• Sonuç bulunamadı

Hadislerin Tahlilinde Rekâket

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hadislerin Tahlilinde Rekâket"

Copied!
130
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI HADİS BİLİM DALI

HADİSLERİN TAHLİLİNDE REKÂKET

Yüksek Lisans Tezi

EMRE AKTEPE

(2)

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI HADİS BİLİM DALI

HADİSLERİN TAHLİLİNDE REKÂKET

Yüksek Lisans Tezi

EMRE AKTEPE

Danışman

Prof. Dr. BÜNYAMİN ERUL

(3)
(4)

İsim ve Soyadı : Emre Aktepe

Anabilim Dalı : Temel İslâm Bilimleri Programı : Hadis

Tez Danışmanı : Prof. Dr. Bünyamin Erul Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans – Haziran 2015

Anahtar Kelimeler : Rekâket, Hadis, Tahlil, Tenkid, Hz. Peygamber.

ÖZET

HADİSLERİN TAHLİLİNDE REKÂKET

Hadis metinlerinin tahlil ve tenkid edilmesinde dikkate alınan bir prensip olan rekâket meselesi rivâyetlerin lafız ve mana yönüyle problem arzetmesi demektir. İslâm âlimleri ve entelektüelleri tarafından klasik dönemden itibaren uydurma hadisleri tanıma alametlerinden sayılan rekâket meselesi, Hz. Peygamber’in nübüvvet-risâlet makamına, şanına ve nezâhetine gölge düşürmeme adına önemli bir yere sahip olup büyük ölçüde dille alakalıdır. Çalışmamızda ele aldığımız söz konusu meselenin bir tarafını Hz. Peygamber’in üstün ahlâkı, diğer tarafını ise onun bölgenin ve tarihin insanı olması oluşturmaktadır. Bu yüzden tezde Hz. Peygamber’in rol modelliği, üstün ahlâkı ile birlikte onun, yaşadığı çevrenin dil-kültürüyle ilişkisi ve dini anlatıcı olması rekâket bağlamında incelenmeye gayret gösterilmiş, ilgili rivâyetler objektif, bütüncül ve bağlamsal okumayla tahlil ve edilmeye çalışılmıştır. Buna binâen Hz. Peygamber’e izâfe edilen bazı sözlerin rekâket içermesinden bahsedilebileceği kimi sözlerin de rekâket noktasında değerlendirilemeyeceği sonuçlarına ulaşılmıştır.

(5)

Name and Surname : Emre Aktepe

Field : Theology

Programmı : Hadith

Supervisor : Professor Bünyamin Erul Degree Awarded and Date : Master – September 2015

Keywords : Raqaqat, Hadith, Analysis, Criticism, Hz. Prophet.

ABSTRACT

RAQAQAT IN HADITH ANALYSING

The question of Raqaqatis a principle which is used to criticize and analyse hadith texts and to present difficulty in words and meanings. Since the classic period Islamicscholars have accepted the question of raqaqat as a way and sign to recognize fictitious hadiths. Raqaqat is usually related with language and it has an important role to prevent attempts against holly nubuwwah-risalah, glory and akhlaq-purity of the Prophet. The question of our study is related, one hand, with a prophet who is a rasūl and why he has a high akhlaql evel on the other hand a human in the history and region.That is why the thesis on the Prophet’s rolemodeling, his superior morality in his relationship with the lingual-culture of the environment in which he lived is examined in a raqaqat context and related rumours are being analyzed with an objective, holistic and contextual perspective.Therefore, it has been concluded that some words attributed to the Prophet entail raqaqat while some words can not be evaluated in the same content.

     

(6)

ÖNSÖZ

Bağışlama ve merhamet sahibi âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdederim. Salât, Hz. Peygamber’in ve bütün elçilerin üzerine olsun.

Hz. Peygamber’e isnâd edilen bazı sözleri muhtevalarından hareketle rekâket bağlamında ela almayı amaçladığımız bu çalışmayı, objektif bir şekilde onun elçi-beşer yönleri ile dil-kültür ve sosyal hayatını da ilgilendirmesi bakımından titizlikle tamamlamayı arzuladık. Niyetimizi büyük ölçüde gerçekleştirdiğimizi düşündüğümüz bu araştırmamızın arka planında bizlere oldukça yardımı dokunan nezih ve latif insanlar bulunmaktadır. Öncelikle maddi-manevi verdikleri destekten ötürü çok kıymetli aileme minnettar olduğumu ve hayır dualarına her an hissettiğimi belirtmek isterim. Sonrasında tezin her aşamasında yardımlarını eksik etmeyen ve en ince ayrıntısına kadar ilgi gösteren danışmanım Prof. Dr. Bünyamin Erul hocama, tez jürimde bulunarak eleştiri, tespit, takdir ve teklifleriyle katkıda bulunan Prof. Dr. Ahmet Yücel ve Prof. Dr. Enbiya Yıldırım hocalarıma çok teşekkür ederim. Baştan beri konuyla ilgili bilgi ve her türlü tavsiyelerini paylaşan Eyüp Taşöz hocama da ayrıca müteşekkirim. Yazım aşamasında tezimi okuyarak tashihlerde bulunan değerli meslektaşlarım Abdullah Çimen ve Gökhan Günay kardeşlerim ile İsmail Yılmaz hocama teşekkür etmeyi de borç bilirim. Aynı şekilde İlam ve İsam çalışanları ile arkadaşlarımızı, idarecilerimizi ve öğrencilerimizi, müsamaha ve katkılarından dolayı güzellikleriyle hatırlamakta olup hepsine şükranlarımı sunarım. Geleneğimize, kültür mirasımıza ve yeni bakış açılarına karşı iyi niyet, adalet, hakkaniyet, edep ve insaf değerlerini hatırımızda tutmaya çalışarak çıktığımız bu yolda kaleme aldığımız bu eserin fayda vermesini yüce Allah’tan niyaz ederiz. Gayret bizden başarı Allah’tandır.

(7)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ...I İÇİNDEKİLER ... II KISALTMALAR ... IV

GİRİŞ ... 1

I. ARAŞTIRMANIN KONUSU VE ÖNEMİ ... 1

II. ARAŞTIRMANIN AMACI VE METODU ... 2

III. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI... 3

BİRİNCİ BÖLÜM ... 5

GENEL HATLARIYLA REKÂKET ... 5

I. REKÂKET ... 5

A. SÖZLÜK VE TERİM ANLAMI ... 5

B. REKÂKETİN TESPİTİ ... 7

II. ÜSLUP REKÂKETİ... 10

A. AKÎDE VE FIKIH İÇERİKLİ RİVÂYETLERİN REKÂKETİ ... 12

1. Îman İle İlgili Rivâyetlerdeki Rekâket ... 13

2. Fıkıh İçerikli Rivâyetlerin Rekâketi ... 16

III. MANA REKÂKETİ ... 19

A. RİVÂYETİN ANLAMSIZ-BOŞ ŞEYLER İÇERMESİ ... 21

B. ABARTILI ANLATIMLAR İÇERMESİ ... 24

1. Az Bir Amele Çok Fazla Ecir Verilmesi ... 24

2. Küçük Bir Hataya Büyük Ceza Verilmesi ... 28

3. Hikâyemsi Mitolojik Anlatımlar ... 30

C. FITRATA AYKIRI OLMASI ... 32

D. RİVÂYETİN BAZI MESLEK SAHİPLERİNİN SÖZÜNÜ ANIMSATMASI ... 34

1. Doktorların Sözüne Benzemesi... 35

2. Esnaf Sözüne Benzemesi ... 36

3. Müneccimlerin Sözüne Benzemesi ... 38

E. GENEL KURALLAR VE KABULLER AÇISINDAN REKÂKET... 40

1. Dinin Temel Prensipleri Bakımından Rekâket ... 40

2. Dinin Maksatları Bakımından Rekâket ... 43

(8)

İKİNCİ BÖLÜM ... 48

REKÂKET BAĞLAMINDA BAZI LAFIZLARIN HZ. PEYGAMBER’E İZÂFESİ ... 48

I. İLETİŞİM AÇISINDAN HZ. PEYGAMBER ... 48

A. TOPLUM-BİREY İLİŞKİSİNDE İLETİŞİMİN YERİ... 49

B. HZ. PEYGAMBER ve İLETİŞİMİ ... 50

II. DİL-KÜLTÜR AÇISINDAN BÖLGENİN VE TARİHİN İNSANI OLARAK HZ. PEYGAMBER ... 53

A. HZ. PEYGAMBER’İN KENDİ KÜLTÜRÜNE AİDİYETİ ... 53

B. ALLAH RESÛLÜ’NÜN İNSANLARA YAKLAŞIMI ... 56

III. HZ. PEYGAMBER VE BÖLGENİN DİL-KÜLTÜR YAPISI ... 59

A. HZ. CÂBİR ÖRNEĞİ ... 60

B. HZ. EBÛ BEKİR ÖRNEĞİ ... 63

IV. HZ. PEYGAMBER’İN NEZÂHETİ VE CİNSEL İÇERİKLİ BAZI RİVÂYETLER ... 69

A. HZ. PEYGAMBERİN NEZÂHETİ ... 69

1. Hayızlı Kadının Nasıl Yıkanacağına Dair Verdiği Cevap ... 69

2. Bir Kadının Eski Eşine Dönme İsteğine Verdiği Cevap (Useyle Hadisi) .... 71

B- CİNSEL İÇERİKLİ RİVÂYETLER ... 79

1. Cinsel Güç Vurgusu Yapan Bazı Rivâyetler ... 80

2. Bir Cennet Tasviri ... 82

3- Irkçılık Karşıtı Bir Söylemin Hz. Peygamber’e İzâfesi ... 84

V. AHKÂMI İLGİLENDİREN BAZI KONULARDA HZ. PEYGAMBER’İN TUTUMU ... 100

A. MÂİZ’İN RECMEDİLMESİ ÖNCESİ YAŞANAN DİYALOG ... 101

B. HZ. PEYGAMBER’İN TAHARET KONULARINDAKİ BAZI İFADELERİ ... 105

SONUÇ ... 110

KAYNAKÇA ... 113 

(9)

KISALTMALAR a.g.e :Adı geçen eser

a.g.m :Adı geçen makale

A.Ü.İ.F.D :Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

b. :Bin

bkz. :Bakınız

c. :Cilt

DİA. :Diyanet İslâm Ansiklopedisi İ.İ.D :İslâmî İlimler Dergisi

M.Ü. :Marmara Üniversitesi

mad. :Madde

no. :Numara

s. :Sayfa

SBE. :Sosyal Bilimler Enstitüsü T.B.D :Toplum Bilimleri Dergisi thk. :Tahkik eden

trc. :Tercüme eden

tsz. :Tarihsiz

Ünv. :Üniversite

vb. :Ve benzeri

(10)

GİRİŞ

I. ARAŞTIRMANIN KONUSU VE ÖNEMİ

İslâm’ın esas kaynaklarından birisi Kur’ân-ı Kerîm diğeri ise Hz. Peygamber’in sünnetidir. Hadisler de sünnet kapsamında sayılmaktadır. Kur’ân’ın yanı sıra hadisler de Hz. Peygamber’e ait bilgi içerdiğinden dolayı Müslümanlar nezdinde önemli bir yere sahiptir.

