• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: AVRUPA’NIN BÜTÜNLEŞMESİ VE AVRUPA BİRLİĞİ’NİN

3. Avrupa Birliği’nin Bölge Politikası ve Araçları

3.1. Avrupa Birliği’nin Bölge Politikası

Coğrafi, kültürel, tarihsel kriterler ile yerleşim ve yoğunluk gibi kriterler esas alınarak ifade edilmeye çalışılan bölge kavramı, gerçekte çok boyutlu, çok anlamlı ve sınırları oldukça güç çizilebilen bir kavramdır.

Ekonomik olarak değerlendirildiğinde, bölgenin ne kent kadar küçük, ne de ülke kadar çok geniş alan parçası olmaması uygun görülmektedir. Bölge, şehirden büyük olmakla birlikte ülke topraklarının tamamından küçük olan, aynı zamanda kendine özgü sosyo-kültürel özellikler gösteren ülke parçasıdır.

Belirli ekonomik yapılanmalar, mevcut alanın bir bölge olarak tanımlanması için yeterli bir sebep olmaktadır. Örneğin, tarım, sanayi, turizm, tekstil gibi belirli bir sektörün egemen olduğu alanlar veya bir komşu ülke ile sınırı olup, bu ülkenin ekonomik faaliyetlerinden etkilenen alanlar gibi tanımlamalarla karşılaşılmaktadır.

Kişi başına düşen gelir düzeyi, bölgeleri belirlemek veya ayırt etmek için kullanılan diğer bir ölçüt olarak kabul edilmiştir. Ancak, yukarıda belirtilen tanımlamalardan hiçbiri tek başına, "bölge" kavramının sınırlarını çizmek için yeterli değildir.

Genel olarak bölge, homojenlik gösteren toprak parçası olarak tanımlanabilir. Sosyal bilimler açısından bölge, seçilmiş kimi tanımlayıcı ölçütler açısından türdeş ve bütünlük taşıyan, bu ölçütler dolayısıyla çevresindeki diğer alanlardan ayırt edilebilen bir “alan”

olarak ya da belli bir sorunla ilişkili özelliklerin seçilmesi, ilişkisiz olan özelliklerin ise dışarıda bırakılması ile elde edilen “düşünsel bir ürün” olarak tanımlanabilir.

Bölge, bir devlet bağlamında alt birimleri ifade ederken, uluslararası hukuk çerçevesinde aynı çıkarlara sahip, coğrafi, siyasal ve ekonomik yakınlık içinde olan devletler topluluğunu anlatmaktadır. Avrupa Birliği de bu bağlamda bir bölge yönetimi olarak değerlendirilebilir.179

Genel kabul görmüş eğilimlere göre bölge kavramına, örneğin homojenlik faktörünü esas alarak şu kriterlere göre tanımlamalar getirilebilir: Coğrafi kriterler (kıyı bölgeleri, dağlık bölgeler, kömür madeni bölgeleri, vb gibi.); kültürel kriterler (etnik çoğunluk,

179 Ayşegül Mengi, “Avrupa Birliği’nde Bölge Planlaması ve Türkiye”, GAP Review, Mayıs 2001. s.30

dil, din); tarihsel kriterler (tarihteki ortak kökenler, örneğin “eski” sınırlar), yerleşim ve yoğunluk bakımından (merkezi bölgeler - çevredeki bölgeler, yüksek nüfus yoğunluklu alanlar - kilometre kare başına az sayıda insan düşen uzak bölgeler).

Bölge kavramının, yeni ekonomik yapılanmalar ve ortak çıkarlar faktörlerine göre tanımlanması halinde; belirli sektörlerin hâkim olduğu alanlar (tarım, sanayi, turizm, gemi inşa, vb gibi.), bir komşu devletle sınırı olan ve bu ülkenin ekonomik faaliyetlerinden etkilenen alanlar, uzun mesafeli trafik akışı bağlamında transit bölgeleri (Alp dağları, vb gibi.), ortak bir yerleşim alanının ekonomik yapısından etkilenen bölgeler (Akdeniz ülkeleri, Batlık denizine kıyısı olan ülkeler, vb.) gibi tanımlamalara da varılabilir.

