• Sonuç bulunamadı

3.7. BOP’UN ĐLK YANKILARI

3.7.8. BOP Çerçevesinde ABD ve Đslam Ülkeleri

BOP'un hedeflerinin, “gerekirse zorla dönüşümle sağlanmak istenmesi” yanlışın özünü oluşturmaktadır. Gerçekte “dönüşüm” içsel bir süreç olmalı ve dönüşüm için mutlaka özgün, hukuksal, evrensel ve barışçı yöntemler kullanılmalıdır. Bu temel yanlış, ABD'nin bölgeyi, demokrasi getirmek için değil küresel çıkarlarını elde etmek amacıyla işgal etmekte olduğunun başta gelen göstergesidir. Konuyu “Đslam jeopolitiği” yaklaşımıyla ele alan Demir, daha sıcak bir çözüm için yol göstermektedir. Demir'e göre:

“Kuzey Afrika'nın tamamı ile Sudan bölgesini, Afganistan ve Pakistan ile Đç Asya'daki Türk Cumhuriyetlerini, Kafkasları ve Kırım'ı, Kıbrıs ve Balkanları kapsayan ‘Büyük Ortadoğu Coğrafyası’, aslında ‘Đslam Jeopolitiği’ olarak tanımlanabilir. Ortadoğu ise dini ve kültürel bir çerçeveye sahiptir. Ortadoğu bir dini kavram olarak kullanılırsa, hala çatışmaların nedeni olmayı sürdürecektir. ABD ve Müslümanlar arasında bir köprü kurulacaksa, Büyük Ortadoğu'nun klasik Ortadoğu'dan hem coğrafi ve hem de mahiyet olarak çok farklı olması

gerekmektedir” (Demir, 2004).

Bununla birlikte önce Đslam konusunda bazı konuları açıklığa kavuşturmak gerekmektedir. Çünkü Đslam, Ortadoğu'da doğan ancak bütün insanlığa ait olan bir dinin adıdır. Yalnızca Arapların dini değildir. Đslam'ın ilk yıllarında Emevi Devleti zamanında, Kur'an dışındaki dini kaynakların büyük kısmına baskıyla çok sayıda

134

Arap kültürü öğesi karıştırılmıştır. Bu yaklaşıma, Siyonist ve daha sonraki tarihsel süreçte Siyonizmle el birliği içinde yapılan Anglo Sakson kaynaklı girdileri de eklemelidir. Bugün için birçok köktendinci düşünceye yön veren ve Kur'an’ın dışındaki ikincil referans kaynakları olan bu unsurlar, çağlar içinde değişen rollerle ve hep benzer stratejilerle Đslam'a zarar vermek, Müslümanları geri bırakmak üzere kullanılmıştır (Evcioğlu, 2005:164).

Demir, Müslümanların Đslam'ı anladıkları ve yaşadıkları tarzları altı gruba ayırmaktadır. Buna göre (Demir, 2004):

• Birincisi, klasik Arap yaklaşımının ve 'Selef Kültürünün' egemen Arap Yarımadası ve Kızıldeniz çevresindeki Afrika ülkeleri,

• Đkincisi, Anadolu-Semerkand Sünni tarzının egemen olduğu Türkiye, Balkanlar ve Đç Asya devletleri,

• Üçüncüsü, birbirinden farklı Şii geleneğin yaşandığı Irak, Đran ve Güney Batı Asya toprakları,

• Dördüncüsü, Arap kültüründen etkilenen ve Sufi geleneğin egemen olduğu Kuzey Afrika ülkeleri,

• Beşincisi, Budist kültürden etkilenen ama Suudi Arabistan tarafından Selefiliğin yayılmaya çalışıldığı Güney Doğu Asya ülkeleri,

• Altıncısı, diasporada yaşayan Müslümanların bulunduğu Batı devletleri. Yukarıda açıklanan altı tarzı da alt gruplara ayırmak olanaklıdır. Bu nedenle BOP, tarz farklılıklarını gözönüne almalıdır. Şimdiki durumda Đslam ve ABD arasında doğrudan bir savaş yoktur. Ancak Đslam adına ABD'ye karşı dolaylı bir savaş yapanlar vardır. 11 Eylül saldırılarının ardında olanlar da Đslam adına savaş verdiklerini öne sürmektedirler görüşündedir. Irak'ta, Filistin'de, Afganistan'da ve özetle Đslam Dünyası'nda yaşananlar gözönüne alındığında, bu çarpık bir yaklaşım olmaktadır.

Askeri işgalin yaşandığı Afganistan'da ve Irak'ta ortaya çıkan eylemsel direnç, önemli boyutlardadır. Đslam Dünyasındaki post-modern haçlı seferinin, Batı tarihinde yaşanan deneyimlere benzer şekilde edilgen bir reaksiyon yaratmasını bekleyen ABD, Müslümanların güçlü dinsel inançlarından kaynaklanan kültürel zemini ıskalamaktadır.

