• Sonuç bulunamadı

ALLAH RESÛLÜ’NÜN İNSANLARA YAKLAŞIMI

Belgede Hadislerin Tahlilinde Rekâket (sayfa 65-69)

Kırk yaşında nübüvvet ile müşerref olan Hz. Peygamber bu yaşından önce de sonra da Hicâz bölgesinde yaşamıştır. Hz. Hatîce’nin ölümünden sonra birden fazla evlilik yaparak farklı ailelerle münasebetler kurmuş ve hem nübüvvetten önce hem de sonra bir takım ticârî faaliyetlerde bulunmuştur.235 Allah Resûlü’nün, evlilik ve ticareti gibi sosyal yaşantının önemli işlerini icra ettiğinin hatırlanması, onun yaşantısının ve toplumla olan diyaloğunu göstermektedir.

Allah Teâlâ’nın “Deki: Ben de sizin gibi bir insanım. Ancak bana

vahyolunuyor”236 buyurarak onun beşeriyetini vurgulaması, Allah Resûlünü iyi

anlama noktasında dikkat çekici bir ayettir.237 Hz. Peygamber’in bölgede yaşayan diğer insanlar gibi olduğunu söylemesi de onun dilsel ve kültürel yapısını ifade etmesi

      

234 Hz. Peygamber sanki bu sözüyle “Eğer hesap kitap bilseydik belki bu yolla hilali tespit edebilirdik.”

manasına zımnen işaret ediyor. Zira onun yaşadığı dönemde mevcut olan Roma, Çin ve Mısır medeniyetlerinde yazım-çizim, hesap-kitap, astronomi ve geometrik bir takım uygulamalar bulunmaktaydı. Devletlerin yaptığı savaşlar, antlaşmalar, yolculuklar ve ticaretlerin medeniyetlerin birbirlerini tanımaları ve haberdar olmaları hakkında malumatlar sağladığı düşünüldüğünde, Hz. Peygamber’in diğer toplumların bilim-teknik alanında daha ileride bulunduğunu bilmesi kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla onun bu sözünden “Eğer hesap kitap bilseydik belki bu yolla hilali tespit edebilirdik.” anlamını çıkarmakta mümkün gözükmektedir. Kanaatimize göre böylece “Güneş ve ay (şaşmaz) bir hesap üzeredir”(er-Rahman, 55/5) ayeti kerimesinden de hareketle bilim bize ayın hareketlerini kesin verilerle gösterdiğinde Peygamber’in amaçladığı vakit tespiti bir anlamda yapılmış olmaktadır. Belki de bu durum dikkate alında yıllarca aynı vakitte oruca başlayıp aynı anda bayram yapamayan İslam ümmetinin -en azından bu hususta- vahdetine doğru küçük bir adımı atılabilecektir. Konuyla ilgili daha geniş bilgi için bkz. Kardâvî, Sünneti Anlamada Yöntem, s. 265-266.

235 Buhârî, İcâre, 2, İbn Mâce, Ticârât, 5. Ayrıca hadis külliyatlarındaki “büyû’, “ticârât”, “vekâlet”,

“havale”, “kefalet” gibi başlıkların içinde yer alan rivâyetler de Allah Resûlü’nün ticaretle olan yakın ilişkisini göstermektedir.

236 el-Kehf, 18/110, Fussilet, 41/6.

237 “Ben Arapların en fasihiyim, zira Kureyş kabilesine mensubum ve Sa’d b. Bekr oğulları içerisinde

büyüdüm”rivâyeti vefatı h. 516 olan Beğavî’nin Şerhu’s-sünne adlı eserinde geçmektedir (c. IV, s. 202). İlgili rivâyet daha erken dönem kaynaklarında geçmediği için sıhhati hakkında mutmain değiliz. Bu yüzden Hz. Peygamber’in, bağlı olduğu dil-kültürle ilişkisini sosyolojik olarak ele almayı tercih ettik.

açısından mühimdir. Ancak unutulmamalıdır ki o nübüvvet ve risâlet yüklüdür. Dolayısıyla konuşma ve hitap şekillerinin hepsinde yaşadığı toplumla aynı davranışa sahip olması gerekmez. Özellikle Peygamberlik makamına yakışmayacak olan sözlerde onun çevresindeki insanlardan farkının bulunması doğal sayılmalıdır.

