• Sonuç bulunamadı

Halkla ilişkiler uygulaması olarak lobicilik: Ankara Ticaret Odası (ATO) örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Halkla ilişkiler uygulaması olarak lobicilik: Ankara Ticaret Odası (ATO) örneği"

Copied!
282
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI HALKLA İLİŞKİLER BİLİM DALI

HALKLA İLİŞKİLER UYGULAMASI OLARAK LOBİCİLİK:

ANKARA TİCARET ODASI (ATO) ÖRNEĞİ

DOKTORA TEZİ

TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. M. Naci BOSTANCI

HAZIRLAYAN Kadir CANÖZ

(2)
(3)

ÖNSÖZ

İnsana yapılan yatırımın ve hizmet sektörünün sürekli olarak yükselişte bulunduğu dünyamızda, halkla ilişkilere olan ihtiyaçta bunlara paralel olarak artışlar göstermektedir. Halkla ilişkilerin toplumla ve hedef kitleyle kurmuş olduğu olumlu ve sempatik ilişki, günümüz kuruluşlarının dikkatini çekmekte, ona olan ilgiyi artırmaktadır. Öyle ki, dünyanın her hangi bir köşesinde yaşanacak her hangi bir dalgalanmanın, orayla sınırlı kalmayarak dünyanın genelini etkileye bileceğini bilen kuruluşlar, artık buna yönelik önlemler alırlarken halka ilişkileri kurtarıcı olarak görmektedirler.

Halkla ilişkiler uygulaması olan lobicilikte, halkla ilişkilerde yaşanan bu gelişmeye orantılı olarak önem derecesini artırmaktadır. Çünkü dünyada yaşanan globalleşme ve iletişim teknolojilerinin geçirmiş olduğu aşamalar, karar alma makamında bulunanları çok değişik güçlerin çok değişik konulardaki enformasyonuna maruz bırakırken; ulusal ve yerel düzeydeki kuruluşları sıkıntıya sokmaktadır. Dış kaynaklı oluşan bu sıkıntıları aşmak isteyen kuruluşlar ve örgütlenmeler, zorunlu olarak halkla ilişkiler bağlamındaki lobicilik faaliyetine yönelmektedirler.

Halkla ilişkiler uygulaması olarak lobiciliğin önemini, uygulanma yöntem ve şekillerini ortaya koymayı amaçlayan bu çalışmaya katkılarından dolayı tez danışmanım Prof. Dr. M.Naci Bostancı, Doç. Dr. Ahmet Kalender, Yrd. Doç. Dr. Ömer Bakan, Dr. Şükrü Balcı’ya, gösterdikleri büyük özveri için eşim Nilüfer’e ve oğullarıma şükranlarımı ifade etmek isterim.

(4)
(5)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

Önsöz ... i

İçindekiler ... ii

Kısaltmalar Cetveli ... x

Şekil ve Tablolar Cetveli... xi

Giriş... 1

I. BÖLÜM LOBİCİLİK I. LOBİCİLİK KAVRAMI VE TANIMI ... 11

II. LOBİCİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ VE YASAL DÜZENLEMELER ... 14

A. ABD’DE MODERN LOBİCİLİK TARİHİ VE YASAL DÜZENLEMELER... 16

1. Yabancı Temsilci Yasası... 17

2. Federal Lobi Yasası ... 18

3. Dernekler ve Lobi Faaliyetleri ... 20

4. Kampanya Harcamalarına İlişkin Yasal Düzenlemeler ... 20

B. AVRUPA’DA MODERN LOBİCİLİK TARİHİ VE LOBİLER ... 22

1. Avrupa’da Lobicilik Tarihi ... 22

2. Avrupa’da Lobiler... 25

C. TÜRKİYE’DE MODERN LOBİCİLİK TARİHİ VE YASAL DÜZENLEMELER... 27

III. LOBİCİLİĞE YAKIN KAVRAMLAR... 33

(6)

B. ÇIKAR GRUBU... 34 C. BASKI GRUBU ... 34 D. KAMUOYU... 35 E. PROPAĞANDA... 36 F. SİYASAL REKLAM... 37 G. KAMUSAL İLİŞKİLER... 38

IV. LOBİCİLİĞİN YAKIN KAVRAMLARDAN FARKLARI... 38

V. LOBİCİLİK VE SİYASAL SİSTEMLER... 41

VI. LOBİCİLİKTE HEDEF KİTLE TESPİTİ... 43

VII. TÜRKİYE’DE LOBİ FAALİYETLERİNİN HEDEFLERİ ... 45

A. YASAMA ORGANI... 45

B. YÜRÜTME ORGANI... 45

C. YARGI ... 46

D. BASIN-YAYIN KURULUŞLARI ... 46

VIII. LOBİCİLİKTE HEDEF KİTLENİN ÖZELLİKLERİ... 46

A. HEDEF KİTLENİN EĞİTİM DURUMU ... 47

B. HEDEF KİTLENİN ZAMAN KULLANIMI ... 47

C. HEDEF KİTLENİN MEDYA OKUR-YAZARLIĞI ... 48

D. HEDEF KİTLENİN ETNİK KÖKENİ... 48

IX. HEDEF KİTLEYE YÖNELİK LOBİCİLİK STRATEJİLERİ ... 49

A. DOĞRUDAN VE DOLAYLI LOBİCİLİK STRATEJİLERİ... 49

B. YASAMA LOBİCİLİĞİ STRATEJİLERİ ... 50

C. BÜROKRASİYE YÖNELİK LOBİCİLİK STRATEJİLERİ... 51

X. LOBİCİLİĞİ GEREKLİ KILAN NEDENLER... 52

(7)

B. SEÇİLMİŞLERİN BİLGİ NOKSANLIĞI... 53

C. GÜNDEME GİRME VEYA GÜNDEMİ BELİRLEME İSTEĞİ ... 54

XI. LOBİCİLİKTE KULLANILAN BASKI METOTLARI ... 56

XII. LOBİCİLİKTE KULLANILAN ARAÇLAR ... 57

A. KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI... 58

1. Televizyon... 58

2. Radyo ... 59

3. Gazete ve Dergiler ... 59

4. İnternet ... 60

B. KİŞİSEL/BİREYSEL İLETİŞİM ARAÇLARI ... 60

1. Mektuplar ... 60

2. Mesajlar... 60

C. YÜZYÜZE İLETİŞİM ... 61

XIII. LOBİLERİN BAŞARISINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER ... 61

XIV. LOBİCİDE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER ... 65

XV. LOBİCİLERİN GRUPLANDIRILMASI ... 68

A. BİLGİ TOPLAYICILAR ... 68

B. TEMSİLCİLER ... 68

C. BİREYSEL LOBİCİLER ... 69

XVI. LOBİCİLERİN GÖREVLERİNİN GRUPLANDIRILMASI ... 69

XVII. LOBİCİLERİN İŞLEVLERİ... 71

II. BÖLÜM LOBİ FAALİYETLERİNDE UYGULAMA I. LOBİCİLİKÇEŞİTLERİ (TEKNİKLERİ)... 75

(8)

A. DOĞRUDAN (DİREKT) LOBİCİLİK ... 76

B. DOLAYLI LOBİCİLİK (GRASS-ROOT) ... 77

C. KOLLEKTİF LOBİCİLİK... 78

D. DİĞER LOBİ ÇEŞİTLERİ ... 79

1. Amatör Lobicilik... 79

2. Yüksek Düzeyde Lobicilik ... 79

3. Wagner Tipi Lobicilik ... 79

4. Etnik Lobicilik ... 80

5. Bilgi Lobiciliği... 81

6. Uluslararası Lobicilik ... 83

7. Sessiz ve Sesli Lobicilik ... 84

II. LOBİCİLİK YÖNTEMLERİ... 89

A. YÜZYÜZE İLETİŞİM YÖNTEMLERİ... 91

B. GRASS ROOTS HAREKETİNE BAŞVURMA (DOLAYLI LOBİCİLİK) ... 93

1. Mektup Göndermek ... 93

1.a. Karar Alıcı Konumundaki Üyelere Yazmak... 95

1.b. Basın-Yayın Organlarına Yazmak... 97

2. Halkla İlişkiler Kampanyaları... 98

C. SOSYAL LOBİCİLİK ... 99

D. LOBİLER ARASINDA İŞBİRLİĞİ VE KOALİSYONLAR ... 100

E. PARASAL DESTEK SAĞLAMA... 102

F. YAYIN SERVİSLERİ KURMAK... 104

G. KARAR MERKEZLERİNDE BULUNANLARA HEDİYELER VERMEK... 105

(9)

H. YÜKSEK ÜCRET ÖDEYEREK TOPLANTILARA KONUŞMACI

OLARAK ÇAĞIRMAK ... 105

I. RADYO PROGRAMLARI VE TV FİLMLERİ YAPMAK ... 106

İ. MAKALELER SATIN ALMAK ... 107

J. YEMEKLİ TOPLANTILAR DÜZENLEMEK ... 107

K. BİLİMSEL TOPLANTILAR TERTİPLEMEK ... 108

L. ÜNLÜ KULLANMAK ... 109

M. HEDEF KİTLE VE YAKIN ÇEVRESİYLE DOSTLUK KURMAK ... 109

N. HEMŞERİLİK ... 111

O. LOBİCİ VE LOBİ ŞİRKETİ ÜNÜ... 112

Ö. DİNİ İNANIŞLAR... 112

P. BİLGİ SUNMAK ... 114

R. SEÇMENLERLE TANIŞMA... 115

S. DOĞRUDAN EYLEMLER ... 117

Ş. KOMİTE TOPLANTILARINA VE MAHKEMELERE KATILMAK... 117

T. DAVA ETMEK... 119

U. KULLANILMASI SAKINCALI TEKNİKLER ... 120

III. BÖLÜM TÜRKİYE’DE HALKLA İLİŞKİLER AMAÇLI LOBİCİLİK UYGULAMASI OLARAK ANKARA TİCARET ODASI’NIN (ATO’NUN) KREDİ KARTLARI ÇALIŞMASININ İNCELENMESİ I. ANKARA TİCARET ODASI... 122

II. ÖRNEK ÇALIŞMA: KREDİ KARTLARI KAMPANYASI... 133

(10)

B. 5464 SAYILI BANKA KARTLARI VE KREDİ KARTLARI

YASASI’NIN ÇIKIŞINA KADAR GEÇEN SÜRE (14 Mart 2003 – 1 Mart 2006)... 144

III. METODOLOJİ ... 149

A. KATILIMCILARA İLİŞKİN GENEL BİLGİLER ... 153

B. DENEKLERİN, KREDİ KARTI KULLANIMIYLA İLGİLİ DÜŞÜNCELERİ... 156

C. DENEKLERİN, KREDİ KARTI HABERLERİNE İLGİ DÜZEYLERİ... 160

D. DENEKLERİN, KREDİ KARTI MAĞDURLARI VE KREDİ KARTI FAİZ ORANLARININ DÜŞÜRÜLMESİYLE İLGİLİ EN ÇOK UĞRAŞ VERDİĞİNİ DÜŞÜNDÜKLERİ KİŞİ VE KURULUŞ ... 162