Hz. Peygamber’in dindeki rolünden dolayı İslâm âlimleri ve entelektüelleri hadislerin tespiti ve anlaşılması hususunda tarih boyunca büyük çaba sarfetmişlerdir. Onların hadisleri tespit etme ve anlama hususundaki bu gayretleri hadis ilminin temel olarak iki ana başlık altında incelemeye tabi tutulması sonucunu doğurmuştur. Bunlardan biri sened tenkidi iken diğeri metin tenkidi yöntemidir.

Tarih boyunca metin tenkidinin üzerinde sened tenkidi kadar durulmadığı iddia edilmekteyse de bilhassa fukahâ, kelamcılar ve bazı hadis âlimlerinin metin tenkidi ve tahlili yaptıkları bilinmektedir. Ancak yine de bu iddianın belli bir doğruluk payına sahip olduğu söylenebilir. Hz. Ömer’in ve Hz. Âişe’nin diğer sahâbîlerin Hz. Peygamber’den yaptığı nakillere, muhtevalarından hareketle eleştiriler getirmesi tarih boyunca çok fazla yaygınlaşmayacak olan bu metodolojinin aslında ilk nüveleri olarak da kabul edilebilir. Bu yönüyle de kurallarına bağlı kalınarak yapılacak olan bu tenkid yöntemi vahye bizzat tanıklık eden Hz. Peygamber’in arkadaşlarının yolunu takip etmek anlamına gelebilecektir. Bu bağlamda sahâbenin, adil ve güçlü hafızaya sahip olan diğer sahâbilerin nakillerine karşı muhteva temelli yaklaşımları da göstermektedir ki insan hangi açılardan güçlü olsa da unutmak, yanılmak ve yanlış yapmaktan beri değildir. Böyle bakıldığında en erken dönemde de varlığını belli etmiş olan bilgiye, içerik merkezli yaklaşma işlemi bir takım rivâyetlerin nasıl anlaşılacağı noktasında yadsınamayacak bir önemi hâizdir.

Metin tenkidi olarak adlandırılan muhteva analizinin en bilinen yöntemleri arz merkezli olup bunlar Kur’ân’a ve sünnete arzdır. Ancak bunlarla beraber farklı prensipler de klasik dönemden itibaren metin tenkidi ve tahlillerinde kullanılagelmiştir. Bu yöntemlerin alt başlıklarından bir tanesi olarak sayılabileceklerden biri de metnin kendisinin sıhhatini engelleyecek şekilde problemli unsurlar barındırmasına sebep olan rekâket meselesidir ki bu, muhaddisler tarafından klasik hadis usulü eserlerinde mevzu hadisleri tanıma yollarından biri olarak

(11)

sunulmuştur. Ancak bu işlem genel olarak sened merkezli olarak icra edilmiş, senedinde sorun bulunmayan rivâyetlere metne matuf bir yaklaşım genel olarak sergilenmemiştir.

Konumuz olan rekâketin araştırılması ve bulunmasının metin tenkidindeki yeri metnin üslup ve mana açısından Hz. Peygamber’e aidiyetinin tahliline yöneliktir. Biz de bu çalışmada bazı rivâyetlerin metinlerini ele alarak muhteva analizi bağlamındaki rekâket meselesinin Hz. Peygamber’e isnad edilen sözlerin ona aidiyetini belirlemedeki yönlerine değinmeye çalıştık. Bunu gerçekleştirirken de her ne kadar rivâyet zinciri hadislerin sübutunu belirlemede ilk unsur olsa da onu metne yaklaşma hususunda ön planda tutmadık. Zira teze de konu ettiğimiz temel mesele Hz. Peygamber’e izafe edilen bir takım sözleri, metinlerin rekâketinden hareketle incelemeye yöneliktir. Bu bakımdan isnad konusu araştırmanın temel noktasında bulunmamaktadır. Ayrıca bu çalışma yapılırken küllî bir metin tenkidi yapmak, rivâyet metinlerinin problemlerinin tespiti ya da rekâketinden bahsedilebilecek olan bütün rivâyet örneklerini zikretmek amaçlanmamıştır. Esas olarak belirlenen hedef hadis tarihindeki rekâket meselesine değindikten sonra buradan hareketle senedi sahih olan rivâyetlerde bu meselenin vukû bulup bulmadığını meselenin dil-kültür boyutuna da temas ederek tahlil etmek ve böylece konuyla ilgili bazı sonuçlara ulaşmak olmuştur. Buna ilaveten konu “dil” ile yakın alakalı olduğu için Hz. Peygamber’e nispet edilen rivayetlerde yer alan ifadlerin dil-kültür boyutu ve bağlamları üzerinde durulmuştur. Dolayısıyla konunun anlam ve önemine binâen rekâket meselesi sadece red bağlamında ele alınmamış, Hz. Peygamber’in ilgili sözleri sarfetme durumuna geniş bir şekilde bakma amaçlanmıştır.

II. ARAŞTIRMANIN AMACI VE METODU

Hadislerin tespit yöntemi olan isnad yöntemi aslında metin tenkidi ve tahlilinin yapılması için gerekli bir unsurdur. Kısacası isnadın olmadığı ya da sağlıklı bulunmadığı bir rivâyet malzemesinde metin tenkidine ihtiyaç yoktur denilebilir. Ancak buna rağmen hadis tarihine bakıldığında metin üzerinden yapılan eleştirel yaklaşımlar –istisnalar hariç- isnâdın ya bulunmadığı ya da yeterli olmadığı durumlarda yapılagelmiştir. Bu çalışmada ise esas amaçlanan –özellikle de ikinci bölümde- metin tenkidi prensiplerinden olan rekâket merkezli yaklaşımdır. Araştırmanın konusu ve önemi kısmında da değindiğimiz gibi metin tekdinin ilk uygulayıcıları olan Hz. Ömer ve Hz. Âişe bu metodu bizzat sahâbilerden duydukları

(12)

haberlere uygulayarak senedin olduğu durumlarda da bu işlemin gerçekleştirilebileceğini göstererek bu noktada örneklik teşkil etmişlerdir. Buna binaen biz de bu çalışmada sened ile ilgili bilgilere yer vermeden metinlerdeki rekâket meselesini irdeleyeceğiz.

İçerik tetkiki kapsamında değerlendirebileceğimiz rekâket meselesiyle amaçlanan temel şey Hz. Peygamber’e ait olduğu nakledilen rivâyet malzemelerini tenkid süzgecinden geçirmektir. Bu yapılırken de doğrudan arz metotları kullanılmamaktadır. Ancak dolaylı olarak da olsa Kur’ân’ın temel ilkeleri ve meşhur/marûf sünnetin prensipleri ile selim bir akıl ve temiz bir fıtrat bu ameliyede belirleyici bir role sahiptir. Dolayısıyla yapacağımız tespit, tahlik ve tenkidlerde Kur’ân ve sünnetin öne çıkan özellikleri doğrudan olmasa da dolaylı yoldan belirleyici roldedir. Ancak insanların fikirleri de parmak izleri kadar farklılık göstermektedir. Bundan dolayı bu meseleyi ele alan kişilerin hepsinin aynı sonuca varamayacakları söylenebilir. Örnekler üzerinden icra edilen bu tenkid yöntemi bu bakımdan kişinin meşrebi, bakış açısı, ön kabulleri gibi etmenlerden dolayı bazı alanlarda belli bir sübjektifliğe de sahiptir.

Çalışmanın ilk bölümünde konunun daha iyi anlaşılması için rekâket meselesinin kelime ve ıstılah anlamlarına, hadisçilerin bu ölçütü kazanabilmek için önemsedikleri hadis mümâresesine ve bu konu hakkındaki değerlendirmelerine, konunun ehemmiyetine binâen yer verilecektir. Sonrasında ise üslup ve mana rekâketi, iki ayrı başlık ve alt başlıklar altında çok sayıda örnek üzerinden işlenecektir. Tezin ikinci bölümünün ise birinci bölüme oranla daha özgün bir yapıya sahip olduğu söylenebilir. Zira bu bölümde Hz. Peygamber’e nispet edilen çirkin, müstehcen, şehevî ve sövgüsel yapıdaki bazı rivayetlere yer verilerek bu lafızların niteliğinden ötürü onların rekâketinden bahsedilip bahsedilemeyeceği ile bu sözlerin dil-kültür boyutu ve din anlatımında makul karşılanması gereken yönleri tartışılacak ve incelenecektir. Bütün bunlar yapılırken imkân dâhilinde çok sayıda örneğe yer verilerek tikellerden hareketle bütüncül ve bağlamsal bir anlama amaçlanmıştır.

III. ARAŞTIRMANIN KAYNAKLARI

Rekâketinden bahsedilen hadislere yoğun olarak mevzûât türü eserlerde ve hadis usulü eserlerinin mevzu hadislerin alametlerinden bahsedilen kısımlarda bahse örnek olması için yer verilmiştir. Bu bakımdan özellikle de birinci bölümde

(13)

kullandığımız kaynaklar uydurma rivâyetleri içeren eserlerden oluşmaktadır. Bunun dışında halk arasında dolaşan rivâyetleri toplayan eserler ile hadis usulü ve şerhleri de müracaat ettiğimiz temel kaynakları teşkil etmektedir. Bundan dolayı hadis usulü alanında İbnu’s-Salâh’ın (ö. 643/1245) Ulûmu’l-hadîsi, uydurma rivâyetleri toplayan İbnu’l-Cevzî’nin (ö. 597/1201) Mevzûâtı, Aliyyu’l-Kârî’nin (ö. 1014/1605) el-Masnû’su ile el-Esrâr’ı, İbn Arrâk’ın (ö. 963/1556) Tenzîhu’ş-şerîa’sı, halk dilindeki rivâyetlere yer veren Sehâvî’nin (ö. 902/1497) el-Mekâsidu’l-hasene’si ile Aclûnî’nin (ö. 1162/1749) Keşfu’l-Hafâ’sı en çok başvurduğumuz klasik kaynaklar arasında yer almaktadır.

