• Sonuç bulunamadı

2.4. TARİHÎ UNSURLAR

2.4.9. Diğer Şahıslar

2.4.9.33. Zeyd ü Amr

Arap gramerinde örnek verilirken kullanılan erkek adları olan Zeyd ile Amr381, eserde birkaç örnekte anılmışlardır:

Çün cihān fānį durur giçer Ǿömr

Eylük it ħoşnūd ola Zeyd ü ǾAmr (73a, 9)

ǾÖmri żāyiǾ itme nefsüñ bile gör

Bilmesek Zeyd ü ǾAmrveş itme ķāl (144b, 16) 2.5. TABİAT

2.5.1. Kozmik Âlem

2.5.1.1. Gökyüzü

Eserde “çarh, felek, eflâk, gök, semâ, sipihr, âsumân” vb. kelimelerle de anılan gökyüzü; şekli, rengi, yüksekliği, katmanları, dönmesi, cefâ etmesi dolayısıyla çeşitli benzetmelere konu edilmiştir. Eserdeki bazı örneklerde “nüh felek” terkibiyle gökyüzünün dokuz kat olduğu ifâde edilirken bazı örneklerde de yedi kat olduğu ifâde edilmiştir:

Devrini çoķdan idermiş nüh felek

Virdini çoķdan oķurmış her melek (77b, 9)

…yā nebįyyuǿllāh Ĥaķ TeǾālā yidi(21) ķaŧ gökleri ki yaratdı yılduzlar ile bezedi ķandįller gibi nitekim (113b, 20-21)

Gök; birinci katında Ay, ikinci katında Utârit, üçüncü katında Zühre, dördüncü katında Güneş, beşinci katında Merih, altıncı katında Müşteri, yedinci katında Zühal olmak üzere seyyârelerden oluşmaktadır:

…Ĥaķ TeǾālā(8) her bir gögi bir yılduz ile bezemiş durur evvel ki gögi ay ile bezedi ikinci gögi ǾUŧārid ile bezedi üçünci (9) gögi Zühre ile bezedi

dördünci gögi güneş ile bezedi beşinci gögi Merrįħ ile bezedi altıncı gögi Müşterįle (10) bezedi yedinci gögi Züĥāl ile bezedi…(114a, 7-10)

Eserde dördüncü kat gök, Hz. İdrîs’in Allah tarafından göğe çekilmesi hâdisesine yapılan telmih ve güneşin bu katta bulunması, buradan doğması münâsebetiyle zikredilmiştir:

andan müvekkil-i ervāĥ melāǿikeyle Süleymān meyyitin Mekketuǿllāha iledüp dördünci ķat cennetden (6) İdrįs peyġāmber inüp namāzın enbiyālarıla ķılsa gerek… (77b- 5-6)

…zįrā ki Ķāf (17) ŧaġı anlaruñ vilāyetine yaķıncaķdur her seĥer ki güneş dördünci ķat felekden ŧulūǾ ider (18) güneş şuǾlesile Ķāf ŧaġları žāhir olur… (95a, 16-18)

Bir başka örnekte Beytüʼl- Maʻmûr’un dördüncü kat gökte olduğu ifâde edilmiştir:

…yā Süleymān ibn-i Dāvūd iy melik-i mevcūd Ǿālį-ĥažretüñe dördünci ķat gök içindeki (18) Beytüǿl-MaǾmūruñ ķapusında oturup ziyāret ķılan melāǿikeye vaǾž u naśįĥat ķılup…(8a, 17-18)

Felek-i atlas, felek-i aʻzam, felekü’l-eflâk adlarıyla da anılan ve diğer bütün felekleri saran, en büyük felek olan dokuzuncu felek, doğudan batıya dönerken ters istikâmette dönen diğer felekleri de kendi istikâmetine doğru dönmeye zorlar. Feleğin ters istikâmette dönüşü her türlü olumsuzluğun, kötülüğün sebebi olarak görülür. Bundan dolayı edebiyatta çoğu zaman çarh-ı felek, cevr-i felek vb. terkiplerle felekten şikâyet edilir.382 Aşağıdaki örneklerde feleğin tersine dönüşünden dolayı bütün kötülüklerin, uğursuzlukların kaynağı olduğu vurgulanmış; vefâsızlığından, cefâkârlığından şikâyet edilmiştir:

Nice biñ biñ çekelüm cevr-i felek

Cevher ile bulalum neyse dilek (79b, 16)

Çün Süleymān ibn-i Cānuñ ħātemin aldı melek Düşdi naĥse tāliǾį vü Ǿaksine döndi felek (97a, 8)

Feleğin dönüşünün ifâde edildiği aşağıdaki örnekte feleğin bazen şeker bazen de zehir verdiği zikredilmiştir:

382 Pala, a.g.e., s. 149.

Döndügince çarħ-ı ser-keş nüh felek devr-i sipihr Gāh şekker śuna aña gāh vire mühlik zehr (118b, 2)

Aşağıdaki örnekte “Sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım.” hadisine yapılan telmihle feleklerin yaratılış sebebinin Hz. Muhammed olduğu vurgulanmıştır:

Anuñ naǾtį durur levlāke taĥķįķ

Anuñ eyvānıdur eflāk-ı çenber (2a, 16)

Bir diğer örnekte Allah’ın, arşı Hz. Muhammed’in nurundan yarattığı ifâde edilmiştir:

Yarattı nūr-ı Aĥmedden bu Ǿarşı

Ki tāb andan bulur mihr-i münevver (2a, 4)

Süleymân-nâme’de göklerin hayvanların değil, melekler ve ruhların âlemi olduğu vurgulanmıştır:

…yā nebįyyuǿllāh ĥāşā ki gökde Ǿaķreb ola yā ĥamel yā esed yā sereŧān ola (20) zįrā ki gökler melāǿike-i rūĥāniyyūn yirdür ĥayvānāt menzili degüldür…(113b, 19-20)

Eserde ruhların göğe yükselmesi inancıyla ilgili örnekler mevcuttur:

Gökdeki rūĥā niçün źikrüñdedür

Yirdeki insān içün şükrüñdedür (40a, 13)

Ķan yaġardı yerlere bārān revān

Cān çıķardı göklere hem-çün ki cān (25a, 15)

Allah’ın buyruklarını içeren kutsal kitaplar felekten indirilmiştir:

Söz felekden indi ħalķ-ı Ǿāleme

Söz melekden dindi efđal ādeme (40a, 20)

Âşık, sevgiliden ayrı kaldığından acılar çekip âhlar eder. Bu âhlar feleklere kadar çıkıp ayı kaplayıp, karartır:

Hicr-i dilberden iderse yirde āh

Dūd-ı āhından ķarara gökde māh (54b, 17)

Eserde felek çeşitli benzetmelere de konu olmuştur. Feleğin şekil bakımından tasa benzetildiği aşağıdaki örnekte savaş sırasında yaralananların attığı çığlıklar âdeta gök gürültüsü gibi her yeri inletip gümletmiştir:

…Ķārūn-ı Pįl-ten oķ ile urup çıķardı daħı ejdehā (15) göz acısından eyle ķızġırdı ki ŧās-ı felek āvāze virüp çıñladı burc-ı Ǿaķreb beliñledi…(35b, 14-15)

Feleğin yükseklik ve şekil bakımından kubbeye benzetildiği örnekte güneş kubbeye çıkınca etraf aydınlanmıştır:

…Ĥakįm ķavlince ol gün daħı (12) yil ile yüriyüp gün ķubbe-i felege dikilince nā-gāh bir Ǿažįm cezįre göründi…(21b, 11-12)

“Felek-i ayyuka” tertibiyle feleğin yüksekliğinin anlatıldığı örnekte mübâlağala yapılarak ejderhanın başının feleklere kadar uzandığı ifâde edilmiştir:

bir Ǿažįm heybetlü ķuvvetlü şecāǾatlü (14) śalābetlü mehābetlü ejderhā belürdi başı felek-i Ǿayyuķda bulutlardan yuķaru ve gövdesinüñ (15) ŧūl-ı Ǿarżına göz nūrı yitişmez (131a, 13-15)