E. DENEKLERİN, ANKARA TİCARET ODASI, SİNAN AYGÜN VE KREDİ KARTLARI KAMPANYASI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ... 164

1. Deneklerin Ankara Ticaret Odası ve Kredi Kartları Kampanyası Hakkındaki Düşünceleri ... 164

a. Deneklerin Sosyo-Demografik Özelliklerine Göre Ankara Ticaret Odası’nın Kredi Kartları Çalışmalarının Olumlu Bulunup Bulunulmaması ... 174

a.1. Deneklerin Yaşına Göre... 174

a.2. Deneklerin Cinsiyetine Göre... 175

a.3. Deneklerin Aylık Gelir Düzeylerine Göre ... 176

a.4. Deneklerin Mesleğine Göre ... 178

a.5. Deneklerin İkametgahına (Anketin Yapıldığı İle) Göre ... 179

2. Deneklerin Sinan Aygün ve Kredi Kartları Kampanyası Hakkındaki Düşünceleri ... 180

a. Deneklerin Sosyo-Demografik Özelliklerine Göre Sinan Aygün’ün Kredi Kartları Çalışmalarının Başarılı Bulunup Bulunulmaması... 189

a.1. Deneklerin Yaşına Göre... 190

(11)

a.3. Deneklerin Mesleğine Göre ... 193

SONUÇ ... 195

KAYNAKÇA... 203

EKLER ... 220

Ek 1: Anket Formu... 220

Ek 2: Hükümetin ve Bankaların dikkatini kredi kartına yöneltmek amacıyla ATO tarafından yapılan basın açıklaması... 223

Ek 3: ATO’nun İPRA’dan aldığı “Golden World Awards” ödülünün basın duyurusu... 224

Ek 4: Kredi kartlarına uygulanan yüksek faizlerin toplumda oluşturduğu sosyal problemlerin TBMM üyelerine sunulması ... 226

Ek 5: Kredi kartlarındaki faiz oranlarının yüksekliğinin medya aracılığıyla gündeme taşınması... 227

Ek 6: AB’ye üyelik için tüketicinin korunması gerekliliğinin medyada işlenmesi ... 228

Ek 7: ATO’nun kredi kartları kampanyasıyla ilgili haberlerin gazetelerde kaplamış olduğu yer itibariyle resim-sütun istatistikleri... 229

Ek 8: Televizyonlarda ATO’nun kredi kartları kampanyasıyla ilgili yayınlanan haber ve programların saat-süre istatistikleri ... 239

Ek 9: ATO tarafından Internetin kredi kartları kampanyasında kullanım durumlarını gösterir haber-resim istatistikleri ... 246

Ek 10: ATO Başkanı Sinan Aygün’ün, bankaların kredi kartlarına uyguladıkları yüksek faiz oranlarını basın aracılığıyla gündeme taşıması ... 247

Ek 11: Kredi kartı mağdurlarının mektuplarının medyada yer alması... 248

Ek 12: TBMM üyelerine Sinan Aygün mektupları... 249

Ek 13: ATO tarafından, kredi kartları kampanyasına destek olmaları amacıyla sivil toplum kuruluşlarına gönderilen mektup... 251

(12)

Ek 14: Sinan Aygün’ün basın açıklaması ... 253 Ek 15: Kredi kartları yasasının çıkartılması çalışmalarında bankaların karşı

faaliyetleri ... 254

Ek 16: Kredi kartları yasa tasarısının hazırlanması ve etkileri... 255 Ek 17: Kredi kartı yasasının çıkartılması sırasında Sinan Aygün’ün etkisi ... 256 Ek 18: ATO’nun kredi kartı faiz indirimi ve düzenlemesi çalışmalarından

örnekler ... 257

Ek 19: ATO’nun kredi kartı mağdurlarına yol gösteren kredi kartı danışma

hattı ... 260

Ek 20: ATO’nun da çalışmaları neticesinde yeni yasanın çıkartılması,

borçların faizlendirilmesi ve 12 aylık eşit taksitlere bölünmesi ... 261

(13)

KISALTMALAR CETVELİ

AB : Avrupa Birliği

ABD : Amerika Birleşik Devletleri ATO : Ankara Ticaret Odası BYYO : Basın Yayın Yüksek Okulu

İİBF : İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi C. : Cilt

S. : Sayı

s. : Sayfa

SBF : Siyasal Bilgiler Fakültesi

TODAİE : Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü TRT : Türkiye Radyo Televizyon Kurumu

vb. : ve benzerleri vd. : ve diğerleri

(14)
(15)

ŞEKİL VE TABLOLAR CETVELİ

Şekil 1: Halkla İlişkiler ve Gündem Kurma...55

Şekil 2: Harrison’un Sesli ve Sessiz lobicilik modeli ...86

Tablo 1: Deneklerin Yaşı ...153

Tablo 2: Deneklerin Cinsiyeti ...153

Tablo 3: Deneklerin Eğitim Durumları ...154

Tablo 4: Deneklerin Aylık Gelir Düzeyleri...154

Tablo 5: Deneklerin Mesleği...155

Tablo 6: Deneklerin İkametgâhı...155

Tablo 7: Kredi Kartı Kullanımı Hakkında Deneklerin Düşüncesi...156

Tablo 8: Deneklerin Yakın Çevresinde, Kredi Kartı Faiz Oranlarının Yüksekliği Nedeniyle Problem Yaşayanların Olup Olmadığının Tespit Edilmesi...157

Tablo 9: Deneklerin Kaç Adet Kredi Kartı Sahibi Olduklarının Belirlenmesi ...157

Tablo 10: Deneklerin Kredi Kartı Borçlarını Genellikle Nasıl Ödediklerinin Belirlenmesi ...158

Tablo 11: Deneklerin, Kredi Kartlarına Nasıl Sahip Olduklarının Tespit Edilmesi ...159

Tablo 12: Deneklerin, Medyada Yer Alan Kredi Kartı Haberlerine İlgi Düzeylerinin Tespit Edilmesi ...160

Tablo 13: Deneklerin, medyada çıkan kredi kartı haberlerine ilgi düzeyleriyle, Ankara Ticaret Odası’nın kredi kartı çalışmalarının olumlu bulunulup bulunulmaması ilişkisi ...161

Tablo 14: Kamuoyunda/Medyada Kredi Kartı Mağdurları ve Kredi Kartı Faiz Oranlarının Düşürülmesiyle İlgili En Çok Uğraş Verdiği Düşünülen Kişilerin Tespiti ...162

(16)

Tablo 15: Deneklerce, Kamuoyunda/Medyada Kredi Kartı Mağdurları ve Kredi Kartı Faiz Oranlarının Düşürülmesiyle İlgili En Çok Uğraş Verdiğini

Düşündükleri Kuruluşların Tespiti ...163 Tablo 16: Ankara Ticaret Odası’nın Deneklerce Nasıl Bilindiğinin Tespiti ...164 Tablo 17: Deneklerin, Ankara Ticaret Odası ve Faaliyetleriyle İlgili Bilgi

Düzeylerinin Belirlenmesi ...165 Tablo 18: Ankara Ticaret Odası’nın kredi kartlarıyla ilgili yaptığı çalışmaların

deneklerce olumlu bulunulup bulunulmamasının deneklerin bilgi

düzeyiyle ilişkisi ...166 Tablo 19: Deneklerce, Ankara Ticaret Odası ile İlgili Bilgilerin Daha Çok Hangi

İletişim Kanalı Aracılığıyla Alındığının Tespit Edilmesi...167 Tablo 20: Deneklerin kullanmış olduğu iletişim kanalına göre Ankara Ticaret

Odası’nın kredi kartları çalışmalarının olumlu bulunulup

bulunulmamasının tespiti...169 Tablo 21: Ankara Ticaret Odası (ATO) Denildiği Zaman, Ankara Ticaret Odası’yla

İlgili, Deneklerde İlk Akla Gelen Verinin Tespit Edilmesi ...170 Tablo 22: Ankara Ticaret Odası’nın Kredi Kartlarıyla İlgili Çalışmalarının

Deneklerce Olumlu Bulunup Bulunmadığının Tespiti ...171 Tablo 23: Ankara Ticaret Odası’nın Çeşitli Zamanlarda Düzenlemiş Olduğu

Faaliyet ve Etkinliklerden, Deneklerce En Çok Bilineninin/Akılda

Kalanının Tespit Edilmesi ...172 Tablo 24: Denekler Nezdinde, Kredi Kartları Kanunun Çıkartılmasında Ankara

Ticaret Odası’nın Etkisinin Ne Düzeyde Olduğunun Belirlenmesi...173 Tablo 25: Deneklerin yaşına göre Ankara Ticaret Odası’nın kredi kartları

çalışmalarının hangi düzeyde olumlu bulunulup bulunulmamasının tespiti ...175 Tablo 26: Deneklerin cinsiyetlerine göre Ankara Ticaret Odası’nın kredi kartları

(17)

Tablo 27: Deneklerin aylık gelir düzeylerine göre Ankara Ticaret Odası’nın kredi kartlarıyla ilgili çalışmalarının olumlu bulunulup bulunulmamasının

tespiti...177 Tablo 28: Deneklerin mesleğine göre Ankara Ticaret Odası’nın kredi kartlarıyla

ilgili çalışmalarının olumlu bulunulup bulunulmamasının tespiti ...179 Tablo 29: Deneklerin ikametgâhına (anketin yapıldığı ile) göre Ankara Ticaret

Odası’nın kredi kartları çalışmalarının olumlu bulunulup

bulunulmamasının tespiti...180 Tablo 30: Sinan Aygün’ün/ATO’nun Kredi Kartlarıyla İlgili Çalışmalarının

Denekler Tarafından Başarılı Bulunup Bulunmadığının Belirlenmesi...181 Tablo 31: Sinan Aygün’ün kredi kartları çalışmalarının deneklerce başarılı

bulunulup bulunulmamasının kredi kartı haberlerine ilgi düzeyleriyle

ilişkisi...182 Tablo 32: Sinan Aygün’ün kredi kartlarıyla ilgili yaptığı çalışmaların başarılı

bulunup bulunulmamasının deneklerin Ankara Ticaret Odası ve

faaliyetleri hakkındaki bilgi düzeyiyle ilişkisi...184 Tablo 33: Deneklerin ATO ile ilgili bilgileri alırken en çok kullanmış olduğu

iletişim kanalına göre Sinan Aygün’ün kredi kartları çalışmalarının

başarılı bulunulup bulunulmamasının tespiti...186 Tablo 34: Deneklerin sahibi oldukları kredi kartı sayısına göre Sinan Aygün’ün

kredi kartları çalışmalarının başarılı bulunulup bulunulmamasının ilişkisi...187 Tablo 35: Kredi kartı borcunun ödenmesi şekliyle Sinan Aygün’ün kredi kartları

çalışmalarının başarılı bulunulup bulunulmamasının ilişkisi ...189 Tablo 36: Deneklerin yaşına göre Sinan Aygün’ün kredi kartları çalışmalarının

başarılı bulunulup bulunulmamasının tespiti...191 Tablo 37: Deneklerin aylık gelir düzeylerine göre Sinan Aygün’ün kredi kartlarıyla

ilgili çalışmalarının başarılı bulunulup bulunulmamasının tespiti...192 Tablo 38: Deneklerin mesleğine göre Sinan Aygün’ün kredi kartlarıyla ilgili

(18)
(19)

GİRİŞ

Toplumsal bir varlık olan kuruluşlar da tıpkı canlı organizmalar gibi doğarlar, zamanla büyürler ve nihayetinde bir gün faaliyetlerine son vererek ölürler. Ancak bunlar açısından önemli olan, son bulmanın mümkün olduğunca uzun sürede gerçekleşmesi ve kimseye zarar vermemesidir. Kaçınılmaz sonun farkında olan işletmeciler de kuruluş aşamasından sonra, büyüme sürecini uzatmanın gayreti içerisinde sürekli çalışmalara yönelirler ki bu çalışmalardan birisi de halkla ilişkiler olmaktadır.

