• Sonuç bulunamadı

Lobi faaliyetleri uygulaması içerisinde yer alan bir başka uygulama, “lobicilik yöntemleri”dir. Yöntemler, tekniklerin uygulanması aşamasında yer ve zamana uygun kullanılacak materyalleri, iletişim kanallarını ve stratejiyi içermektedir. Bunlar kaliteli analizler, temel unsurların yer aldığı açık derli toplu özetler ve teknik belgeler gibi hedef kitle üzerinde etkinlik gücü yüksek argümanlardan oluşmaktadır.

Lobicilikte bir yöntemin başarısı için iki önemli koşulun bulunduğu (http://www.genclikmeclisi.org: 2006) kabul edilmekle birlikte. Meynaud tarafından bir ilave daha yapılarak bu koşulların sayısı üçe çıkartılmaktadır.

Bunlardan ilki mantıksallık, ikincisi merkeziyet, üçüncüsü ise yöntemin yürütülüş tarzıdır.

Mantıksallık, temas edilen grubun çıkarlarına ters düşmeyen, genel mantığa ve hukuka uygun talepler öne sürebilmektir.

Merkeziyet, ilişki kurulan tüm kişi ve gruplara, aynı mesajın ve taleplerin benzer şekilde ifade edilmesi anlamına gelmektedir.

Genel yapıya ilişkin bu iki şarttan başka “yöntemin yürütülüş tarzı” da başarı için önemli etkenlerden olmaktadır (Meynaud 1975: 93–100). Buna göre başarılı bir eylemin yürütülüş tarzı için ise, üç hususa dikkat edilmesi gerekmektedir. Bunlar:

1. Uygun zamanın seçilmesi: Seçim kampanyaları lobilerin politikacılar üzerinde etki yapma olanağını buldukları en uygun anlardan biridir. Bu dönemlerde üyelerinin sayısına ya da mali güçlerine dayanarak, bu lobiler yapabileceklerine inandıkları hizmet karşılığında en yüksek bedeli elde etmeye çalışırlar. Lobiler açısından bir başka uygun zaman ise sık sık kabine bunalımları görülen ülkelerde, yeni kabinenin kurulması aşamasıdır. O zamanlar bakan adayları ileri sürülen isteklere daha çok kulak verirler

2. Eylem alanının seçilişi: Genellikle lobilerin kontrolü dışında gerçekleşen bir durum olmakla birlikte; Lobilerin temsil ettiği üyelerin kişiliği ve sayısı, lobi yöneticilerinin karakterleri ve bürokratik kolaylıkların genişliği, kurulmuş ilişkilerin

niteliği, kamuoyunun yargısı ve ele alınan sorunun niteliği eylem alanının seçilişinde etkili olan faktörlerdir.

3. Araçların seçimi: Araç seçimi, lobilere özgü yeteneklere ve harekete geçmek için seçtiği ya da üzerinde savaşmak zorunda olduğu alana bağlı olarak değişmektedir. Uygun araçların seçilmesi neticesinde, lobiler savunduklarını oldukça geniş bir alana duyurma imkanı bulurlarken, diğer lobilere göre de üstün duruma yükselirler.

Uygulama kapsamında ki lobicilik faaliyetleri neticesinde parlamentonun alt komisyonlarında görev yapan bir parlamenter için konunun zıt yönlerini de açıklayan lobicilerin uzman görüşleri, üst düzey bilgiler olurken, konunun anlaşılması için de son derece yararlı olmaktadır. Uzman görüşlerinde verilmek istenen mesajın iyi, ya da kötü; detaylı, egoistçe veya fedakârlık özelliğinde; liberalist, ya da tutucu olmasından çok, “aldatıcı olmaktan uzak, akıllıca bilgilendirici, yalın, açık ve anlaşılması kolay olması” (Bayramoğlu 1985: 24) gerekmektedir.