2.5.1.2. Seyyâreler

2.5.1.2.1. Ay

Birinci felekte yer alan ve kamer, mah, meh, bedr gibi kelimelerle de anılan ay; daha çok sevgilinin yüzü, yanağı ve alnı için benzetme unsuru olarak söz konusu edilmiştir:

Alnuñ ol bedr-i ķamer ki aydan aya olmaz hilāl

Şems-i ruħsāruñ münevver görmesün naķś u żarar (112a, 9)

Māha alnuñ beñzeden zülfüñi burc-ı Ǿaķrebe

Şems-i ruħsāruñ ĥaķı beñzetdi eşküm kevkebe (129b, 12)

Ay, sevgilinin yüz güzelliği için benzetme unsuru olarak kullanılması dışında çeşitli benzetmelere de konu olmuştur. Sultan Bâyezid’in övüldüğü aşağıdaki örneklerde ay şekli dolayısıyla anılmıştır:

Ķamerdur rifǾati bābında ħalķa

Mihrdür ķubbesi ucında çenber (2b, 14)

Atı naǾlı olam diyü felekde

Ķamer ķaddin müdevver çenber eyler (2b, 12)

“Kandil-i meh” terkibiyle anılan ay, her gece doğup karanlığı aydınlatır:

Śubĥ-dem cāhuñ öper gökden güneş sürüp yüzin

Her gice şemǾüñ yaķar ķandįl-i meh iy baħtyār (17b, 9)

Eserde ayın burçlarla olan ilişkisi üzerinde de durulmuştur. Kişinin doğumu esnasında ay ve güneş hangi burçta ise kişinin bu burcun özelliklerini taşıyacağı ifâde edilmiştir:

…Loķmān-ı Ĥakįm ķamer u şems on iki burcı devr itdü ki taķdįrce ana raĥminden (11) raĥminden vucūda gelen mevlūduñ ŧāliǾin beyān itdiyse…(123a, 10-11)

Ay tutulması hâdisesinin hüsn-i talîl sanatıyla söz konusu edildiği örnekte ay, Hz.

Yûsuf’un güzelliği karşısında utancından ortadan kaybolmuştur:

…ne faħr idersin benüm ħōź nūr-ı envārum źātumdadur ĥüsn-i Yūsufa şemsi bį-küsūfuma ve bedr-i tābān bį-ħusūfuma (16) nažar iden kimesne kendi cemālini müşāhede ķılup…(44b, 15-16)

2.5.1.2.2. Utârid

İkinci felekte bulunan Utârid, kâtipliğin piri olarak kabul edilir:383 Züĥāl Behrām ile ķılduķça rāciǾ

ǾUŧārid ŧutduġınca elde defter (2b, 19)

“Utârit-fıtnat” terkibiyle aşağıdaki örnekte sevgilinin anlayışına, zekiliğine vurgu yapılmıştır:

…ve envāǾ şeklile cinniler ser-hengleri perrįler melikleri melek-śūret beşer-heyǿet ķamer-(6) ŧalǾat Uŧārid-fıtnad Merrįħ-śavlet Zühre-cebįnet maĥbūblar… (9b, 4-6)

2.5.1.2.3. Zühre

Zühre üçüncü felekte bulunur. Mûsıkî ve raksın temsilcisi olup384 bezmde ud çalar:

Çeker ŧįġin rezmde ħaśma Merrįħ

Çalar çengin bezmde Zühre dilber (2b, 13)

Zühre, sâzende olmasının yanında “zühre-sûret, zühre-sıfât, zühre-cebînet”

terkipleriyle sevgilin yüzü için benzetilen olarak zikredilmiştir:

Sįm-ten nāzuñ beden dilber ķamu

Zühre śūret hep ķamer manžar ķamu (33b, 21) 2.5.1.2.4. Güneş

Dördüncü felekte bulunan güneş; etrafına ısı ve ışık saçması, parlaklığı, şekli, rengi, gökyüzünde bulunuşu, burçlarla olan ilgisi vb. hususlar dolayısıyla ele alınmış ve çeşitli benzetmelere konu edilmiştir.