Kuruluşların varlıklarını idame ettirmesi sürecinde önemli bir etken olan halkla ilişikler, Uluslararası Halkla İlişkiler Birliği tarafından, özel veya kamu sektöründe faaliyet gösteren bir kuruluş veya kurumun, ilişkide bulundukları kimselerin anlayış, sempati ve desteğini elde etmek üzere sürekli olarak yapmış oldukları sevk ve idare görevi olarak tanımlanmıştır (Tortop 1986: 128). Bu tanımlamada da açıkça belirtildiği şekliyle halkla ilişkiler de, hedef kitlenin anlayış ve sempatisini kazanmak için sürekli çalışma, sevk ve idare gerekliliği esastır. Bunun için kuruluşların yapmış oldukları bir takım faaliyetler vardır ki, halkla ilişkiler bağlamında yapılan bu çalışmalara halkla ilişkiler uygulamaları denilmektedir.

Kuruluşların bulunmuş oldukları çevrelerinin destek ve güvenini sağlamaya yönelik olumlu görüntü yaratması ve kuruluş politikalarının çevre beklentileri çizgisinde geliştirilmesini amaç edinen (Gürüz 1993: 36) bu uygulamalar, kuruluş adına ve kamu yararına (Akıllıoğlu 1991: 3) olmak üzere iki türlü beklentiye cevap vermektedir ve halkla ilişkiler adına yapılan tüm faaliyetleri kapsamaktadır.

Genel olarak; Finansal halkla ilişkiler, Yıllık raporlar, Kurumsal reklâmcılık, Sorun yönetimi, Kriz yönetimi, İtibar yönetimi, Lobicilik, Uluslararası halkla ilişkiler, Pazarlama amaçlı halkla ilişkiler, Sponsorluk, Kurumsal kimlik, Sosyal sorumluluk, Halkla ilişkiler ve etik, İnternet, Web, Halkla ilişkiler (Okay ve Okay 2001: 337–682) (Çamdereli 2000: 117–131), Duyurma ve Propaganda (Varol 1994: 30) şeklinde sınıflandırılabilmektedir.

Cutlip, Center ve Broom ise bu sınıflamayı daha değişik bir duruma sokarak pazarlama karmasına benzer bir karma oluşturmakta, buna halkla ilişkiler karması

(20)

adını vermekte ve değişik bir sınıflamaya tabi tutmaktadırlar. Onlara (1994: 8–20) göre bu sınıflama;

Duyurum, Kurumsal reklâmcılık, Basın sözcülüğü (ajanlığı), Kamu yararına faaliyetler, Yönetim danışmanlığı, Lobicilik, Ortaklarla ilişkiler ve Genişleme/Gelişme şeklinde olmaktadır.

Filiz Balta Peltekoğlu ise tüm bunların içerisinden hareketle net ve öz bir sınıflama yaparak halkla ilişkiler uygulamalarını altı ana başlık altında toplamaktadır. Bunlar (2004: 289–400);

Sponsorluk, Kriz yönetiminde halkla ilişkilerin yeri, Kurum içi iletişim, Kurum imajı, Kurum kimliği ve Lobiciliktir.

Peltekoğlu’nun sınıflamasında yer verdiği bu uygulamalar tek tek ele alınacak olursa öncelikle sponsorluğa değinmek yerinde olacaktır.

Sponsorluk;

Her iki tarafın karşılıklı olarak kabul ettiği ticari kazanımları elde etmek amacıyla, bir bireye, organizasyona, olaya ya da faaliyete destek vermek (Sabuncuoğlu 2001: 155) için ticari bir kuruluş ya da hükümet tarafından ayni ya da parasal desteğin sağlanmasıdır. Söz konusu bu destek ilişkide bulunulan iki taraf arasında kabul edilmiş sınırlar dâhilindedir ve sponsorun esas faaliyet alanının veya işinin bir parçasını da oluşturmayabilmektedir (Baybars 1997: 327) (Ball 1993: 16). Bunlar daha çok devletin gerçekleştiremediği ya da bütçeden pay ayıramadığı (İşçi 2002: 54) bir takım kültür, sanat ve spor faaliyetlerinden oluşmaktadır. Genellikle de kuruluş ve vakıflar tarafından toplumda eksikliği hissedilen alanlarda (spor ve sosyal alanlar) yapılabilmektedir (Okay 1997: 283).

Bu tür faaliyetler kuruluş imajına olumlu katkılar sağlarken (Asna 1998: 147), hedef kitleleriyle bir araya gelme, sıcak bir ortam yaratma (Bakan 2005:130), ürün ve hizmeti kısa sürede tanıtma (Seçim 2003: 473–474) ile iletişim amaçlarını gerçekleştirmek imkânı sunmaktadır (Büyükbaykal 1999: 427). İstenilen düzeyde olumlu sonuçların elde edilebilmesi ise, uzun vadeli düşünülmesini (Okay 1998: 28) gerekli kılmaktadır.

(21)

Halkla ilişkilerin uzmanlık alanlarından olan kriz yönetimi ( Okay 2002: 475) kriz ve yönetim sözcüklerinin birleşmesinden oluşmaktadır. Etimolojik olarak “Kriz” sözcüğü, eski Yunanca’da “yargılamak, ayırmak, karar vermek” anlamına gelen “krinein” sözcüğünden gelmektedir (Baltaş 2002: 6).

Önceden sezilemeyen ve anlaşılmasında güçlük çekilen; işletmenin öncelikli hedeflerini ve hayatta kalmasını ciddi bir şekilde tehdit eden (Barton 1993: 2); çözülmesi için acil tedbirler gerektiren (Biber 2003: 61); işletmenin saptama ve önleme sistemlerini yetersiz hale getiren; kuruluşun personeli üzerinde baskı ve stres yaratan durumlar kriz (Haşit 2000: 9) olarak tanımlanmaktadır.

Kriz Yönetimi Enstitüsü’ne göre ise kriz, işinizdeki ciddi bir aksamanın geniş kapsamlı olarak medyada yer alması neticesinde, konunun kamuoyunun dikkatini çekmesiyle şirketinizin normal iş akışı üzerinde politik, finansal ve hükümet etkilerinin yaratılabilmesi şeklinde tarif edilmektedir (Sherwin ve Avila 2002: 532).

Winner’e (1990: 87) göre; —Kuruluş açısından itibar kaybı,

—Problem çözümündeki zamanın kıtlığı,

—Beklenilmeyen bir zamanda sorunun ortaya çıkması gibi üç önemli faktörün aynı anda cereyan etmesi, krizin varlığını tanımlayan en önemli göstergeler olmaktadır.

Krizleri meydana getiren sebepler, yönetimde görev alan üst yöneticilerin istisnai olarak “ahlaki anarşi” davranışları gösterip kuruluşlarını yenilemek amacıyla kasten kriz yaratmaları (Hurst 2000: XVII) hariç, işletme içi faktörler ile çevre faktörleri olmak üzere iki ana kategoride toplanırken (Tüz 1996: 4–8); genel olarak ürün hataları, üretim makinelerinde bozulma, endüstriyel kazalar, sabotaj, ürün taklitçiliği, kuruluşun el değiştirmesi, yalan, iftira, terörizm, boykotlar, hatalı iletişim, iç ve dış ekonomik dalgalanmalar, yasal düzenlemeler, yangın, kamuoyunun algılamasında meydana gelen değişiklikler (Özdemir 1994: 23–25) olarak sıralanabilmektedir. Krizler, her ne kadar olumsuz ve genellikle istenmeyen bir durum olsalar da bazı yönetimler için fırsat da olabilmektedir. Özellikle, yönetimin duruma aktif müdahale edebildiği (Baran 2006: 32) ve kısa sürede büyük

(22)

değişimlerin gerçekleştirildiği “sinerjik yönetim” anlayışının hakim olduğu kuruluşlar bunu kullanabilmektedir (Kavrakoğlu 1994: 3).

Kriz yönetiminin ikinci tamamlayıcı kelimesi “yönetim” dir. Buna göre; Yönetim; bir örgütte amaçlara ulaşmak için işbirliğinin yapılması ve çalışmaların amaç doğrultusunda düzenlenmesi (Gürgen 1997: 32); bir başka deyişle, belirlenen amaca varmak için gerekli olan koşulların bir bütünlük ve uyum içinde temin edilerek kurumsallaşmanın sağlanabilmesi (Koç 2003: 29) olarak tanımlanmaktadır. Bunlara, olağan üstü şartlarda uygulanacak olan kriz yönetim planının ve açıklık-dürüstlük ilkesinin benimsendiği (Caponigro 2002: 523–524), kuruluşun krizden mümkün olduğunca en az zararla çıkmasına yardımcı olacak (Okay ve Okay 2003:183), örgüt itibarını koruyacak (Green 1996: 101) etkin kriz iletişim metodunun geliştirilmesi de dâhil edilmektedir (Okay ve Okay 2002: 171– 172) (Bıçakçı 1998: 140).

Kriz ve Yönetim kavramları hakkındaki açıklayıcı bilgilerin ışığında kriz yönetiminin tanımlaması yapılacak olursa;

Kriz yönetimi; işletmelerin istemedikleri halde karşılaşabilecekleri bir kriz durumunda (Herro ve Pratt 1995: 26), kriz sinyallerinin yakalanarak değerlendirilmesi ve işletmenin kriz durumunu en az kayıpla atlatabilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve uygulanması faaliyetlerinden oluşan bir süreci ifade etmektedir (Pearson ve Clair 1998: 61).

