• Sonuç bulunamadı

Eski çağlarda, keşfedilmemiş efsanevi güney diyarlar kâşiflerin sürekli ilgisini çekmekteydi. Şanlı ve trajik keşif seferleri birbirini kovaladı. Bu keşiflerin merak ve kahramanlık yanında politik yönleri de vardı. Bu politik unsurlardan bazıları etkisini günümüze kadar ulaştırmıştır. Bu bakımdan geçmişteki keşif seferlerine ilişkin bilgiler günümüzde Antarktika özelindeki politik sorunları anlamada yardımcı olabilir55.

Dünyanın güneyi üzerindeki ilgi yüzyıllarca öncesinin filozof ve coğrafyacılarına kadar gitmektedir. Antik Yunanda, dünyanın küre şeklinde olduğuna ilişkin Pisagor teorisi bile henüz genel kabul görmemişken Yunanlılar dünyanın kuzeyindeki bilinen kara parçalarını dengelemek üzere güneyde de kara parçaları olması gerektiğini düşünüyorlardı. Güneyde varsayılan büyük kara kütlesi ilk kez Ptolemy’nin Coğrafya Klavuzu’nda resmedildi; fakat Asya ve Afrika ile

bağlantılıymış gibi çizilmişti. Kolomb’un ve Piri Reis’in haritalarında da Antarktika kıyılarının gösterildiği iddiaları bulunsa da bunlar destek bulan iddialar değildir56.

Ptolemy’nin klavuzundaki yanlışlık en erken 1487 ve 1497 de sırasıyla Bartholomew Diaz ve Vasco da Gama’nın Güney Afrika ve Hindistan keşifleri sonucunda anlaşılmıştır. Benzer şekilde 1519’da Magellan Güney Amerika seferinde bu gün kendi adıyla anılan boğaza geldiğinde birleşik bir güney kıta olmadığını gördü. Fakat Magellan Boğazın güney yakasını Avustralya’nın bir parçası veya efsane güney

55 Donald C. Ferguson, “a.g.e.”, s. 22

Batlamyus olarak da tanınır. Antik Yunanlı matematikçi, coğrafyacı ve astronomdur. Ünlendiği

dönem M.S. 127-145. Söz konusu eseri 8 ciltten oluşmaktadır. (AnaBritanica, 1990 s:200)

56 Robert E. Wilson, “National Interest and Claims in the Antarctic”, s. 15; Bayram Öztürk(1), “a.g.e”

topraklar sandı. Bu hataya 1578’de daha güneye sefer yapan Francis Drake’in haritası eklendi. Kabul görmeyen bu haritada Magellan boğazının güneyi Avustralya toprağı (o günkü adı Terra Australis Nondum Cognita) olarak görünüyordu ve bu Kara kuzeyde Oğlak Dönencesinde Pasifik ve Hindistan’a uzanıyordu. 1642’de Hollandalı kaşif Abel Tasman, Hint Okyanusu’nda Avustralya’nın güneyinden geçerek Yeni Zelanda’ya ulaştı; fakat burayı uzun zamandır aranan efsane güney kıtanın (Terra İncognita) bir parçası sandı. Yine de bu keşif Avustralya’nın efsane büyük güney kıta olmadığını ortaya çıkarmış oldu57.

Atlantiğin güney sularına inen çeşitli milletlerden kaşifler olmakla birlikte

İngilizler, Antarktik dairesinin güneyinde ilk keşfin 1675’te İngiliz Tüccar Antonio de la Roche tarafından South Gerorgia adasına yapılan keşif olduğunu ileri sürmektedirler58. Antarktika’yı keşfetmek amacıyla sefere çıkan ilk kişi James

Cook’tur (1772). Cook İngiltere Deniz Kuvvetleri Komutanlığından özel görevli olarak yola çıkmıştır. Görevi Güney Kutbu’nun mümkün olan en yakınına kadar ulaşmak ve eğer varsa Terra İncognita’yı keşfetmekti. Cook’un destansı seferi üç yıl sürdü ve Cook Antarktika’nın etrafını tamamen dolaştı. Ancak Antarktika Dairesi olarak bilinen ve 60. ile 70. Paraleller arasına tekabül eden ve deniz buzullarının bulunduğu bölgeyi aşarak karaya çıkmayı üç farklı noktadan denemiş olmasına rağmen engin buz kütlelerini aşamadığı için başaramadı ve Kıta hakkında önemli bilgiler edinemedi. Cook aynı zamanda Güney Georgia ve Güney Sandwich Adaları’nı gördüğünü kaydetti. Kesin belgelendirilmiş olmamakla birlikte Cook’un bu adaları keşfeden kişi olduğu ileri sürülmektedir59.

