• Sonuç bulunamadı

Hikâyemsi Mitolojik Anlatımlar

Belgede Hadislerin Tahlilinde Rekâket (sayfa 39-41)

B. ABARTILI ANLATIMLAR İÇERMESİ

3. Hikâyemsi Mitolojik Anlatımlar

Rivâyet kültüründeki bir takım rivâyetlerde bazen bir masal dünyasını andıran içeriklere rastlanılır. Böyle rivâyetlerde genellikle tasvîrî bir anlatım hâkim olurken oldukça fazla abartıların bulunduğu görülür. Söz konusu bu mübalağalar da mana rekâketi meselesiyle doğrudan ilişkilidir.130

Erken dönemlerdeki kâinat ve dünya ile ilgili bilgiler oldukça kısıtlıdır. Kültürel ve entelektüel faaliyetlerin önemli bir kısmı da anlatı sanatlarından müteşekkildir. Bu noktada mübalağalı rivâyetlerde anlatılanların tasvir edilerek hadis dünyasına girmelerinde şark insanına mahsus geniş hayal dünyasının ve mübalağasının etki ettiğinden söz edilmiştir.131

      

128 Zehebî bu rivâyeti Raten el-Hindî denilen birinin uydurduğunu söyler. Bu râvî hakkında bir takım

bilgiler aktaran Zehebî şöyle der: “Raten kimdir bilir misiniz? Hicrî 600 yılından sonra ortaya çıkan, sahâbî olduğunu iddia eden, hiç şüphesiz yalancı deccal bir şeyhtir. Sahabe yalan söylemez. Ancak bu adam Allah ve Resûlü’ne karşı cür’ette bulunmuştur. Ben bunun durumu hakkında bir hadis cüzü yazdım. Bir rivâyete göre 632 yılında, bir rivâyette ise daha sonra vefat etti denilmiştir. Kendisi yalancı olmakla beraber ayrıca onun adına yalan ve imkânsız haberlerin en çirkinlerinden hadisler uydurmuştur.”(Mizanü’l-i’tidal, c. II, s. 45). Zehebî’nin “yalan ve haberlerin en çirkinlerinden.” ifadeleri bir rekâket tespitidir. Ayrıca bkz, Ali el-Kâri, Uydurma Olduğuna İttifak Edilen Hadisler, s. 250-251. (Kutlay, el-Masnû’ tercümesi Ebu Ğudde’nin dipnotu)

129 el-İnsân, 76/8.  130 Yıldırım, a.g.e, s. 574.

131 Yıldırım, a.g.e, s. 574, 596-597. Yıldırım, şark insanının özelliklerini ifade edilmek için abartılarla

ilgili şunları aktarır: “Bu tür mübalağalar şark insanının bariz özelliklerindendir. Elli sene yatsı abdestiyle sabah namazı kılan muttakî muhaddisler, tâbiînden bazısının günlük üç yüz, dört yüz rekat nafile namaz kıldığı, bazısının da altı yüz ilâ bin rekat arasında kıldığı, Hallâc-ı Mansûr’un her gün bin rekat namaz kıldığı, sabahında katledileceği gece beş yüz rekat kıldığı, bazı abidlerin yirmi yıl boyunca haftadan haftaya yediği, Ebû Hanîfe’nin otuz yıl bir rekatta Kur’an’ı hatmettiği, her gece dört yüz rekât kıldığı, Kâbil’in kardeşi Hâbil’in cesedini bir yıldan fazla sırtında taşıdığı, Selmân-ı Fârisî’nin üç yüz elli yıl yaşadığı bu anlayışın yansımalarıdır.” Bkz. Yıldırım, a.g.e, s. 575.

Birçoğunun başrolünde Peygamberlerin bulunduğu olağanüstü ya da fazla abartılı bu nevi haberlere dikkat edilmelidir. İki Peygamber’in yer aldığı “Hz. Davud’un ve tüm insanların ağlaması, Hz. Âdem’in ağlamasına denkleştirilecek

olsaydı, ona eşit olmazdı” 132 hadisi konunun anlaşılması adına örnek olarak

zikredilebilir.

Sübûtu, ispatı ve ölçmesi oldukça zor hatta imkânsız olan bu rivayet abartılı bir yapıdadır. Zira Hz. Âdem’den itibaren kıyametin sonuna kadar dünyaya gelecek olan insan sayısı ciddi bir yeküne tekabül edecektir. Her insanın az ya da çok ağladığı düşünüldüğünde Hz. Âdem’in ağlamasının daha fazla olabilmesi için onun her an gözyaşı dökmesi gerekir ki bu durum bir insan hayatı için muhaldir. Mübalağanın yer aldığı bu rivâyetin metni bağlamında söylenecek en iyi şey teşbih içerdiği ve çokluktan kinaye bulundurduğudur.