Lobiciliğin çeşitli yöntemleri vardır. Uygulama aşamasında bu yöntemlerden hangisinin/hangilerinin kullanılması gerektiği, etkilenmek istenen kişinin veya kurumun şahsiyetine, yapısına, kurallarına, özelliklerine ve taleplerin niteliğine göre belirlenmektedir. Örneğin bazı talepler yasamanın, mahkemenin veya idarenin önüne geldiğinde, taleple ilgili olmak kaydıyla konu üzerinde daha önce yapılmış bir araştırmanın sonuçlarının sunulması talebi en etkili biçimde iletebilecekken, kimi zamanda başka tekniklerin denenmesi daha çabuk sonuç verebilmektedir (Çam 2000: 473). Burada lobicilerin dikkat etmesi gereken en önemli hususlardan birisi, hedef kitlesini oluşturan karar alıcıların dürüstlüğüne gölge düşürecek davranışlardan ve tekniklerden kaçınmak olmaktadır.

Lobicilik yöntemleri içerisinde, sayılabilecek belli başlı yöntemler; —Yüzyüze iletişim kurma

—Grass-Root (halk desteğini alma) hareketine başvurma (karar alıcılara çok sayıda mektup yollama, halkla ilişkiler kampanyaları düzenlemek gibi)

—Lobiler arasında işbirliği oluşturma —Parasal destek sağlamadır.

Bu yöntemlerden başka “dost parlamenterin lobicinin daha az samimi olduğu diğer parlamenterleri tavlaması” (Howe ve Trott 1978: 28) veya “gezginci lobicilik” (Şahım 2006) şeklinde yapılan “hedef kitlenin kendi benzerlerine lobisi” olarak isimlendirebileceğimiz bir yöntem de vardır.

Bayram Kaya ise bu yöntemleri daha dar bir çerçeve içerisine alarak üç ana başlık altında toplamaktadır (1990: 28). Bunlar;

Doğrudan lobicilik yöntemleri, Dolaylı lobicilik yöntemleri (aracılar yoluyla lobicilik) ve İletişim kanallarını açık tutmaya yönelik lobicilik yöntemleri şeklindedir.

Saymış olduğumuz bu yöntemler genel yöntemler olmakla birlikte bunları daha da detaylandırmak mümkün olmaktadır. Bunların, detaylıca ele alınmaları yöntemlerin anlaşılması açısından önem arz eden bir durum olmaktadır.

A. YÜZYÜZE İLETİŞİM YÖNTEMLERİ

Karar vericilerde istenilen etkinin hızlı, doğrudan ve aracısız olarak yaratılabilmesi için kullanılan en etkili yöntemlerin başında yüzyüze iletişim gelmektedir. Lobilerin kullandığı yüzyüze iletişim yöntemlerinde aracı olmadan direkt olarak lobiciler ve hedef kitleyi oluşturan karar vericiler karşı karşıya olmaktadır. Bu yakın temasla lobiciler isteklerini daha samimi ve direkt olarak aktarma ortamı bulurken, karar alıcılarda lobicinin kim olduğunu ve ne istediğini daha net anlama imkânına kavuşmaktadır. Yüzyüze iletişimin en büyük avantajlarından biriside, “bir kere yüzyüze temasın sağlanması durumunda bunun daha sonra telefon veya mektupla sürdürülebilme” imkânının olmasıdır (Arı 2000: 179).

Yüzyüze iletişim yöntemleri arasında sayabileceğimiz bir takım lobicilik taktikleri vardır ki bunlar (Asna 1993: 145): Karar alıcı ile meclisteki bürosunda görüşmek, bir toplantıda karşılaşmak, bir yerde çay içmeye çağırmak, lobici ile karar alıcının ayaküstü sohbet etme imkânı bulabildiği konferans, seminer ve açık oturumlar ile karar alıcıların güçlükleri yerinde görmeleri için düzenlenmiş geziler (Kantarcı 2001: 163) bunlardan bazılarıdır. Bu yöntemlerden başka lobiciler, yüz yüze iletişim yöntemlerinden; kamu görevlilerine meclis komisyonlarında görüşünü anlatabilir, gerekirse evinde görüşerek ikna etmek için uğraşır ve telefonla

amaçlarına ulaşmaya çabalarlar (Rigel 1994: 72). Ayrıca bakanlar, parlamenterler, bürokratlar ve onların yardımcıları ile sıkı diyalog kurmada (Gürbüz 2005: 2) öğle yemekleri, onuruna partiler düzenleme, devam ettikleri kulüp ,… gibi yerlerde rastlaşma imkanları ararlar (Bayramoğlu 1987: 7).

