• Sonuç bulunamadı

4. Sosyal tarih yazıĢ metodu: Bu metoda tarihi olayların gerisinde gizlenmiş tarihsel yasaları belirtmek amacını taşır Marksist ve Materyalist tarihçiler bu

2.5.1 Anlatı (Narrative) Olarak Tarih

Tosh‟ un (2008: 111), tarih yazımında kullanılan üç temel teknikten biri olarak belirttiği anlatı (narrative) biçimi, tarih yazımı ile ilgili çalışmalarda özellikle vurgulandığı için daha ayrıntılı bir şekilde inceleme gereksinimi ortaya çıkmıştır. Anlatı, olayların ve insan eylemlerinin meydana gelişini anlatmakta kullanılan bir açıklama yapısıdır. En temelinde, tarihsel anlatı bir bağlama aracıdır, çünkü şeylerin “bu oldu”, “öyleyse şu” gibi neden sonuç ilişkisine göre nasıl, hangi düzen içerisinde olduğunu açıklar (Munslow, 2000: 277). Lawrance Stone (1979) anlatıyı basitçe “malzemeyi kronolojik bir düzene sokma ve içeriği tek bir tutarlı hikâye üzerinde yoğunlaştırma” olarak tanımlamıştır (Akt: Munslow, 2000: 85).

Anlatı biçiminde tarih yazımı Thucydides‟e kadar geri gider ama bunun bir bilimsel tarih yazımı yaklaşımı olarak geliştirilmesi 19. yüzyılda Ranke tarafından gerçekleştirilmiştir. Siyasal tarihi ön plana alan Ranke tarihi, iç tutarlılığı olan bir anlatı kurmak olarak görüyordu. Siyasi tarihin en önemli aktörlerini “büyük adamlar” yani siyasal önderler oluştuyordu. Bu tarihin yazılış biçiminde seçilen yol ise bir anlatı kurmaktı. Olayların birbirini izleyerek aktığı bir anlatı içinde genellikler değil özgüllükler sergilenmeye çalışılıyordu. Anlatı biçiminin siyasi olaylar tarihine uygun olduğu açıktır ama anlatı biçiminin olanakları sadece siyasal tarih içinde tüketilemez. Tarihin idiografik bir bilgiye yöneldiği bu dönemde Ranke bu tarihin mutlaka özenle saptanmış ve analiz edilmiş belgelere dayanması gerektiği üzerinde duruyordu. Anlatının üzerine kurulduğu olayların nesnel olarak saptandığı iddiasını taşıyordu (Tekeli, 2007: 70). Collinwood‟a paralel olarak Hayden White, Lous Mink ve Arthur Danto “tarihsel bilgi üretiminde anlatının önemi/anlamı nedir? sorusu üzerinde durmuşlardır. Munslow‟a (2000) göre, “biz tarihçiler anlatıyı kayıt tutma aracı olarak kullanırız; ama genellikle onu yaptığımız işin önemli bir parçası olduğunu görmeyiz” (s.24).

Tarihsel anlatıyı, “ayrı olayları anlaşılabilir bir düzene sokan bir söylem” olarak tanımlayan Tosh‟a (2008: 112) göre, anlatı biçimi, tarihçinin yaratıcı yazarla özellikle de romancı ve epik şairle paylaştığı bir biçimdir ve tarihin, okur kitlesinden geleneksel olarak gördüğü ilgiyi önemli ölçüde açıklamaktadır. Diğer hikâye anlatma biçimleri gibi

tarih anlatısı da, gerilim yaratma ve şiddetli duygular uyandırma gücü açısından etkileyici olabilir.

Ayrıca anlatı, geçmişteki olayların gözlemcisi ya da katılımcısı olmanın insanda nasıl bir duygu yarattığını aktarmada tarihçinin elindeki başlıca tekniktir. Tarihçinin temel tekniği olarak gözüken anlatının konusu ise, bir savaş, bir meclis oturumları, bir mahkeme durumu ya da bir biyografidir. Tarihsel aktörlerin düşünceleri, duyguları yoktur (Brown ve Daniels, 1986: 91). Dolayısıyla tarihçinin, tarih sahnesindeki aktörlerin zihinlerine ulaşabilmesi ve geçmişi yeniden yaratabilmesi için olayları içeriden görmesi gerekir. Bunu da parçalar halinde bulunan ve çoğu zaman da birbiriyle çelişen belgelerden çıkarması ve olay anında mevcut olan seçenekleri göz önüne alarak kavraması gerekir. Yani geleneksel haliyle tarihsel anlatının amacı bizde, geçmişteki insanların hayatlarına girdiğimiz duygusunu yoğunlaştırmak, Wedgwood‟un dediği gibi “o anın yaşanmakta olduğu duygusunu canlandırmaktır.” (Tosh, 2008: 112).

Anlatının gücü, yaşamın kendisi gibi olmasından gelmektedir. Bir gerçeklik etkisi yaratmaktadır. Anlatı olayları kronolojik olarak sıraladığında zayıf bir nedensellik ilişkisi kurulmaktadır. Ama olayların sıralanmasıyla elde edilen anlatının ikna ediciliği yaşanmış gibi olmasındandır (Tekeli, 2007: 61).

