• Sonuç bulunamadı

II. DÜNYA SAVAŞI SONRASI ARAYIŞLAR:

2.1. Müzakereler Dönemi

2.1.1. Amerikan İnisiyatifi: Antarktika’yı Uluslararasılaştırma Önerisi I

Amerika’nın Antarktika ilgisi uzun bir geçmişe dayanmakla birlikte, çalışmaları önemli ölçüde engelleyen II. Dünya Savaşının sona ermesiyle Antarktika üzerindeki Amerikan ilgisi büyük bir ivme kazandı. Özellikle bu dönemde Kıta üzerinde en fazla çalışma yapan ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri gelmekteydi. Kıta’nın daha önce gidilememiş üçte ikilik kısmının O’nun tarafından haritalandırılması veya gözlemlenmesi Amerika’yı ön plana çıkarıyordu. Daha çok Operation Highjump olarak bilinen ve yukarıda anlatılan planlı devlet girişimi, 1946- 1947 döneminde gerçekleşti. Bu bir ordu girişimi olarak görülmekle birlikte aslında bir alt yapı projesiydi. Bununla birlikte diğer sivil federal kurumlar bilimsel araştırma projeleri konusunda işbirliği işlevi üstlendiler. Bu operasyon Amerika’ya Kıta’nın politik bir içerikten yoksun olduğunu gösterdi149.

Kıta üzerinde insan yaşamaması ve beşeri faaliyetleri büyük oranda sınırlandıran iklim özellikleri nedeniyle politik bir görüntü vermese de Kıta üzerindeki hak iddiaları, ülkeler arasında İkinci Dünya Savaşı öncesinden başlayan çatışmalar ve Savaş esnasında Alman denizaltılarının Kıta çevresindeki adalarda yer alan üsleri kullandıklarının görülmesi150 Antarktika’yı Amerika Birleşik Devletleri

için başlangıçta bir askeri güvenlik sorunu haline getirdi151.

Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın Politika Planlama Ofisi tarafından 9 Haziran 1948 tarihinde hazırlanan PPS-31 belgesiyle Amerika’nın Antarktika

149 John Hanessian, “The Antarctic Treaty 1959”, The International and Comparative Law Quarterly,

Vol. 9, No. 3 (Jul., 1960), pp.436-480, s.436

150 Donald Robert Rothwell (1), “Antarctica Under Threat: An Examination Of The Antarctic Treaty

System And İts Response To The Challenges Of The 1980's” s. 53

151 Ethel RosieTheis “In The National Interest: United States Antarctic Policy, 1960 - 1992, The

politikasının esasları oluşturuldu. Buna göre Amerika bölge üzerindeki hiçbir egemenlik iddiasını kabul etmeyeceğini deklare etti. Bölge üzerindeki ekonomik çıkarlara gelince, Kıta’daki tabiat şartlarının acımasız olması nedeniyle ekonomik kaynakların verimli kullanılmasını da pek mümkün görmüyorlardı. Strateji açısından ise Amerika, bölgeyi Amerikan çıkarlarına yönelik acil bir tehdit olarak görmüyordu. Risk olarak görülen şey sadece, Kıtaya veya etrafındaki adalara ulaşımı engelleyecek düşmanca bir tutumun Sovyetler gibi bir devletten gelmesiydi. Amerikalılar daha önce başka bir devlet tarafından üzerinde egemenlik öne sürülmemiş Antarktika kısımları için Sovyetlerin yeni egemenlik iddiaları ile ortaya çıkmasından endişeleniyorlardı. Çünkü bu bölgeler, gelecekte gerekli hale gelirse, Amerika’nın üzerinde hak iddia edebileceği alanlardı152.