135

2005 yılı başında gündeme getirilen "Türkiye'deki Amerikan karşıtlığı", ABD'nin uzun zamandır Türkiye hakkındaki "güvenilir müttefik" görünümünü tartışmaya açıyordu. Başbakan Erdoğan'ın, ABD Başkan yardımcısı Dick Cheney'e Felluce saldırısı konusunda telefonla şikâyetlerini bildirmesi bu yolda bir gelişme olarak görülmüştü. TBMM Đnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, ABD işgalinin Irak halkına soykırıma dönüştüğünü söyleyince ilişkiler gerilmişti. Başbakan Erdoğan da Đsrail'in Filistinlilere saldırılarına karşı "devlet terörizmi" ifadesini kullanmıştı (Evcioğlu, 2005:170).

Uzun dönemde Türk-Amerikan ilişkileri değişecek gibi gözükmemektedir. Türkiye içindeki ABD taraftarları ve AB lobicileri, AB'ne giriş sürecini, gerek Kıbrıs ve gerekse de Güneydoğu'da binlerce şehit vermiş Türk Milleti'nin haklı tepkilerinin önünü kesmek için kullanmaktadırlar.

Bush döneminde yalnızca Türkiye'de değil başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada Amerikan karşıtlığı artmıştır. Avrupa'da Amerikan karşıtlığının gerekçeleri olarak gösterilen savlar şunlardır (Ökten, 2004:187):

“Son dönemde ABD bazı uluslararası çıkar gözeten antlaşmalardan kendi çıkarları gereği uzak durmaktadır. Bush döneminde, Anti Balistik Füze Antlaşması

ihlal edilmiş ve Ulusal Füze Savunma Sisteminin inşasına başlanmıştır. Ayrıca,

uzayın silahlandırılmasını engelleyen bir antlaşmaya karşıt olunmuştur. Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Antlaşmasını da ABD onaylamamıştır. Antipersonel Kara Mayınlarının yasaklanması konusunda da benzer bir tutum içinde olmuştur. ABD,

küresel ısınma konusunda duyarlılığı hiçe saymaktadır. Birleşmiş Milletler Küresel

Isınma Antlaşması'nı imzalamamaktadır. Karbondioksit kullanımının azaltılması konusundaki ‘Kyoto Protokolü’nü onaylamamıştır. 1972 tarihli Biyolojik ve Toksin Silahlar Antlaşmasına yapılacak ek protokole karşı çıkmıştır. ABD, Birleşmiş Milletleri işlevsiz duruma düşürmekle suçlanmaktadır. Bir kısım karşıt görüşlere göre, ABD, gerek uluslararası bazı mekanizmaların işlemesini ve gerekli kararların alınmasını önleyerek, gerekse de borçlarını ödemeyerek BM'in altını oymuş, onu iktidarsız bir kuruma dönüştürmüştür. Irak konusunda ise BM'i uçuruma itmiştir."

136

Türkiye'de ve dünyada Amerikan karşıtlığının yükseldiği öne sürülmektedir. Oysa gerçek farklıdır. Bu Amerikan karşıtlığı değildir. Şimdiki yönetimin tutumu karşıtlık yaratmıştır.

Robert Pollock, Amerikan iş çevrelerinin görüşünü yansıtan “The Wall Street Journal” da 15 Şubat 2005 de yayınlanan makalesinde, Türkiye'ye paranoyak suçlaması yapılıyordu (TV-8, 17.02.2005). “En önemli yardım Öcalan’dı” diyen Pollock bir anlamda Amerikan yönetiminin görüşünü yansıtan makalesinde Türkiye’de giderek yükselen Amerikan karşıtlığını ele alıyordu. Ona göre ikinci sınıf bir ülke olma tehlikesi ile karşı karşıya olan Türkiye'nin AB üyeliğine destek, ‘Ermeni Soykırımı’nın desteklenmemesi gibi Amerikan destekleri çabuk unutuldu. Pollock'un yazısında, Amerikan karşıtlığının bu derecede olmasının nedenlerine değinilmiyordu. Gerçekte bu tarz yaklaşımlar son dönemde giderek artmıştı. Daha önce Rumsfeld'in açıklamaları, Amerikan dizilerinde "terörist" olarak rol verilen Türk karakterleri, Pentagon'un önemli adamı olan Douglas Feith'in Türkiye'deki Amerikan karşıtlığının yayıldığı konusundaki açıklamaları, ister istemez birilerinin durumdan yararlanarak bir kutuplaşma çabasını sahneye sürdüğü konusunda kuşku doğuruyordu (Evcioğlu, 2005:172).

137

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

KUZEY IRAK’A ĐLĐŞKĐN MUHTEMEL OLUŞUMLAR VE

TÜRKĐYE’YE ETKĐLERĐ