• Sonuç bulunamadı

1.5. Kişilik Kuramları

1.5.7. Abraham H Maslow: Kendini Gerçekleştirme Kuramı

Maslow, davranışçı psikoloji ile humanistik psikoloji arasında bir köprü görevi görmüştür. Maslow, bulunduğu döneme kadar psikolojinin daha çok insanların zayıf tarafları üzerinde durduğunu gözlemlemiş ve insanların güçlü yönlerinin yeterince kavranılmadığını ileri sürmüştür. Freud’un aksine, insanın sadece acıdan kaçmak amacıyla hareket etmediğini; esasında temel olarak mutluluk aradığını belirtmiştir. Bu yüzden de Maslow’un kuramının ana konusu sağlıklı, güçlü, mutlu ve iyimser insanlar olmuştur (Yanbastı, 1990:221). Maslow (1962/2001:167)’a göre sağlıklı, mutlu, iyimser insanların özellikleri aşağıdaki gibidir:

 Gerçekliği kesin ve net bir şekilde algılama  Deneyimlere açık olma

 Kişinin daha yüksek bir bütünsellik, tamlık ve birlik içinde olması

 Kendiliğindenlik, kendini ortaya koyabilme, yetenek ve kabiliyetlerini tam anlamıyla kullanabilme, yaşam dolu olma

 Gerçek bir benlik, sağlam bir kimlik, özerklik, özgünlük  Nesnellik, bağımsızlık, benliğin aşkınlığında artış  Yaratıcılık

 Soyut ve somutu bir potada eritebilme  Demokratik karakter yapısı

 Sevme yeteneği

Maslow (1962/2001:187), insan doğasının iç yapısının kemiksi değil de kıkırdaksı olduğunu ya da bir başka deyişle eğitilip yönlendirilebileceğini belirtmektedir. Maslow (1962/204-205)’a göre, yaşam süregelen bir seçimler dizisidir ve bu seçimlerin temel belirleyicisi de kişinin kendisidir. İnsan dışsal güçler karşısında “tümüyle belirlenmiş”

47

değildir. Her insan aslında kısmen “kendi tasarısıdır” ve kendi kendisini sürekli olarak yaratmaktadır.

Maslow (1962/2001:17), insanı belirleyenin hem edimselliği hem de gizilgüçleri olduğunu belirtmekte; insanın hem tanrısal hem de kula özgü ikili doğasına dikkat çekmektedir. Bu ikili yapının her bir parçasının da yadsınmadan bütünleştirilmesi gerekmektedir. İnsanoğlu aslında varoluşsal bir ikilem yaşamaktadır. Çünkü “insan, aynı anda hem yalnızca bir yaratık hem de tanrısal bir varlıktır. Güçlü ve zayıf, sınırlı ve sınırsız, yetişkin ve çocuk, korku dolu ve yüreklidir. İlerler, geriler, kusursuzluğu arar ama aynı zamanda korkar kusursuzluktan” (Maslow, 1962/2001:186).

Maslow’a göre, insanın kişiliği bir olgunlaşma sürecinden geçmektedir. Bu süreçte, gereksinimler ve çevreyle uyum önemlidir. Öne sürdüğü ihtiyaçlar hiyerarşisi kuramında gereksinimler, öncelik ve aciliyet bakımından belli bir sıra takip eder. Maslow’a göre, pek çok insan çoğu gereksinimlerini en altteki üç veya dört basamakta doyuma ulaştırabilmekte; üst basamaklara çıkmaya ise yaşam koşulları elvermemektedir. En üst basamağa ulaşanlar ise kendilerini gerçek anlamada gerçekleştirmiş az sayıdaki mutlu kişilerdir. Bu kişiler üzerinde Maslow incelemeler yapmış ve kendini gerçekleştirmiş nadide insanların bazı ayırt edici özelliklere sahip olduğunu gözlemlemiştir. Lincoln’den Einstein’a, Roosevelt, Jefferson, Whitman, Thoreau ve Beethoven’e kadar pek çok ünlü kişiyi; kendi deyimiyle “nadir kuş”ların biyografyasını inceleyerek bu kişilerdeki ortak özellikleri belirlemiştir (Yanbastı, 1990:222-223). Bunlar aşağıdaki gibidir (Yanbastı, 1990:223):

 Gerçekçidirler. Gerçekleri görür ve değerlendirmeye alabilirler.

 Kendilerini, diğer insanları, çevreyi ve doğayı olduğu gibi kabul ederler.  Spontandırlar. Duyguları ve davranışları kendiliğinden ve doğaldır.  Çözüm odaklıdırlar. Sorunları çözüme kavuşturmaya çalışırlar.