Mezkûr kitaplardan ayrılan en temel yönü “Senedine bakmaksızın metninden hareketle bir hadisin sıhhatinden bahsedilebilir mi?” sorusuna cevap arayan İbn Kayyım el-Cevziyye’nin (ö. 751/1350) el-Menâru’l-Munîf’ini hem konu inşasında hem de misal vermekte sıkça atıf yaptığımız en önemli kaynak eser olarak zikredebiliriz. Özellikle ikinci bölümde ise klasik hadis koleksiyonlarından Kütüb-i Sitte ile bu eserlerin şerhlerinden ve Tahâvî’nin (ö. 321/933) Muşkilu’l-Âsâr’ından da azami ölçüde nakillerde bulunduk.

Metin tenkidi sahasında yazılmış olan günümüz akademik çalışmalarını da konumuzu işlerken sıkça kullanmaya gayret gösterdik. Bu sahada Enbiya Yıldırım’ın Hadiste Metin Tenkidi adlı geniş çaplı çalışması başta olmak üzere onun Hadisçiler ve Çelişki adlı eseri de yararlandığımız çalışmalar arasındadır. Bütün bu eserlerin yanı sıra konumuza ışık tutacağını düşündüğümüz ve esinlendiğimiz gerek klasik gerek modern diğer ilmî sahadaki kitaplar, makaleler ve derlenmiş sempozyum yazıları da başvurduğumuz diğer çalışmalardandır. Yine D.İ.A’da istifade ettiğimiz diğer kaynaklarımızdandır.

(14)

BİRİNCİ BÖLÜM

GENEL HATLARIYLA REKÂKET

Malum olduğu üzere hadis ilminde esas olarak iki temel tenkit metodu bulunmaktadır. Bunlardan biri isnad tenkidi olup diğeri ise metin tenkididir.1 Metin tenkidi yoluyla amaçlanan şey ise metinden hareketle bir hadisin Hz. Peygamber’e aidiyetini belirlemeye çalışmaktır.2

Metin tenkidi ve tahlili yapılırken dikkate alınan şeylerden bir tanesi de rivâyetin metninin lafız ve mana yönüyle bozuk olması meselesidir ki bu duruma genel de rekâket tabiriyle işaret edilir. Hadis ilminde rekâket mevzusu, metin değerlendirme kıstasları içinde yer almış olup rivâyetin lafızlarının (üslûbun) ve manasının rekâketi şeklinde bir ayrım yapılmıştır. Biz burada ilk olarak rekâket hakkında genel bilgiler verdikten sonra üslûbun ve mananın rekâketi hakkında örneklendirmeler yoluyla konuyu işlemeye çalışacağız.

I. REKÂKET

A. SÖZLÜK VE TERİM ANLAMI

Rekâket ve rikket sözcükleri, ikinci baptan gelen كﺮﯾ - كر (rakke-yerikku) sülâsî fiilinin mastarlarıdır. “Rakîk” kelimesi ise aynı fiilin sıfat-ı müşebbehe veznidir. Rekâket kelimesi lüğat açısından zayıf olmak, güçsüz olmak, basitlik, çelimsizlik, alçaklık, yetersizlik, kifayetsizlik, kalitesizlik, bozukluk, sınırlılık, kısıtlılık ve dayanıksızlık gibi anlamlara gelir.3

R-k-k kökünün türevleri Arapçada cılız yağmur için ”كﺎﻛر” ve “ءﺎﻤﺴﻟا ﺖﻛرأ”, incelen, zayıflayan şeyler için “ءﻲﺸﻟا كر”, kalitesiz ve zayıf dokunmuş kumaş/elbise için “ﻚﯿﻛر بﻮﺛ”4 aklında ve fikrinde zafiyet olan kimseler için “كرﻷا”, bilgisi az

      

1“Nkd” kökü sözlükte sahteyi, gerçeği tanımak, sahte parayı gerçek paradan ayırt etmek ve seçebilmek

gibi anlamlara gelmektedir. Bkz. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, c. III, s. 425. Muhtevâ analizi olarak ta adlandırılabilen “nakdu’l-hadîs” veya “metin tenkidi” terkipleri de “nkd” kelimesinin etimolojisinden hareketle Hz. Peygamber’e ait olan ve olmayan rivâyet malzemelerini birbirinden ayırmak anlamını taşımaktadır.

2 İbn Kayyım el-Cevziyye, el-Menâru’l-munîf fi’s-sahîhi ve’d-daîf, s. 43-44.

3 İbnu’l-Manzûr, Lisânu’l-Arab, r-k-k maddesi, c. X, s. 432-434; Cevherî, Tâcu’l-luğa, c. IV, s.

1587-1588; Fîrûzâbâdî, Kâmûsu’l-Muhît, s. 1215; el-Mu’cemu’l-vasît, s. 370; er-Râzî, Muhtaru’s-Sıhâh, s. 107; Butrus el-Bustânî, Muhîtu’l-muhît, c. IV, s. 167; Komisyon, el-Mu’cemu’l-Arabiyyu bi’l-esâsî, s. 548; Bekir Topaloğlu-Hayrettin Karaman, Türkçe Yeni Kâmûs, s. 151; Arif Erkan, Arapça-Türkçe Büyük Sözlük, c. I, s. 1274.

(15)

olanlar için ise “ﻢﻠﻌﻟا ﻚﯿﻛر” ifadeleri kullanılmıştır.5Ayrıca Türkeçe’de “inceldiği yerden kopsun” şeklinde kulllandığımız söze yakın olarak “كر ﺚﯿﺣ ﻦﻣ ﮫﻌﻄﻗإ” (inceldiği yerden kes/kopar) deyimi kullanılmaktadır. Yine Esmaî’nin bir bedevîye “rakek” adlı muhtemelen bir su kaynağını sorduğu, bedevînin de “ﺎﻜﻛر ﻰﻤﺴﯾ ءﺎﻣ ﺎﻨھﺎھ نﺎﻛ” (Burada “rakek” denilen ince bir su kaynağı vardı) diyerek suyu azalmış bir su kaynağından bahsettiği aktarılan bilgiler arasındadır. Genelde kalbin inceliği ve duyarlılığı bağlamında kullanılan ve “ق -ق -ر”kökünden olan “ﻖﯿﻗر” kelimesinin de aynı anlama yakın olduğu ve halkın bazı deyimlerde bu kelimeleri birbiri yerine kullandığından söz edilmiştir.6

Hadis ıstılahında ise rekâket/rikket; hadisin metninde dilbilgisi kurallarına aykırı ifadelerin, yorum kabul etmeyecek şekilde mana bozukluklarının, akla ve diğer nasslara aykırılıkların bulunduğunu ifade etmek için kullanılan ve uydurma alâmetlerinden sayılan bir terim olarak tanımlanmıştır.7 Bu anlamda rivâyetin lafızlarında ve manasındaki bir takım bozukluklar hadisin sahih olmasına engel teşkil edebilmektedir. Hadis metinlerinin üslubunda, lafzında ve manasında incelenen rekâket, daha çok rivâyetlerin muhtevalarında ortaya çıkmakta olup bu durum hadislerin mevzû’ olduğunun anlaşılmasında bir ölçü sayılmıştır.8 Bu bağlamda rivâyetlerin metni hakkında lafızların/üslûbun ve mananın rekâketinden bahsedilmiştir.9 Rekâket kelimesi hadis ilminde ilk olarak Ahmed b. Mahmud el-Belhî (ö. 319/931) Kabûlu’l-ahbâr ve ma’rifetu’r-ricâl adlı eserinde kullanılmışsa da buradaki yeri metin tenkidi bağlamının dışındadır.10 Bu tabire hadis metinlerinin değerlendirilmesi noktasında ilk İbnu’l-Cevzî’nin Mevzûât’ında raslanmaktadır.11 Ancak metin tenkidi kapsamında ve ıstılâhî anlamda ilk olarak İbnu’s-Salâh’ın (ö. 643/1245) Ulûmu’l-hadis adlı eserinde bahsedilmektedir.12

      

5 Fîrûzâbâdî, Kâmûsu’l-muhît, s. 1215.  6 Cevherî, a.g.e, c. IV, s. 1587. 

7 İbnu’s-Salâh, Ulumi’l-hadîs, s. 99; İbn Kayyim el-Cevziyye, el-Menâru’l-munîf fi’s-sahîhi ve’d-daîf,

s. 51-56; Suyûtî, Tedrîbu’r-râvî, c. II, s. 33; Aydınlı, Hadiste Tespit Yöntemi, s. 95; Enbiya Yıldırım, Hadiste Metin Tenkidi, s. 570-575.

8 İbnu’s-Salâh, a.g.e, s. 99; İbn Kayyim, a.g.e, s. 51-56; Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü. 255-256;

Enbiya Yıldırım, a.g.e, s. 570-575; Aydınlı, Hadiste Tespit Yöntemi, s. 95.

9 İbnu’l-Kayyım, a.g.e, s. 51-56.

10 Ahmed b. Mahmud el-Ka’bî, Kabûlu’l-ahbâr ve ma’rifetu’r-ricâl, c. I, s. 140.  11 İbnu’l-Cevzî, a.g.e, c. I, s. 235 

(16)

İbnu’l-Cevzî’nin (ö. 597/1201) aktardığı “Nûh’un gemisi Kâbe’yi yedi kere

tavaf etti ve Makâm-ı İbrahim’in yanında iki rekat namaz kıldı!”13 rivâyeti rekâket

konusunun anlaşılması için kullanılan en meşhur örneklerdendir.14 Hz. Peygamber’in söylediği iddia edilen bu hadis, aklen yorumlanamayacak kadar tuhaf olup manasındaki rekâketten (saçmalık) dolayı uydurma kabul edilmiştir.15

B. REKÂKETİN TESPİTİ

Hadisçiler hadisin lafızlarının (üslubun) ve manasının düzgün olmamasını uydurma alameti olarak kabul etmişlerdir.16 Üslubun düzgün olmamasına sebep olan şeylerden bir tanesi de rekâketinin varlığıdır. Dolayısıyla rekâket hadis metninin üslubu ile doğrudan alakalıdır. İbnu’s-Salâh’ın (ö. 643/1245) belirttiğine göre hadisin üslubunun ve manasının bozuk/basit/saçma/müstehcen olması uydurma hadisleri anlamanın yollarından biridir. Öyle ki o bu prensibi uydurma hadislerin tanıma yollarından olan “Uyduranın itirafı”, "râvinin- rivâyetin karineleri” gibi kurallardan sonra zikrederek17 metnin yapısının ve muhtevasının mevzû hadisi tanımada bir ölçüt olabileceğini söylemiştir.18

Hadisçiler tarafından rivâyetin lafızlarının ve manasının belli bir çizgide olması önemsenen konular arasındadır.19 Bu çizginin sınırı ise muhaddislerin hadis mümaresesi yapmasıyla yakından ilgilidir. Zira onlar hadislerle meşgul olmanın bu büyük birikimde önemli bir paya sahip olduğunu düşünmekteydiler.20 Örneğin İbn Ebî Hâtim‘e (ö. 327/938) “Sahih hadisler sahih olmayanlardan nasıl ayırt edilir diye

      

13 Abdurrezzâk es-Sanâ’nî, el-Musannef, c. V, s. 93.

14 Mustafa es-Sibâî, es-Sünne ve mekânetuhâ fi’t-teşrîi’l-İslâmî, s. 98. 15 Aydınlı, a.g.e, s. 95.

16 İbnu’s-Salâh, Ulûmu’l-hadîs, s. 99. 17 İbnu’s-Salâh, a.g.e, s. 99.