Yüzyüze iletişimin uygulandığı çalışmalarda hedef kitleyi oluşturanların sayı olarak çok olması, bazı durumlarda bire bir görüşme ve ikna etmeyi zorlaştırmaktadır. Böyle sıkıntıların oluşması durumunda stratejik noktalar ve onların anahtarı olan etkili şahıslar tespit edilerek ilk etapta onlar hedef alınmaktadır. Ancak bu tip durumlarda, karşı rakiplerin de, aynı kişileri hedef alıp kendileri açısından olmasını istedikleri şekliyle bilgi aktarması lobicilerin işini zorlaştırırken; alt komisyonlarda ve parlamentodaki konuları çok iyi bilen ve savunduğu konuya vakıf olan lobicilerin bu engelleri aşmada daha başarılı olabildikleri görülmektedir.

Yüzyüze iletişim tekniklerinin kullanılması lobicinin hedef kitleye yönelik etkisini artırabilmektedir. Ancak lobicinin ektisinin tek belirleyicisi bu olmamakta, bunun yanında lobicinin sosyal pozisyonu ve hedef kitlenin lobici hakkında edinmiş olduğu önceki düşünceleri de etkiyi belirleyen önemli unsurlar olabilmektedir. Ayrıca kullanılan yüzyüze iletişim tekniklerinin etkin olup olmadığı değerlendirmesini yaparken lobicinin tarzını ve temsil ettiği örgütün veya grubun niteliğini de dikkate almak gerekmektedir. Örneğin ticari alanda faaliyet gösteren kesimin oluşturmuş olduğu lobiler, doğrudan yöntemlerden olan yüzyüze iletişimi çok fazla miktarda tercih ederken, sendikalara ve işçi kesimine ait lobilerin ise bu yöntemi pek fazla tercih etmedikleri görülmektedir (Arı 2000: 180).

Yüzyüze iletişimle bilgi vermek durumunda kalan lobicinin dikkat etmesi gereken bazı hususlar vardır ki, bunlar şu şekilde sıralanmaktadır (Ak 2003: 2–3):

—Asla yalan bilgi verilmemeli, —Dürüst olunmalı,

—Ciddi olunmalı (arada, duruma göre az espri yapılmalı dikkati konuya çekmek açısından),

—Gereksiz laf, ağız değiştirilmemeli,

—Bilinmeyen konularda konuşulmamalı, cevap verilmemeli; böyle bir durum olduğunda bu açıkça söylenmeli, bu sorunun cevabının araştırılıp, daha sonra cevaplanacağı belirtilmelidir.

—Yapılan konuşma ve açıklamalarda mutlaka ilginç, dinleyicinin ilgisini çekebilecek bazı şeyler bulunabilmelidir,

—Boş, gereğinden fazla konuşulmamalıdır,

—Mahrem ve sır olması gereken konulara hiç girilmemelidir,

—Ana konunun önemini azaltıcı gündem dışı başka konulara girilerek, ilgi gereksiz yere dağıtılmamalıdır.

B. GRASS ROOTS HAREKETİNE BAŞVURMA (DOLAYLI LOBİCİLİK)

Grass roots hareketi, genellikle organize olmadan, doğal olarak kendiliğinden oluşan halk hareketi görünümündeki lobicilik yöntemlerindendir ve lobi faaliyetini destekleme işlevini yerine getirmektedir. Profesyonel lobiciler bu hususta, halka dayalı baskının kanun yapıcının fikrini değiştiremediğini, ancak konuya dikkat çektiğini belirtmektedirler (Ker 1998: 276).