Bizce Amerika, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kendini göstermeye başlayan iki kutuplu dünya ve Soğuk Savaş şartlarında Batı Bloğu içerisinde Antarktika yüzünden meydana gelebilecek çatlakları ve olası çatışmaları önlemenin yollarını arıyordu. Bu nedenle de Milletler Topluluğu (Common Wealth) ülkeleri, Güney Amerika Ülkeleri, Norveç ve Fransa gibi batı bloğuna dahil ülkeler arasında müzakere ortamı yaratarak çatışmasız bir yapı oluşturmaya çalışıyordu.

Amerika Birleşik Devletleri daha 1948’de Antarktika’nın uluslararası bir rejime kavuşturulmasını önermiştir. Başlangıçta ‘sektör teorisi’ni (meridyenler arasını dilim kabul eden teori) savunan Amerikan Dışişleri Bakanlığı bazı ülkelerin aynı sektörler üzerinde egemenlik öne sürmesi sonucu bu politikasında değişiklik yapma ihtiyacı duymaya başlamış ve yukarıda arz edilen etkenlerin de katkısıyla tutumunu 1947 sonlarından itibaren değiştirmeye başlamıştır. Amerika’nın “uluslararasılaştırma” önerisi etrafında gerçekleşen bir dizi çaba ve çalışma neticesinde 11 yıl sonra Antarktika Antlaşması gerçekleştirilebilmiştir. Uzun süren bu gayretler Antlaşmanın şekillenmesinde ve günümüze kadar geçirdiği evrimde etkili olmuştur153.

Amerika’nın Antarktika’yı uluslararasılaştırma önerisi başlangıçta kesin bir sonuç vermemekle birlikte, 1953 yılına kadar sürecek diplomatik müzakerelerin fitilini ateşlemiştir. Tartışmaların başında Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 75. ila

152Ethel Rosie Theis, “a.g.e.” s.142 - 143 153John Hanessian, “a.g.e.” s.436

79. (78 hariç) maddeleri öne sürülerek Antarktika üzerindeki düzenlemelerin Birleşmiş Milletler (BM) vesayetinde yapılması teklif edilmiştir. Fakat Birleşmiş Milletlerin esasen bir güvenlik organizasyonu olması ve Antarktika’nın stratejik bir konu olmaktan çıkartılmak istenmesi karşısında BM bünyesinde çözüm aranmasının anlamsız olacağı gerekçesiyle karşı çıkılmıştır. Ayrıca BM Antlaşmasının 76. Maddesi (b) bendine göre vesayet sisteminin (trusteeship) bir bölgedeki yerleşik halkı BM eliyle ekonomik, sosyal, politik ve eğitsel açılardan geliştirmek maksadını taşıdığı, oysa Antarktika’da yerleşik halk bulunmadığından bu sistemin orada uygulanamayacağı öne sürülmüştür. Sorunu BM bünyesinde çözme taleplerinin samimi olmadığı, BM’yi devre dışı bırakmakla suçlanmamak için yapıldığı da öne sürülmüştür154.

Neticede Kıta’nın uluslararasılaştırılmasının aşamalı şekilde gerçekleştirilebileceği iki katmanlı yeni bir çözüm planı gündeme getirilmiştir. Buna göre, Kıta üzerinde otorite ve kontrolün ilgili ülkeler tarafından doğrudan sağlanacağı, BM den ayrı fakat O’nunla bağlantılı çalışan bir yapı oluşturulacak (müşterek egemenlik / multiple condominium) ve bu yapının kurucu unsuru Antarktika üzerinde toprak iddiası olan ülkeler olacaktı. Dolayısıyla müzakerelerde toprak üzerindeki egemenlik talepleri ağırlık kazanmıştır. Bu görüş ayrılıkları konunun Birleşmiş Milletler bünyesinde çözüme kavuşmasını engellemekle birlikte Kıta’nın uluslararası topluma açılması fikri yavaş yavaş güç kazanmaya başlamıştır. Ayrıca müzakereler sonucunda Kıta için hangi yönetim şekli benimsenirse benimsensin, bilimsel araştırmaların kolaylaştırılacağı ve destekleneceği; hiçbir ülkeye bilimsel araştırma ve faaliyetleri engelleyebileceği yetkiler tanınmayacağı hususunda anlaşılmıştır. Bu meyanda Amerikan Dışişleri Bakanlığı 1948 başlarında Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’nden, Antarktika’da uygulanabilir bir bilim programı üzerinde geniş perspektifli bir inceleme yapmasını istemiş, buna bağlı olarak seçkin bilim insanlarının girişimiyle birkaç konferans düzenlenmiş ve 1949 Mayısında resmi bir rapor yayınlanmıştır155.