Güneşin doğuşunun anlatıldığı aşağıdaki örnekte güneş kişileştirilerek her sabah ayak öper:

Śubĥ-dem cāhuñ öper gökden güneş sürüp yüzin

Her gice şemǾüñ yaķar ķandįl-i meh iy baħtyār (17b, 9)

Hz. Muhammed’in Mîraç hâdisesine yapılan telmihte güneş bu hâdiseye şâhitlik etmiştir:

Anuñ miǾrācını taśdįķ ider ĥūr

Muġān içre şehādet idüp ejder (2a, 18)

Sultan Bâyezid’in övüldüğü örneklerde güneş, rengi ve şekli dolayısıyla söz konusu edilmiştir:

Güneş ħinkine urur zerrįn tamġa

ǾUŧārid ismine zer sikke ķazar (2b, 12)

Ķamerdur rifǾati bābında ħalķa

Mihrdür ķubbesi ucında çenber (2b, 14)

384 Pala, a.g.e., s. 494.

“Gün/güneş kubbe-i feleğe dikilince” terkibiyle sıkça anılan güneş, doğup gökyüzünde yükselince âlem aydınlanıp, ısınır:

şol ķadar gitdük ki dördünci gün gün kubbe-i felege dikilüp Ǿālem rūşen olduġı vaķt yir yüzine nažar ķılup (73a, 15)

Parlaklığıyla bilinen kuşluk güneşi doğunca yıldızlar kaybolur. Cihânın güneşi olan sevgili yoksa gönül parlak güneşi görmek istemez:

Encümį eflāk olursa ser-te-ser şems-i đuĥā

Sensüz iy şems-i cihān dil mihr-i tābān istemez (82b, 9)

Aşağıdaki örnekte güneş parlaklığı bakımından sevgilinin yüzü için benzetilen olarak söz konusu edilmiştir:

Alnuñ ol bedr-i ķamer ki aydan aya olmaz hilāl

Şems-i ruħsāruñ münevver görmesün naķś u żarar (112a, 9)

Sevgilinin güzelliğinin anlatıldığı örnekte güneş tutulması için hüsn-i talîl yapılarak güneşin sevgilinin güzelliği karşısında ortadan kaybolduğu ifâde edilmiştir:

Gökde güneş ŧutıluban yirde yir deprendügi Dāl añamış ide dilber ĥādiŝe işbu zamān (71a, 15)

Eserde güneşin bir burçtan başka bir burca devir hâlinde olduğu dile getirilip bu durumun insan tabiatına olan etkisiyle ilgili örneklere yer verilmiştir.385

2.5.1.2.5. Merih

Eserde adı en çok anılan seyyâre olan Merih, beşinci felekte bulunur ve feleğin başkomutanıdır. Kan dökücülüğü ile bilinen Merih, elinde kılıç veya hançerle tasvir edilir.386 Eserdeki bazı örneklerde bu tasvirler söz konusudur:

Çeker ŧįġin rezmde ħaśma Merrįħ

Çalar çengin bezmde Zühre dilber (2b, 13)

385 Bk. (115a-117b; 123a, 10-12).

Kan dökücülüğü, savaşçılığı ve yiğitliğiyle övünen Merih, Sâm ile Maklân arasında yaşanan şiddetli savaşı gördüğünde elindeki kılıcı bırakıp aman dilemiştir:

Ķan śızup yirden geçüp sįle verüp baĥr-ı Muĥįŧ Merrįħ ol cengi görüp tįġın atar ister emān (109a, 5)

Eserde Sâm’ın oğlu Kâhir’in vasıfları sıralanırken “Merih salâbet” terkibiyle Kâhir yiğitlik ve cesâret konusunda Merih’e benzetimiştir:

…Sām- (14)süvār kürsįsinde pehlevān-ı Ķāhir Merrįħ śalābet Keyvān secāǾat birle ŧoķsan ŧoķuz arış ķadd ü (15)ķāmet birle…(3a, 13-15)

Merih, eserde yalnızca kan dökücülüğü, savaşçılığı ve yiğitliğiyle değil, insan tâlihi üzerine olan etkileri ile de konu edilmiştir. Hz. Süleymân, Lokmân Hakȋme, tâlihi akreb, yıldızı Merih olanların sûreti, sıfatı ve maişetinin nasıl olduğunu sorduğunda, Lokmân Hakȋm onların fiziksel özelliklerinden tâlihlerine kadar ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır (143b, 9-15).