Bölgeleri tanımlamak için sıkça kullanılan bir ölçüt de refahtır. Bu kriter bağlamında, kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH), bir bölge içerisindeki ekonomik durumun göstergesi olarak dikkate alınmaktadır.180 Ayrıca birçok araştırmacı bölgelerin gelişmişlik veya refah düzeyinin göstergesi olarak, kişi başına düşen GSYİH ile birlikte işsizlik oranını kullanmaktadır. Bu iki ölçütü kullanırken çok dikkatli olmak gerekir, çünkü bu ölçütler gerek hesaplamalarda gerekse AB içinde yapılacak kıyaslamalarda önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin bazı tarımsal bölgelerde işsizlik oranı baz olarak alındığında düşük bir oran ile karşılaşılabilir. Ancak bu, o bölgenin durumunu doğru olarak göstermeyebilir, çünkü birim alan içerisinde çalışması gereken kişi sayısından fazla kişinin çalışıyor olma ihtimali vardır.181 Bir başka deyişle bölgede gizli işsizlik mevcuttur.

Yapılan bu tanımlamalar neticesinde bölge kavramının taşıdığı ortak özellikler; il-üstü bir birim olması, devlet olmaması, idari ve hukuki açıdan bir varlık olarak kabul edilmesi şeklinde sıralanabilir.182 Ancak bu tanımlamaların hiç birisi tek başına

180 Ulrich Brasche, Avrupa Birliği’nin Bölgesel Politikası ve Türkiye’nin Uyumu, ed. Hürrem Cansevdi, İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, İstanbul: 2001, s. 13.

181 Ergüder Can, Avrupa Birliği Bölgesel Politikaları ve Yapısal Fonlar: Uyum Sürecinde Türkiye İçin Bir Değerlendirme, Asil Yayınları, Ankara: 2004, s. 8.

182 Atilla Nalbant, “Bölgesel Devlet: Yeni Bir Devlet Biçimi mi? Kuramsal Temeller”, Amme İdaresi

bugünün Avrupa siyasi haritasındaki ulusal ve ulus-altı düzeydeki “bölge” ayrımını tanımlamak için yeterli değildir. Örneğin, dağları ortak coğrafi uzantı olarak paylaşan Alp bölgesi, trafik, turizm, çevresel tehditler, dik yamaçlarda çiftçilik gibi ortak sorunlara sahiptir. Ancak söz konusu bölge, bölgeye ilişkin ortak bir politika geliştirilmesi konusunda farklı fikirlere sahip beş farklı ulus arasında paylaşılmış durumdadır.183

AB’de bir bölgenin tanımlanması oldukça hassas bir konudur. Bölgesel politika, ilgili siyasi kurumlar tarafından mevcut sınırlar içerisinde oluşturulmakta ve uygulanmaktadır. Bölgesel politikalar üye ülkelerin yapmış olduğu bölge tanımlamaları ışığında yürütülmektedir. 184

AB, homojen bir yapıya sahip değildir. Farklı kültür, dil, tarih ve geleneklerden oluşan bir entegrasyondur. Birliğe üye 27 ülke arasında sosyoekonomik farklılıklar olduğu gibi, üye ülkelerin bölgeleri arasında da önemli dengesizlikler vardır. AB, dünyanın en zengin bölgelerinden biri olmasına rağmen birliği oluşturan bölgeler arasında az gelişmişliğe neden olacak gelir ve potansiyel farklılıkları gözlemlenmektedir.

Birlik içinde kişi başına yüksek geliri olan bölgelerle ekonomik olarak kendilerinden geri kalmış bölgeler arasındaki uçurumlar göze çarpmaktadır. Geri kalmış bölgeler aynı zamanda, kamu hizmetleri ve haberleşme konularında düşük standartlara sahip bölgeler olarak nitelendirilmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi az gelişmiş bölgelerde GSYİH ve istihdam oranları, Birlik ortalamasının gerisindedir. AB ortalamasını 100 olarak kabul edersek, 2001 yılında kişi başına GSYİH, Lüksemburg’da 174 iken, Belçika, Danimarka, Almanya, Fransa, ve İtalya’da ortalama 101-110 arasında değişmektedir.

