellekte “Türklerin ordu millet” olduğu kayıtlıdır. Her birey zamanı geldiğinde vatan için canını feda edebîlmelidir. Bu bir borçtur. Âşık bir başka şiirde de “Aslımız neslimiz cengaveroğlu” (Eski, 1975: 57) diyerek aynı algıyı dile getirmiştir. Bir koşmasında da “Çekirdekten yetme yurt âşıkıyız” (Şenel, 1997: 83) mısraıyla vatan sevgisinin yaratılıştan geldiğinden bahseder.

Diğer taraftan âşık, vatan için canını feda ettiğini, vatanın nimetlerinden başkalarının faydalandığını; o savaştayken buna cesaret edemeyenlerin şimdi saygın kimseler olarak kabul gördüklerini söyleyerek sitem etmektedir. Fakat Allah’ın her şeyi gördüğüne ve kendisinin düştüğü bu duruma razı olmayacağına inanmaktadır.

Âşık bazı koşmalarında savaşa katıldığını dile getirmiştir. Elli beş yaşında olduğunu söylediği ve hayatının muhasebesini yaptığı koşmasında “Bir zaman savaştım yurt savaşında” (Eski, 1975: 66) mısraına yer vermiştir. Bir başka koşmasında da esaretine değinmiştir: “Bir vatan haini zannetme beni / Ben de çok çalıştım, esaretim var(Eski, 1975: 75)” Bir diğer koşmada da Birinci Dünya Savaşına, esaretine ve ardından Millî Mücadele’ye katıldığını anlatır: “Yurt için bizler de hayli savaştık / Esir düştük, geldik yine ulaştık / Misak-ı Millî’de imdada koştuk/ Dilde destan Milli Mücadelemiz (Şenel, 1997: 83-84)”

Bir semâide ise “Tam on dokuz sene gezdim / Dolaştım köşe be köşe.” (Eski, 1975: 101); Kastamonu Destanı’nda “Haddimce dolaştım Mısır’ı Şam’ı” (Eski, 1975: 119) diyerek seyahatlerine değinir. Her ne kadar seyahat dediyse de savaş ve esaret bu seyahatlerinin sebebidir. Âşık katıldığı savaşlar dışında da seyahatlere çıkmıştır.

Âşık Yorgansız’ “kurtarıcı” olarak gördüğü Atatürk’e olan sevgisine de şiirlerinde yer vermiştir.

Outline

Benzer Belgeler