• Sonuç bulunamadı

Az Bir Amele Çok Fazla Ecir Verilmesi

Belgede Hadislerin Tahlilinde Rekâket (sayfa 33-37)

B. ABARTILI ANLATIMLAR İÇERMESİ

1. Az Bir Amele Çok Fazla Ecir Verilmesi

Yapılan salih amellere istediği kadar sevap vermek Allah’ın takdirinde olan bir şeydir. Kur’ân-ı Kerîm’e ve sahih hadislere bakıldığında yapılan bazı küçük amellere samimiyet, ihlas gibi vesilelerle büyük ecirlerin verildiği net bir şekilde görülür. “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir (buğday) tohumuna benzer. Allah dilediğine kat kat

      

98 İbnu’l-Cevzî, Mevdûât, c. I. s. 146; Yıldırım, Hadisçiler Ve Çelişki, s. 294; Yıldırım, Hadiste Metin

Tenkidi, s. 574.

verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir”100 ayeti de bunun en güzel örneklerinden bir tanesidir. Ancak bazı hadis rivâyetlerindeki durum oldukça farklıdır. Bu rivâyetlere bakıldığında işlenen bazı amellere abartılı mükâfatların vaadedildiği gözükmektedir. Dolayısıyla Kur’ân ve sünnetin bize aktardığı bilgilerin ışığında terğib ve terhîb ile ilgili hadislere bakıldığında azımsanmayacak bir kısmında nasslarda bulunanlardan daha büyük bir mükâfata şahit olunmaktadır. Bu hadisler, amel-karşılık ölçüsünü ihlal ettiği için bazı hadisçilerin101 deyimiyle rakîk olarak değerlendirilmiştir.102

a. “Lâ ilahe ille’llâhu diyenin kazanacağı ilk mükâfat, İblis ve ordusundan korunmaktır. İkinci olarak, cennette pek çok ikrama mazhar olur. Üçüncüsü, derecesi bir kat yükseltilir. Dördüncüsü: Allah onu hurilerle evlendirir. Beşincisi: Makbul hac ve umre yapmış sevabı alır. O gün ölse şehit olarak ölür.” Mezkûr rivayet oldukça abartılıdır. İbnu’l-Cevzî birkaç kelime ile yapılacak olan bir zikre verilecek olan büyük mükâfatların Peygamber’in makamına yakışmayan bir vaâd olduğunu düşünür. Nitekim o bu düşüncesini “Resûlullah rakîk ifadelerden, anlamsız şeylerden uzaktır” diyerek dile getirmektedir.103

Tirmizî’de geçen “Men kâle lâ ilâhe illallah dehale’l-cenne” 104 hadisi de suiistimal edilmesi ve bu konuyu ilgilendirmesi açısından önem arzetmektedir. Tirmizî’nin aktardığına göre bu hadisin nasıl anlaşılması gerektiği Zührî’ye (ö. 124/742) sorulmuş o da “Bu durum İslâm’ın ilk zamanlarında, farzların, emirlerin ve yasakların söz konusu olmadığı zamanda geçerlidir”105 şeklinde cevaplamıştır. Zührî’nin bu yanıtı Resûlullah’a nispet edilen bu rivâyetin bir söylem olmaktan ziyade imân bilinci olarak anladığını göstermektedir. Öte yandan Tirmizî’nin bu hadisi “Ölen kişinin son nefesi esnasında şehadet getirmesi” başlığı altında zikretmesi,106 onun da bu rivâyette “kâle” denilmesine rağmen bu hadisi bir zikir olarak telakki etmediğini, aksine bunu bir imanî şuur hali olarak kabul ettiğini göstermektedir. Dolayısıyla kanaatimizce bu rivâyet az amele çok sevap veren abartılı

      

100 el-Bakara, 2/261.

101 İbnu’l-Cevzî benzer özellikli bazı rivâyetler için “son derece soğuk” ifadesini kullanır. Bkz, el-

Mevdûât, c. I, s. 392.