18 İbnu’s-Salâh’ın bu ifadeleri oldukça önemlidir. Ancak ileride de zikredeceğimiz üzere bu olgu hadis

tarihinde tam anlamıyla bu şekilde cereyan etmeyip önemli bir karşılık bulmamıştır. Nitekim metin tenkidi yapılarak üslubun ve mananın eleştirildiği hadislere bakıldığında neredeyse hepsinin önce sened açısından sıhhatli olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla metin tenkidi işlemleri rivâyetlerin sadece metin üzerinden olmamış, seneddeki problem açığa çıkınca metin de tenkide tabi tutulmuştur. Bu durum ise sahih isnadlı hadislerin metninin tenkide tabi tutulamayacağı sonucunu doğurarak metnin arka plana atılmasını beraberinde getirmiştir.

19 Bununla beraber mana rivâyeti sonucu bir râvî’nin tasarrufta bulunarak bir takım problemlere

sebebiyet vermiş olabilceği de kimi araştırmacılar tarafından dile getirilmiştir.(Selahattin Polat, Hadis Araştırmaları, s. 246), Ayrıca rivâyetlerde râvinin durumu da önemli olduğundan, rekâketin, tek başına yeterli olmadığı, bilakis mevzuluğu anlamada önemli bir faktör olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca râviden kaynaklanması muhtemel olan bu hususun sadece o râvi ile sınırlı kalmayabileceği için diğer nakli yapan râvilerin etkilenme ihtimalinden de bahsedilmiştir. Bkz. Sehâvî, Fethu’l-muğîs, c. I, s. 214-215; Şa’rânî, Levâkihu’l-envâr, s. 656; Mustafa es-Sıbâî, es-Sünne ve mekânetuhâ fi’t-teşrîi’l-İslâmî, s. 98; Yıldırım, a.g.e, s. 571-572.

(17)

sorulduğunda onun “İşin uzmanı âlimlerin tenkidleriyle” şeklinde cevap verdiği nakledilmiştir.21 Bu ifade hadis tecrübesi ve melekesinin bir rivâyeti tanımada ne kadar önemli olduğunu vurguladığı için oldukça önemlidir. 22

Rivâyet edildiğine göre Abdurrahman b. Mehdî de (ö. 198/813-14) bir hadisi kabul etmeyince “Hadis olmadığını nasıl anladın? ” sorusuna muhatap kalmıştır. O, bu soruya “Benim yaptığım bu işi sen de yirmi sene yaparsan benim anladığımı sen de anlarsın” cevabını vererek hadis birikimine vurgu yapmıştır.23 İbn Dakîk el-Îd de (ö. 702/1302) aynı noktaya temas ederek şunları söyler: “Hadisçiler çoğu zaman rivâyet edilen hadisin mevzû olduğuna, metnini çeşitli yönlerden değerlendirerek hüküm verirler. Çünkü onlarda, Nebî’nin (s.a.v) hadislerini çokça mütalaa etmek neticesinde bir kabiliyet ve kuvvetli bir meleke oluşmuştur. Bunlarla bir Peygamber’in sözünü iyi tanırlar.”24 İbn Dakîk el-Îd’in “metni çeşitli yönlerden değerlendirerek hüküm verirler” ifadesi dikkate şayandır. Zira bu ifade ile o, rekâket meselesini de içine alacak şekilde metinleri tahlil etmeye ilişkin geniş bir tanımlama yapmış olmaktadır.

Son devir âlimlerimizden İzmirli İsmail Hakkı da (ö. 1946) Siyer-i Celîle-i Nebeviyye adlı eserinde Peygamber’i hakkıyla tanımanın münker rivâyetleri anlamada etkili olacağı kanaatini taşır.25İzmirli, bu sözünde münker hadisin tanınmasından bahsetse de bu düşünce metni bozuk rivâyetleri içine alacak şekilde daha genişçe de anlaşılabilir.

Hadislerin Hz. Peygamber’e ait olanları seçebilmenin bir kabiliyet ve müktesebat işi olduğu sıkça vugulanarak aktarılmaktadır. Bu bağlamda bu işin sırrının Hz. Peygamber’in sözleriyle hemhal olmakta saklı olduğu belirtilmiş, üstün bir zevk, selim bir akıl ve fıtrat sahibi olup zihni sefâhetten uzak kimselerin bu meziyete ulaşabileceği ifade edilmiştir.26

      

21 İbn Ebî Hatim, el-Cerh ve’t-ta’dîl, c. I, s. 2; Yıldırım, Hadiste Metin Tenkidi, s. 564-565.

22 Sarrafların kaliteli ve ayarı düşük paraları tespit edebildiği gibi hadis âlimleri de bir sarraf misali

kazanacakları melekeyle Hz. Peygamber’e izafe edilen hadislerin sahihini sakiminden ayırt edebilmeyi hedeflemişlerdir. (Bkz. Yıldırım a.g.e, s. 571-573.) Buna ilaveten sahih hadisleri sahih olmayanlardan ayırma işlemi kuyumculuğa benzetildiği gibi tabipliğe de benzetilmiştir. Abdurrahman b. Mehdî’ye “Sahih hadisleri sahih olmayanlardan nasıl ayırt ediyorsun” diye sorulduğunda onun “Bir doktor deliyi nasıl tanıyorsa ben de öyle tanıyorum” şeklinde cevap verdiği nakledilir. Bkz. Hatîb Bağdâdî, el-Câmi’ li ahlâki’r-râvî ve âdâbi’s-sâmi’, c. 2, s. 255.

23 Hatibu’l-Bağdâdî, el-Câmî’, c. II, s. 383, Enbiya Yıldırım, a.g.e, 564. 24 İbn Dakîk el-Îd, İktirâh, s. 25; Yıldırım, a.g.e, 565.

25 İzmirli İsmail Hakkı, Siyer-i Celîle-i Nebeviyye, s. 99. 26 Yıldırım, a.g.e, s. 564.

(18)

Said Nursî de (ö. 1960) benzer durumlara temas ederek şu satırlara yer verir: “Fenn-i hadîsin muhakkikleri, nekkâdları o derece hadis ile hususiyet peyda etmişler ki Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın tarz-ı ifadesine ve üslûb-u ‘âlîsine ve sûret-i ifadesine ünsiyet edip meleke kesbetmişler ki yüz hadis içinde bir mevzû’yu görse, ‘mevzûdur’ der, ‘bu, hadis olmaz ve Peygamber’in sözü değildir’der, reddeder. Sarraf gibi hadisin cevherini tanır; başka sözü ona iltibas etmez.”27

Hadis tahsili neticesinde hadis münekkidlerinin, hadis metinleri üzerine kesbettikleri melekeden ve birikimden azami oranda istifade ettikleri bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Onlar bu yolla büyük tecrübe kazanarak ve rivâyetleri iyi tanıdıkları, müktesebatlarıyla Hz. Peygamber’e atfedilen haberlerin bazıları hakkında “Bu Peygamber’in sözüne benzememektedir” dedikleri nakledilen bilgiler arasındadır.28Ancak sahip olunan bu yeteneğin şaşmaz ve yanılmaz bir mahiyette olmadığına da temas edilmiştir. Zira bilindiği üzere hadis uyduranların bir kısmı dine faydalı olmayı düşündükleri için onların bazı hadisleri İslam’ın ruhuna uygun şekle bürümüş olmaları ihtimal dâhilindedir. Ustaca kurgulanmış bir rivâyetin metninin problemsiz olma ihtimali az da olsa vardır. İşte bu ihtimalden dolayı sahih hadislerin lafız, mana ve akışına benzeyen mevzu rivâyetler tehlikesine dikkat çekilmiştir.29 Ancak daha önce de değinildiği gibi sağlıklı bir hadis birikimi önemli bir etkiye sahip olup bu birikimin bir rivâyetin Hz. Peygamber’den sudur edip etmediğini anlamada çok önemli bir faktör olacağı hadisçiler tarafından ısrarla vurgulanmıştır. Zira sahih sünnet ve hadislerden itidali öğrenen kimse rekâketi bularak hadis hakkında söz sahibi olabilir. 30 Anlaşılıyor ki sadece metinden hareketle bir rivâyetin rakîk olup olmadığının anlaşılmasında, hem rivâyet metninin barındırdıkları, hem de hadisi değerlendiren kimsenin kapasitesi önemli rol oynamaktadır.31

      

27 Saîd Nursi, Mektûbât, s. 87; Yıldırım, Hadiste Metin Tenkidi, s. 565. 28 Yıldırım, a.g.e, 565-568.

29 Yıldırım, a.g.e, s. 569-570. 30 Yıldırım, a.g.e, s. 569.

31 Metin Tenkidi yapılmasıyla ilgili önemli noktalara dikkat çeken Selahattin Polat şunları söyler:

“…günümüzde metin tenkidi, entelektüellik gösterisi, münekkidlik hevesi, kısaca bir slogana dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Fakat asıl tehlike metin tenkidinin anlama/yorum problemleriyle ilişkisinin farkında olmadan metin tenkidine teşebbüs etmektir. Anlama ve yorumlamanın başka bir ifade ile okumanın sübjektifliğinin bilincinde olmayanlar, metin tenkidinin objektif (nesnel) kriterleri olduğu zehabına kapılmaktadırlar. Geçmişte ve günümüzde yapılan metin tenkitlerinin pek çoğunda hadisi yanlış anlamanın, metin tenkidi şeklinde tezahür ettiğini müşahede etmekteyiz. Buna yanlış anlamadan kaynaklanan isabetsiz metin tenkidi denebilir. Metin tenkidi, hadisin yorum metodolojisinden ayrı düşünülemez. Şu halde metin tenkidi demek herşeden önce hadisi anlamamızın tenkidi demektir. Biz bugün bir metin tenkidi kuramı (teorisi) geliştireceksek –ki buna

(19)

mecburuz-Temiz, saf ve selim bir kalbin, doğru ile yanlışı, hidayetle delâleti, hakla batılı birbirinden ayırt edebilecek bir gücü barındırdığı söylenmektedir. Cemâleddîn el-Kâsimî’ye (ö. 1332/1914) göre nebevî nuru önemseyen ve o nurdan haberdar olan kişilerde bu meziyet daha gelişmiş olarak bulunmaktadır. Buna göre böyle bir kalp ile işlerin gizli, hileli ve aksayan yönleri bilinir. Öyle ki batıl bir hadise sahih bir isnad eklense veya sahih bir metne zayıf bir sened eklense dahi nübüvvet nuruyla aydınlanmış kişi, sahihi sahih olmayandan ayırt edecek seviyeye gelir.32Hadise aşina olan âlimlerden yapılan bu nakiller seviyesiz, bozuk, saçma, müstehcen ve itici yapıya sahip rivâyetlerin Hz. Peygamber’e ait olamayacağını zımnen de olsa barındırmaktadır.

