• Sonuç bulunamadı

Dinin Temel Prensipleri Bakımından Rekâket

Belgede Hadislerin Tahlilinde Rekâket (sayfa 49-52)

E. GENEL KURALLAR VE KABULLER AÇISINDAN REKÂKET

1. Dinin Temel Prensipleri Bakımından Rekâket

Sistemli olan her nizam, kendi içinde bir takım prensipler ve kurallar bütününe sahiptir. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar Peygamberlerin anlattıkları dinlerin hepsinin ortak adı olan İslam dini de yüce Allah’tan geldiği için en mükemmel yapıya sahiptir. Böyle bir dinin elçilerinin sonuncusu olan Hz. Peygamber’in dinin temel prensiplerini hiçe sayacak ve bu nizamı bozacak şekilde bir şeyler söylemesi selim akıl sahipleri açısından muhaldir. Nassların zihinlerde oluşturduğu sağlıklı bir anlayıştan hareketle Hz. Peygamber’in söyleyeceği sözlerin irşad etmekle yükümlü olduğu din ile uyum içerisinde olması gerektiği kavranabilir. Ve bu düşünce ile bakıldığında bazı rivâyetlerin problemlerine vakıf olunabilir. Misal olarak şunlar gösterilebilir:

a. “Arap’ın adaletindense Türk’ün zulmü yeğdir.” 187 Ali el-Kârî (ö. 1014/1605), ırkçılık uğruna adaletin zulme feda edilebileceğini söyleyen bu hadisin zahirinin küfür olduğunu söyler. 188 Sarahaten ırkçılık barındıran ve Türklerin zulmünün Arapların adaletine tercih edileceğini söyleyen bu rivâyet hiçbir yönüyle İslâm’ın prensipleriyle bağdaştırılamaz. Zira İslam’ın en temel yapı taşlarından birisi hiç şüphesiz adalettir. İslam dini her yönüyle adaleti tesis etmeyi amaçlamışken Peygamber efendimizin ırkçılık gibi yapılması basit ancak yıkıcı etkisi çok fazla olan

      

186 Dumeynî, Mekâyis, s. 207; Yıldırım, Hadiste Metin Tenkidi, s. 585.

187 Sehâvî, el-Mekâsıdu’l-hasene, s. 288, Ali el-Kârî, Esrâr, s. 173, Aclûnî, a.g.e, c. I, s. 337. 188 Ali el-Kârî, a.g.e, 173, Aclûnî, a.g.e, c. I, s. 337.

böyle bir şeyi söylemesi düşünülemez.189 Bu, ırkçı bir söz olup sığ düşünen insanların sarfedebileceği tehlikeli bir söylemdir.190 Allah Resûl’ü ise bundan berîdir.

b. “Günahları mağfiret edilmiş birisiyle yemek yiyene mağfiret edilir.”191 Kur’ân-ı Kerîm ve sahih sünnetin oluşturduğu anlayışa göre kişinin affedilmesi, yapmış olduğu samimi bir tövbeye ve istiğfara bağlı olup bağışlanma kararı ve bilgisi yalnızca Allah katındadır. 192 İnsanı hüsrandan koruyacak şeyler de kendi yaptıklarından başkası değildir.193 Tevbe, istiğfar, mağfiret ve necat kavramlarının oluşturduğu prensibe göre affedilmiş bir kişi ile yemek yiyen kimsenin affa mazhariyeti problemlidir. Hz. Peygamber, affedilmek gibi ulvî bir olguyu basitleştirecek şeyleri söylemeyeceği için meselenin bu kadar basite indirgenmesi mananın rekâketine işarettir. Konuyla ilgili bir değerlendirme yapan İbn Teymiyye (ö. 728/1328) Müslümanlarla birlikte kâfirlerin ve münafıkların da bir arada yemek yemelerini haklı bir şekilde gerekçe göstererek rivâyetin metninin kesinlikle doğru olmadığını ifade eder.194

Günahların kolayca silindiğini ifade eden “Ölüm her müminin günahlarına

kefarettir”195 rivâyeti de aynı minval üzeredir. Buna göre mümin bir kimse istediği

kadar günah işleyebilir. Zira yaptığı günahlar ölüm ile birlikte silinecektir.196

      

189 “Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin ve

adalet numunesi şahitler olun. Bir topluluğa karşı beslediğiniz kin ve öfke, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil davranın, takvâya en uygun hareket budur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Mâide/8) ayeti ile “ Ey iman edenler! Sizin, anne-babanızın ve akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. O kişi zengin de fakir de olsa, Allah’ın hakkı onların her birinin (hakkının) önüne geçer. Öyleyse, kendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. Çünkü, eğer (hakikati) çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa 135) ayetleri adalet kavramına ısrarla vurgu yapmaktadır. Ayrıca bu ayetteki “hevâ” kelimesinin “boş arzu ve istek”, “heves” anlamlarında olması, nefsi arzulara uyarak adaletsizlik yapmanın da davranışta basitlik (rekâket) anlamına gelmesi dikkat çekicidir.

190 Nitekim ırkçılık bağlamındaki bir rivâyet tezimizin ikinci bölümünde genişçe işlenecektir. 191 İbnu’l-Kayyım, a.g.e, s. 140, Aclûnî, a.g.e, c. II, s. 230.

192 “Kim bir kötülük yapar yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah’ı çok

bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.”, (en-Nisa, 4/106), Allah’tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır. Çok merhamet edendir.” (en-Nisa, 4/110) gibi ayetler konuyla ilgili net mesajlar vermektedir.