Bir başka tanıma göre ise; kuruluş açısından beklenmedik bir anda ortaya çıkan ve istenmeyen sonuçların doğmasının kaçınılmaz olduğu muhtemel bir kriz durumunda, kuruluşun imajının zedelenmemesi, hedef kitleleriyle iletişiminin yara almaması hatta, ilgili kitlelerin desteğini almak (Sabuncuoğlu 1993: 43) için yapılan bilinçli ve programlı halkla ilişkiler çalışmalarına verilen genel bir ad (Paksoy 1999: 47) olmaktadır. Planlı ve programlı olarak uygulamaya konulan kriz dönemlerindeki halkla ilişkiler uygulamalarının, hazırlanmasında dikkate alınması gereken bazı faktörlerin varlığı da bilinmektedir ki bunlar (Peltekoğlu 1993: 136);

Oluşabilecek kriz tiplerinin belirlenmesi, Önleme tedbirlerinin alınması, Potansiyel krizin atlatılabilmesi için gerekli strateji ve taktiklerin belirlenmesi,

(23)

Krizden etkilenecek kitlenin belirlenmesi, Kriz anında kullanılacak iletişim kanallarının belirlenmesi ve Kriz planında yer alan her şeyin kontrol edilmesidir.

Kuruluş İçi İletişim;

Amaçlar, belirlenen süre içinde gerçekleştirilmesi arzu edilen veya ulaşılmak istenen sonuçlardır. Amaçlar somut veya soyut olabildiği gibi, maddi veya manevi, beşeri ve sosyal niteliklerde de olabilmektedir. Bu yönüyle ele alındığı zaman amaçlar; davranışları veya tepkileri yönlendiren beşeri veya sosyal olarak belirlenmiş, maddi veya manevi değerler (Üzün 2000: 46–47) olarak tanımlanmaktadır. Halkla ilişkilerin yapılmasında da çeşitli amaçlar vardır. Bunlar dış hedef kitleye yönelik olabildiği gibi iç hedef kitleye yönelikte olabilmektedir. İç hedef kitleye yönelik yapılanı da, kuruluş içi iletişimi zorunlu kılmaktadır.

Kuruluş içi iletişim, iç hedef kitleyi oluşturan kuruluş çalışanlarıyla, kuruluş arasında karşılıklı güven ve iyi niyetin tesis edilip sürdürülmesi, bunun neticesinde de verimliliğin artırılmasını amaçlayan (Gürgen 1994: 42) bir uygulamadır. Bu uygulama neticesinde kuruluş yönetimiyle çalışanları arasında doğrudan iletişim kurularak, çalışanların doyurucu maddi kazanç ve iyi çalışma şartları yanındaki diğer beklentilerine de (Kazancı 1997: 243) (Tortop 1993: 56) cevap verilmeye çalışılmaktadır. Doğruluk temeline dayanarak yapılan sürekli bir iletişim şekli olması nedeniyle kuruluş çalışanlarında oluşabilecek hoşnutsuzlukların, güvensizliklerin, yanlış bilgilenmelerin ve dedikoduların (Kadıbeşegil 1999: 39) (Baltacıoğlu 1980: 122) engellenerek, çeşitli mal ve hizmetlerin üretimindeki kaynakların -emek, sermaye, arazi, malzeme, enerji, bilgi- etkin kullanımıyla (Prokopenko 2001: 3) elde edilen verimliliğin artırılmasını da etkileyen önemli bir unsurdur (Jefkins 1992: 155– 159). Aynı zamanda, kuruluş içi halkla ilişkilerde uygulanan aşağı doğru etkili iletişim, çalışanları cesaretlendirerek daha özgürce görüş bildirmelerine yardımcı olurken (Kazancı 1993: 142); yönetime katılma oranını yükselterek tartışmayı teşvik edip, tavır ve yaklaşımlarda da değişikliğe ön ayak olabilmektedir (Barry 2003: 25).

En tepe yöneticiden en alt kademe çalışana kadar herkesle iletişim kurup onları bilgilendirme (Barry 2003: 25) esasına göre işleyen kuruluş içi iletişim; çalışanların, kuruluşun faaliyetlerinden ve genel tutumundan haberdar edilmesi ilkesiyle hareket etmesi neticesinde, dış hedef kitlelere yönelik olumlu mesajların

(24)

olumlu temsilcilerle ulaştırılmasını da sağlamaktadır (Ramazoğlu 1986: 46). Bunlardan başka halkla ilişkiler mesajlarının iletilmesinde sergi, fuar gibi organizasyonlar (Aydede 2001: 155) ve çeşitli halkla ilişkiler materyalleri kullanılmaktadır. Ancak, özellikle dış hedef kitlelerle kurulacak iletişimde kullanılacak araçların seçiminde hedef kitlenin büyüklüğü, kültür, gelir, yaş düzeyi, yaşanılan bölge, cinsiyet (Asna 1993: 116) gibi özellikler yanında; kuruluşun faaliyet alanı, kuruluşun yönetim anlayışı ve teşkilatlanma yapısı gibi etkenler dikkate alınmayı zorunlu kılmaktadır.

Kurum İmajı;

Fransızca kökenli bir sözcük olan image sözcüğünden Türkçe’ye geçmiş olan imaj (Tikveş 2003: 35), imge ile eş anlamlılık göstermekte ve halkla ilişkilerde, görüntü yaratmanın da yerine kullanılmaktadır (Ertekin 1986: 288).

Kurum imajı denildiği zaman kurumun sahip olduğu zihinsel konumlandırmadan bahsedilmektedir ve kurumun ilgili kitlelerinin, kurum hakkındaki duygusal ve akılcı düşünce ile algılamalarının tümü (Onal 2000: 47); ya da bir başka deyişle kurumun işleyişi ve faaliyetleri neticesinde soyut olarak oluşturduğu kendine özgü kimliği (Ak 1996: 193) ifade edilmek istenmektedir. Kuruluşlar açısından son derece önemli bir durum olan imaj, imgeleme yoluyla zihinde canlandırılan nesne-kavram-durum ve sembollerle (Küçükkurt 1988: 167), yavaş yavaş ufak ayrıntılardan oluşan (Mardin 1986: 302) güven esasına dayalı (Özüpek 2005: 123) düşünsel resimler (Sabuncuoğlu 1993: 42) olarak tanımlanmaktadır. Hedef kitlenin zihninde oluşturulan resmin kurum adına yapılması kurum imajını, ürün adına yapılması ürün imajını ortaya çıkartmaktadır. Ancak kurum ve ürün imajının oluşumlarının farklı verilerden gerçekleştiği görülmektedir. Örneğin kurum imajı; kurumsal görünüm, kurumsal iletişim ve kurumsal davranışın toplamından oluşmaktadır (Bakan 2005: 39). Ürün imajı ise, ürün donanımı, satış aktiviteleri ve reklâmlardan oluşmaktadır (Peltekoğlu 1997: 125–126).

Kurumun sahip olduğu veya olmadığı bazı özellikler kurum imajını etkileyebilmektedir (Özüpek 2005: 145).

Küçükkurt’a (1988: 168) göre de imajı etkileyen çeşitli faktörler vardır. Bunlar; mal ve hizmetin görünüşü, paketlenişi, firma veya ürünün ismi,

(25)

sembolü-markası, fiziki görünüşü-binası, müşterilerle ilişkilerdeki sıcaklığı, yakınlık, firma veya ürünün prospektüsü, tanıtıcı broşür ve firma mesajını veren çeşitli işaretler (çeşitli renk ve amblem gibi) olmaktadır. İnsan beyninde onları harekete geçiren ve kabule zorlayan psikolojik güdüler (sevgi, güvence, mutluluk gibi) (Odabaşı ve Barış 2003: 113) aracılığıyla da kurumsal imajın kabulü gerçekleştirilmektedir.

Bakan’a (2005: 16–35) göre on beş çeşit imaj vardır. Bunlar;

Ayna imajı, Şimdiki imaj, Şemsiye imajı, Kuruluşun kendi algıladığı imajı, Yabancı imajı, Transfer imajı, Mevcut imaj, İstenen imaj, Pozitif imaj, Negatif imaj, Marka imajı, Ürün imajı, Kişisel imaj, Mağaza imajı, Kurumsal imajdır. Ural’da bunlara ek olarak; müşteri tatmini ve sadakati yoluyla ve kurumun sosyal sorumluluk sahibi bir kurum olduğunun hedef kitleler tarafından algılanmasıyla oluşturulan bir imaj olan “soyut imaj” ilavesini yapmaktadır (2000: 412).

Kurum Kimliği;

Bir kurumun kendi iç ve dış çevresini oluşturan gruplara kendini anlatan toplam iletişimi olarak tanımlanmaktadır. Bir başka deyişle kim olduğunun ne yaptığının ve nasıl yaptığının görsel ve davranışsal boyutu olmaktadır (Büyükbaykal 2002: 794). Aydemir ve Ayla Okay’a (2002: 607) göre kurum kimliği; bir kurumun, rakiplerinden ve benzerlerinden ayrılabilmesi için, felsefe, tasarım, iletişim ve davranışında oluşturduğu bir bütünlüktür.

Kurumsal kimliği oluşturan çeşitli girdilerin varlığı bilinmekle birlikte bunlar: bir kuruluşun ürün, hizmet veya markasının ismi, logosu, antetli kağıdı, taşıt araçlarının dış dizaynı, “Show-rom”lar, yol tabelaları kuruluş binasının fiziki görünümü, iç dekorasyonu gibi somut ve fiziki görüntülerle, buralarda yaratılan “ambiyans”larla (Ak 2000: 453), resepsiyondaki sekreterin kıyafetinden, satış elemanlarının davranışlarına, firmanın yönetim biçiminden, işletmesine, çalıştırdığı yöneticilerin kalitesi gibi yönetim anlayışlarından, üretimine, hizmet ve servis anlayışına, reklam ve halkla ilişkiler çalışmalarında kullandıkları her türlü görüntü, stil ve mesajlara kadar uzanan geniş bir yelpazeden oluşmaktadır (Ak 1998: 18). Bunlardan başka pay sahipleri, müşteriler ve bayiler gibi kurumun ilişkide olduğu tüm kitlelerin toplam görüşleri kurum kimliğini oluşturmaktadır (Onal 2000: 46). Kurum kimliğini oluşturan bu etkenler, kurumsal kimlik unsurları (kurum felsefesi,

(26)

kurumsal davranış, kurumsal dizayn, kurumsal iletişim) (Okay ve Okay 2002: 610) olarak da isimlendirilmektedir.