Hadis âlimlerinin yıllarca süren hadis araştırmaları neticesinde hadisleri tanımayı amaçladıkları ve bu tanıma çabası içerisinde metne vukûfiyetin hadisçiler nazarında ne denli önemli olduğu aşikârdır. Metne vukûfiyet denilince akla gelen hususlardan bir tanesi de rekâket mevzusudur. Özellikle son dönemlerde yazılmış hadis usulü, hadis edebiyatı ve uydurma hadisleri konu alan kitaplarda rekâket, yani rivâyetin lafızlarının ve/veya manasının bozuk olması meselesinin uydurma hadisleri tanıma yollarından birisi olarak zikredilmesi de yine bu durumu gösterir niteliktedir.33 Dolayısıyla rekâket konusunun metin tenkidi çalışmalarında önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir.

“Hz. Peygamber bunu söylemez, “Peygamber’in sözüne benzemiyor” ya da “Peygamber’e ait olmaz veya olamaz” şeklinde ifade edilebilecek olan rekâket meselesi klasik hadis ilimleri eserlerinde iki kısımda mütalaa edilmiştir. Bunlardan biri lafızların bir araya gelmesi ile oluşan üsluptaki rekâket diğeri ise mana rekâketidir.

II. ÜSLUP REKÂKETİ

Lafızların rekâketi, münekkitler tarafından metin tenkidi yapılırken göz önünde bulundurulmuş ve bu durumlar rivâyetlerin mevzûluk alametlerinden biri olarak görülmüştür. Hadisçilere göre rivâyetin lafızlarının düzgün yapıda olmaması

      

herşeyden önce hadislerin anlaşılmasında esas olacak ilmî prensipleri yeniden sistematize etmek zorundayız. Aksi halde spekülasyonlardan kurtulamayız.” Polat, Hadis Araştırmaları, s. 258.

32 Cemaleddin el-Kâsimî, Kavâidu’t-tahdis min funûni mustalahi’l-hadîs, s. 165. 33 Yaşar Kandemir, Mevzû Hadisler, s. 181-184; Ahmet Yücel, Hadis Usûlü, s. 236.

(20)

rivâyetin mevzû olduğunu göstermektedir.34 İbnu’s-Salâh (ö. 643/1245) sonrasında yaygınlaşmaya başlayan rekâket kavramında bazı noktalara dikkat çekilmesi konunun daha iyi anlaşılması açısından faydalı olacaktır.

Kavramın ayrımlarından olan “lafızların rekâketi” meselesi tezimizin ikinci bölümünde işleyeceğimiz kısımla isim açısından benzerlik arzetmektedir. Ancak klasik dönemde İbnu’s-Salâh’ın zikretmesiyle başlayan “üslup rekâketi” konusu “lafızların bir araya gelmesiyle üslupta oluşan bozukluk” olarak anlaşılmalıdır. Zira hem ifadenin “elfâz” şekliyle çoğul sîğa ile gelmesi hem muhaddislerin ifadeleri hem de kitaplarda zikredilen örnekler kanaatimizce bu konunun böyle anlaşılmasının daha sağlıklı olduğunu göstermektedir. Konunun işlendiği bazı eserlerde lafız rekâketi için “Dört şey dört şeyden doymaz. Kadın zekerden, yer yağmurdan, göz bakmaktan, âlim

ilimden”35 rivâyeti örnek36 gösterilmiştir. Ancak bu rivâyet ya “kadın zekerden”

ifadesinden dolayı lafzın çirkinliği37 ya da mananın bozukluğu çerçevesinde ele alınmalıdır. Zira bunun dışında örnek gösterilmemesi ve benzer rivâyetlerin mana rekâketi zemininde incelenmesi de buna işaret etmektedir. Aynı şekilde konunun işlendiği bazı eserlerde “lafızların rekâketi” ile “mananın fesadı” şeklindeki ayrım da buna delalet etmektedir.38 Suyûtî’nin (ö. 911/1505) İbn Hacer’den (ö. 852/1449) aktardığı rekâketin genelde ifadenin basit olması yönündeki bilgi de aynı düşünceyi desteklemektedir.39

Modern dönem hadis usulü eseri sahiplerinden Muhammed Lütfi Sabbâğ da üslup rekâketi ile mana bozukluğunu (rekâketini) iki ayrı yan başlık açarak incelemesi de yine bu düşünceyi ve tasnifi destekler mahiyettedir.40 Bu görüşü teyit eden diğer bir açıklamayı ise İbnu’l-Cevzî (ö. 597/1201) yapmıştır. O, eleştirdiği bir rivâyetin metni için “Bu metnin akışı ne kadar soğuk” diyerek ibarenin formunun Hz. Peygamber’den sudur eden sahih rivâyetlere benzemediğini söylemiştir.41 Keza

      

34 İbnu’s-Salâh, a.g.e, s. 99; Zerkeşî, en-Nuket alâ mukaddimeti İbni’s-Salâh, c. II, s. 268.

35 İbnu’l-Cevzî, a.g.e, c. I, s. 235; İbnu’l-Kayyım, Menâr, s. 99-100; Sehâvî, Mekâsıd, s. 98;Aclûnî,

Keşfu’l-hafâ,s. 107;Aliyyu’l-Kârî, el-Esrâru’l-merfûa, s. 94;İbn Arrâk, Tenzîhu’ş-şerîa, c. I, s. 262.

36 Ebû Şuhbe, el-Vasît fi ulûm ve mustalahi’l-Hadîs, s. 336-337. 37 Bu rivâyet esas olarak tezin ikinci bölümünde incelenecektir. 38 İbn Kesîr, İhtisâri Ulûmi’l-hadîs, s. 57.

39 Suyûti, Tedrîb, c. I, 350, Dumeynî, a.g.e, s. 195-196.

40 Muhammed Lütfi Sabbâğ, el-Hadîsu’n-nebeviyyu mustlahuhû belâğatuhû kutubuhû, s. 262. 41 İbnu’l-Cevzî, Mevzûât, c. II, s. 373.

(21)

Aclûnî’nin bir rivâyet için zikrettiği “metni karanlıktır” tabiri de aynı amaçla kullanılmıştır.42

Üslup rekâketinde bir araya gelen lafızlar farklı bir kalıp kazanarak sahih hadislerde olan çizgiden farklı bir yapıya bürünmektedir. Hadisçilerin üslubun zayıflığına dikkat çekerek rivâyetin metinin söz konusu yapısal özelliğini üslup rekâketi ile nitelemesi, hadis diye zikredilen cümlenin kurgusallığını yansıtmaktadır.43 Aşağıda da inceleneceği üzere bu tarz metinlere genelde kelâm ve fıkıh içerikli rivâyetlerde pek sık rastlanılmaktadır.

A. AKÎDE VE FIKIH İÇERİKLİ RİVÂYETLERİN REKÂKETİ

Hz. Peygamber hayatta iken sahâbiler İslam dininin ana temalarını öğrenmekle ilgilenmiş, bu öğrendiklerini hayata aktarmaya gayret sarfetmişlerdir. Sonraki yüzyıllarda neşv-ü nema bulup büyük ayrılıklar getiren ve önemli sayılan meseleler onlar için hiçbir zaman mevzu bahis olmamış, kelâmi olan Mutezile, Şia, Mürcie, Kaderiyye, Cebriyye gibi itikâdî mezhepler ile Hanefî, Mâlikî, Şâfî ve Hanbelî gibi amelî mezhepler de henüz ortaya çıkmamıştı.

İslâm toprakları geniş coğrafyalara yayılıp farklı, din, fikir ve kültürdeki insanlarla etkileşme sonucu tartışılan meselelerde de farklılık baş göstermiştir.44 Bu yeni gündemle hicrî ikinci yüzyılda belirmeye başlamış olan inanç ve fıkıh ekollerinin arasında şiddetli münakaşalar yaşanmış, yaşanan bütün bu gelişmelerden hadis ilmi de nispeten payını almıştır.45

Fırka müntesiplerinin kendi fikirlerini Hz. Peygamber’in sözüyle destekleme arzuları hadis tarihimizin yadsınamaz gerçeklerinden birisidir. Kader, irade, iman ve cebir gibi meselelerde ortak noktada buluşamayan bazı kelamcıların kendilerine dayanak sağlayacak hadisleri kullandıkları ve hatta uydurdukları ehlince malumdur.46 Aynı durumun fıkhî mezhep mensupları için geçerli olduğu da söylenebilir. Özellikle

      

42 Aclûnî, a.g.e, c. I, s. 255. 43 Sabbâğ, a.g.e, s. 262.

44 Daha geniş ve detaylı bilgi için bkz. Kandemir, a.g.e, s. 28-45. 45 Kandemir, a.g.e, s. 38-39.

46 İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’t-ta’dil, c. II, s. 32. “Önceden kaderiye mezhebi mensubu iken pişman

olup suçunu itiraf eden Ebû Recâ’ Muhriz’in sözleri, vahameti gözler önüne serer niteliktedir. Onun şöyle dediği nakledilmektedir: “Kaderîden sakın bir şey rivâyet etmeyiniz. Vallahi biz, insanları mezhebimize çekebilmek için hadisler uydurur ve bu hareketimizle de sevap kazanacağımızı ümit ederdik. Bu şekilde dört bin kişiyi kaderiye mezhebine dâhil etmeyi başardım.“ İbn Ebî Hâtim, a.g.e, c. II, s. 32.