102 İbnu’l-Cevzî, a.g.e, c. I, s. 216; Yıldırım, Hadiste Metin Tenkidi, s. 596. 103 İbnu’l-Cevzî, a.g.e, c. I, 216.

104 Tirmizi, Ebvâbu’l-îmân, 17.  105 Tirmizi, Ebvâbu’l-îmân, 17.  106 Tirmizi, Ebvâbu’l-îmân, 17. 

rivâyetlerle aynı bağlamda gözükmemektedir. Tahâvî’nin (ö. 321/933) Muşkilu’l-âsâr adlı eserinde de yer alan sözkonusu rivâyet107 benzeri olan diğer hadislerle birlikte bütüncül bir bakış açısıyla okunduğunda bu durumun bir söylem olmaktan ziyade iman boyutu anlamı taşıdığını göstermektedir.108Kaldıki bu hadis de bir vird olacak şekilde ele alınsa bile bu durum onun sürekli uygulanması onun vurgulandığı yani gündemde tutularak îmanın öneminin dâimî süretle hatırlanmasının kastedildiği şeklinde de yorumlanabilir.109

b. “Kim şu kadar namaz kılarsa ona 70 ev vardır. Her evde 70.000 oda, her odada 70.000 döşek, her döşekte de 70.000 cariye vardır…”

Bu rivâyette, kılınan nafile bir namaz karşılığında daha meşakkatli amellere verilmeyen bir mükâfatın vaat edildiği görülmektedir.110 Bazı hadisçiler yapılan bir amele karşılık verilecek olan sevabın Allah’ın kudreti ile bağlantılı olduğunu belirtmekle beraber söz konusu rivâyetin rivâyet kültürüne çirkin bir ilave olduğunu naklederler.111

İbadete teşvik etme arzusunun hadis uydurma sebeplerinden birisi olduğu malum bir husustur. Hadis tarihinde hayra yönlendirmeyle ilgili çok sayıda rivâyetten bahsedilmektedir. Bütün bunlar hatırda tutularak “kim şöyle derse, kim şöyle yaparsa, kim şu kadar namaz kılarsa, kim şu gün veya günlerde oruç tutarsa, kim şu sûreyi okursa” v.b ile başlayan rivâyetlere hem red hem de kabul etme noktasında ihtiyatla yaklaşılmalıdır.112

      

107 Tahâvî, Muşkilu’l-âsâr, c. X, s. 166. 108 Bkz. Tahâvî, a.g.e, c. X, s. 166-169. 

109 Kanaatimizce sahih rivâyetlerde geçen “Subhânallahi’l-azîm” ve “subhânallahi ve bi hamdihî” gibi

faziletli zikirler de (Buhârî, Deavât, 65, Eymân, 19; Müslim, Zikir, 10) salt birer zikir ifadesi olarak algılanmamalıdır. Zira bu tesbih sözleri Allah’ın münezzehliğini, yüceliğini ve ona hamdin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bu gibi sözler bir îman ve şükür halinin dile yansıması gibidir. Aksi bir durum insanın inancının ve hamdinin zayıf olmasına rağmen sırf bu sözleri tekrarlayarak büyük kurtuluşlar ve mükafâtlar kazanması demek olurki bu dinin esaslarına ve teşvik ettiği samimiyete aykırı olur. O halde bu zikirlerle Allah’ın rızasına uygun yaşayan kimsenin dilinin, dinin esasına uygun olan şeylerle meşgul edilmesinin istendiğini söyleyerek meselyi geniş çaplı bir şekilde anlamak daha uygun gözükmektedir. 

110 Yıldırım, Hadisçiler ve Çelişki, s. 294. 111 İbnu’l-Cevzî, a.g.e, c. I, s.146.

112 Konuyla ilgili Kâvukcî’nin şu değerlendirmesi dikkate şayandır. O “Şu kadar namaz kılana yetmiş

Peygamber’in sevabı verilir.”, Şunu okuyana peygamberlerin ve meleklerin sevabı verilir.” rivâyetlerini naklettikten sonra “Bunu uyduran pis herif peygamber olmayan bir kimsenin Hz. Nuh’un ömrü kadar namaz kılsa veya Kur’ân kıraat etse bile bir peygambere verilecek sevabı elde edemeyeceğini sanki bilmiyor?” demektedir. (el-Lu’luu’l-mersû, s. 232.); Yıldırım, Hadiste Metin Tenkidi, s. 599.