Bu iki öneri (BM vesayeti, müşterek egemenlik) üzerinde İngiltere ile Amerika arasında özel bir müzakere gerçekleştirilmiştir. Bu görüşmede İngilizlerin

154John Hanessian, “a.g.e.”, s.437 155 “a.g.e.”, s. 438

BM vesayetine şüpheyle yaklaştıkları ve 600 Güney Paralelinin güneyindeki tüm

bölgeyi kapsayacak bir düzenlemeye isteksiz oldukları ortaya çıkmıştır. İngilizler ABD, Şili, Arjantin ve kendileri olmak üzere yalnızca 4 ülkeyi içeren bir düzenleme yapmayı teklif etmişlerdir. Amerikalılar ilgili tüm tarafların katılımı konusunda ısrar ederlerken, denkleme SSCB’nin de dahil edilmesinin gerekliliği üzerinde hiç durulmamıştır. Çünkü bu dönemde, Sovyetlerin 24 Haziran 1948’de başlattıkları Berlin Kuşatması’na (Berlin Blockade), Müttefiklerin iki gün sonra başlattığı

havadan yarma harekâtıyla (Berlin Airlift) karşılık verilmesi sonucu başlayan ve tarihe Soğuk Savaş’ın başlangıcı olarak geçen bir kriz yaşanmaktaydı156.

1948 yılının ilkbahar ve yazı boyunca süren müzakerelerde İngilizler konuyu Amerikalıların ikinci önerisi olan müşterek egemenlik (multiple condominium) çerçevesinde tutmaya çalıştılar. Amerikalılar ise bir taraftan kendi politikalarını gözden geçirirken diğer taraftan BM vesayeti (trusteeship) teziyle ilgili olarak Arjantin ve Şili’yle temasa geçmişlerdi. Tam bu dönemde İngilizler, Amerikalıların ‘müşterek egemenlik’ önerisini kabul ettiklerini bildirdiler. Amerikalılar aynı zamanda başta Yeni Zelanda ve Avustralya olmak üzere Norveç ve Fransa ile de doğrudan temasa geçmişlerdi. Arjantin, Amerikan teklifini kategorik olarak reddederken Şili, Escudero Deklarasyonu olarak bilinen bir karşı teklifle cevap verdi. Temmuzun ikinci yarısı ve Ağustos başını kapsayan dönemde görüşme temposu yükselmişti. Ama Şili’nin önerisi pek destek görmezken İngiltere müşterek egemenlik planında ısrar ediyor; Amerika ise BM vesayetinde düzenleme tezini ileri sürmeye devam ediyordu157.

ABD hükümeti 9 Ağustos 1948 tarihinde Arjantin, Şili, Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere, Norveç ve Fransa hükümetlerine Antarktika konusundaki sorunların çözümüne ilişkin kendi tasarısının detaylarını içeren gayrı resmi bir not gönderdi. Resmi yayın organından yapılan açıklamaya göre notta Amerikan Dışişlerinin bakış açısı ortaya konuyordu. Buna göre, çözümün Antarktika’daki

Müttefiklerin Batı Berlin’de piyasaya Alman Markı sürmelerine karşılık Sovyetlerin tüm kara ulaşım

yollarını keserek mal ve hizmet tedarikini engelleme girişiminin tarihteki adıdır. Kuşatma yaklaşık 11 ay sürmüştür. Aynı zamanda Soğuk Savaş döneminin ilk krizi kabul edilir. (https://en.wikipedia.org/wiki/Berlin_Blockade)