(22)

abdest, namaz ve bunun gibi ibadetlerin yapılış şekillerine ya da şart, rükun ve fürûâtlarına ilişkin bir takım rivâyetler, bazı fanatik mezhep taraftarlarının vazgeçemediği rivâyetler haline gelmiştir. İş bu rivâyetlerde ön plana çıkarak onları ele veren şey ise, Peygamber’e atfedilen hadislerin nübüvvet kokusundan uzak olmasıdır. Bu rivâyetlerdeki yapı genelde ya bir şeyi tarif eder, ya da hakkında ihtilaf bulunan şey hakkında kesin hüküm verir niteliktedir. Hz. Peygamber’in sahih sünnetini iyi bilen, onun konuşma tarzını tanıyan, insanlarla kurduğu diyaloglardan haberdar olan bir kişi için rekâket taşıyan bu sözleri seçebilmek çok zor olmasa gerektir. Sonraki dönemlerin tartışmalarına ait izlenim veren bu rivâyetlerin bir kısmı inanç grupları tarafından kullanılırken diğerleriyle ise amelî mezhepler ihticâc etmektedirler. Ortak noktaları ise ıstılahî lafızlarla tarifsel yapı, hukuk formu, literal bir dizge ve soru-cevap cümlesinin cevap kısmı gibi kurgulanmış olmalarıdır.

1. Îman İle İlgili Rivâyetlerdeki Rekâket

Kelâm ilmi inanç esaslarını konu alan bir ilim dalıdır. Dolayısıyla da öncelikli konusu her zaman iman olmuştur. Temellendirmesini usul-i selâse şeklinde yapan ve bu muhteviyatıyla; ilahiyat, semiyyât ve nübüvvât konularını işleyen, son şeklini hilafet bahislerini de içine alarak kazanan Kelâm ilmi, “İman artar mı? eksilir mi?” “Amel ondan bir cüz müdür değil midir?” gibi benzerleri çoğaltılabilecek pek çok soruya cevap aramıştır. Bu sorulara cevap aranması, muhaliflere karşı düşüncelerin savunulması ve düşüncenin meşrulaştırılıp kabul ettirilmesi gibi sebeplerden ötürü kelâmcılar, hadislerden destek almaya ihtiyaç duymuş, rîvayet kültürüne karşı duyarsız kalmamışlardır. Birçok sebepden dolayı kelâmcıların kullandığı bazı hadislere bakıldığında Hz. Peygamber’in söylemeyeceği hüviyete sahip olan basitçe kurgulanmış sözlerde üslup rekâketi söz konusu olduğu görülmektedir.

Rekâket bağlamında incelenebilecek olan rivâyetler kendisini daha çok îmân tarifi noktasında göstermektedir. Uydurma olduğu belirtilen “

ﺺﻘﻨﻳ ﻻو ﺪﻳﺰﻳ ﻻ نﺎﳝﻹا ن ”

إ

(İman, artmaz ve eksilmez)47 ile “

ﺺﻘﻨﻳو ﺪﻳﺰﻳ نﺎﳝﻹا”

(İman artar ve eksilir)48rivâyetleri üslûp rekâketi örneklerindendir. Rivâyetin uydurma olduğunu belirten İbnu’l-Kayyım (ö. 751/1350) kanaatine ilişkin bir genelleme de bulunarak “İman, artmaz ve eksilmez” ifadesinin yer aldığı her hadisin bir yalan ve uydurmadan ibaret olduğunu       

47 İbnu’l-Kayyım, a.g.e, s. 119. 48 İbnu’l-Kayyım, a.g.e, s. 119.

(23)

belirtir. 49 İman kavramının tarifinin yapıldığı bu rivâyetin kurgusallığı bizce de rekâkete sebebiyet vermekte olup Hz. Peygamber’in dilini yansıtmamaktadır.

ُﺺُﻘْـﻨَـﻳَو ُﺪﻳِﺰَﻳ ٌﻞَﻤَﻋَو ٌلْﻮَـﻗ َنﺎَﳝِﻹا ﱠنِإ”

(İman hem söz hem de ameldir. Artar ve azalır)50 ile İman tarifi yapan rivâyetlerden biraz daha fazla bilgi barındıran “

ُﺪﻳِﺰ

َﻳ

َنﺎَﳝِﻹا ﱠنَأ َﻢَﻋَز ْﻦَﻣ

ْنِﺈَﻓ ،ٌﺮْﻔُﻛ ُﻪُﻧﺎَﺼْﻘُـﻧَو ٌقﺎَﻔِﻧ ُﻪُﺗَدَِﺰَﻓ ُﺺُﻘْـﻨَـﻳَو

ِ ْﻢُﻬَـﻗﺎَﻨْﻋَأ اﻮُﺑِﺮْﺿﺎَﻓ ﻻِإَو ،اﻮُﺑَ

ِﻦَْﲪﱠﺮﻟا ُءاَﺪْﻋَأ َﻚِﺌَﻟوُأ ، ِﻒْﻴﱠﺴﻟ

(İmanın artıp

eksileceğini zanneden kimse şunu bilsin ki imanın fazlası nifak, azı ise küfürdür. Bu kanaatinden vazgeçmeyenin boynunu kılıçla vurunuz. Bunlar Rahmân’ın düşmanlarıdırlar) 51 rivâyetinin de sübût ve üslûp açısından mezkûr iman rivâyetlerinden ayrılan tarafları bulunmamaktadır.

Geride geçen “İman artar ve eksilir” sözünün doğru olduğunu aktaran İbnu’l-Kayyım, selef ulemâsının bu doğrultuda icmâ’ ettiğini ve bu sözü İmam Şâfî’nin ve daha pek çok kimsenin de naklettiğini söylemektedir. Ancak o, bununla beraber bu mezkûr rivâyetin Hz. Peygamber’e iftira olduğunu belirterek rivâyetin rekâketinin üslupta söz konusu olduğunu yoksa manası için rekâketten bahsedilemeyeceğini zımnen ifade etmektedir.

Yine “

قﻮﻠﳐ ﲑﻏ لﺰﻨﻣ ﷲ مﻼﻛ نآﺮﻘﻟا نأ”

(Kur’ân, Allah’ın kelâmı olup indirilmiş ve mahlûk değildir) 52 şeklindeki rivâyet de rekâket bağlamında ele alınabilir. Resûllullah’a nispet edilen bu söze sahâbe, tâbiîn, Ehl-i sünnet ve fıkıh imamlarının icmâ’ ettiğini iddia eden İbnu’l-Kayyım bununla birlikte sözkonusu lafızların Resûlullah’tan gelmediğini ve bu türdeki rivâyetleri Hz. Peygamber’e isnadının yanlış olduğuna dikkat çeker.53

      

49 İbnu’l-Kayyım, a.g.e, s. 119. 50 Kârî, a.g.e, s. 65.

51 İbn Arrâk, Tenzîhü’ş-şerîa, c. I, s. 149-151; Kandemir, a.g.e, s. 38-39.

Karşıt görüşlü kelâmcıların uydurduğu rivâyetler oldukça dikkat çekici boyuttadır. Bu kelâmî gruplardan birisi de Mürcie mezhebidir. Mürcie mezhebinden olan kimseler imanın artıp azalacağını kabul etmemekteydiler. Dolayısıyla imanın artmayacağını ve azalmayacağını içeren rivâyetlerin onlar tarafından ihdas edilmiş olmasının üzerinde durulmuştur. Onlara göre önemli olan imanın bulunmasıdır. İmanı olan bir kimseye yapacağı günahlar hiçbir zarar veremez. Buna paralel olarak “müşrik olan birinin yaptığı ibadetler, nasıl ki ona hiçbir fayda temin etmiyorsa, mü’min olan bir şahsın yapacağı günahlar da ona bir zarar veremez.” şeklinde bir hadis vaz’ etmişlerdir. İbn Arrâk, a.g.e, I, s. 153; Kandemir, a.g.e, s. 40.

52 İbnu’l-Kayyım, a.g.e, s. 119.  53 İbnu’l-Kayyım, a.g.e, s. 119.

(24)

Kelâm tarihinde farklı inanç ekolleri arasındaki şiddetli tartışmalar nazar-ı itibara alındığında birbirlerinin zıttı mahiyetteki bahsi geçen rivâyetlerin Allah Resûlü yerine fırka mensuplarına ait olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Yine bu tartışmaların izinde yer alan ve İbn Mâce’de (ö. 273/887) de geçen “

،ِنﺎَﺴِّﻠﻟِ

ٌلْﻮَـﻗَو ، ِﺐْﻠَﻘْﻟِ ٌﺔَﻓِﺮْﻌَﻣ ُنﺎَﳝِْﻹا

ِنﺎَﻛْرَْﻷِ ٌﻞَﻤَﻋَو”

(İman kalple tasdik, dil ile ikrar, âzâlarla ameldir.)54 rivâyetinde de öncekilere benzer rakîk üslûb var olup savunucularına hitap eder bir şekilde iman tarifi yapılmaktadır.55 Üç merhalede imanın rükünlerini netleştiren bu rivâyet ifade yapısı itibariyle Hz. Peygamber’e ait gözükmemektedir. Metniyle, âdeta bir akaid formülünü ve ilmî tarifleri andıran bu rivâyet iman-amel ilişkisi tartışmalarının bir yansıması izini taşımakta olup üslûbu formüle edilmiş bir yapıdadır.56 Bu sözün, ameli imandan bir cüz sayarak günah işleyenlerin kâfir olduğunu söyleyen Hâricî zihniyetli kimselerce uydurulmuş olması kuvvetle muhtemeldir.57

Doğrudan îman tarifi yapılmasa da rivâyetin haber verdiği şeylere inanmayanların İslâm dairesi içinden çıkacağını ifade eden “

ﲟ ﺮﻔﻛ ﺪﻘﻓ يﺪﻬﳌا جوﺮﺧ ﺮﻜﻧأ ﻦﻣ

ﻦﻣو ﺪﻤﳏ ﻰﻠﻋ لﺰﻧأ ﺎﲟ ﺮﻔﻛ ﺪﻘﻓ ﻰﺴﻴﻋ لوﺰﻧ ﺮﻜﻧا ﻦﻣو ﺪﻤﳏ ﻰﻠﻋ لﺰﻧأ

ﻓ ﻩﺮﺷو ﻩﲑﺧ رﺪﻘﻟ ﻦﻣﺆﻳ ﱂ

لﺰﻧأ ﺎﲟ ﺮﻔﻛ ﺪﻘ

يﲑﻏ ر ﺬﺨﺘﻴﻠﻓ ﻩﺮﺷو ﻩﲑﺧ رﺪﻘﻟ ﻦﻣﺆﻳ ﱂ ﻦﻣ لﺎﻗ ﷲ نأ ﱐﱪﺧأ ﻞﻴﺋاﱪﺟ نﺈﻓ ﺪﻤﳏ ﻰﻠﻋ

”(Kim Mehdî’nin çıkışını inkâr ederse Muhammed’e indirileni reddetmiştir. Kim İsâ’nın nüzûlünü inkâr ederse de Muhammed’e indirileni reddetmiştir. Yine kim hayrıyla ve şerriyle kadere îmân etmezse de Muhammed’e indirileni reddetmiştir. Çünkü Cibrîl’in bana bildirdiğine göre Allah ‘kim hayrıyla ve şerriyle kadere inanmazsa başka bir tanrı edinsin’demiştir)58 rivâyeti de üslûp rekâketinin söz konusu olduğu başka bir kelâmi içerikli bir rivâyettir.