Risâleti gereği toplumun farklı katmanlarından kimselerle ilişki kuran Allah Resûlü, bu ilişkiyi gerçekleştirirken türlü iletişim yollarına başvurmuştur. Kabile reisleri ile konuştuğu gibi sahâbîlerle konuşmamış, bedevilerle kurduğu diyalog tarzını genelleştirerek herkese tek tip hitap etmemiştir. Mesela hadis kaynaklarında Resûlullah’ın Yemâme adıyla bilinen bir Arap kabilenin reisi olan Sümâme b. Esâl ile konuşurken devlet başkanı sıfatını ön planda tutup resmî bir dil kullandığı aktarılmaktadır.238Bu davranışı ile yüzyıllar öncesinden devlet başkanı mesabesinde sayılabilecek birisine nasıl davranılması gerektiğini gösteren Hz. Peygamber, aynı tutumunu her zaman başkaları için de uygulamamıştır. Buna mukabil bedevîlerin kültür seviyelerini gözeterek onlara bir şey anlatmaya çalışan Hz. Peygamber, onların yaptığı uygunsuz, yakışıksız şeylere karşı hoşgörünün ve anlayışın nasıl olabileceğini bizzat yaşantısıyla pratize ederek bize bir örnek sunmuştur. Hz. Peygamberin mescitte sahâbeyle beraberken bir bedevinin gelerek mescitte küçük abdestini yapması üzerine Peygamberimizin gösterdiği izlediği tavır bu yaklaşımın güzel bir örneğidir.239 Bedevînin sıra dışı davranışına tahammül edemeyip olaya müdahale etmek isteyenleri yatıştırıp engelleyerek bedeviyi koruyan Nebî, sahâbîlere “Ben kolaylaştırmak için

gönderildim, zorlaştırmak için değil” 240 derken elçiliğini tekrar hatırlatmıştır.

Sonrasında ise olaya müdahale etmese linç edilmesi içten bile olmayan bedeviye dönüp “Bu mescitler def-i hacet yapılacak yerler değildir. Bilakis mescitler, Allah’ın

anıldığı, namaz kılınan ve Kur’an okunan yerlerdir (bu yüzden temiz kalmalıdır)”241

şeklinde nasihat etmiştir. Böylece Hz. Peygamber sahabeye söyledikleriyle risaletini hatırlatmış, bedeviyi ise anlayacağı üslup ile uyarmıştır. O bu davranışı ile Allah Teâla’nın ayeti kerimede erdemine vurgu yaparak buyurduğu “üstün ahlakını”,242 kullandığı diliyle bir kez daha göstermiştir.

      

238 Müslim, Cihâd, 59.

239 Buhârî, Vudû, 61, Müslim, Tahâret, 100. 240 Buhârî, Vudû, 61, Müslim, Tahâret, 100.  241 Buhârî, Vudû, 61, Müslim, Tahâret, 100.  242 el-Kalem 68/4.

Hz. Peygamber’in bedeviye karşı kullandığı bu dil, onun tasvip edilemeyecek bir durumla karşılaştığında herkes için aynı metodu izlediği anlamına gelmez. Onun bedevi ile yakınındaki sahâbînin durumunu farklı ele alması bunu göstermektedir. Uzun yıllar Resûlullah’ın kendisiyle beraber kalan kimseler, bilgileri, kültürleri ve vizyonları gereği bedevi ile kıyaslanamayacağı gibi bu kişilere gösterilecek tavır da bir olmayacaktır. Bu yüzden Resûlullah konum gözeterek farklı hitaplar sergilemiştir. Bunu gösteren en güzel yaşanmışlıklardan birisi de yatsı namazında imamlık yaparken uzun bir sûre okuyarak arkasında namaz kılan cemaatin olumsuz etkilenmesine sebep olan Muaz b. Cebel örneğidir. Bu olayı duyunca Hz. Peygamber’in Muâz b. Cebel’i yanına çağırarak “Ey Muâz! Sen fitneci misin/fitne mi çıkartmak istiyorsun” 243 (ne yapmak istiyorsun dercesine) diyerek onu ciddi bir şekilde uyardığı, hatta “fitneci misin” cümlesini üstüne basa basa birden fazla tekrarladığı rivâyet edilmektedir.244 Peygamberimiz’in Muâz’a karşı kullandığı bu farklı dil de onun olayları, şahsa göre farklı değerlendirip hayatı iyi okuduğunu göstermektedir.