Hadis metodolojisini isnad üzerine kurarak yaptığı çalışmalarla hem tenkid hem de takdir edilen son yüzyıl muhaddislerinden Nasiruddîn el-Elbânî’nin (ö. 1999) de bu rivâyet hakkındaki görüşü, uydurma ve batıl olduğu yönündedir. Bu bilginin İsrâiliyyât kökenli olduğunu, daha sonraları bazı râviler tarafından hata ile Hz. Peygamber’e izafe edildiğini halbuki Hz. Peygamber’in bundan uzak olduğunu belirten Elbânî, bu anlatıların zamanla Ehl-i Kitap’tan geldiğini düşünmektedir. Ancak o, bu değerlendirmelere yer vermekle beraber söz konusu rivâyet için “Bilakis bu benim nezdimde batıl ve mevzudur” yorumunu yaptıktan sonra “Çünkü içindeki mübalağadan dolayı Peygamber sözüne benzememektedir.” der.133 Elbânî gibi sened tenkidi yapan bir hadisçinin hadisin metni üzerinden de değerlendirme yapması dikkat çekicidir.

İlgi çekici diğer bir örnek ise Ûc b. Unuk adında olağanüstü vasıflara sahip bir yaratık hakkındaki rivâyettir.134 Söz konusu rivâyete göre Ûc adındaki (masal kahramanı) şahıs adeta bir devdir. Koca bir dağı yerinden sökerek Hz. Musa’nın ordusunun üzerine atarak onları yok etmeyi istemiş, dağı başının üstünde taşımış ve sonra o dağ ölünceye kadar boynunda taşıyacağı bir halkaya dönüşmüştür. Ûc, öyle büyükmüş ki denize girdiği zaman su, diz kapaklarının altında kalır, denizlerin

      

132 Ebû Nuaym, Hilyetu’l-evliyâ ve tabakâtu’l-esfiyâ, c. VII, s. 257.

133 Elbânî, Silsiletü’l-ehadisi’d-daîfe ve’l-mevdûa ve eseruha’s-seyyiu fi’l-umme, c. II, s. 202, Yıldırım,

a.g.e, s. 574.

derinliklerinden balinaları avlar, onları güneşin üzerinde kızartırmış. Ve öldüğü zaman Mısır’da bulunan Nil nehrine düşmüş ve cesedi Nil nehrine köprü oluvermiş. Hz. Mûsa’nın boyu on zira (5-8 m.) asasının uzunluğu da on zira olmasına rağmen Musa Ûc’a vurmak için yerden on zira daha sıçrarmış ancak onun topuğuna dahi yetişemezmiş!135

Söz konusu rivâyeti Te’vîlu muhtelifi’l-hadis adlı eserinde ele alan İbn Kuteybe (ö. 275/889) “Bu, ne Hz. Peygamber’in bir sözü, ne de ashâbı tarafından nakledilen bir haberdir. Bu sadece Ehl-i Kitab’ın rivayet ettiği eski haberlerden birisidir”136 diyerek hadisi kesin ve keskin bir dille reddetmiştir.137

Mitolojik hikâyelere benzeyerek masallardaki kahramanları hatırlatan bu rivâyet sıra dışı şeyler barındırmaktadır. Anlatıldığına göre bahsi geçen kişinin boyu o kadar uzun ki denizler topuğuna ancak gelebiliyor, güneş ise eliyle uzanacak kadar yakınında. Son derece abartıların yer aldığı bu haber insan-âlem oranı bakımından muhal olduğu açıktır.

İnsanların dünya ve ahiret saadetini amaçlayan İslam dininin muhataplarına ölçüyü ve itidali tavsiye etmesi göz önüne alındığında bu bahiste söz konusu edilen rivâyetlerin insan doğasına aykırı bir şekilde abartı ihtiva ettiği görülmektedir. İnsan fıtratını aşan durumların yer aldığı bu rivâyetlerin Hz. Peygamber’e aidiyeti çok uzaktır. İnsan hayatını ve fıtratı zorlayan diğer rivâyetler ise muhataplarını yapılması beklenen şeyler açısından bir takım zorluklara sokmaktadır.

Belgede Hadislerin Tahlilinde Rekâket (sayfa 39-41)