İnanç ekolleri tarafından kullanılan, birbirlerinin zıttı ve benzeri olan akîde ile ilgili bu rivâyetlerin üslupları birbirine benzer durumdadır. Kurgusal mahiyetteki bu

      

54 İbn Mâce, Sünne, 9; Kârî, el-Masnû’, s. 70, Aclûnî, a.g.e, c. I, s. 29. 55 İbnu’l-Cevzî, Kitâbu’l-mevdûât, c. I, s. 128.

56 M. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, s. 300.

57 Sehâvî ve Aclûnî’nin bu hadisin İbn Mâce’de yer aldığını söyleyerek zımnen hadisin uydurma

olamayacağına işaret eden Ali el-Kâri’nin bu naklini Abdülfettah Ebû Ğudde şu şekilde eleştirir: “Hadisin Sünen-i İbn Mâce’de olması onun uydurma olmadığı anlamına gelmez. Zira Sünen-i İbn Mace’de otuzdan fazla uydurma hadis bulunmaktadır.” Bkz. Ali el-Kârî, el-Masnû’, s. 70-71.(Muhakkikin dipnotu) Ayrıca bkz. Uydurma Olduğuna İttifak Edilen Hadisler, (el-Masnû’ tercümesi), s. 98.

(25)

sözlerin müşterek noktaları ise hemen her birinin yapısının Hz. Peygamber dönemindeki yaygın olan dili yansıtmamasıdır. Benzer dile sahip rivâyetler sadece inanç sahasında yer almamış amelî sahada da kendisine yer bulmuştur.

2. Fıkıh İçerikli Rivâyetlerin Rekâketi

Kelâmi mezhepler, tartışmalarında düşüncelerini temellendirmek ve karşı tarafa delil sunabilmek için bazı rivâyetleri kullanmışlardır. Söz konusu bu rivâyetlerin sahih hadislerde olan belli bir ahenge sahip olmadığı gibi yine kendisiyle istidlâl edilen bazı fıkhî hadislerde de benzer durumlar mevcuttur. Kelâmi fırkaların görüşlerini destekler nitelikteki hadislerde olduğu gibi fıkhî içerikli bir takım rivâyetlerin de belli bir mezhebin görüşünü yansıtır içerikli olması dikkat çekicidir.

Delil olarak kullanılan bir takım ahkâm hadislerinin metinleri de literal formlarından dolayı tıpkı kelamcıların kullandığı hadislerdeki gibi belli bir kurgusal kimliktedir. Hadis ilmiyle iştiğal eden kimselerin gözünden kaçmayacak özellikleri haiz olan bu rivâyetlerin üslûbu onların rekâketini göstermektedir. Misaller:

a. “

ءﻮﺿﻮﻟا ﰲ نﺎﺘﻨﺳ ﺔﺑﺎﻨﳉا ﰲ نﺎﺿﺮﻓ ﺎﻤ إ”

(Mazmaza ve istinşâk cünüp kimse için gusülde farzdır. Abdestte ise sünnettir)59

b.

”ﻞﺋﺎﺳ مد ﻞﻛ ﻦﻣ ءﻮﺿﻮﻟا”

(Akıcı olan her kan abdesti bozar) 60

c. “

ةﺮﺴﻟا ﺖﲢ لﺎﻤﺸﻟا

ﻰﻠﻋ ﲔﻤﻴﻟا ﻊﺿو ﺔﻨﺴﻟا ﻦﻣ نإ

(Namazın kıyamında sağ eli sol elin üzerine koyarak göbek altında bağlamak sünnettir)61

      

59 Merğînânî, el-Hidâye, I, s. 16; Zeylâî, a.g.e, I, s.78.

Zeylâî bu rivâyetin ğarîp olduğunu söyler. Hadisin farklı versiyonlarını da zikreden Zeylâî, rivâyetlerin tariklerindeki râvilerle ilgili cerh-ta’dil âlimlerinin yaptığı değerlendirmelere yer verdikten sonra Hanefiler’e göre mazmaza ve istinşâkın gusül ve abdestteki hükmü ile ilgili Peygamber’in uygulamalarıyla ilgili sahabe kavillerini zikrederek konuyu geniş bir şekilde irdeler. Bkz. s.78-79.

60Burhaneddin el-Merğînânî, el-Hidâye, c. I s. 14; Zeylaî, Nasbu’r-râye, c. I s. 35-36; Hüseyin

Kahraman, Hadislere Göre Kanama ve Abdest, s. 55-103.

Sahabeden Zeyd bin Sabit ve Temîm ed-Dârî tarafından nakledilen bu rivayet, Hanefiler tarafından kanın abdesti bozduğunu ispat etmek için delil olarak kullanılmıştır. Temim ed-Dârî rivâyetini, es-Sünen’ine almış olan Dârekutnî rivâyetin isnadında iki mechul râvinin bulunduğunu söyler. Hidâye’nin hadislerini tahriç eden İmam Zeylâî ise Zeyd b. Sâbit rivâyetinin sadece Ahmed b. Ferc’ten geldiğini ve Onun hakkında söylenen “hadisi ile ihticac edilmez”, “zayıf bir râvî olmakla beraber insanlar onun hadisini alırlardı”, “mahalluhu’s-sıdk” gibi sözleri nakletmekle yetinir. Bkz. Zeylâî, a.g.e, s. 35-36. Ayrıca kanın abdesti bozup bozmamasıyla hakkında daha etraflı bilgi veren müstakil bir çalışma için bkz. Kahraman, Hadislere Göre Kanama ve Abdest.

61 Merğînânî, a.g.e, I, s. 47; Zeylaî, a.g.e, c. I, s. 313. Benzer rivâyetler için bkz. Ebu Dâvûd, Salât,

(26)

d. “

ةﻼﺻ ﻪﻴﻠﻋ ﻦﳌ ةﻼﺻ ﻻ”

(Üzerinde namaz borcu olan kimsenin namazı sahih olmaz.)62

e. “

ﻩؤﺎﻛﺮﺷ ﻢﻬﻓ ﺔﻋﺎﲨ ﻩﺪﻨﻋو ﺔﻳﺪﻫ ﻪﻴﻟإ ﺖﻳﺪﻫأ ﻦﻣ”

(Bir topluluğun içinde kendisine hediye verilen kimseye yanındakiler de ortak olur)63

f. “

ﻪﻟ ةﻼﺻ ﻼﻓ عﻮﻛﺮﻟا ﰲ ﻪﻳﺪﻳ ﻊﻓر ﻦﻣ”

(Kim ellerini rükûya giderken kaldırırsa onun namazı geçersizdir)64

Görüldüğü üzere kelâmi fırkalar ile fıkhî mezheplerin kullandıkları bir takım rivâyetlerin yapıları benzerlik arz etmektedir. Nasıl ki kelamcıların istidlâl ettiği hadisler onların görüşlerinin bir tezahürüyse fıkıhçıların kullandığı bazı rivâyetler de onların kendi mezhebinin görüşünün sanki hadis formuna bürünmüş hali gibi gözükmektedir. Örneğin zikrolunan rivâyetlerden mazmaza ve istinşâkın taharetlerdeki hükmü, namazda ellerin nasıl ve nerede bağlanacağının şekli, akıcı olan kanın abdesti bozması ve ellerin rükû öncesi ve sonrasında kaldırılmasının yasaklanması ile ilgili hadisler Hanefilerin görüşüne mutabık mahiyettedir.65 Ne var ki bu hadislerin üslubu sahih hadislerin metinlerinde bulunan ve aranan şekildeki gibi değildir. Bu türdeki hadislerin önemli bir kısmının genellikle Ehl-i hadis tarafından hadise duyarsızlıkla itham edilen Hanefî mezhebinin kitaplarında66 yer aldığından bahsedilmiş olup bu durum Hanefîlerin eleştirilmelerine sebebiyet vermiştir.67

      

Kıyamda el bağlamada hangi elin hangi el üzerine koyulup elin nerede duracağını ifade eden hadisi uzunca değerlendiren Zeylâî bu sözün Hz. Ali’nin sözü olmasına işaret eder ve konuya ilişkin birçok haberi bir arada zikrederek meseleye geniş bir bakış açısı ile bakılmasını sağlar. Bkz. c. I, s. 313-318.

62 İbnu’l-Kayyım, İbrahim el-Harbî’nin: “Ahmed b. Hanbel’e, bu hadisi sordum. O da: ‘Bu hadisi

bilmiyorum’ diye cevap verdiğini ve İbrahim el-Harbî’nin ‘ Ben de bu hadisin, Resûlullah (s.a.v)’in hadis(ler)i içerisinde olduğunu duymadım’ dediğini nakletmektedir. Bkz. İbn Kayyım, a.g.e, s. 122.

63 İbnu’l-Kayyım, a.g.e, s. 135. İmam Buhârî de Sahîhi’nde İbn Abbas’tan nakledilen bu rivâyetin

sahih olmadığını bizzat bap başlığı yaparak reddetmiştir. Bkz. Buhârî, Hibe, 25.

64 İbnu’l-Kayyım, a.g.e, s. 139. İbn Kayyım, “Allah, bu hadisi uyduran kimseyi rezil etsin” dediği bu

rivâyeti namazda rükûya giderken ve rükûdan doğrulurken elleri kaldırmayı men eden hadisleri topladığı bölümde zikretmiştir. O, ellerin rüku öncesi ve sonrasında kaldırılmasını yasaklayan bu tür hadislerin uydurma olduğunu söylemektedir. Bkz. s. 136-139. Ellerin kaldırılmasıyla ilgili tafsilat için bkz. Zeylaî, a.g.e, s. 389-405.

65 Namaz borcu olan kimsenin kıldığı ve kılacağı namazların sıhhatini açıklayan rivâyet, sahibi tertip

olan kimsenin kazaya kalmış olan namazı kılmadan eda edeceği namazın sahih olmayacağının söylenmesi ile topluluk içerisinde verilen hediyenin müşterekliğinden bahseden rivâyet sonraki dönemlerin diline yakın durmaktadır.