Cook’un keşfi ve raporları Antarktika’ya Amerikalılar ve İngilizler tarafından çok sayıda yeni keşif amaçlı deniz seferi düzenlenmesine neden oldu. 1819’da İngiliz kaptan William Smith Güney Shetlands Adalarını keşfetti. İki yıl sonra Amerikalı Nathaniel Palmer ve İngiliz George Powell birlikte Güney Orkneys adalarını keşfettiler60.

57 Donald C. Ferguson, “a.g.e.”, s. 22 - 24

Floransalı astronom ve tüccar Amerigo Vespuchi (1502), Hollandalı Dirck Gerritsz (1599), İngiliz

Anthony de la Roche (1675) bunlardandır.

58 Robert E. Wilson, “a.g.e.”, s.15 59 Donald C. Ferguson, “a.g.e.”, s. 24 - 25 60 Donald C. Ferguson, “a.g.e.”, s. 25

Amerikalılara göre bu seferler içinde en önemlisi 1820 yılının Kasım ayının 18’inde Stonington / Connecticut’tan Nathaniel Brown Palmer tarafından gerçekleştirilen ikinci seferdir. Palmer’ın birinci seferinden zengin fok bölgeleri keşfettiğini gösteren bol avla dönmesi özellikle Stonington tacirlerinin iştahını kabartmış ve bunlar tarafından organize edilen 8 gemilik bir filo hazırlanarak ikinci sefere çıkılmıştır. Bu seferinde Palmer, fokların peşinde önceden hiç keşfedilmemiş daha güney sulara inerek Deception Adasına ulaşmış ve yaklaşık 50 mil ötede yer alan Antarktika ana karasını görmeyi başarmıştır. Fakat Palmer’ın keşfi başlangıçta genel kabul görmemiştir. Çünkü İngilizler Kıtanın gerçekte on ay önce kendi adamları Edward Bransfield ve yardımcısı William Smith tarafından keşfedildiğini öne sürüyor ve oraların İngiliz bayrağının hakkı olduğunu iddia ediyorlardı. Bransfield’ın seyir defteri İngiliz deniz kuvvetleri komutanlığına teslim edilmiş olmakla birlikte, bu raporun kaybolduğu rapor edilmiş olduğundan Bransfield’e ait bir keşif raporu günümüze ulaşmamıştır. O günlerde, Bransfield’in seferine ilişkin rapor oldukları iddiasıyla iki yayın yapıldı. Bunlardan birincisi Bransfield’in adamlarından Dr. Adam Young imzasıyla Edinburg Felsefe Dergisinin Nisan sayısında 1821’de yayımlandı. Ancak burada Antarktika’nın herhangi bir parçasının keşfine ilişkin kanıt bulunmuyordu. Makale ile birlikte yayınlanan harita ise makalede öne sürülen keşif alanlarını göstermiyordu. İkinci rapor Bransfield’in kendisine atfen Litterary Gazetesinde 3 Kasım 1821’den başlayarak haber dizisi şeklinde yayınlandı. Bu raporda ileri sürülenler, Antarktika’nın herhangi bir yarımadasına ilişkin kesin tanımlamalar sunmaktan çok uzak olsa da İngilizler bu rapora dayanarak Antarktika’yı Bransfield’in keşfettiğini iddia ettiler. 30 Kasım 1822 tarihinde İngiliz Sular İdaresi’nde (British Hydrographical Office) Bransfield imzasıyla bir harita sergilendi. Fakat bundan yaklaşık bir ay önce İngiliz Deniz Kuvvetlerinin resmi harita yayıncısı, Amerikalı Palmer’in Antarktika keşif haritasını yayınlamıştı. Kısaca, Amerikalı’ların iddiasına göre günümüzdeki yaygın kabul Antarktika’nın ilk kâşifinin Amerikalı Palmer olduğu yönündedir61. Fakat iddialar

çeşitlidir. Bazı İngiliz tarihçiler Antarktika’ya ilk ayak basan kişinin ne Palmer ne de Bransfield olmadığını, bu kişinin İngiliz balina avcısı Kaptan Christopher Burdick

olduğunu öne sürerlerken Ruslar Kıta’yı ilk keşfedenin Rus Çarı I. Alexander’in deniz kuvvetlerinde görevli kaptan Bellinghausen olduğunu ileri sürmektedirler62. Bu iddialarını bu gün de sürdürdükleri, Kıta’daki üslerine aynı isimleri vermelerinden anlaşılmaktadır.