Sosyal yapı ve içinde barındırdığı bireylerin özel halleri, ihtiyaçları ve beklentileri farklılık arzeder. Ayrıca bu durumlar ihtimalen aynı olsa bile zaman, mekân ve şartlar meselenin farklı ele alınmasını gerektirebilir. Hz. Peygamber de sağlıklı bir nesil inşa etmek için çabalayarak muhataplarının sorularına, isteklerine farklı şekillerde yaklaşmış, hitabında muhatabının halini daima gözetmiştir.245 Örneğin sevap hanesine artı değer katmayı hedefledikleri anlaşılan farklı sahâbîler muhtelif zamanlarda Hz. Peygambere’e “Hangi amel daha hayırlıdır” diye sormuşlardır. Hz. Peygamberin ise bu ve benzeri sorulara kişisine göre değişkenlik arz eden cevaplar verdiği görülmektedir.246 Mesela bir sahâbîye “Vaktinde eda edilen

namaz”247 diye tavsiyede bulunurken diğer bir sahâbînin sorusunu “Anne ve babana

iyilikte bulunup onlara ihsan etmendir”248 diyerek yanıtlamıştır. Yine başka bir

keresinde “Allah yolunda cihat et”249buyuran Allah Resûlünün “Yemek yedir ve

      

243 Buhârî, Ezân, 32,35, Müslim, Salât, 36.

244 Hatta rivâyete göre Muâz’ın arkasında namaz kılanlardan birisi daha fazla dayanamayarak ayrılıp

namazı kendi kendine eda etme yolunu tercih etmiştir. Bkz. Buhârî, Ezân, 32,35, Müslim, Salât, 36.

245 Şeker, “a.g.m”, s. 124. 246 Buhârî, Îmân, 26.

247 Buhârî, Cihâd ve’s-Siyer, 1. 248 Müslim, Îmân, 36.

tanıdığına tanımadığına selam ver”250, “hacc yap”251, “Oruç tut. Çünkü ona denk hiç

bir amel yoktur”252 şeklinde yanıtlar verdiği de bilinmektedir. Hz. Peygamber bazen

de tavsiyelerini farklı sırayla vermiştir.253

Hz. Peygamber’in toplumun farklı kesimlerinden kimselere yaptığı hitaplar onun kime nasıl yaklaşılacağını ve hangi halde ne söyleyeceğini iyi bildiğini göstermektedir.254 Allah Resûlü’nün, bireysel farklılıklara, sosyal statüye, şartlara ve kişilere göre en münasip şeyi sunarak çeşitli ifadeler kullanması onun toplumu ve bireyleri tanıdığı, insanların kültürel kazanımlarını bildiğive insan psikolojisini iyi analiz ettiği anlamına gelir.255 Onun bu harika ilişkisi “bilisâni kavmihî” ayetinin bir tezahürü olarak tebliğ ettiği kesimin diline vukûfiyetini göstermektedir.256 Ve Hz. Peygamber’in bu yaklaşım şekilleri ile hitap tarzları onun, konuşmalarına çok dikkat ettiğine ve nezih yapısını koruduğuna işarettir.