66Bazıları bu minvaldeki hadislerin Hanefi mezhebinde çokça bulunmasını Kûfelilerin, hadis

kültürlerinin eksik kalan yönlerini mezhep taassubuyla asılsız şeylerle doldurmalarına bağlamışlardır. Bkz. Yıldırım a.g.e, s. 659. Ayrıca İbn Haldûn da Iraklıların hadisten çok fıkıhla iştiğal ettiklerine ve

(27)

Erken dönem müçtehitlerinden İmam Ebû Yûsuf (ö. 182/798) er-Redd alâ Siyeri’l-Evzâî adlı eserinde ilim ehli tarafından bilinmeyen hadislere karşı fakihlerin dikkatli olmasının gereğinden bahseder. Sayıları günden güne artan ve Hz. Peygamber’e isnâd edilen pek çok rivâyetin hem bilinmemesine hem de bazılarının Kur’an ve sünnete uygun olmadığına değinen Ebû Yûsuf fukahâyı, bilhassa şâzz hadislere dikkat etmeye, hadislerde olan genel çizgi ve ortak ruha yakın durmaya davet ederek rastlanılan sıra dışı bir rivâyetin kıyasla (kural) test edilmesinin lüzumuna dikkat çeker.68 Ebû Yusuf’un bu değerlendirmeleri birçok fakih tarafından kullanılan rivâyetlere karşı bir tedbir tavsiyesi şeklinde de okunabilir.69 Dolayısıyla fıkıhçıların istidlal ettiği bazı hadislerin Hz. Peygamber’e mi yoksa bir fıkıh âlimine mi ait olduğunun iyi araştırılması gerektiğini belirten Ebû Yûsuf, zannımızca bu değerlendirmeleriyle zımnen de olsa ahkâm hadislerinin metinlerinin titizlikle incelenmesi gereğini beyan etmektedir.

Erken dönemden itibaren dikkatli olunması uyarıları yapılan bu nevi hadislerin metinleri yukarıda da görüldüğü üzere farklı bir forma sahiptir. Bu tür hadislerde, Hz. Peygamber’in kendi döneminde konuşulmayan şekildeki ıstılâhî kullanımlar (farzdır, sünnettir gibi) ve kuralsal cümleler yer almış olup bu durum rivâyetlerin üslubunun

      

hadis kültürlerinin Hicaz ehlininki gibi olmadığına işaret etmektedir. Bkz. Mukaddime, c. 1, s. 415. Hanefilerin hadisle olan ilişkisi için daha geniş bir çalışma için ise bkz. İsmâil Hakkı Ünal, Ebû Hanîfe’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebi’nin Hadis Metodu, Ankara, Diyanet İşleri Başkanlığı, 2012.

67 Hanefilere yönelik yapılan bütün bu tenkitler Hanefilerin hadis-sünnet anlayışını tam anlamıyla

resmeder niteliğe sahip değildir. Rakîk rivâyetlerin Hanefi mezhebinin literatüründe yer alması bir vâkıa olmakla beraber mezhebin görüşleri tümüyle bu hadislerden çıkartılmamıştır. Örneğin el-Hidâye’nin hadislerini tahriç için yazılan Nasbu’r-râye’ye bakıldığında zayıf veya uydurma olan rivâyetlerin kritiği yapıldıktan sonra konuyla ilgili sahih hadislerin de zikredildiği görülür. Ayrıca bilhassa Kûfe’ye gelen sahâbilerin Hz. Peygamber’den naklettikleri uygulamaların da genişçe yer tutması Hanefilerin her zaman sahih olmayan hadislerle istidlal etmediklerini göstermektedir. Zira mevzu bahis edilen rivâyetler “Peygamber’in sözü” şeklinde hadis profiline büründürüldüğü için hadis kritiği açısından rekâket söz konusu olabilmektedir. Dolayısıyla fıkhî istidlal yapılırken hadislere bakıldığı kadar uygulamanın da dikkate alındığı hatırdan çıkarılmamalıdır. Hanefi Mezhebinin hadis alma ve anlama metotları hakkında daha geniş bilgi için Bkz. Zeylâî, a.g.e, s. 23-64. Özellikle ibadet konularında zayıf ve rakîk hadislerin diğer delillerle beraber değerlendirilmesinin örnekleri için ise bkz. Zeylâî, a.g.e, I, s. 10-34. Kûfe şehrinin Hanefi mezhebine olan etkisi için ise bkz. Ahmet Hamdi Furat, Hanefi Mezhebinin İlk Oluşum Dönemi ( Sosyal Yapının Hukuka Etkisi), s. 91-150.

68 Ebû Yusuf, er-Redd âlâ siyer’il-Evzâî, s. 31; Fazlurrahmân, Tarih Boyunca İslamî Metodoloji

Sorunu, s. 49; Yıldırım, Hadiste Metin Tenkidi, s. 659.

69 İbn Teymiyye, “Yerin nebatı onun zekâtıdır.”, “Öşür ve harac mümin üzerinde toplanmaz.” Üç şey

bana farz sizlere ise nafiledir: Vitr, kurban ve sabah namazının iki rekatı.”, “On dirhemden aşağı mehir olmaz.”, “ Abdest çıkandan dolayıdır, girenden değil.” gibi rivâyetlerin de fukaha dilinde yaygın bir halde kullanıldığını ancak asıllarının bulunmadığını belirtmektedir. İbn Teymiyye, Minhâcu’s-sünneti’n-nebeviyye, c. VII, s. 430; Yıldırım, a.g.e, s. 660.

(28)

rekâketine sebep olmuştur. 70 Binâenaleyh bu rivâyetlerin, fıkıh kitaplarındaki cümlelere benzemesi ya da bir hükmü açıklar nitelikteki hukuk maddesini andırması, bu sözlerin Hz. Peygamber’den çok fıkıh âlimlerinin ifadelerine benzemektedir.71

III. MANA REKÂKETİ

Hadis münekkidlerinin hangi hadislerin Hz. Peygamber’e ait olduğunu hangisinin de ait olmadığını anlama noktasında mümareseleri mana rekâketinin anlaşılması hususunda da önemli rol oynamaktadır. “Mâna rekâketi” ya da “Mananın fesâdı” olarak adlandırılan bu ölçüt, hadisin muhtevasının bozuk ve’veya saçma olması olarak izah edilmiştir.72 Bu bakımdan Kur’ân ve sahih hadisler üzerinden Hz. Peygamber’i iyi tanımak, onun ne söyleyeceği ve ne söylemeyeceği noktasında belirleyici olabilecektir. Zira muhaddislerin de belirttiği gibi rekâket, daha çok hadis rivâyetlerinin manasında bulunmaktadır.73 Klasik kaynaklarda da mana bozukluğuna ilişkin örneklerin daha çok olması da iddiayı teyid etmektedir.

Mana rekâketine daha çok rastlanılması hadisçileri bu problemi farklı yollardan çözmeye sevketmiştir. İbnu’l-Kayyım (ö. 751/1350) başta mana rekâketini içine alacak şekilde kendisine sorulan “Senedine bakılmaksızın hadisin uydurma olduğunu gösterecek bir ölçü var mıdır?” sorusuna verdiği cevapla manadaki aksayan yönlerin nasıl anlaşılacağını doktrine etmeye çalışmıştır. O, el-Menâru’l-Munîf adlı eserinde şöyle der: “Bu çok önemli bir sorudur. Uzun müddet hadisle iştiğal edenler rivâyetlere karşı belli bir ünsiyet kesbederler ve onlar bu yolla Resûlullah’ı iyi tanırlar. Böyle bir kimse sahih hadisleri, Resûlullah’ın yolunu, emirlerini ve yasaklarını iyi bilir. Onun yol gösterme tarzını, anlattığı, insanları çağırdığı, hoşlandığı, hoşlanmadığı, ümmet için şeriat olarak koyduğu hususları tanımada meleke ve kudretli bir idrake ulaşır. Böylece artık o sanki Resûlullah’ın sahâbîsi gibi olmuştur. Bu tarz bir kişi de Hz. Peygamber’in hallerini, üslûbunu, konuşma tarzını, sözlerini ve fiillerini kavrar ve onun sözü olanlarla olmayanları birbirinden ayırt

      

70 Gece ibadeti Kur’ân’ı ezberlemiş olan herkes için farzdır.” rivâyeti de benzer yapıdadır. İlgili

rivâyete el-Muğnî fi’d-dua’fâ adlı biyografik eserinde yer veren Zehebî, râviler hakkından bilgi verdiği bu kitapta ilgili sözü zikretmiş ver ardından da “yalan bu şekilde olur” diyerek gece ibadetini hafızlara farz kılan bu rivâyeti tenkid etmiştir. Bkz. Zehebî, a.g.e, c. II, s. 624. Zehebî’nin reddettiği bu rivâyetin metni, bir suale verilmiş cevabı andırır nitelikte olup kurgusal bir yapıdadır. Söz konusu rivâyete ibadeti emreden ve tavsiye eden nassların bütününden hareketle bakıldığında bu kelamın Hz. Peygamber’den nakleden sahih hadislere benzemediği anlaşılmaktadır.

71 Yıldırım, Hadiste Metin Tenkidi, s. 658-659.

72 İbnu’s-Salâh, a.g.e, s. 99, Zerkeşî, a.g.e, c. II, s. 268, İbn Kesîr, İhtisâri Ulûmi’l-hadîs, s. 57. 73 Suyûti, Tedrîb, c. I, 350

Referanslar

Benzer Belgeler

Romatoid artrit tan›s›yla 3 y›ld›r metotreksat kullan- makta iken tek tarafl› eksuda niteli¤inde plevral efüzyon geliflen, histopatolojik olarak romatoid artitin plevra

2.) Bu defteri bana deniz verdi.. 3.) Halamlar

Ali Çelebi, Hans Hoffman'ın atölyesinde geçirdiği üç yılı aşkın süre içinde ilkin desen çizmesini öğrendi.. O desen ki, büyük ingres'in deyisiyle,

Bu zaviyeden bakıldığında, yeni yeni şekillenmeye başlayan bu düşünce tarzının başka bir ifadeyle “eleştirel bakış açısının” arka planında ülke dışına

Ancak, çağdaş hadisçilerden Muhammed Mustafâ el-A’zamî kelimenin hadisçiler arasındaki kullanımını da göz önünde bulundurarak nakd’e şöyle bir tarif

Peygamber’in verdiği kararlarda ve sohbetlerinde, söylediklerini tekit etmek ve zikrettiği hususun Kur’an’da da geçtiğini hatırlatarak dinleyenlerin Kur’an bilgilerini

1- Metin tenkidi yapılmış mıdır, yapılmamış mıdır, gerek var mıdır, yok mudur tartışmaları devam ederken bu sahada pek çok çalışma yapılmaktadır.. Bunların

Charleston South Carolina – Downtown Market Kaynak: Juan Enriquez, «Ethics in the Age of Technology»... Kaynak: Juan Enriquez, «Ethics in the Age