Mecliste ya da alt komisyonlarda görüşülen bir yasanın hayata geçirilmesi veya engellenmesi hedeflendiğinde, lobi kampanyalarında kullanılan eğitim, propaganda ve kitle iletişim araçları vasıtasıyla topluma konu hakkında bilgi verilmektedir. Bu bilgiler neticesinde kamuoyu oluşurken binlerce kişinin organize bir görüntü vermeden kendiliğinden harekete geçmiş gibi kaleme ve telefona sarılarak meclis üyesine ulaşıp isteklerini iletmesi şeklinde ki iletişim sürecini ifade eden grass roots hareketi, uzun yıllardır uygulanan bir yöntem olmaktadır ve çeşitli uygulamalara sahiptir.

1. Mektup Göndermek

Karar alma merciinde bulunanları etkilemek, istenilen yönde oy kullanmalarını sağlamak için lobi üyelerinin de etkinlik içerisinde yer aldığı dolaylı lobicilik yöntemlerinden birisi mektup göndermektir (Kaplan 2006).

Bu mektuplar el yazısıyla olduğu gibi matbu olarak basılmış, sadece boşlukların doldurulması şeklinde hazırlanan form mektup şeklinde de olabilmektedir. Ancak form mektupların karar vericiler üzerinde el yazısıyla yazılanlar kadar etkili olmadığı, aynı şekil ve üslupta olmaları nedeniyle bunların tek merkez tarafından kontrol ediliyor olduğu fikrini güçlendirerek çok da fazla önemsenmemesine neden olmaktadır. Oysa el yazısıyla yazılan mektuplar daha özgün olduğundan her birisi bir seçmenin isteği gibi algılanmakta, seçimle iş başına gelmiş karar vericileri daha fazla etkilemekte, seçmen tabanının isteği olması nedeniyle yeniden seçilmek isteyen karar vericiyi etki altında bırakarak dikkate almaya zorlamaktadır. Karar alıcıya gönderilen her bir mektup eşittir bir oy anlamı taşımaktadır, bu nedenle de aynı konu hakkında ne kadar çok mektup gönderilirse dikkate alınma oranı da o kadar artmaktadır (Ker 1998: 276).

El yazması mektupların etki gücünün yüksek olması, lobiciler için onları cazip hale getirirken temsil ettikleri lobiyi oluşturan üyelerin eğitim durumları ve siyasete olan uzaklıkları gibi bazı şartlar, elyazması mektupların sürekli kullanılmalarını engellemektedir. Bu gibi nedenler ise mektup şekilleri arasından tercih yapmayı zorunlu hale getirmektedir. El yazması mektupların yüksek etki gücüne karşılık form mektuplarında bazı üstün yönleri bulunmaktadır. Örneğin lobileri oluşturan üyelerin neyi, ne şekilde, kime yazacağını bilememesi el yazması mektuplar için büyük bir handikap oluştururken; matbu form mektuplar bu sıkıntıyı aşmada daha elverişli bir ortam oluşturabilmekte, anlatılmak veya istekte bulunulmak istenen konuyu net ve etkili bir şekilde izah edebilme imkanı sunmaktadır.

Mektupların etki gücü sadece yazılı ve matbu olup olmamasına bağlı olmamakta temsil edilen lobinin üye sayısı ve maddi gücüyle de alakadarlık göstermektedir. Örneğin üye sayısı az ve maddi gücü iyi olmayan bir lobinin göndereceği mektup sayısı az olacağı için karar alıcılar tarafından dikkate alınma oranı da o oranda düşük olabilmektedir. Buna karşılık üye sayısı çok ve maddi gücü yerinde olan bir lobinin gönderebileceği mektup sayısı artmakta dolayısı ile dikkate alınma oranı da o düzeyde yükselmektedir (Dincer 1998: 133).

Mektup gönderme faaliyetini aslında yazılı malzemeler göndermek şeklinde genellemek de mümkündür. Çünkü bu etkinlikte mektup haricinde kartpostal, faks, dilekçe ve telgraf gibi yazılı materyaller de gönderilebilmektedir.