156John Hanessian, “a.g.e.”s. 439 157John Hanessian, “a.g.e.” s. 439

bilimsel araştırma ve incelemeleri destekleyecek nitelikte olması gerekiyordu. Bu nitelikte bir çözümün en etkili şekilde gerçekleşebilmesi ve aynı zamanda Kıta üzerindeki egemenlik sorunlarının çözüme kavuşturulması geniş tabanlı bir uluslararası antlaşmayı gerekli kılmaktaydı. Amerikan görüşüne göre bu şekilde bir çözüm için uzun sürebilecek bir bakış açısı değişimi, önerilerin değerlendirilmesi ve farklı bakış açılarının uzlaştırılması gerekmekteydi. Böyle bir bakış açısı değişikliği gerçekleşmeden ve gerekli çalışmalar tamamlanmadan yapılacak konferanslarla işlevsel bir sonuç elde edilmesi mümkün görülmüyordu158.

Amerikan önerisine ilk cevap Ekim 1948’de Şili’den geldi. Şili öneriyi 1947 Rio Antlaşmasına (The Treaty Of Reciprocal Asistance = Karşılıklı Yardım Anlaşması) uyumsuz bulduğu için kabul etmiyordu. Şili’ye göre bu antlaşmanın hükümleri Amerikan önerisinin kabul edilmesinin olanaksızlığını göstermek için yeterliydi. Şili cevabında, egemenlik öne sürdüğü sektör üzerinde tam ve kesin bir egemenlik hakkına vurgu yapıyor ve Amerika’nın Antarktika üzerindeki tüm iddiaları ve çıkarları birleştirme fikrinin Şili açısından kabul edilemez olduğunu açıkça belirtiyordu. Buna karşın bilimsel işbirliği konusundaki tavrı farklıydı. Bilimsel çalışmalarda işbirliğinin sağlanması ve uluslararası bilgi paylaşımına dair bir antlaşmanın gerçekleşmesine katkı sağlamaya hazırdı. Ayrıca uluslararası samimi ilişkilere zarar verecek olaylardan kaçınılmasına yönelik çalışmaların sürdürülmesi için üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu bildiriyordu. Ayrıca Şili, bu yönde bir ilk adım olması açısından ilgili ülkelerin beş yıl geçerli bir deklerasyon imzalayarak, yeni bir üs kurulması, araştırma seferi düzenlenmesi veya bunlara benzer aktivitelerin ilgili ülkelerin egemenlik haklarını zedelemeyeceğini ve bu türden hiçbir faaliyetin sömürge hakkı doğurmayacağını dünyaya duyurmayı önermiştir159.

1948 Kasımında Avam Kamarasında, İngiliz Hükümetinin Amerikan önerisine vereceği cevap hakkında görüşüldü. Dışişleri Bakanı Ernest Bevin konunun bakanlığı tarafından titiz şekilde incelendiğini ve Milletler Topluluğu (Common Wealth) hükümetleriyle istişare yapıldığını, henüz kesin bir sonuca varılmamış olmakla birlikte Amerikan Dışişlerinin aldığı insiyatiften memnun olduklarını, bu

158John Hanessian,”a.g.e.”s. 440 159John Hanessian,”a.g.e.”, s. 441

teklifi uluslararası planda nihai çözüme yönelik faydalı bir katkı olarak gördüklerini belirtti160.

İngiliz Hükümeti Washington büyükelçiliği kanalıyla, önerilerini bir müzakere zemini olarak kabul ettiklerini, konunun Avustralya ve Yeni Zelanda ile müzakere edildiğini Amerikalılara bildirdi. 1949 Ocak ayında durum İngiliz Dışişleri Bakanlığı eliyle kamuoyuna duyuruldu. Duyuruda, teklifin götürüldüğü diğer altı ülkeden çoğunun Amerikan Dışişlerine olumlu yanıt vermedikleri de ayrıca vurgulandı161.