2.5.1.2.6. Müşteri

Mars, Bircis, Jüpiter vb. adlarla da anılan Müşteri altıncı felekte bulunur. Feleğin kadısı ve hatibi olarak bilinir.387 Eserde Müşteri’nin altıncı felekte bulunduğu zikredilmiştir:

…dördünci gögi güneş ile bezedi beşinci gögi Merrįħ ile bezedi altıncı gögi Müşterįle (10) bezedi…(114a, 9-10)

2.5.1.2.7. Zühal

Keyvân adıyla da anılan Zühal yedinci felekte bulunur. Gezegenlerin en üstünde yer almasından dolayı ona gözcülük, bekçilik vâzifesi yüklenmiştir388 ve eserde genellikle övülenin kapısında bir kapıcı olarak hayal edilmiştir:

Her seĥer Ĥaķdan saña Ŧāvus-ı Ķuds ider selām Her gice Keyvān Züĥāl ķapuñı bekler kāmkār (17b, 8)

387 Pala, a.g.e., s. 344.

388 Tolasa, a.g.e., s. 411.

2.5.1.3. Burçlar

Sekizinci felekte bulunan felekül-büruc veya felek-i sevâbit terkibiyle anılan burçlar389 ilm-i nücûmda önemli bir yer tutar. Eski astronomi âlimleri güneşin dünya etrafında seyrettiğine ve bu seyri sırasında on iki eşit dilimden geçtiğine inanmış, her bir dilime bir ad vermişlerdir. On iki burç sırasıyla şunlardır: Hamel (Koç), Sevr (Boğa), Cevzâ (İkizler), Seretân (Yengeç), Esed (Aslan), Sünbüle (Başak), Mizân (Terazi), Akrep, Kavs (Yay), Cedy (Oğlak), Delv (Kova) ve Hût (Balık).390

Gezegenlerin kendine has tabiatları, karakterleri, hâkim olduğu günler ile geceleri, dostları ve düşmanları olduğu rivâyet edilir. Gezegenlerin bu özellikleri hâkim oldukları burçların özelliklerini de etkiler.391 Gezegenlerden Güneş esed (arslan); Ay seretân (yengeç); Merîh hamel (koç) , akrep; Zühre sevr (öküz), mizân (terâzi); Zühal cedy (oğlak), delv (kova); Müşteri hût (balık), kavs (yay) ve Utârit sünbül (başak), cevzâ (ikizler) burcuna hâkimdir.392

Burçlar, hamel, esed, kavs “burc-ı âteşî” (ateş); cevzâ, mîzân ve delv “burc-ı bâdî”

(hava); sevr, sünbüle ve cedy’e “burc-ı hâkî” (toprak); seretân, akrep ve hût’a “burc-ı âbî” (su) gibi dört unsura393; burç-ı rebiʼî (koç, boğa, ikizler), burç-ı sayfî (yengeç, arslan, başak), burç-ı harîfî (terazi, akrep, yay), burç-ı şefvî (oğlak, balık, koç) gibi mevsimlere göre ayrılmıştır.394 Ayrıca burçlardan ateş ve hava erkek burçlar, su ve toprak ise dişi burçlar olarak adlandırılmıştır.395 Eserde dört unsura göre sınıflandırılmış burçların yanı sıra dişi ve erkek burçların anıldığı örnekler mevcuttur.396

389 Tolasa, a.g.e., s. 409.

390 Pala, a.g.e., s. 76.

391 Zeynep Özer, Divan Şiirinde Burçlar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bililer Enstitüsü, Adana, 2015, s. 21.

392 Hafsanur Yıldırım, “Divan Şailerine Göre Burçlar”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, VIII.

Cilt, S. 41, Aralık, 2015, (Erişim) www. sosyalarastirmalar. com, 15 Mayıs 2019, s. 343.