193 Yıldırım, Hadiste Metin Tenkidi, s. 585.

194 İbn Teymiyye, Ehâdîsu’l-kussâs, s. 73; Sehâvî, el-Mekâsıdu’l-hasene, s. 628; Aclûni, a.g.e, c.II s.

230. Söz konusu hadis için hocası İbn Hacer’in “Uydurmadır. Ne sahihtir, ne hasendir ne de zayıftır. İsnadı yoktur.” dediğini nakleden Sehâvî’nin O, “manası sahihtir” diyerek Allah için ve bereket niyetiyle yenildiği takdirde yemek yiyen kişini affedileceğini söylediği nakledilmektedir. Ayrıca bu hadisin bazı sâlih kimseler tarafından rüyada Hz. Peygamber’e sorulduğu onun da “Hayır” dedikten sonra bu sözleri söylediği de aktarılmaktadır. Bkz. (Aclûnî, a.g.e, c.II s. 230.) Bütün bu zorlama tevillerle beraber mağfiret edilmenin bu kadar basite indirgenmesi dinin hakikatlerine uymamaktadır.

195 Sâğânî, ed-Durru’l-multakat fî tebyîni’l-ğalat, s. 20. 196 Yıldırım, a.g.e, s. 595.

Günahtan kaçınma anlayışını yok ederek affedilmeyi basite indirgeyen bu rivâyet günahtan kaçınmakla emrolunan insanları dinin temel isteklerinden uzaklaştıracak bir mahiyettedir.

c. “Âşık olup iffetli davranan ve bu halini gizleyerek ölen şehittir.”197 Şehitlik gibi önemli bir makama kadın-erkek aşkı çerçevesinde bu şekilde ulaşılabileceğinden bahseden ilgili rivâyet şehadet kavramının dindeki yerinin yanlış anlaşılması sonucunu doğurmaktadır. Meseleye, benzerleri çok olan “Allah yolunda öldürülenlere

(şehitlere) ölü demeyin. Bilakis onlar diridirler. Ancak siz anlayamazsınız”198 ayeti ve

sahih hadislerin oluşturduğu anlayış ile yaklaşmak önemlidir.199 Din dilinde, başta fî sebîlillah çarpışıp öldürülenler olmak üzere, kendisini Allah yoluna veren kimselere de bu yolda can verdikleri takdirde şehit denilmektedir. Ancak aşkından ölen kimselerin şehadeti hak etmesine ilişkin bir kayıt yoktur. Buradan anlaşılıyor ki iffetli bir âşığa aşk duygusunu sinesine hapsederek öldüğünde ona kutlu bir ölüm vaadeden işbu rivâyet şehitlik mertebesinin kapsam alanı dışında yer almaktadır. Mezkûr ifade bu yönüyle basit olduğu için İbnu’l-Kayyım’ın (ö. 751/1350) da belirttiği üzere Hz. Peygamber’in kelamı olamaz.200

Rivâyetin mevzû olduğunu düşünen201 ve hadisleri genelde sened bakımından dikkate alan İbnu’l-Kayyım gibi bir âlimin, bu hadisin manasının ne kadar bozuk olduğunu göstermek için “Bu hadisin senedi güneş gibi olsa dahi galattır, vehimdir…” demesi önemlidir.202 Zira bu rivâyet özelinde olsa da onun, rekâkete işaret edecek şekilde metin tenkidinde bulunması ve gerekirse isnadın sahih olmasını önemsemeyeceğini beyan etmesi metin tenkidi bağlamında ele alınıp üzerine düşünülmesi gereken dikkat çekici bir ifadedir.203

      

197 İbnu’l-Kayyım, a.g.e, s. 140; Aclûnî, a.g.e, c. II, s. 263.

198 Bakara, 2/153. Şehitliği anlatarak genel bir kabul oluşturan daha pek çok ayet vardır. Bkz. en-Nisa,

4/74, Âli İmrân, 3/169, 170, 195, et-Tevbe, 9/111, el-Hac, 22/58.

199 “Kim Allah yolunda evinden ayrılır, sonra da öldürülür, yahut atı veya devesinin boynunu kırar

veya zehirli bir hayvan sokar ya da yatağında ölür ise, Allah’ın dilediği hangi musibetle ölmüş olursa olsun şehit olarak ölür.” Ebû Dâvûd, Cihad, 15.

200 İbnu’l-Kayyım, Zâdu’l-meâd fî hedyi hayri’l-ıbâd, c. IV, s. 275-276; Yıldırım, a.g.e, s. 587. 201 Bkz. İbnu’l-Kayyım, Menâr, s. 140.

202 Bkz. İbnu’l-Kayyım, Zâdu’l-meâd, c. IV, s. 275-276; Yıldırım, a.g.e, s. 587.

203 Aşkından ölen kimse ile alakalı bu rivâyet hakkında değerlendirme yapan İbnu’l-Kayyım aşkı da

hedefine oturtarak uzun ve ilginç yorumlarda bulunur: “Bunun Hz. Peygamber’den gelişi sahih değildir, zaten onun kelamı olması mümkün değildir. Çünkü şehitlik, Allah katında yüce bir mertebedir, sıdıkların derecesine yakındır. Sıddıklık makamı için ise yapılması gereken ameller, sahip olunması gereken hasletler vardır. Bu makamı elde etmek için bunlar şarttır. Muhabbette (Allah’ın yanına) başkasını katmak, kalpten Allah’ı çıkarmak, kalp ve ruhu başkasına sunmak ve de Allah dışında

Belgede Hadislerin Tahlilinde Rekâket (sayfa 49-52)