Tarih boyunca yapılan konuşmaların küresel, bireysel ve toplumsal anlamda tabii olarak ortaya çıkardığı sonuçlar düşünüldüğünde dini, hukûkî, siyasi, sosyal ve kültürel ilişkilerde sarf edilen lafızlar ve içerdiği manalar daha da önem kazanmaktadır.257 Dolayısıyla dinin ikinci referans kaynağı olan Hz. Peygamber’e bir söz isnâd edildiğinde o sözün Hz. Peygamber’e aidiyetini anlama hususunda onun üslubunun, konuşma tarzının iyi bilinmesi ve anlaşılması önem arzetmektedir. Bunun için, Hz. Peygamber’in yaklaşımlarında kullandığı dille birlikte yaşadığı çevredeki insanların sarfettiği ifadelerin de bilinmesi lafızların rekâketi meselesinin anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

III. HZ. PEYGAMBER VE BÖLGENİN DİL-KÜLTÜR YAPISI

Resûlullah bir yandan Allah tarafından verilen risâlet görevi gereği insanları irşâd ederken diğer yandan da bir beşer olmasından ötürü doğal ilişkilerini devam

      

250 Müslim, Îmân, 14. 251 Buhârî, Îmân, 26. 252 Nesâî, Sıyâm, 43.

253 Bkz; Bûhârî, Îmân, 26, Müslim, Îmân, 36.

254 Bunu hayatında önemli bir düstur edinen Allah Resûlü “İnsanlarla aklî seviyelerine göre

konuşmakla emrolunduk” (Ebû Dâvûd, Edep, 23) sözüyle herkesin seviyesinin dikkate alınması gerektiğini belirterek ümmetine bu değerli tutumu tavsiye etmiştir. Ve onun insanlarla olan diyaloğunda kullandığı üslupta, dikkat ettiği seviye, ortam, mekân, zaman ve şartlar da etkili olmuştur. ( Şeker, a.g.m, s. 114.)

255 Şeker, a.g.m, s.124.

256 Hz. Peygamber bir kabile reisi, bir sahâbî ve bir bedevîye hitap ederken tekdüzelikten kaçınmış

hepsinin durumunu ayrıca gözeterek titiz davranmıştır.

ettirmiştir. Peygamberimizin hem bu tebliğ vazifesinde hem de insanlarla olan irtibatında kullandığı üslup, seçtiği kelimeler, hitap şekli ve takındığı tavır, bize bir örnektir. Bu yüzden Hz. Peygamber’e izafe edilen bazı rivâyetlerdeki lafızların Hz. Peygamber tarafından kullanılıp kullanılmaması gibi hususlar önem arz etmektedir.

Hz. Peygamberin yaşadığı dönemin, yörenin dilinin ve ifade tarzlarının bilinmesi, Hz. Peygamber’in konuşma üslubunun anlaşılmasına ve hangi sözlerin ona izafe edilebileceğine karar verilebilmesine yardımcı olabilecektir. Zira Hz. Peygamber de o bölgenin insanı olarak etrafındaki kimselerle diyalog kurmuştur. Ancak bununla beraber nübüvvet ve risâlet özellikleri onu seçkin kıldığı için bütün konuşmalarında etrafındaki diğer insanlar gibi olmayabilir. Bu yüzden Peygamber’e nispet edilen sözlerin ona aidiyetini belirlemede onun yaşadığı kültürün bireyi olması ile nübüvvet, risâlet sahibi biri olması daima hesaba katılmalıdır.

İnsanlar dil aracılığıyla birbirleriyle sözlü iletişim sağlarken bir takım kelimeleri ve ifade biçimlerini kullanmaktadırlar. Dil, bir toplumun bilgi birikimine, geleneklerine, düşünme şekillerine ve özellikle de kültürüne yaslanır ki o yüzden dil- kültür kelimeleri bir arada kullanılır olmuştur. Arap toplumundan bir fert olan Hz. Peygamberin de yaşadığı yöredeki insanların üslubuna yakın konuşması gayet tabii bir durumdur. Ancak bir söz ona izafe edildiği zaman o sözün ona aidiyetini tespitte bölgede hâkim olan dil-kültür yapısı en azından ana hatlarıyla bilinmelidir.

Belgede Hadislerin Tahlilinde Rekâket (sayfa 65-69)