Kurum kimliği stratejik ve geleceğe yönelik bir araç olmakla beraber kurumun bütüncül yapılandırılmasında/yönetilmesinde temel bir kavram olarak değerlendirilmektedir. Buna göre marka ya da kurum kimliği, kurum için anlamı, yönelimi ve amacı belirleyen yardımcı bir çerçeve olmakla birlikte; kurumun tüm yönlerini kuşatmakta; kuruma ilişkin parçalardan çok bütünü önemsemekte, rekabetçi ortamda kurumun gelişimini sürdürmesi ve karlı bir büyüme sağlamasında etkili olmakta (Uztuğ 2002: 43), kurum üyelerinin moral desteğini sağlayıp rekabetçi bir kişilik oluşmasına hizmet emekte ve böylece de fayda yaratmaktadır (Onal 2000: 46). Bunlardan başka;

Kurumsal kimlikte sağlanacak kurum prestiji ve iyi tanıtım sayesinde kuruluş daha kolaylıkla yeni hissedarlar bulabilmekte, daha kaliteli personel çalıştırabilmekte, uygun koşullarda kredi sağlayabilmekte, hatta kurum kendini daha kolay pazarlayabilmektedir. Kurum kimliği, kurumun, hizmet verdiği değişik alanlarda net bir biçimde tek bir organizasyon parçası olarak görünmesini sağlarken; sektör içinde de farklılık yaratıp, ayırt edilmeyi temin edebilmektedir (Büyükbaykal 2002: 794–795). Kurumun ürettiği mal ya da hizmetin kalitesini artırabilmekte; hedeflenen tüketici kitlesi üzerinde olumlu ve saygın bir etki bırakarak, tüketicinin güven duymasını sağlayabilmektedir (Ak 1996: 196).

Lobicilik;

Kuruluşların siyasal iktidarlara yönelik kullandığı halkla ilişkiler uygulamalarından biriside lobiciliktir (Bıçakçı 1998: 143). Bununla yasama ve yürütmeyi etkileyerek siyasi bir konuda değişim sağlamak ya da olası bir değişimi engellemek (Tosun 2003: 353) amacı güdülmektedir. Bu amaç için değişik iş kollarında faaliyet gösteren birbirinden farklı kuruluşların kendi hedefleri ve beklentileri doğrultusunda lobicilik faaliyetinde bulundukları bilinmektedir (Faupin 2005: 92). Söz konusu bu durum ise, çeşitli lobicilik tanımlamalarının yapılmasına neden olmaktadır. Örneğin; üretim sektöründe faaliyette bulunan bir kuruluş lobicilik faaliyetlerini kendine göre tanımlarken, hizmet sektöründeki bir kuruluş daha farklı

(27)

bir tanımlamaya gidebilmektedir. Ancak yapılan tüm tanımlamalarda “karar vericileri etkileme” gibi bir ortak noktanın varlığı da görülmektedir.

Lobicilik, Hikmet Seçim’e (1994: 18) göre; kamu yönetiminde yasa yapıcı ya da karar verici konumunda olan kişileri bilgilendirme ve etkileme çabaları iken; Sezgin’e (2002: 752) göre ise; lobicilik, ikna, inandırma ve tanıtma teknikleri kullanılarak, karar verme mekanizmaları (yasama, yürütme, yargı, yerel meclisler ve yönetim kurulları gibi) üzerinde baskı oluşturma ve çıkacak kararları bir grubun veya bir ülkenin lehine ya da aleyhine değiştirebilme becerisi olarak tanımlanmaktadır.

Kısaca bilgiler verilen halkla ilişkiler uygulamalarının hemen hepsinin birbirine benzer amaçlar için yapıldığı, içlerinden farklı olanının ise lobicilik olduğu görülmektedir. Lobicilik genel olarak, kişilerin ve özel çıkar gruplarının siyasal karar alma süreçlerini etkilemek amacıyla başvurdukları girişimler olarak (Peltekoğlu 2004: 381) karşımıza çıkmaktadır.

Halkla ilişkiler uygulaması olarak yapılan lobicilik, karar alma merciindeki elitlerle iletişim kurulup, istenilen doğrultudaki kararların aldırılmasını amaçlamakla birlikte, bunun yanında kuruluşa yönelik olumlu imajın oluşturulmasını, davayı ve kuruluşu kamuoyuna anlatarak halk desteğini kazanmayı da amaçlamaktadır.

Dünyada sayıları 200’ü bulan çok uluslu şirketlerin küresel iktidarı ele geçirmeleri neticesinde artık günümüzde kamu sektöründen ziyade özel sektörün ilgi alanına giren halkla ilişkiler (Bıçakçı 1999: 279), gün geçtikçe lobiciliği daha sık kullanır duruma gelmiştir. Lobiciliğin halkla ilişkilerde önemli duruma gelmesindeki temel amaçlar; hedef kitlesinde işletmeye yönelik oluşabilecek olumsuz tutumların önüne geçmek, kuruluşun kamuoyundaki itibarını güçlendirmek, bilinirliğini artırmak, tekrar konumlandırmak, faaliyet sahalarını etkileyebilecek hukuki kararların duruma göre alınması ya da alınmaması yönünde etkide bulunmak veya önceden alınmış olanlarda da gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlamaktır.

Bizimde çalışmamızın amacı, halkla ilişkiler uygulaması olarak lobiciliğin kuruluşun hedeflerini gerçekleştirmede sağlamış olduğu bu faydaların Türkiye ölçeğinde geçerli olup olmadığını ortaya koymaktır. Bu amaçla Ankara Ticaret Odası ve onun Kredi Kartları Kampanyası örnek kuruluş ve örnek olay olarak incelenmiştir.

(28)

Çalışmamız Ankara Ticaret Odası ve onun Kredi kartları kampanyası ile sınırlandırılmıştır. Bu kuruluşun ve bu kampanyanın örnek olarak seçilmesindeki temel nedenler; Ankara Ticaret Odası’nın bilgi verme hususunda yeterince açık olması, Türkiye’de lobicilik yaptığını kabul eden ender kuruluşlardan birisi olması, ulusal ve uluslararası düzeyde özellikle de Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği’nden (IPRA’dan) lobicilik dalında ödüller ve büyük ödülü almış olmasıdır.

Halkla ilişkiler uygulaması olarak lobicilik konusu ülkemizde daha önce çalışılmadığı için, Türkiye’de ilk olması nedeniyle çalışmamızı önemli kılmaktadır. Ülkemizde bu alanda yapılan yakın çalışmalar literatür taramasından öteye gitmemiş, araştırma bulgularına yer vermemiştir. Bizim çalışmamızla bunların ilk defa yapılıyor olması, çalışmanın orjinalliğini ortaya koymaktadır.

Söz konusu çalışma ikisi teorik biri saha araştırması bulgularının değerlendirildiği başlıca üç bölümden oluşmaktadır.

Birinci bölümde; çalışmaya teorik temel oluşturması açısından lobiciliğin tanımları verilmiş; farklı tanımlarından hareketle de tek bir tanıma varılmaya çalışılmıştır. Bundan başka lobiciliğin tarihi gelişimi, alakalı olduğu yakın kavramlar, siyasal sistemlerle ilişkisi, lobicilikte hedef kitlenin önemi, lobiciliğin gerekli kılan nedenler, lobicilikte kullanılan araçlar, lobilerin başarısını etkiyeleyen faktörler ve lobi işiyle uğraşan lobiciler hakkında bilgiler yer almaktadır.

İkinci bölümde; “Lobi faaliyetlerinde uygulama” başlığı kullanılmıştır. Bu başlık altında, lobicilikte kullanılan lobicilik çeşitleri (doğrudan, dolaylı, kolektif vd.) hakkında detaylı bilgiler verilirken; lobicilik yöntemleri hakkında da, hangi yöntemin nasıl yapılması gerektiği ve neden yapılması gerektiği konusunda detaylı bilgiler sunulmaktadır.

Üçüncü bölümde; öncelikle Ankara Ticaret Odası (ATO) ve lobicilik faaliyetlerinden olan kredi kartları kapmayası hakkında bilgiler verilirken; akabinde, çalışmanın metodolojisi ve araştırmaya ilişkin bulgular verilmektedir. Araştırma sonucunda deneklerin sorulara verdiği cevapların frekans dağılımları ve Ki-Kare analizi bulguları da yine bu bölümün önemli bir kısmını oluşturmaktadır.

(29)

I. BÖLÜM LOBİCİLİK

I. LOBİCİLİK KAVRAMI VE TANIMI

Karar verme (hükümet), hükümeti etkileme (parlamento) ve parlamento üyelerini etkileme güçlerini arkasına alan lobicilik (Faupin 2005: 92), tarihi kökenleri itibariyle yöneten ve yönetilenin var olduğu ilk çağlardan başlamaktadır. Günümüzde yapılan şekliyle çıkış yeri Amerika Birleşik Devletleri, ilk çıkış tarihi ise, ABD’de Cumhuriyetin benimsendiği erken dönemler (Dincer 1998: 51–52) olarak kabul edilmektedir.

Planlı, programlı ve bilinçli olarak modern uygulamaların ilk yapıldığı yer olan Amerika, günümüzde de dünya lobiciliğinin başkenti durumundadır ve sadece Washington’da, 1999 kayıtlarına göre 20 binden fazla lobicinin faaliyette bulunduğu bilinmektedir (Powell ve Cowart 2003: 238). Amerika Birleşik Devletlerinden başka dünya siyasetinde etkili olan bir diğer güç durumundaki Avrupa Birliği de günümüz lobiciliğinin yapıldığı önemli yerlerden birisidir. Öyle ki Birlik üyesi ülkelerin toplanma merkezi haline gelen Brüksel’de 20. Yüzyılın sonlarına doğru 10 bini aşkın lobicinin bulunduğu ve bunlarında, üye ülkelerin kurumlarını ve yöneticilerini etkilemeye çalıştıkları bilinmektedir (Çamdereli 2000: 292).

Amerika ve Avrupa gibi dünya siyasetinde etkin olan iki süper gücün karar organlarında böylesine önemsenen ve etkin olabilen Lobicilik, tek başına, salt bir faaliyet olmayıp üç öğeden oluşmaktadır. Kazancı’ya (2002: 282) göre de bu öğeler lobi, lobiciler ve lobi çalışmalarıdır.

Bunlardan bilinmesi gereken ilk sözcük “lobi”dir. İngilizce “lobby” kelimesinden gelen “Lobi”, “koridor” anlamına gelmektedir (Unat 1964: 15). Meydan Larouse Büyük Lugat ve Ansiklopedi de lobi tanımlaması (1992: 399); “çok zaman bazı yolsuz çıkarlar sağlamak amacıyla bir araya gelerek, parlamento koridorlarında, nüfuzlu çevrelerde, basında vb. de çıkarcı bir siyaseti geçerli kılmağa çalışan kimselerin meydana getirdiği topluluk” olarak ifade edilmektedir. Bunun yanında Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi’nde ise (1986: 7517), “belirli bir

(30)

çıkar grubunun isteklerini, siyasal organlara kabul ettirmek, onları kendi doğrultusunda etkilemek amacıyla kurulmuş topluluk” olarak tanımlanmaktadır. Bu toplulukların iletişim alanında (medya ve uzman dergilerle olan bağlantı), hukuk alanında (yasal sınırları bilmek), teknik ve bilimsel alanda ve finansal alanda iyi organize olmaları (Faupin 2005: 92) ise başarı oranlarını artırmaktadır.