Anlatı, pek çok kez tarihsel açıklama amacıyla kullanılmıştır. W. H. Dray, tarihsel açıklamada anlatının önemi üzerine şunları söylemektedir:

Tarih basitçe bir anlatıdır; ya da tarih öz olarak anlatıdır; ya da bir tarih bazı anlatı unsurları barındırmalıdır; ya da anlatı tarihin bir biçimidir ve belki de en önemli biçimidir. Yine, denilebilir ki, tarihsel anlayış hakkında özel olarak tarihsel olan neyse onu tarihçiler anlatı yoluyla yaratır; ya da tarihsel açıklamalar ayrıksı yapılarını tarihsel anlatılar sürecinde ortaya çıkışları nedeniyle kazanırlar. Hatta denilebilir ki, tek başına anlatılar özel bir biçimde açıklayıcıdır ya da anlatı tek başına, gerçekte kendi kendine açıklayıcı değilse bile, bir açıklama biçimidir (Akt. Munslow, 2000: 105)

Tosh‟a (2008: 114) göre, tarihsel anlatı da iki türlü sorun ortaya çıkabilir: İlk olarak anlatı, okuru çıkmaz bir sokağa götürebilir. Zira B‟nin A‟dan sonra gelmiş olması A‟nın B‟ye neden olduğunu göstermez, oysa anlatının akışı pekala böyle olduğu izlenimini doğurabilir (Mantıkçılar buna post hoc propter hoc yanılgısı der). İkincisi ve çok daha önemlisi de anlatı, nedenin son derece basitleştirilmiş biçimde ele alınmasını getirir. Tarihte nedensellik konusunda yapılabilecek yegane tartışmasız genelleme, nedenselliğin her zaman birden çok unsur ve birden çok katman içerdiğidir; duruma ve kökene bağlı nedenleri, ayrıca doğrudan ve anlık nedenleri içerir ve insan deneyiminin farklı alanları sürekli iç içe geçtikçe olay daha da karmaşıklaşır. Belli bir olayın tarihsel

olarak kavranması, nedenler envanterini genişlettikçe ilerleyen bir süreçtir; bir yandan da bunları belli bir hiyerarşik düzene koymak gerekir. Anlatı bu tür bir araştırma modeline kesinlikle uygun değildir. Aynı anda ancak iki ya da üç süreci birden yansıtabilir; bu da ancak birkaç nedenin veya sonucun ortaya çıkabilmesi demektir. Üstelik büyük ihtimalle bunlar, en önemli nedenler ya da sonuçlar olmayacak, uzun vadeli yapısal faktörlerle değil, olayların günlük ardışıklığı ile ilişkili olacaklardır. Anlatıya her zaman pek yatkın olan ve anlatı tekniğini uygulamış büyük tarihçiler tarafından her zaman ana tema yapılan siyasi alan içinde aynısı geçerlidir. Mesela devrimler ya da savaşlar söz konusu olduğunda bu tarihçiler, toplumlarda çatışma potansiyeli yaratan faktörleri atlama pahasına çatışma nedenlerini ortaya çıkarırlar. Ancak bu sınırlamanın daha da geçerli olduğu bir alan kurumsal ve ekonomik değişimdir.

20. yüzyılda tarih çalışmalarının kapsamı genişleyip bu konuları içine aldıkça, tarih yazılarında anlatının da hâkimiyeti azalmıştır.

2.5.2. Çözümleme

“Artık tarih yazıcılığı yüzyıl öncesine göre daha analitiktir” diyen Tosh‟a (2008: 115) göre, tarihsel çözümlemede olayların ana hatları genellikle sorgulanmadan kabul edilir; tartışma konusu yapılan ise taşıdıkları önem ve birbirleriyle olan ilişkileridir. Tartışmada ortaya atılan sorularda iki yoldan birine göre ele alınır. İlk olarak çözümleme, aynı zamanda meydana gelen olayların ve süreçlerin birbiriyle bağlantılı olduğunu aydınlatmaya ve özellikle bir kurumun veya tarihsel deneyim içindeki belli bir alanın çalışmalarını ortaya çıkarmaya yarar.

İkinci ve daha çok zorlu bir çözümleme türü, nedenlerin (ve sonuçların) sistemli biçimde değerlendirilmesidir. Tarihte nedenselliğin çok yönlü yapısı, bir noktada artık anlatıyı bırakıp konuyla ilgili faktörleri tek tek değerlendirmeyi gerekli kılar, ama bu arada faktörler arasındaki bağlantılar ve her bir faktörün zamanla farkı şekillenmiş olabileceği ihtimali de gözden kaçırılmamalıdır. Sonuçlarda çok önemlidir. Bir olayın anlamı nedir diye soruyorsak, öncelikle o olayın, daha geniş tarihi süreçler bağlamındaki sonuçlarıyla ilgileniyoruz demektir. Anlatı her ne kadar önemli olmaya devam etse de, tarihi kavrama bakımından başlıca ilerlemeler, genellikle çözümleyici düşünce ve çözümleyici tarih yazıcılığı sayesinde gerçekleşmektedir (Tosh, 2005: 110- 111).

Tarihçilik mesleği ve tarih yazımı, tarih öğretimini şekillendirmektedir. Tarih öğretimini de etkileyen post modern anlayış ile birlikte tarihçide olması gereken becerileri ön plana çıkaran bir tarih anlayışı gittikçe önem kazanmaktadır. Tarihçinin tarihi bir eser oluşturma sürecinde en önemli aşamalardan birisi olan yazma aşamasında uyguladığı ilkelerin tarih öğretiminde öğrenciler tarafından da uygulanması yönünde çalışmaların yaptırılması öğrencilerin tarihçilik mesleğini, tarih yazımı anlayışını kazanmaları açısından büyük önem arzetmektedir.

III. BÖLÜM

Benzer Belgeler