Mektup yazmada bilinmeyi ve dikkate alınmayı gerektiren en önemli konuların başında hedef kitlenin tespit edilmesi gelmektedir. Çünkü istenilen sonucun elde edilebilmesi için neyi, nereden, ne şekilde isteyeceğimizi bilmek zorunluluğumuz vardır ve isteğimizi hedef kitlenin etkileneceği üslupla yapmak durumundayızdır. Bu nedenle mektup yazmada iki çeşit hedef kitle tespit edilmiştir ve mektuplar buralara yazılır. Bunların birincisi, karar alıcı durumunda bulunan üyeler olurken, ikincisi Basın-Yayın organları olmaktadır.

1.a. Karar Alıcı Konumundaki Üyelere Yazmak

Bir lobicilik faaliyetinin ana hedef kitlesini oluşturan karar alıcı konumundaki üyeler, lobiler tarafından çeşitli yöntemlerle etkilenmeye çalışılır ki bunlardan biriside mektup yazmaktır (Şahım 2006). Mektuplar, istekleri, ilgili kişilerden direkt olarak karar alıcıya ulaştıran aracısız lobicilik araçlarıdır. Görsel, saklanabilir, tekrar tekrar okunabilir ve özel bilgileri bünyesinde ihtiva edebilmesi onu lobicilik araçları içerisinde ayrı bir yere oturtmaktadır. Bunlar doğrudan kişisel olarak yazılabildiği gibi, kiralanmış halkla ilişkiler ve hukuk firmaları aracılığıyla da matbu olarak basılıp çoğaltılarak gönderilebilmektedir.

Karar alıcı konumundaki üyelere mektup gönderme faaliyetine örnek olarak ABD’li Ermenilerin Collin Powell’e gönderdiği mektuplar gösterilebilir. 2002 yılının sonunda ikinci defa Irak’ı işgal eden ABD ile Türkiye arasında yaşanan ekonomik pazarlıklar ABD’nin Türkiye’ye 30 milyar dolarlık bir yardımını gündeme getirmiş bu ise ABD’deki Ermenileri rahatsız etmiştir. Yardımı engellemek için ABD’deki Ermeni lobisinin önde gelen isimlerinden Frank Pallone bu aşamada devreye girerek Kongre üzerinde her türlü lobicilik faaliyetini sergilemiş; bununla da yetinmeyerek Dışişleri Bakanı Collin Powell’a mektupla başvurmuş, niçin verilmemesi gerektiğini de kendine göre gerekçeleriyle anlatıp, bunun Amerikan politikasına ters düşeceğinden ve Amerika’lı Ermenileri üzeceğinden bahsetmiştir (Kantarcı 2003: 76-77).

İster el yazması, ister matbu form şeklinde olsun tüm mektuplarda, istenen etkinin yaratılabilmesi için yazılışlarında bir takım kurallara uymak zorunluluğu vardır. Bunlar (Bayramoğlu 1985: 24):

—Mektuplar doğrudan, ihtiyaç hissedildiği an yazılmalı ve konu hakkında sessiz kalınmamalıdır. Aksi takdirde karşı görüş kamuoyunda ve hedef kitle üzerinde daha etkin hale gelebileceği gibi, “sukut ikrardan gelir” sözünde olduğu gibi bizim de karşı görüşün fikirlerini kabul ettiğimiz izlenimini doğurabilmektedir.

—Mektuplar mümkün olduğunca açık, kısa (tek sayfa ya da daha az) yazılmalıdır.

—Mektupta tek bir konu ele alınmalıdır.

—Konu hakkındaki özel düşünceleri yansıtmalıdır.

—Konu yeni ele alınıyorsa daha önce çıkartılmış ilgili yasa ya da kararlara atıfta bulunmalı ve konuyla ilgilenen diğer üyelerin isimleriyle beraber görüşlerini de içermelidir. Bu sayede mektubun hedef kitlesini oluşturan üyenin yalnız olmadığı, kendisiyle beraber başka üyelerin de bu konuda taraf olduğu mesajı verilerek yalnızlık duygusundan kurtarılabilir.