Kavramın ikinci öğesi “lobici”dir. İngilizce “lobbyist” kelimesinden gelmektedir ve bir lobinin liderliğini (yöneticiliğini) yapan kişiyi ifade etmektedir. Kaynaklarda, Lobicinin kesin tek bir tanımı yapılmamakla birlikte genel olarak, lobi işiyle uğraşan, ücret karşılığı çalışan ve yasama kademesindeki görevlilere etki etmeye çalışan kişiler olarak tarif edilmektedir. İngiliz meclisinin 1995 yılında çıkarttığı bir rapora göre de “kanun koyucuları, devlet yetkililerini etkilemek üzere anlaşılan ve en az altı aylık bir süre zarfında zamanının en az yüzde 20’sini müşterilerini temsil etmek için kullanan kişi” (Theaker 2006: 167) lobici olarak tanımlanmaktadır. Robert Weissberg’e (1988: 646) göre de; lobi faaliyetlerini yürüten, siyasi amaçla çalışan ya da baskı grupları yararına siyasi mekanizmanın çeşitli kademelerindeki çalışanlarla ilgilenmesi için kiralanan profesyoneller lobicilerdir. Bunlar hem kaynak hem araç durumundadırlar. Kaynak durumundadırlar çünkü konu hakkında bilgi sahibidirler ve hedef kitlenin bilgilenmesi için sürekli bilgi üretirler. Araç durumundadırlar çünkü hedef kitle ile yüzyüze temaslarında lobide üretilen bilgi ve stratejileri aktarma, onlardan edindiği fikir ve izlenimleri de lobiye ulaştırma görevini yaparlar. Sahip oldukları bu özellikleri nedeniyle iletişim sürecinde de önemli bir öğe olan “kaynağın özelliğini yansıtma” özelliğine sahiptirler. Bu özellikleri nedeniylede hedeflerine nazaran daha bilgili, daha bilinçli olmaları; olayları çabuk kavrayabilen, isabetle teşhis edebilen, düşüncelerini duygularını hızlı fakat açık, akıcı ve etkili bir şekilde ifade edebilen kimseler olması gerekir. Ayrıca neyin önemli, neyin önemsiz, neyin gerekli neyin gereksiz, neyin öz, neyin detay, neyin doğru neyin yanlış olduğu hakkında karar verebilmelidirler (Küçükkurt ve Can 1988: 26).

Kavramın son öğesi ise “lobicilik” dir. İngilizce “Lobbying” olarak belirtilen bu kavram Türkçe’de lobicilik, kulisçilik ya da kanun simsarlığı olarak adlandırılmaktadır. Çıkar/baskı grupları tarafından belli konularda etkili olmak üzere yönetenler nezdinde, özellikle de yasama ve yürütme üzerinde, kendi amaçlarını

(31)

gerçekleştirmek üzere yürütülen faaliyetler (Aziz 2003: 26) olarak tanımlanan lobicilik, daha uzun ya da daha kısa tanımlamalara sahiptir. Bunların bazıları şöyledir:

“Hukuki kararları ve düzenleyici maddeleri etkilemek için doğrudan devlet nezdinde yapılan etki denemeleridir” (Theaker 2006: 167).

“Kamu yönetiminde yasa yapıcı ya da karar verici konumunda olan kişileri bilgilendirme ve etkileme çabalarıdır” (Sabuncuoğlu 2001: 28).

“Üyelerin, Parlamento kulislerinde çeşitli yöntemler kullanılarak değişik baskı gruplarının düşünce ve çıkarları yönünde tutum almaları ve oy kullanmalarının sağlanmasıdır” (Özsoy 1999: 187).

“Bir kanun yapıcıyla (parlamenterle) olan ilişkileri, düzenli olarak etkilemedir” (Grunig ve Hunt 1984: 215).

“Baskı gruplarının, bir siyasal sistemde kendileriyle ilgili kararların alınmasını veya kendi menfaatlerine uygun olmayan kararların alınmamasını sağlamak amacıyla giriştikleri yüz yüze ilişkilerdir ” (Dursun 2002: 290).

“Bazı baskı gruplarının, siyasal sistemde kendilerini ilgilendirecek kararları alabilecek kişi ve mercilerle yüz yüze ilişkiler kurarak, onları amaçlarına inandırma ve kendilerine yardımcı olanları maddeten ya da manen ödüllendirme gayretidir” (Turan 1977: 138).

“Özgül siyasal kararların alınması veya istenilen hükümet görevlilerinin atanmasını sağlamak için gösterilen etkileme çabalarıdır” (Çam 2000: 472).

Yukarıda yapılan çeşitli lobicilik tanımlamalarından da hareketle şöyle bir tanımlama yapmak mümkündür:

Lobicilik, halkın, baskı gruplarının, şirketlerin ya da ulusal lobilerin, ülkelerinde veya yabancı ülkelerdeki yasama, yürütme hatta yargı organlarına yönelik, kendi çıkarları doğrultusunda ki yasaların desteklenip-desteklenmemesi, hükümet görevlilerinin atanıp-atanmaması konusunda, çeşitli iletişim teknikleri de kullanılarak maddi/manevi iknanın sağlandığı, süreklilik gerektiren organize eylemler dizisidir.

(32)

II. LOBİCİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ VE YASAL DÜZENLEMELER

Lobicilik tarihi insanlık tarihi kadar eski olmasa da insanların toplum olarak yaşamaya başladığı ve yöneten yönetilen ilişkisinin var olduğu ilk çağlara kadar giden bir tarihi geçmişe sahiptir (Mack 1989: 1). Bu nedenle de dünyanın en eski ikinci mesleğinin lobicilik olduğu iddia edilmektedir (Howe ve Trott 1978: 20). Lobicilik, ilk çağlardan beri toplumun sosyal, dini-ahlaki ve ekonomik yaşantısıyla doğru orantılı olarak yapılan, toplumların geçirmiş olduğu aşamalara paralellik göstererek zamanın ihtiyaçları doğrultusunda zamanın argümanlarıyla yapıla gelen, organize ve bilinçli etkileme yöntemlerine sahip uygulama şekli olmaktadır.

ABD ve AB ülkeleri gibi temsili demokrasiye sahip ülkelerdeki yönetim şekillerinin oluşmasında etkili olan unsurlardan birisinin rekabet olduğu bilinmektedir. Rekabet ise, kendi mal ve hizmet sistemi için en iyi ortamın geçerli kılınmasını gerektirirken, insan topluluklarının daha örgütlü topluluklara dönüşmesi ile de kendi gücünü artırmaktadır (Göğüş 2004). Rekabetin yaşandığı toplumlarda meydana gelen örgütlenmeler nedeniyle çıkar ve baskı gruplarının oluşumu da hızlanmaktadır ve bunlar aracılığıyla yönetimler üzerinde son derece önemli etkiler ve yaptırım güçleri kazanılmaktadır. Bunun neticesinde, değişik yöntemlerle yürütülen etkileme çalışmalarını içeren kapsamlı bir faaliyet alanı olarak lobicilik ortaya çıkmaktadır (Hanlı 2006: 1).

Lobiciliğin ruhunda var olan “yöneteni etkileme” çabaları ilk dönemlerde daha çok güvenlik, giyinme ve gıda ihtiyaçlarının karşılanması isteklerini içermekteydi ve o durum tarım toplumu düzeyine kadarda böyle devam ede gelmiştir.

Daha sonra yerleşik hayata geçen toplumlar, tarımla ve tarımsal üretimle daha fazla uğraşarak tarım toplumu düzeyine ulaşmışlar ve kendilerinden önceki dönemi oluşturan toplum yapısındaki ihtiyaçları da değiştirmişlerdir. Bu dönem, toplumsal istekleri biraz daha çeşitlendirerek; toprağın çoğaltılması, mülkiyetinin korunması ve günün koşullarına göre ihtiyaçların karşılanması zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir.

(33)

Tarım toplumunun akabinde ortaya çıkan sanayi toplumunda, buharın sanayide kullanılması, üretimde makineleşmeyi getirirken bunun sonucu olarak da üretim miktarını artırmıştır. Öyle ki, bu dönemde mamul üretmek sorun olmaktan çıkıp üretilen mamulün pazarlanması sorun haline gelmiştir. Yine bu dönemde önemli bir işçi sınıfı ortaya çıkmış ve bunlar örgütlenerek sendikaları oluşturmuşlardır (Şimşek 2000: 486). O örgütlenmeler ise günümüz baskı gruplarının temelini oluşturmuştur (Göksu ve Bilgiç 2003: 52).

Sanayi toplumuna geçildikten sonra yapılan lobicilik çalışmaları da zamanın şartlarına uygunluk göstererek güvenlik ve gıda temini gibi zorunlu insan ihtiyaçlarının karşılanmasından başka; kişi ve toplum sağlığının korunması, çalışma şartlarının düzenlenmesi ve çalışanların sosyal hakları ile ücret sistemlerinin düzeltilmesi, üretimin artırılması ya da azaltılması, üretilen malların satılabileceği pazarların bulunması ve var olan pazarların muhafaza edilmesi gibi ana konuları kapsamaktadır.

Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş ve nihayetinde ortaya çıkan globalizasyon (Sezgin 2002: 768), üretimin yanında bilginin, iletişim teknolojilerinin, dijital devrimin bir enstrüman olarak kabul edildiği toplumları oluştururken lobicilik konuları ve lobicilik uygulama şekillerini de değiştirmiş (Gener 2004); güvenlik, eğitim, sağlık, bağımsızlık, demokrasi, sosyal ve kültürel haklar, bilgi transferi, uluslararası sermayenin dolaşımı, üretim-tüketim, çevre sağlığı ve uluslararası siyaset gibi konularda modern lobicilik çalışmalarının ağırlık kazanmasına neden olmuştur.

Günümüz modern lobiciliğinin tarifinin yapılmaya başlandığı ilk zamanlar olan 1800’lü yılların son çeyreğinde; “yasama meclisleri koridorlarında meclis üyeleriyle temas kurarak, çıkması istenen bir kanunu (ya da kararı) çıkarmak veya çıkmaması istenen bir kanunun (ya da kararın) çıkmasını önlemek için girişilen faaliyet” (Kapani 2001: 205) olarak tanımlanan lobicilik, o dönemlerde bireysel istekleri içeren bir yapı sergilemekteydi (Roche ve Levy 1964: 187). O günlerden bu günlere doğru gelindikçe lobiciliğe olan bakış açısı da değişikliğe uğramış (Kantarcı 2004: 167); uygulama şekliyle, hedef kitlesiyle ve argümanlarıyla kendisini çağa uydurmuştur. Bireysellikten kurtulan lobicilik, bugün daha geniş bir anlam kazanarak

(34)

hemen her alanda, her yerde ve her şartta toplumun gruplaşmış önemli bir kesiminin çabalarının ürünü olarak ortaya çıkmaktadır (Roche ve Levy 1964: 187).

Modern lobiciliğin ilk tarihi uygulamaları ve en fazla gelişme gösterdiği yer ABD olmakla birlikte (Mardin 1987: 47); 1950’lerden itibaren dünya üzerinde ekonomik bir güç haline gelen Avrupa Birliği (AB)’de, lobicilik adına önemli uygulamalara sahne olan önemli merkezlerden birisi olmuştur.