 Özel ve uzak insanlar gibi görünürler. Özel yaşamlarına ve mahremiyetlerine değer verirler.

 Bağımsız ve otonomdurlar.

 Tazelik ve canlılık taşırlar. Duygularında dirilik vardır.

 Pek çoğu doğaüstü veya mistik deneyimler geçirmiş, insan-üstü yaşantılar tecrübe etmişlerdir.

48  İnsanoğlu ile kendilerini özdeşleştirmişlerdir.

 Az sayıda insanla ama çok derin ve anlamlı ilişkiler kurarlar.  Değerleri ve tutumları demokratiktir.

 Sonuçla sonuca götüren araç ilişkisini ayırmışlardır. Her ne pahasına olursa olsun sonuca gitmeyi yeğlemezler. Amaç ile araçları gerçekçi biçimde tartarlar.

 Mizah anlayışları vardır. Bunda saldırgan ve can acıtıcı olmaktan ziyade felsefi ve derindirler.

 Yaratıcıdırlar.

 Mevcut kültüre veya topluma ayak uydurmak için çaba göstermezler. Konformist değildirler.

Maslow’un kuramında güdüler önemli bir yer kaplamaktadır. Maslow (1962/2001:41)’a göre, eksikliğe göre güdülenmiş bireyler çevrelerine karşı daha korkak olmakta; her an başarısız olup hayal kırıklığına uğrama endişesi yaşamaktadırlar. Ayrıca, eksiklik güdüsü ile hareket edenler kaygılı bir bağımlılıklarının sonucu ortaya çıkan düşmanlık hislerine de kolaylıkla kapılabilmektedirler. Buna karşılık kendilerini gerçekleştirenler, temel gereksinimleri doyurulmuş olarak çevrelerine çok daha az bağımlı ve çok daha fazla özerktirler. Kendi kendilerini yönlendirebilmektedirler. Bu insanların diğer insanlara gereksinim duymaları bir yana, onlar tarafından engellenmeleri bile olasıdır. Bu tip insanlar, derin düşüncelere dalmaktan özel bir haz almaktadırlar. Kendini gerçekleştiren insanların alın yazıları ya da yazgıları da aslında kendi iç doğalarının yasalarıdır. Bu kişiler kendi potansiyellerini açığa çıkarır ve kullanırlar; yetenekleri, gizil güçleri ve yaratıcı itkileri doğrultusunda hareket ederler. Diğer insanlara da daha az bağımlı olduklarından onlar hakkında da daha az kararsızlık yaşarlar. Onlara karşı daha az kaygılı, daha az düşmanca davranır, övgü ve sevecenliklerine de daha az ihityaç duyarlar.

Maslow, humanist bir iyimserdir. Geleceğe umutla bakar ve insana inanır. İnsanın aşağılık yönleri onu ilgilendirmemiştir. Üstün insanı aramış ve onun özelliklerini anlamaya çalışmıştır. Aslında her insanda üstün insan olma gizil gücünün bulunduğunu savunmuştur (Yanbastı, 1990:224). Maslow (1962/2001:69-70)’a göre, insanoğlundaki bu gizil güçler; bilmek, anlamak ve keşfetmekle açığa çıkarılabilir. Tüm bunlar insanı daha büyük, bilge, güçlü, gelişmiş ve olgun kılar. Ancak; efendi, otorite veya egemen konumundakilerin öğrenmeyi, bilmeyi ve keşfetmeyi kamçılama gibi bir niyetleri yoktur. Çünkü çok fazla bilen

49

insanlar başkaldırmaya eğilimli olacak ve kontrol altında tutulamayacaktır. Ayrıca, güçsüzlük ve boyun eğmecilik insandaki bilme, keşfetme ve anlama ihtiyacını da bastırmaktadır. Bu da egemen konumdakilerin arzu ettiği bir şeydir.

Maslow (1962/2001:66-67), insanların kendilerini tam anlamıyla bilmekten, tanımaktan korktuklarının altını çizmektedir. İnsanlar, kendilerine ait ideal imgeyi korumaya çalışmakta ve hoşa gitmeyen gerçekleri de savunma mekanizmaları ile savuşturmaktadır. Bunun yanı sıra, ilginçtir ki insanlar kendi gerçeklikleriyle yüzleşmekten korktuğu kadar kendilerini gerçekleştirmekten de son derece korkmaktadırlar. İnsanoğlu, içindeki gizilgüçlerden ve bu gizilgüçleri açığa çıkarmaktan ürkmekte; dolayısıyla da çok az insan kendini gerçekleştirmeyi başarabilmektedir.