• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: ULUS-DEVLET VE KÜRESELLEŞME

3. Küreselleşmenin Temel Aktörleri

3.3. Dünya Ticaret Örgütü ve Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması

tepkilerde de yakın süreçte bir artış görülmektedir. Üstelik bu tepkiler artık yalnızca çevre ülkelerden ya da egemen paradigmaya eleştirel yaklaşan iktisatçılardan değil, merkez ülkelerden de yükselmektedir. Bu kurumlar bir taraftan sermaye karşıtı kesimler tarafından büyük yoksulluklara neden olan politikaları uygulatmakla suçlanırken bir yandan da sermayenin kimi sözcülerince kapitalizmi çökertecek büyüklükte bir yoksulluğa neden olmakla eleştirilmektedir. 75

tümünü kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmıştı. Bu anlaşmanın ITO gibi ulusal parlamentolar tarafından onaylanması gerekmiyordu. Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması, ITO’nun söylediğimiz şekilde onaylanmaması üzerine geçici bir anlaşma olarak ortaya çıkmıştır. 30 Ekim 1947 tarihinde 23 ülke tarafından imzalanan bu anlaşma 10 Ocak 1984 tarihi itibariyle yürürlülüğe girmiştir. Koruma aracı olarak yalnızca gümrük vergilerinin kullanılmasına izin veren bu anlaşmanın amaçları şunlardır:

-Gümrük vergilerinin gerek sayısında gerekse oranlarında indirim yapılmasına zemin hazırlamak,

-Miktar kısıtlamaları başta olmak üzere, tarife dışı engelleri kaldırmak,

-Çevre ülkelerin merkez ülkelere ait pazarlara girmesini kolaylaştırmaya ve özendirmeye dönük çalışmalar yapmak,

-Ticari ayrıcalıklara son verilmesini sağlamak,

-Ticaret politikalarının işleyişinin ve kurallarının belirlenmesine yardımcı olacak tartışma zeminleri oluşturmak.

GATT çerçevesinde ülkelerin birbirlerine uygulamakta oldukları gümrük tarifelerinin indirilmesi için 1960 yılına kadar dört konferans düzenlenmiştir. Ülke sayısının artması nedeniyle bu tarihten sonra konferanslar yerine ticaret turları (round) düzenlenmeye başlanır.76

GATT turlarında gümrük tarifelerinde önemli azalmalar gerçekleşir. “En çok kayrılan ülke” kuralı GATT’ın temel kurallarından biri olur. Ancak üye ülkeler ticarette başka korumacı önlemler geliştirmekte gecikmezler. Oranları düşürülen gümrük tarifelerinin yerini ithalat kotaları, gönüllü ihracat kısıtlamaları, çeşitli alanlarda getirilen ürün standartları, anti-damping vergileri gibi pek çok uygulamayı içeren “tarife dışı engeller”

almaya başlar. 1973-1979 yılları arasında gerçekleşen GATT Tokyo Turu ile bu tür

76 Tülay Arın, “Yeni Dünya Düzeni ve Uluslararası Kuruluşların Kalkınma Stratejileri”, Ekonomiye

tarife dışı engellerin azaltılmasına yönelik çalışmalara girişilir. 77

GATT görüşmelerinin en kapsamlısı Uruguay Görüşmeleri’dir (Urugay Round).

Küreselleşme politikalarının merkez tarafından devreye sokulması ve GOÜ’lerin de bu sürece dâhil edilmesi, bunun da ötesinde merkez içi çatışmaların şiddetlenmesiyle acil yeni düzenlemeler yapılması bir zorunluluk olarak kendini dayatmıştır. Görüşmeler 1986 yılı Eylül ayında Uruguay’ın başkenti Punta del Este’de başlamış ve 15 Nisan 1994’de Fas’ın Marakeş Kentinde 125 ülkenin nihai anlaşmayı imzalaması ile sonuçlanmıştır. Uruguay Görüşmeleri’nde Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)’nün kurulması kararlaştırılmış, örgüt faaliyetlerine 1 Temmuz 1995 itibariyle başlamıştır.78

Bu kuruluş ile GATT örgütsel bir yapıya kavuşturulmuştur. DTÖ, GATT dahil olmak üzere Uruguay’dan önce yapılan uluslararası ticaretin serbestleştirilmesine yönelik tüm anlaşmaları devralmakta, Uruguay Sözleşmesi’nin uygulamasını denetim ve gözetim görevlerini üstlenmektedir. Görüşmelerin sonunda sermayenin dünya coğrafyası üzerinde üretimden pazarlamaya, mülkiyet edinmeden yatırıma kadar hiçbir sınırlama ve denetimle karşılaşmamasına hizmet edecek kurumsal ve yasal tüm düzenlemelerin yapılmasına karar verilmiştir.