393 Mustafa Uzun, “BURÇ” DİA, VI. Cilt, 1992, s. 426.

394 Ahmet Atillâ Şentürk, “Osmanlı Edebiyatında Felekler, Seyyare ve Sabiteler (Burçlar), Türk Dünyası Araştırmaları, nr. 90, Haziran 1994, s. 174.

395 Bk. Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetnâme, haz. Faruk Meyan, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1999, s.

103-104.

Burçların insan tabiatına olan etkisi eskiden beri yaygın bir inanıştır. Eserde bu inanışla ilgili pek çok örnek söz konusudur.397 Ay ve güneşin bulunduğu burçların insan üzerine olan etkileriyle oldukça geniş anlatımlar vardır.398

Eserde en çok anılan akreb burcudur. Hz. Süleymân’ın akrep burcu müvekkiline akreb burcunun şeklini sorması üzerine müvekkil, şu bilgileri vermiştir:

…pes Ǿaķreb burcı daħı bir nice yılduzdur ki cemiǾ olmışdur (3) şekline baķsak heyǿet-i kejdüm gibidür yidi ger yılduzı demmine beñzer ve bir nice yıldızuñ devri daħı aġzına(4) gevdesine beñzer ne ān ki Ǿaķreb ola ammā ki cümle-i burc-ı Ǿaķrebüñ yılduzları heyǿetde şekli kejdüm gösterdügi içün (5) raśad baġlayanlar anuñ şeklinden Ǿaķrebdur śandılar…

(114b, 2)-(5) 2.5.1.4. Yıldızlar

Eski astronomi anlayışına göre sekizinci gökte bulunan yıldızlar399, divan edebiyatında çokluk, parlaklık, yuvarlaklık, kişi üzerine olan etkisi vs. özellikleri dolayısıyla anılır.400 Eserde de yıldızlar, çokluk, parlaklık, gökyüzünü süslemek gibi çeşitli özellikleri yanında insan tâlihine olan etkileri dolayısıyla zikredilmiştir. Akrep burcu müvekkili, Hz. Süleymân’a akrep burcu hakkında bilgi verirken gökyüzü ve yıldızlardan da bahsetmiştir (113b-114a).

Gökler, Allah tarafından yıldızlarla süslenmiştir. Yıldızların bazıları muallak olup seyir halinde, bazıları melekler götürdüğü için devir halinde, bazıları da camideki kandiller gibi sâbittir:

Ĥaķ TeǾālā gökleri yılduzlar ile zeyn itmişdür birer şekillüdür [114b] (1) baǾżısı muǾallaķ ŧurur seyirdedur baǾżısın melāǿike götürür devirdedür ve baǾżısı daħı ķudret silsilesile (2) ķanādįl cāmiǾ gibi aśılmışdur sākindür devri yoķ… (114a, 21; 114b, 1-2)

Eserde kevkeb, kevâkib, ılduz, sitâre kelimeleriyle de anılan yıldız, çeşitli benzetmelere konu olmuştur. Hümâ kuşu, Hz. Süleymân’a seyran ettiği âlemleri anlatırken türlü türlü mahlûkatlar gördüğünü, bu mahlûkatlardan bazılarının gözlerinin yıldızlara benzediğini söylemiştir:

397 Bk. (115a- 117b; 124b-125a).

398 Bk. (117b- 118a).

399 Kurnaz, a.g.e., s. 265.

400 Pala, a.g.e., s. 482.

…ol Ǿālemi temāşā itdük hevā-yı fenādan nažar (7) ķılup görürdük ol ķavmüñ gözleri śanasıñ ki gök yüzinde düşmiş ılduza beñzerdi…(73b, 6-7)

Aşağıdaki örnekte alın aya, zülf akrep burcuna, yüz güneşe benzetilirken dökülen gözyaşının çokluğunu anlatmak için de gözyaşı yıldıza benzetilmiştir:

Māha alnuñ beñzeden zülfüñi burc-ı Ǿaķrebe

Şems-i ruħsāruñ ĥaķı beñzetdi eşküm kevkebe (129b, 12)