En düşük oran ise Yunanistan’da görülmektedir (63). AB’ye üye devletlerin bölgeleri arasında da büyük dengesizlikler vardır. Yine AB için kişi başına düşen GSYİH oranını 100 kabul edersek, bölgelerin sıralamasına baktığımızda Londra merkezinde bu oranın 222, Hamburg’da 194, Brüksel’de 172 olduğu görülürken, Portekiz’in Azores ve

183 Brasche, op.cit., s.13.

184Ibid., s.14.

Yunanistan’ın Ipeiros bölgelerinde bu oran 50’dir.185

Genel olarak AB’nin refah düzeyi en yüksek bölgeleri Kuzey-Orta Avrupa boylamındadır. Bu bölge, Altın Üçgen (Golden Triangle) diye adlandırılan Londra, Dortmund, Paris ve Milano bölgeleri arasında kalan bölgedir. AB’nin en fakir bölgeleri, güneybatı ve güneydoğu bölgeleridir. Bu kategoriye giren ülke ve bölgeler Yunanistan, İtalya’nın güneyi, İspanya, Portekiz, İrlanda, Kuzey İrlanda, İskoçya’nın batısı ve Doğu Almanya’dır.186

Bölgesel dengesizliklerin saptanmasında işsizlik oranından hareket edilirse, sonuçta kişi başına düşen GSYİH’da ortaya çıkan portreyle karşılaşılmaktadır. AB’nin 1991’de yayınladığı dördüncü dönem raporuna göre, en düşük işsizlik oranına sahip on bölgede işsizlik oranı % 2.5, yine en yüksek işsizlik oranına sahip on bölgedeki işsizlik oranı ise

% 22 civarındadır. 12 merkez bölgede işsizlik oranı % 3’ün altında iken, 19 çevre bölgede % 15’i aşan bir işsizlik oranı göze çarpmaktadır.

Az gelişmiş bölgeler yüzölçümü olarak daha fazla alan kaplamalarına ve bölgede yaşayan nüfus oranı olarak diğer bölgelere göre daha kalabalık olmasına rağmen AB milli geliri üzerindeki payı en düşük olan bölgelerdir. Çevre bölgelerden %18’lik bir pay ile milli gelire katkı sağlanmaktadır. Gelişmekte olan bölgeler ise yüzölçümü olarak

%21,1’lik bir alana yayılmışlardır. Bu bölgelerde yaşayan nüfusun milli gelire olan katkısı %70,3’tür. Merkez ülkeler ise en az alanı kaplamakla birlikte milli gelire en çok katkıyı sağlamaktadır. Tablodaki veriler AB’deki bölgeler arasında derin bir dengesizliğin yaşandığını göstermektedir. Yüzölçümü olarak oldukça büyük bir alan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere aittir.

Birliğin üye ülkeleri arasındaki bölgesel farklılıkların yanı sıra üye ülkelerin içerisindeki bölgeler arası farklılıklar daha karamsar bir tablo sunmaktadır. İtalya’nın en

185 Erhan Erçin, “Avrupa Birliği’nin Bölgesel Politikası”, 15 Soruda 15 AB Politikası Serisi, No: 4, İstanbul: İktisadi Kalkınma Vakfı, 2003, s.5.

186 Paul Balchın, Ludek Sykora ve Gregory Bull, Regional Policy and Planning in Europe, London:

az gelişmiş bölgesinde işsizlik % 28,7 iken, en gelişmiş bölgesinde bu oran % 3,9’dur.

Bunun gibi farklılıklar Almanya, İspanya, Fransa ve Finlandiya için de söz konusudur.

Birliğin istatistik rakamları en yüksek oranların Kuzey İngiltere, Güney İtalya, Güney Fransa ve özellikle İrlanda ve İspanya olduğu izlenimini vermektedir.187

Yüksek işsizlik oranından zarar görmüş bölgelerin sorunları şu şekilde sıralanmaktadır:

Yüksek doğum oranı, artan iş gücü, sınaî yeniden yapılanmanın eski işleri geçersiz kılması ve aynı bölgede yeterli ek iş alanlarının oluşturulmaması, düşük eğitim, uzak kırsal alanlardaki yoksulluk.