Dört yıl sürmesi planlanan Uruguay Turu’nun yedi yılda ancak tamamlanabilmiş olması, esas olarak, merkez ülkeler arasındaki yoğun çekişmelerden kaynaklanmıştır.

Özellikle ABD ve AB arasında tarımsal sübvansiyonların kaldırılması konusunda önemli gerilimler yaşanmıştır. AB ülkelerinden özellikle Fransa, tarım alanında devlet sübvansiyonlarını savunurken ABD bu sübvansiyonların kaldırılmasını istemiştir.

77 Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat Teori Politika ve Uygulama, 2. Basım, Güzem Yayınları, 1996, s.188.

78 Stiglitz, op.cit., s.37.

GATT, telekomünikasyon, bankacılık ve yatırım, taşımacılık, eğitim ve sağlık gibi alanları düzenlerken TRIPS ile de telif ve patent hakları, modeller ve ticari markaların korunması gündeme taşınmıştır.

Fikir haklarının koruma altına alınması, merkez ülkeler açısından kazanılmış en büyük başarıyı oluşturmuştur. Zira bu anlaşma öncesinde gelişmekte olan ülkeler, merkez ülkelerin araştırma ve geliştirme faaliyetlerine aktardıkları kaynakların maliyetine katlanmaksızın geliştirilmiş olan ürünü taklit etmekle yetiniyor ve ucuz emeğin sağladığı avantaja bir de bu maliyet avantajını ekleyerek ürettiği mallar için dünya pazarlarında büyük bir rekabet avantajına sahip oluyordu.

Getirilen fikir haklarıyla birlikte çevre ülkelerin önemli bir rekabet avantajını kaybedecekleri açıktır. TRIPS sayesinde bilgisayar programları 50 yıl, patentler ve telif hakları ise 10-30 yıl arasında korunmaya başlanmıştır. Araştırma ve Geliştirme faaliyetleri sonucunda teknolojiyi yaratmış olanlar, bu anlaşmayla yıllar sürecek bir tekel gücüne de sahip olmuştur. Bu tekel gücü, yaratılan marka ve modeller için de söz konusudur. Tekel gücünün bir sonucu olarak yeni ürünlerin fiyatları yüksek kalacaktır.

Bütün bu gelişmelerin sonucunda çevre ülkelerin bu alanlarda devre dışı kalacağı açıktır.

DTÖ ile birlikte uygulamaya konulan bir diğer düzenleme de “Anlaşmazlıkların Çözümü Mekanizması”dır. DTÖ’nün bu konuda sert ticari yaptırımlar uygulamaya hakkı vardır. Bu mekanizma sayesinde çıkarları söz konusu olan herhangi bir şirket adına başvuruda bulunan bir üye ülke, diğer bir ülkenin yasa ve düzenlemelerinin DTÖ kurallarına uygun olmadığı gerekçesiyle DTÖ’ye başvurabilmektedir.79.

DTÖ’nün temel görevi ticaret önündeki engelleri kaldırmak olarak görülmekle birlikte, bu kuruma yönelik şiddetli eleştiriler de bulunmaktadır. Bu eleştirilerin başında, DTÖ’nün ulusal ticaret politikalarını yaptırımlar yoluyla denetim altına alması,

79 Meryem Koray (drl.) Ulus-Devlet, İstanbul, Yıldız Teknik Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi

sınırötesi ticareti uluslararası bankalar ve ulus-aşırı şirketler lehine ve G7’nin istekleri doğrultusunda düzenlemesi gelmektedir. DTÖ, dünya yurttaşlarının çoğunluğunu temsil eden bir kurum olduğu kabul edilmezken, DTÖ’nün temel aktörlerinden olduğu küreselleşmenin de söz konusu çoğunluğun çıkarına olmadığı vurgulanmakta, ortaya çıkmakta olan çokuluslu dev şirketler ile gelişmiş ülkelerin ve GOÜ’lerdeki en zengin gelir kesiminin çıkarlarına hizmet edildiğinin altı çizilmektedir.

DTÖ kuruluş tüzüğü, ulusal ticaret politikalarının ‘denetlenmesi’ gibi dünya ticaretinin uluslararası bankalar ve çokuluslu şirketler yararına düzenlenmesini içermektedir.

Nitekim hizmet ticareti alanında dış piyasaya yatırım yapmanın yolu, azgelişmiş ülkelerdeki hizmet sektörünün serbestleştirilmesinden geçmektedir. 1980’lere kadar bunun gerçekleşememesinin nedeni, hizmet sektörünün büyük bir kısmının kamusal nitelikte olması ya da devletin denetim ve düzenlemesi altında bulunmasıdır.

1980’lerden sonra uygulanan özelleştirme girişimleri, kuralsızlaştırma politikaları, elektrik, su, haberleşme, ulaşım, bankacılık, sigorta gibi devlet tekelinde bulunan ana hizmet sektörlerinin uluslararası rekabete ve yatırımlara açık hale getirilmesinin yolunu açmıştır. 80