1819-21 yılları arasında Baltık kökenli bir Alman olan Kaptan Fabian Gottlieb von Bellingshausen Rus İmparatorluk Donanmasının hizmetinde Antarktika’yı keşfe çıktı. Kaptan Cook’un ünlü seferiyle bilinen Antarktik Dairesinin daha güneyine indi ve Kıta’nın etrafını dolaştı. Peter I ve Alexander I adalarını keşfetti ve isim verdi. Bunlar Antarktik Dairesinin güneyinde keşfedilen ilk adalardı. Bellingshausen bu seyahatinde Amerikalı fok avcısı Nathaniel Palmer ile de karşılaşmış ve onu güverteye davet ederek ondan Güney Shetland Adalarındaki fok avcılığı faaliyetleri hakkında bilgi almıştır63.

Amerikan donanmasından Yüzbaşı Charles Wilkes 1839-40 arasında Antarktika kıyılarının Avustralya’nın güneyine karşılık gelen kesiminde bin beş yüz mil yol alarak bir ilki gerçekleştirdi. Bu bölge halâ O’nun adını taşımaktadır. İngiliz John Biscoe ve Peter Kemp sırasıyla 1830 ve 1833 yıllarında Afrika’nın güney doğusuna karşılık gelen Antarktika kıyılarını gördüler. John Balleny 1839’da Avustralya’nın güneydoğusuna karşılık gelen (Ross Sea yakınları) kıyıları keşfetti64.

Jules Dumontd’Urville 1840 yılında Kıtanın Fransızlar tarafından Adalie Land olarak adlandırılan ve üzerinde egemenlik iddia ettikleri bölgesine gitti. Sir James Clark Ross 1939 - 43 yılların arasına, bu gün Ross Sea olarak bilinen bölgeyi keşfetti. Yirminci yüz yıla yaklaşılırken birçok ulustan kâşif Antarktika’nın gizlerine kendisini kaptırmaya başlamıştı. Bunlardan en ünlüleri, Belçika’dan De Gerlache, Büyük Britanya’dan Borchgrevink, Scott ve Shackleton, Norveç’ten Amundsen, Almanya’dan Erich von Drygalski, İsveç’ten Nordensjold, Fransa’dan Charcot ve Avustralya’dan Mawson’dur65.

Güney Kutbu’na ulaşma yarışı öyküleri yirminci yüzyılda Kıta ile ilgili politik mücadelenin en belirgin özelliği haline gelmişti. Roald Amundsen Kuzey

62 David Winston Heron, “Antarctic Claims”, Foreign Affairs, Vol. 32, No. 4 (Jul., 1954), pp. 661-

667, s. 666

63 Donald C. Ferguson, “a.g.e.”, s. 30 - 31

64 “Exploring Polar Frontiers” (A Historical Encyclopedia), s. 57 65 Donald C. Ferguson, “a.g.e.”, s. 31 - 32

Kutbuna bir sefer planlarken Robert F Scott 1909’da Güney Kutbuna ulaşmayı ikinci kez denemek üzere yola çıkmıştı. Amiral Robert E. Peary’nin Kuzey Kutbunu fethettiği haberi gelince Amundsen, planında değişiklik yapmak zorunda kalarak, Güney Kutbuna ulaşmak üzere bir sefer yapma kararı aldı ve bu niyetini Scott’a biraz gecikmeli olarak bildirdi. Aslında bu yeni bir yarış kararıydı: Güney Kutbunu keşfetme yarışı. Hem iki kâşif hem de onların bayrakları arasındaki bir yarış. Amundsen 14 Aralık 1911’de Güney Kutbu’na ulaşan ilk kişi oldu ve döndüğünde haklı bir üne kavuştu. Scott 18 Ocak 1912’de Güney Kutbu’na ulaşabildi. Ancak dönüş yolunda O ve ekibi kar fırtınasında hayatını kaybetti66. İngiliz The Thelegraph

gazetesinde 30 Aralık 2012 tarihinde yayımlanan habere göre Scott ve yanındakiler O’nun emirlerine uygun hareket etmekte geç kalan kamp ekibi yüzünden bu felakete uğramışlardı. Haber Cambridge Üniversitesi ve Scott Kutup Araştırmaları Enstitüsü araştırmacılarına dayandırılmaktadır. Buna göre, Scott Kıtanın iç kesimlerine hareket etmeden önce arkadaşlarının bir kısmını kıyıdaki Cape Evans’ta ana kamp yeri kurmaları için bırakır ve yanına 4 kişi alır. Kamptakiler Scott’un yazılı olarak bıraktığı emirlere titizlikle riayet etmeyip zamanında kurtarma girişiminde bulunmadıkları için Scott ve yanındaki dört arkadaşı donarak ölmüşlerdir67.