İbnu’l-Cevzî (ö. 597/1201) benzerleri çokça olan bu hadislerin tuhaflığından ve metinlerinin soğukluğundan bahsederek bu tür mana rekâketlerinin mevzû hadisleri tanıma yollarından biri olduğuna değinir.113 Peygamber adına yalan izafe edenlere lanet okumaktan kendini alamayan İbnu’l-Cevzî, Hz. Peygamber’in eşi Âişe’ye hitaben söylediği “Sevabın, çektiğin sıkıntı kadardır”114 hadisini hatırlatarak bu hadislerin amel-karşılık dengesini bozduğunu söyleyerek önemli bir noktaya dikkat çeker.115

Oruç tutmaya teşvik etmek için uydurulmuş olan hadislerde de benzer durumlar söz konusudur. İnsanlara nafile oruç tutturmak için gayret gösterildiği açıkça görülen rivâyetlerde göze çarpan en önemli husus birkaç günlük oruca fevkalade karşılığın vaat edilmesidir. Örneğin “Haram aylardan Perşembe, Cuma ve cumartesi günü olmak üzere üç gün oruç tutana insana Allah dokuz yüz yıllık ibadet

yazar.”116 rivâyetine göre üç günlük oruç ile dokuz asır ibadete eşdeğer bir sevap

kazanılacaktır. Her gününe üç yüz yıllık ibadet veren bu rivâyetin hem isnadının hem de metninin batıl olduğu ifade edilmiştir.117

Dikkat edilirse rivâyette, verilen sevap dokuz yüz yıllık oruç sevabı şeklinde değil dokuz yüzyıllık “ibadet” sevabı olarak orucu da içine alacak şekilde daha kapsamlı bir karşılık öngörülmüştür. Böylece verilen sevabın yapılan amelin cinsinden olmaması ile de amel-sevap paralelliği fazlasıyla aşılmış, muhtevanın tutarsızlığı daha da belirginleşmiştir.

Mevzûât adlı eserinde İbnu’l-Cevzî Yûnus sûresini okuyanlara verilecek olan sevabı içeren rivâyet özelinde sûrelerin faziletlerinden bahseden rivâyetlerle ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulunmuştur. Yunus sûresi hakkındaki söz konusu rivâyetin uydurma olduğunu belirten müellif hadisin bizatihi kendisinin mevzûluğunu gösterdiğini iddia eder. Yapmış olduğu yorumda tüm surelerin zikredildikten sonra takdir edilen sevapların içerikle uyum içerisinde olmasının tuhaf olduğunu belirtmiş

      

113 Bkz. Mevdûât, c. I, s.215-216. Ayrıca bkz. c. I, s. 17, 174, 434, 473, 614. 114 Müslim, Hac, 15, 17.

115 İbnu’l-Cevzî, Mevdûât, c. II, s, 371-373.

116 Kâvukcî, el-Lü'lü'ü'l-mersû' fî mâ lâ asle lehû ev bi aslihî mevzû’, s. 184. 117 Kâvukcî, a.g.e, s. 184.

ancak ifadelerin, Allah resûlüne yakışmayacak şekilde rakîk ve son derece itici olduğunun altını çizmiştir.118

Amel-sevap dengesinin bulunmadığı bahsi geçen rivâyetlerin benzerleri günah-ceza denkleminde de söz konusudur. Tıpkı büyük sevaba nail olunacağı dilinin hâkim olduğu bu haberler de dinin sahih verilerine uzak bir yapıdadır.

Belgede Hadislerin Tahlilinde Rekâket (sayfa 33-37)