—Mektup, yapılması istenileni açık, kesin şekilde anlatmalı; savunma şekil ve nedenini de belirtmelidir.

—Mektupta, ilgilenilen konu hakkında destek mi? karşı tutum mu? gösterilmesi isteniyor bu açık olarak belirtmelidir.

—Mektupta geçmişteki tutumlarına atıfta bulunarak, ilgiyi yansıtmak gereklidir. Yani üyenin, konu hakkında ya da benzer konu hakkında geçmişte taraf olması veya lobinin üyelerine yan çizmesi hatırlatılarak “biz seni unutmadık ve sürekli takibimizdesin” mesajı verilmelidir.

—Mektupta slogan veya kalıplaşmış ifadelere yer verilmemeli, mümkün olduğunca bundan kaçınılmalıdır.

—Gönderilen mektuba cevap alındığında savunulan tezin güçlendirilmesi için başka deliller içeren yeni yazışmalar yaparak yazışmayı sürdürmek ve cevaba olumlu ya da olumsuz tepkiyi yansıtmak gerekmektedir.

1.b. Basın-Yayın Organlarına Yazmak

Mektupların ikinci tip hedef kitlesini ise Basın-Yayın organları oluşturmaktadır. Lobilerin üyelerinden veya konu ile ilgilenen diğer kişilerden gelen mektupların gazete ve dergi sütunlarında aynen yayınlatılması (Şahım 2006) şeklinde gerçekleşen bu yöntemle, karar alıcı pozisyonunda bulunan üyelerle iletişim kurulmak hedeflenmektedir. Yöntemin ana çalışma prensibi, konunun medya ile alenileştirilip gündeme girmesi sayesinde karar alıcı kişinin dikkati çekilip, hatta üzerinde baskı kurulup (Ker 1998: 277), dikkate alınmaya zorlamak şeklinde işlemektedir.

Buradaki öncelik basın-yayın organlarının dikkatini çekmekten geçmektedir. Bunun için de (Okay ve Okay 2001: 493); Gazete ve dergilerin “okuyucu mektupları köşeleri”ne mektuplar göndermek, destek istenilen konuların açık bir biçimde anlatıldığı makale biçimindeki yazıların gazete ve dergilerde yayınlanmasına çalışmak, gazete ve dergi editörleriyle toplantılar düzenlemek, konunun önemine göre basın toplantıları düzenlemek, Radyo ve televizyon programlarına katılmak gibi organizasyonlar tertiplenir.

Bu yöntemde, yayınlatılan mektuplara, hedef kitle durumundaki üye tarafından aynı biçimde cevap verilmemiş olsa bile onun konuyla daha fazla ilgilenme ihtimali artmaktadır. Ayrıca, konuya başkalarının da dikkati çekilmiş ve onların da görüşlerini belirtmeleri için zemin hazırlanmış olurken; mektubun radyo ya da TV’ye gönderilmiş olması durumunda, ilgili bir programın içeriğini oluşturabilmekte ya da karşıt görüşü besleyebilmektedir (Bayramoğlu 1987: 7–8).

Basın – Yayın organlarına yazmanın bir başka şeklini ise basın bültenleri oluşturmaktadır. Çünkü bunlarda, lobicilik açısından medyayı etkileme amaçlı kullanılan materyaller olmaktadır. Bu nedenle lobicilik yöntemi olan basın bültenlerinin hazırlanmasında dikkat edilmesi gereken kurallar vardır. Bunlar (Ak 2003: 3):

—Yazılan kâğıdın bir görsel kimliği (Halkla ilişkiler ya da lobi şirketinin ya da lobicinin kimliği) olmalıdır.

—Haber olarak yazılan konuya çarpıcı bir başlık konmalıdır.

—Konunun anlatıldığı metinde kısa, net ve kolay anlaşılır olunmalı, çok duyulmuş laflardan kaçınılmalıdır.