Antarktika’da balina endüstrisi de yirminci yüzyılda (1904) başladı. Balina avcılığı ve endüstrisi çeşitli ulusların denizcileri tarafından oldukça kârlı bir girişim olarak görülmenin yanında bu endüstri için yapılan düzenlemeler Kıta üzerindeki egemenlik iddialarının da ilk sebebini ve dayanağını oluşturmuştur. Başlangıçta Grytviken / South Georgia’da bir iki tane işleme tesisi kurulmuştur. 1925 yılında fabrika gemilerin avcılıkta kullanılmaya başlanmasıyla kıyılarda tesis kurma ihtiyacı da azalmıştır. Bu olanak aynı zamanda devletlerin avcılığa getirdikleri hukuksal sınırlandırmalardan sıyrılarak, kontrolsüzce balina avcılığı yapılabilmesine neden olmuştur. Kontrolsüz avcılık balina türlerinin tamamını yok olma noktasına getirmiştir. 2 Aralık 1946’da Uluslararası Balina Avcılığı Komisyonu (IWC) kuruluş anlaşması Amerika’nın başkenti Washington DC’de imzalandı. Bu komisyonun amacı balina avcılığını yasaklamak değil, balina neslinin devamını ve balina

66 Donald C. Ferguson, “a.g.e.”, s. 32 - 33

67“Scott of the Antarctic could have been saved if his orders had been followed, say scientists”, The

endüstrisinin geleceğini teminat altına almaktı. Bu amaçla avlanmaya bölge, sezon, fiziksel boyut ve yıllık sayı sınırlamaları getirildi; anne ve yavruların avlanması yasaklandı. İlk balina koruma alanı 1938’de IWC tarafından oluşturuldu. Uluslararası Hayvanları Koruma ve Kurtarma Fonu(IFAW) tarafından 1972’de ikinci koruma alanı oluşturuldu. 1979’da IWC’nin ikinci koruma alanı oluşturuldu. 1982’de Antarktika Antlaşmasının bir parçası olarak Antarktika Deniz Canlı Kaynaklarını Koruma Konvansiyonu (CCAMLR) kuruldu. Ancak bu konvansiyonun yürütme organı olan komisyon fok ve balinalar konusunu kendi yetki alanının dışında tutarak IWC’ye bıraktı. Bu kuruluş 1986’da güney okyanuslarda 13 balina türünü kapsayan bir avlanma yasağı getirdi. Ancak bilimsel araştırma amacıyla balina yakalama bu yasak kapsamının dışındaydı ve kötüye kullanıldı. 1994 yılında aynı kurum Pasifikte 60. Güney Paraleline, Hint Okyanusunda 55. Güney Paraleline, geri kalan tüm sularda ise 40. Güney Paraleline kadar Antarktika’nın tüm çevresini koruma alanı ilan etti. İki binli yıllara gelindiğinde dünyada 30’dan fazla koruma alanı kurulmuştu. Günümüzde en önemli sorun, Japonya liderliğindeki Norveç ve İzlanda gibi avcılık taraftarı bir grup IWC üyesi ülkenin bu yasak ve sınırlandırmaları esnetme çabalarıdır. Özellikle Japonya bandıralı gemiler bilimsel araştırma gerekçesiyle izin alarak avcılık faaliyetlerini sürdürmeye çalışmaktadırlar68.

Uçakların devreye girmesiyle birlikte Kıta’nın keşfinde ve kaşiflerin niteliklerinde yeni bir dönem başlamıştır. Wilkins, Byrd, Ellsworth, Rymill ve Ronny yeni tip modern kaşiflerden başlıcalarıdır. Ancak geçmişteki başarılı keşiflerin yarattığı kahramanlık öykülerine dayanan ulusal onur, bölgedeki güç ve prestij mücadelesinin sürdürülebilmesini sağlayan en önemli unsurdur. Aynı zamanda bu unsur Antarktika Antlaşması (1959) ile dondurulan egemenlik hakkı iddialarının zeminindeki en önemli dayanaklardan birini oluşturmaktadır69. Şili tarafından

kullanılan diğer bir dayanak Tordessillas Antlaşması’ndan kaynaklanan İspanyol İmparatorluğu haklarına mirasçı olma tezidir. Bunlar aşağıda ayrıntılı incelenecektir.

68Anna Tohlen " Whaling and the Antarctic" (2009), (Honors Theses. 69) s. 2 – 5; Donald C.

Ferguson, “a.g.e.”, s. 33