A. ABD’DE MODERN LOBİCİLİK TARİHİ VE YASAL DÜZENLEMELER

Lobicilik ABD’de devletin kuruluşundan beri sürüp gelen, o zaman için, toplumdaki çatışan çıkarları dengelemek üzere düşünülüp, geliştirilmiş bir yöntemdir (Kaymaz 2005: 108). Ancak, o dönemler yapılan faaliyetler başka isimlerle anılırken, Lobicilik kelimesi Amerika’da ilk defa “lobi ajanları” olarak 1829 yılında kullanılmaya başlanmıştır (Birnbaum 1994: 57). Rahat ve özgür lobicilik için elverişli bir ortam oluşturan Amerika, lobi faaliyetlerini vatandaşın ya da ilgili grupların doğal hakkı kabul ederek (Unat 1987: 48), yasal olarak kurulan lobi şirketlerinin bu alanda çalışmasına imkân sunmaktadır (Aziz 2003: 26). Amerika’da uygulanmakta olan iki partili sistem de lobicilik için uygun zemin oluşturmaktadır (Kantarcı 2004: 166). Bu sistemde, çıkar sahiplerinin yasama ve yürütmeye seslerini duyurup istedikleri kararları aldırması ancak lobiler aracılığı ile mümkün olabilmektedir. Kararları etkilemede yoğun olarak çalışan lobiler, devlet düzeninin bozulmasına ilişkin bazı sınırları aşınca bir takım yasal düzenlemelerin yapılması da kaçınılmaz olmuştur.

Amerika’da lobicilikle ilgili ilk düzenlemeler 1876 yılında “tüm lobicilerin kaydolmasını” öngören bir kararla başlamıştır. Lobi yapanlar için önceleri “lobi-ajanı” ifadesi kullanılırken, 1879 yılında “lobici” sözcüğü kullanılmaya başlanmıştır. 1950’li yıllara gelindiğinde, Kongre’de gümrük vergileri yasaları çıkarken sert tartışmalar yaşanmış ve endüstrileşmenin gelişimi ile Washington’daki grupların faaliyetleri de önemli düzeye ulaşmıştır (Rigel 1994: 80). Belirli bir aşamayı kaydeden faaliyetlerin neticesinde rüşvet ve tatsız olayların sayılarında da artışlar yaşanmıştır. Bu yıllarda lobicilerle yakın ilişki içerisinde olan birçok kumarhane patronu başkent Washington’u doldururken; söz konusu kumarhanelerde oyun

(35)

oynayan Milletvekili ya da Senatörler borca girince, lobiciler işe karışıp, meclislerde istedikleri yönde oy kullandırmışlardır. Aynı şekilde, gerçekte eğlence yerleri olan lüks otellerde lobicilerle çalışmış ve büyük gösterişli partilerin düzenlenmesine mekân oluşturmuşlardır (Bayramoğlu 1985: 10).

Kongre üyelerinin içerisinde bulunduğu ve artarak devam eden bu tür faaliyetler, Kongre’de çeşitli gelişmelere ve çeşitli istismarların sergilenmesine yol açınca; lobiciliğin düzenlenmesi amacıyla, lobicilerin kayıt altına alınması ve harcamalarının açıklanmasını gerektiren yasaların yapılmasını da zorunlu hale getirmiştir.

Lobiciliği düzenleme çabalarındaki ana amaç; sansür koymak olmayıp kamusal çıkarları korumak ve bu tür grupların faaliyetlerini daha açık yürütmelerini sağlamak olmuştur. Lobilerin kimin adına çalıştıklarını, amaçlarının ne olduğunu ve ne tür faaliyetlerde bulunduklarını ortaya koymayı hedefleyen bu yasalar, lobilerin kendilerini açıklıkla ifade etmeleri durumunda toplumun yararına olacağını da hedeflemiştir (Aybay 1961: 277). Ancak, çıkartılan bu tür yasalar lobiciliği çok dar bir çerçeve içerisinde değerlendirdiğinden lobicilik adına yapılan birçok faaliyetin yasa kapsamı dışında kalmasına ve beklenen sonucun elde edilememesine neden olmuştur. Lobiciliğin düzenlenmesi amacıyla sınırlı sayıda çıkartılan bu nitelikteki yasalarda yeterli bilginin ve açıklığın olmaması da yasanın etkinliğinin istenen düzeye ulaşmasını engelleyen bir diğer önemli faktör olmuştur (Arı 2000: 165).

ABD Kongresinin lobiciliğin düzenlenmesiyle ilgili çıkarmış olduğu dört önemli yasa vardır. Bunlardan ilki 1938 yılında çıkartılan “Yabancı Temsilciler Yasası” (Foreign Agents Registration Act), İkincisi 1946 yılında çıkartılan “Federal Lobi Yasası” (Federal Regulation of Lobbying Act), Üçüncüsü 1976 yılında çıkartılan “Derneklerin Lobi Faaliyetlerinin Sınırlandırılması” yasası ve Dördüncü düzenleyici yasa ise “Kampanya Harcamalarına İlişkin Yasal Düzenlemeleri”dir (Hanlı 2006: 3). Bunlardan en önemli olanları ise ilk ikisidir.

1. Yabancı Temsilci Yasası

1938 yılında çıkartılan ve daha sonraki yıllarda (1939, 1942, 1946, 1950, 1956, 1961, 1966, 1975’de) amacında değişiklik yapılmadan günün ihtiyaçlarına göre bazı değişiklikler geçiren Yabancı Temsilci Yasası, “yabancıları temsil edenleri

(36)

ve ücreti yabancı kaynaklarca ödenenleri” lobici olarak kapsamına almıştır (Howe ve Trott 1978: 10). Lobicilik işiyle uğraşan, Kongre’yi ve ulusal politikayı etkileyen pek çok kişi, grup ve kurumun faaliyetinden halkın bilgi sahibi olmasının hedeflendiği bu yasayla, yabancı ülkeler ve yabancılar adına lobicilik yapan şirketlerin, Adalet Bakanlığı’na kaydolması ve her altı ayda birde faaliyetleriyle ilgili rapor sunmaları mecburiyeti getirilmiştir. Adalet Bakanlığı’da bu yasa çerçevesinde kendisine kayıt olan lobilerin ve onların müşterilerinin ismini kitapçık olarak bastırarak 1950 yılından itibaren Kongre’ye göndermeye başlamıştır. Bu yasada 1966 yılında yapılan değişiklikle, lobilerin kayıtları esnasında müşterileri adına ne gibi faaliyetlerde bulundukları; Kongre üyeleriyle ve hükümet yetkilileri ile temaslarında yabancı temsilci olduklarını belirtme zorunluluğu getirilmiştir. Ayrıca bu temasları esnasında para ödemeleri ve seçim kampanyalarına katkıda bulunmaları da yasaklanmıştır (Arı 2000: 166–167).

1975 yılında yapılan değişiklik neticesinde de elemanlarının toplamı binleri bulan altı yüzden fazla lobi ve halkla ilişkiler bürosu Adalet Bakanlığına kaydolmuş, ancak yinede tüm lobicileri içine alıp belirli bir düzen sağlayamamıştır. Dar kapsamlı bir yasa olması nedeniyle çok sayıda lobicinin kayıt yaptırmadan faaliyetlerini devam ettirebilmesine imkân sunmuştur (Howe ve Trott 1978: 13).

Bu yasadan başka, devlete yönelik bölücü ve yıkıcı akımları önlemek amacıyla 1940 yılında çıkartılan, söz ve ifade özgürlüğü gibi hükümleri de içine alan “Yabancıların Tescili Yasası” da (Göze 2000: 531), lobiciliği kısmen de olsa düzenleyen bir başka yasa olarak kabul edilmektedir.

2. Federal Lobi Yasası

Amerika’da ki lobiciliğin düzenlenmesine ilişkin ele avuca gelen, lobiciliğin kural ve sınırlarının belirlenmeye çalışıldığı ilk yasa (Kaymaz 2005: 108) olarak da gösterilen Federal Lobi Yasası, 1946 tarihinde “Yasama Reorganizasyonu Yasası” ile birlikte (Howe ve Trott 1978: 14) on yıllık çelişkiler, soruşturmalar sonucunda ortaya çıkmıştır ve lobicileri hedef almıştır. Yalnızca Kongre’ye yönelik lobi faaliyetlerini esas alan bu yasa, 1946 yılı öncesinde yaşanan skandallarla ilgili Komite toplantılarını içermektedir. Bütün lobi’lere, Kongre’de tutulan bir sicile kaydolma ve faaliyet alanlarını açıkça belirtme mecburiyeti getiren Federal Lobi

(37)

Yasası, faaliyetlerin aleni olarak gün ışığında cereyan etmesini ve denetlenebilmesini amaç edinirken (Kapani 2001: 207–208), Kongre’nin, kamuoyunun oluşumu hakkında doğru olarak değerlendirmede bulunabilmesine yardımcı olmayı da hedeflemiştir (Bayramoğlu 1985: 11).

Yasanın çıkartılmasının arkasından 12.000’den fazla grup, lobici olarak kaydolmuş, bunlardan yarıya yakını da halen etkinliklerine devam etmektedirler (Grunig ve Hunt 1984: 528).

Çıkartılan bu kanuna göre; bir kanunun kabulüne veya kabulüne engel olmaya çalışmak için para alan her şahıs, böyle bir işe girişmeden önce Senato sekreterliğine başvuracak ve hangi şahıs veya menfaat için çalıştığını ve hangi mesele için ne kadar zaman çalışacağını bildirecektir. Ayrıca, her üç ayda bir aldığı paraları ve yaptığı masrafları gösteren bir listeyi de vermesi gerekmektedir. Yeni düzenlemeye göre lobiciler, defter tutmak mecburiyetindedirler ve aldıkları, 500 doları aşan her parayı kimden aldıklarını deftere işleyeceklerdir. Bu yasayla lobicilere, her yıl Senato sekreterliğine çalışmaları hakkında bir rapor vermek yükümlülüğü de yüklenmiştir. Verilen bu raporlar, Kongrenin resmi tutanaklarında yayınlanmaktadır (Aybay 1961: 277).

Daha sonraki yıllarda yapılan değişiklikler ise; rüşveti engellemek için lobicilerin tescillenme zorunluluğunu getirirken, tescil kapsamına girmeyenlerin anayasal hakları olan (Enformasyon Özgürlüğü Yasası ile) basın, konuşma, toplanma ve başvurma özgürlükleri (Schiller 2005: 53) lobicilikle ilgili bu yeni düzenlemelerin tam olarak gerçekleşmesine engel olmuştur (Aybay 1961: 276). Ancak yinede belirli bir kural koyan bu değişiklikler her hangi bir organizasyonun kayıtlanmasının gerekliliğinden ziyade, Kongre üyeleri üzerinde para, armağan, vb. verme, seçimde oyları elde tutma ve benzeri yollarla baskı yapılmasını; açıkçası rüşveti engellemeyi amaçlamıştır. Ayrıca bu düzenlemeler; Senatör ve milletvekillerinin yapacakları konuşmalar için alabilecekleri paraları da sınırlandırma (Bayramoğlu 1985: 12) gibi bir işlevi de yerine getirmişlerdir.