—Konu gereksiz detaylar içermemelidir.

—Basın bültenin genel görünümünde, yazının genel dizaynında ve anlatımda ciddi olunmalıdır.

—Basın bülteninin hedef kitlesinin doğru tespit edilmesi için gönderilecek yayın organları ve kişiler doğru seçilerek, kişilerin isim ve unvanları doğru yazılmalıdır.

2. Halkla İlişkiler Kampanyaları

Halkla ilişkiler kampanyaları mektup göndermeye göre çok daha masraflı, zahmetli ve uzun süreli bir lobicilik yöntemidir. Buna rağmen mektuplara göre çok daha az etkiye sahiptir ve genellikle profesyonel lobi şirketleri tarafından yürütülür. Bu faaliyetle hedeflenen, lobinin düşüncelerini topluma kabul ettirerek, onların genel kanaatini lobinin savunduğu fikirler doğrultusunda yönlendirmektir. Bu amaçla lobi ve hedef kitlesi arasında sıkı bir iletişim trafiği zorunluluğu vardır. Bu zorunluluk içerisinde büyük tanıtım kampanyaları yapılırken bunların yanında mektuplar, telefonlar ve fakslarda kullanılmaktadır (Ak 2003: 3).

Genelden bireye gitmeyi hedefleyen bu yöntem, başarılı şekilde yapıldığı takdirde karar vericiler üzerinde çok büyük etkiye sahip olabilmektedir. Özellikle karar vericilerin konu hakkında kararsız kalması durumunda kamuoyunun genel eğilimine göre hareket ettikleri göz önüne alındığında bunun ne denli gerçekçi olduğu daha kolay anlaşılabilmektedir. Ancak bunun her şart ve her yerde böyle olduğunu söylemek doğru değildir. Lobinin geniş üye sayısı, maddi gücü ve o an için yaşanan ortam halkla ilişkiler kampanyalarının başarısını etkileyebilmektedir. Tüm şartlar ne olursa olsun halkla ilişkiler kampanyalarının az da olsa bir etki gücü vardır. Çünkü toplumun kanaati ve kamuoyu tüm politikacılar için önemlidir ve dikkate alınmayı gerektiren önemli bir konudur. Onları arkasına almadan, onlara rağmen

başarıya ulaşmanın mümkün olmadığını bilen politikacılar tekrar seçilmek arzusunu taşıyorlarsa bu riski göze alamamakta ve genel kanıya kulak verme yolunu seçmektedirler (Arı 2000: 185-186). Ancak Jean Meynaud (1975: 101), kamuoyu üzerine yapılacak etkiyle ilgili bir tespitte bulunarak; “başarı sağlandığı durumlarda lobinin, hemen bir bilgi verme ve inandırma faaliyetine girişmesinde her zaman için yarar görmemekte; Hatta kimi durumlarda bu işi bilenlerin sayısını sınırlamakta ve elde ettiği yararları iyice saklamakta etkinlik bakımından çıkarı olacağını bile savunmaktadır. Buna karşılık, lobilerden birisi açıktan açığa savaşmak zorunda kaldığında kamuoyu üzerinde etki yapması, kısa ya da uzun vadede, onun için zorunluluk olarak görülürken; sorunun bu yönünü ihmal etmesi durumunda, kesin sonucun alınacağı gün, güveneceğini sandığı desteklerden yoksun kaldığını görmek gibi bir tehlikeyle karşılaşabileceğini” de söylemektedir.

Gösterileri, yürüyüşleri, ilanları, makaleleri, kitapları, özel raporları, radyo ve televizyonlara verilen demeçleri kapsayan kamuoyu oluşturma tekniklerinin (Göksu ve Bilgiç 2003: 57) kullanıldığı halkla ilişkiler kampanyaları için en büyük problem, çok masraflı bir faaliyet olması ve hedef kitleyi etkilemekte kullanılan ana malzemenin kamuoyunu oluşturan insanlardan teşkil etmesidir. Bu insanları, her şart