Amerikan teklifinin kabul görmeyeceğinin anlaşıldığı ve yaz sezonuyla birlikte güney yarımkürede dostane ilişkileri ortadan kaldırabilecek risklerin oluştuğu 1948 sonlarında İngiltere Arjantin ve Şili ile temasa geçti. Amacı o sezonda Antarktika’ya askeri seferleri engelleyecek bir anlaşmaya varılıp varılamayacağını görmekti. 1949 Ocak başlarında uzlaşma sağlandı ve bu üç devlet arasında, yalnızca adı geçen sezon için 600 güney paralelinin güneyine savaş gemisi göndermemek

üzerinde mutabık kalındı. Başından beri gelişmeler hakkında bilgilendirilen Amerika, memnuniyetini bildirmenin yanında aynı dönemde bölgeye askeri gemi göndermeyi düşünmediklerini bildirdi. Tam bu dönemde SSCB sessizliğini bozdu. 10 Şubat 1949 tarihinde Leningrad’da (Saint Petersburg) düzenlenen Sovyetler Coğrafya Derneği toplantısında dernek başkanı akademisyen L. S. Berg, “Rusların Antarktika Keşifleri ve Bölgeye Güncel İlgileri” başlıklı bir rapor sundu. Bu toplantıda önemli bazı kararlar alındı. Rusların Antarktika’nın keşfindeki önceliği ileri sürüldükten sonra Washington müzakerelerine atfen, yabancı basından elde edilen bilgilerden, müzakereci devletlerin Sovyetler Birliği’ni dışarda bırakarak Antarktika üzerinde kalıcı bir çözüm elde etmeye çalıştıkları; oysa çözüm ortağı olmak konusunda Sovyetlerin inkâr edilemez haklarının bulunduğu; Antarktika rejimi konusunda Sovyetleri dışarıda bırakarak alınacak bir kararın geçerlilik kazanamayacağı ve böyle bir kararı tanımayacakları ilan edildi162. Leningrad

toplantısını bir dizi toplantı takip etti. Bu toplantılarda özellikle Rusların 1819 - 21 yılları arasındaki keşifleriyle ilgili belgeler ortaya kondu. Leningrad kararları gayrı

160John Hanessian,”a.g.e.”, s. 442 161John Hanessian, “a.g.e.”, s. 442 162John Hanessian,”a.g.e.” s. 443 - 444

resmi nitelik taşıdığı için olsa gerek hiçbir muhatap ülkeden yanıt gelmedi. Fakat Washington görüşmeleri esnasında bu kararların resmi Sovyet makamları tarafından ne zaman dillendirileceğine ilişkin hayli spekülasyon yapıldı163.

Sovyetlerin tehditkâr açıklamalarına rağmen Amerikan Dışişleri Bakanlığı 1949 Şubat ortalarında ilgili ülkelerden, Ağustos 1948’de sunduğu öneriye cevaplarını sordu. Mart sonuna kadar tüm ülkelerden cevap geldi. Arjantin öneriyi, sahip olduğu tartışılmaz egemenlik haklarına aykırı bulduğu için kategorik olarak reddettiğini; Şili Escudero Deklarasyonu’nu ileri sürerek, ulusal egemenliğe sahip olduğu yerlerde her hangi bir uluslararasılaştırma girişimine temelden karşı olduğunu bildirdi. Fransa ve Avustralya ise bilimsel işbirliği önerisinden memnun olduklarını fakat bunu egemenlik sorununa dahil etmek için bir sebep göremediklerini bildirdiler. Norveç ikna edilebileceği izlenimi verirken öneriye karşı olmadığını açıkça bildiren sadece Yeni Zelanda oldu. Amerikalılar istemeyerek de olsa önerilerinin kabul görmeyeceği sonucuna vardılar164.