Kaydolma zorunluluğunun akabinde, lobicilik işiyle uğraşan ABD menşeili gruplardan başka birkaç yüz yabancı grup da, günümüzde Washington’da kendilerini

(38)

temsil edecek büyük hukuk şirketleri ve halkla ilişkiler ajansını lobicilik amacıyla kullanmaktadırlar (Grunig ve Hunt 1984: 528).

3. Dernekler ve Lobi Faaliyetleri

Kar amacı gütmeyen ve vergi muafiyeti olan, (sosyal yardım kuruluşları, kiliseler ve yan kuruluşları, eğitim, bilim, kültür, kamu sağlığı ve güvenliği ile ilgili alanlarda faaliyet gösteren dernekler ve örgütler ile kuruluş amaçlarının lobicilik olduğunu gizleyip sosyal amaçlı örgütler olarak gözüken kitle örgütleri, meslek grupları ve etnik grupların kurdukları örgütler) dışında kalan ve eğitim, kültür, ekonomik veya başka amaçları olan derneklerin lobicilik faaliyetlerine sınırlama getiren bir düzenlemedir.

1976 yılında çıkartılan yasa ile vergi muafiyeti olan kuruluşlar belirlenerek bunların lobi faaliyeti için bütçelerinin kaçta kaçını harcayabilecekleri belirtilmiştir. Yasaya göre gerekli nitelikleri taşıyan bir örgüt, yıllık bütçesinin ilk 500.000 dolarlık kısmının % 20’sini (100.000 $), ikinci 500.000 dolarlık kısının %15’ini (75.000 $), üçüncü 500.000 dolarlık kısmın %10’unu (50.000 $) ve bundan sonraki her 500.000 doların %5’ini lobicilik için harcama yetkisine sahiptir. Ancak bu harcamaların toplamı 1 milyon doları geçememekte ve izin verilen bu miktarında ancak %25’i grass roots (halk hareketi) için harcanabilmektedir (Arı 2000: 172). Bu oranları aşan ve asıl amacının lobicilik olduğunu gizlemeyerek lobicilik faaliyetinde bulunan derneklerin vergiden muaf olma statüleri kaybolmakta ve kayıtlı lobici olma zorunluluğu doğmaktadır.

Bu yasayla aslında, vergi muafiyeti olan ve kar amacı gütmeyen derneklerin mevcut durumlarını koruyarak lobicilik yapmalarına imkân verilmiş ve bütçelerinin ne kadarını doğrudan lobicilik veya dolaylı lobicilik için kullanabilecekleri belirlenmiştir (Arı 2000: 170).

4. Kampanya Harcamalarına İlişkin Yasal Düzenlemeler

Lobicilikte, hedef kitle durumunda olan yasama, çeşitli şekillerde etki altına alınmaya çalışılır. Bu etkileme şekillerinin başında ise, seçimler sırasında adaya verilecek oy desteği, seçim kampanyalarında görev alma ve parasal destek sağlama gibi çalışmalar gelmektedir. Ancak, bu tür destekler seçimi kazanan Kongre üyeleri için uzun dönemde itibar problemi oluşturarak, Üyelerin halk üzerindeki tarafsızlık

(39)

imajını zedelemekte ve küçük düşürücü bir durum oluşturabilmektedir. Bu tür çalışmaların yasal zemine oturtulması ve illegal çalışmaların önlenmesinin denetim yoluyla sağlanılması için yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur (Hanlı 2006: 3).

Halk üzerindeki imajını düzeltmek isteyen Kongre, grupların kampanya harcamalarını düzenleme amaçlı olan ve şirketlerin kampanyaları desteklemelerine yasak getiren 1907 yasasını 1925’de yeniden düzenleyerek genişletmiştir. 1947 yılında ise, Taft-Hartley Yasası ile şirketlerle birlikte işçi sendikaları da bu yasaklılar kapsamına alınmıştır. Bu düzenlemelerden başka 1940’da çıkartılan Hatch Yasası ile de bir kişinin veya grubun seçimlerde kampanyalar için bir adaya yapabileceği bağış miktarı da 5.000 dolar ile sınırlandırılmıştır (Arı 2000: 173).

Yapılan bu düzenlemelerin akabinde yeterli denetimi ve düzenlemeyi yapamadığını düşünen Amerikan yönetimi, Bill Clinton döneminde yeni düzenlemelere gitmiştir. Buna göre (Hanlı 2006: 3-4):

—Beyaz Saray’da görev yapan kişiler, buradan ayrıldıkları tarihten itibaren 5 yıl süreyle lobicilik yapamaz, lobicilik yapan şirketler için çalışamazlar.

—Devlet memurları (özellikle üst düzey olanlar) derecelerine uygun süreler içerisinde görevlerinden ayrıldıktan sonra, lobici olamamaktadırlar.

—Üst düzey yönetici konumundaki Bakanlar, ömürleri boyu yabancı hükümetler için lobi faaliyeti yapamazlar.

—Üst düzey ticaret temsilcileri de, görevlerinin bitmesinden sonra, yaşamları boyunca çok uluslu şirketleri ve yabancı hükümetleri temsil edemezler.

—Anayasa’nın sınırlarını aşmadan, ülkeye duyulan sadakatin müşterilerden üstün tutulması mecburiyeti.

—Temsil edilen müşterinin yanlış yönlendirilmemesi ve aldatılmaması esastır.

—Devlet görevinde bulunan memurlara, karşılık bekleyerek maddi değeri olan hediye verilmemesi yasağı getirilmiştir.

—Lobicilikte güvenilir, inanılır ve kavgadan çok uzlaşmacı olunması zorunluluğu getirilmiştir.

(40)

Maddeler halinde sıralanan bu kurallara uyulmaması halinde ise hukuki sürecin başlatılarak “kamu davası” açılacağı belirtilmektedir.

B. AVRUPA’DA MODERN LOBİCİLİĞİN TARİHİ VE LOBİLER

Son yıllarda özellikle Avrupa Birliği çevresindeki çalışmalar nedeniyle lobicilik Avrupa’da büyüme kaydetmiş olsa da, halen ABD’deki lobicilikten çok daha küçük durumdadır. Buna neden olarak çok çeşitli etkenler gösterilmekle birlikte, Bennedsen ve Feldmann tarafından asıl neden olarak; AB’ni oluşturan hükümetlerin kurumsal yapılarındaki farklılıklar (Baron 2002: 205) gösterilmektedir. Avrupa Birliği’nin lobiciliği günümüzde ABD’yi yakalama noktasında biraz geri olsada ilerleyen dönemler için bunun hep böyle kalacağını da kimse söyleyememektedir. ABD’de lobiciliğin bu kadar ileri, AB’nde geri olmasının en büyük nedenlerinden birisi de lobiciliğin buralarda ki tarihi geçmişine bağlı olmaktadır. AB’de ki lobiciliğin tarihinin henüz 1950’li yıllara dayandığı göz önüne alındığında bunun normal bir süreç olduğunun da hakkı verilmelidir.

1. Avrupa’da Lobicilik Tarihi

Avrupa’da ki lobiciliğin tarihi, Amerika Birleşik Devletleri’nde ki kadar köklü bir geçmişe sahip olmayıp kronolojik olarak günümüze daha yakın konumdadır. Profesyonel manada ki modern lobiciliğin henüz 1980’li yıllarda Avrupa’da yayıldığı (Hanlı 2006: 1) bilinmektedir. Bundan önce XIX. ve XX. Yüzyıllarda, Avrupa’da özellikle de İngiltere’de yapılan lobicilik faaliyeti, daha çok geleneklerin oluşturduğu bir çerçeve içerisinde cereyan etmektedir (Turan 1977: 141). O zamanlar lobicilik, iyi ilişki içerisinde olunan Parlamenterler ve soylulardan bilgi ve tavsiye alıp, kimi zamanda bu kişilerin nüfuzlarından faydalanmak şeklinde yapılmaktaydı (Göğüş, 2004). Günümüzdeki gibi modern anlamda olmasa da buna yakın lobicilik çalışmalarının başlangıcı ise, “ tek merkezli bir Avrupa ve Avrupa merkezli bir dünya yaratmak” (Özel 1994: 57) amaçlı olan Avrupa Birliği’nin kuruluş yılları olan 1950’li yıllara dayanmaktadır.

İngiltere’de 1950’li ve 1960’lı yıllarda korporasyonculuğun (siyasi gücün ekonomik, endüstriyel, tarımsal ve meslek örgütlerine hasredildiği siyasi ya da ekonomik sistemleri tanımlar) yükselişiyle birlikte muhafazakar hükümetler, tüm

Şekil

Şekil 1: Halkla İlişkiler ve Gündem Kurma (Manheim 1994: 129)
Şekil 2: Harrison’un Sesli ve Sessiz lobicilik modeli (Harrison 2000: 220).
Tablo 2: Deneklerin Cinsiyeti.
Tablo 4: Deneklerin Aylık Gelir Düzeyleri.
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

İran ile yaşanan sorunlar, bankacılık işlemleri, akaryakıt fiyat farkı uygulaması, ağır ve aşırı bürokrasi, yüksek vergi oranları, keyfi uygulamalar, referans fiyat

Yürütme komitesinden en az iki (2) üye olmak koşuyla, dört (4) üye çoğunluğu oluşturur. Bu tüzükte yazılı diğer istisnalar ve yürüte komitesinin seçimi dışında,

320 milyar dolar civarındaki perakende piyasası ile Polonya, Avrupa Birliği’ne 2004 yılında katılan 10 ülke arasında en büyük pazara sahiptir.. Perakende piyasası, ilk

Diğer taraftan Moldova Cumhuriyeti ile arasında serbest ticaret anlaşması olan ülkelerden gelen ürünlere menşe belgesi ile beraber olmak kaydıyla gümrük

Müteşebbis Teşekkülü Dış Paydaş Stratejik Ortak Birlikte Çalış Zile Mesleki Eğitim Merkezi Müdürlüğü Dış Paydaş Stratejik Ortak Birlikte Çalış Tokat Ticaret

 Genel dağıtım mail yoluyla yapılacak olsa da Rektörlük, üniversite danışma, üniversite kütüphane, İTO gibi. yerlere basılı materyal şeklinde

 KOBĐ lere yönelik düşük faizli uzun vadeli kredi imkanları,..  Sosyal Güvenlik prim borçlarına yönelik

Ülkemizden Ürdün’e 2020 yılında gerçekleştirilen 585 milyon dolarlık ihracatta başlıca ürünler diğer örme mensucat, diğer mobilyalar ve bunların aksam ve