Süleymân-nâme’de yıldız adları da anılmıştır. Hümâ, Hz. Süleymân’a seyrân ettiği âlemleri anlatırken gördüğü bir yapıdan bahseder. Bu yapı öyle ihtişamlı bir yapıdır ki Kâf dağı kadar yüksek, heybetli, Ülker yıldızı kadar berraktır:

…Ǿarş-ı Ǿažįm ayaġında dār olan ķudret āyįnesi gibi şavķ virür ve bir Ǿaceb daħı bu ki bu gün gibi (14) şavķ viren nesne bir degül velekin şol Ülker ılduzı gibi yir yirin berrāķı var…(75b, 13-14)

“İlm-i nücûma göre, yıldızların birbirine yakın ya da uzak oluşları ve burçlardaki birleşmeleri dolayısıyla insan tâlihine”401 etkisi vardır. Eserde “yıldızı erkek, sitâren azcuk ve sitâren alçak, yıldızın gürbüz, heybetli, hürmetli, yıldızın alçak, yıldızın yüksek” vb. ifâdelerle yıldızların insan tâlihine olan etkisi konu edilmiştir (138a- 141a).

2.5.2. Zaman ve Zaman ile İlgili Mefhumlar

2.5.2.1. Zaman

Ân, dem, devran, eyyâm, hemân-dem, müddet, rüzgâr, vakit kelimeleriyle de anılan zaman, içinde yaşanılan dönemi, devri ifâde etmenin yanında içinde yaşanan o ânın gerçekliğini yansıtmak için de söz konusu edilmiştir.

“Devr-i Süleymân” terkibiyle Hz. Süleymân’ın hüküm sürdüğü döneme işâret edilir.

Hz. Süleymân’ın devri öylesine adâletli bir devirdir ki kurt, koyun, şahbaz, keklik, serçe, atmaca gibi hayvanlar bu devirde birbirine yan gözle bakmaya dahi utanırdı:

…velį Süleymān Ǿadl yasaġından āhūya (19) yāhū diyüp tevażuǾ idüp geçmiş günāhumız Ǿafv it diyüp yalvarurlardı ķurt ķoyuna temelluķ ķılurdı (20) ve şeh-bāz keklige yüz sürüp niyāz idüp ve körbe müşgü elin öpüp

ayaġın yalardı ve serçe (21) atmacadan intiķām alup ķanın dökmege diş biledi ve ŧurna sunķūr şāhine kim baķardı ne pervā [57a] (1) devr-i Süleymāndur diyüp ŧaǾn ile göz ķaķardı…(56b, 18-21; 57a, 1)

“Devr-i Ȃdem’den devr-i Sâm’a kadar” terkibiyle insanın yaratılışından beri geçen uzun zaman dilimi kastedilmiş olup Sâm’a değin onun gibi cesur, savaşçı birinin gelmediği ifâde edilmiştir:

…Ĥaķ Sübĥānehu (3) ve TeǾālā ol altı kez yüz biñ cāźū çerisini uşaġını ve irisin ol ķadar hezįmet virdi ki yüzde (4) yarısı biñde birisi ķalmadı bir Ǿacāǿib ķırġun oldı ki devr-i Ādemden tā ol devr-i Sāma degin ancılayın (5) kimse ceng-i ķırān görmemiş idi… (108a, 2-5)

Bir diğer örnekte de “devr-i kıyâmet” terkibiyle yine uzun zaman dilimi kastedilmiştir:

tā kim benüm zamānumda ādemoġlanına cin ŧāǿifesi ziyān ve żarar irgörmeyeler belki Ǿahd-nāmem mūcebince (4) isterem ki benden śoñra daħı tā devr-i ķıyāmete dek hįç insana cin żarar irgürmeye… (142a, 3-4)

Dem sözcüğü aşağıdaki örnekte tezlik anlamında kullanılmıştır. Hümâ kuşu, Hz.

Süleymân’ın dâvetine icâbet etmek için hemen harekete geçmiştir:

…pes selvį ķuşın gönderdi ķanad açup uçup küre-i (6) nesįme yaķın göçüp Hümā ķuşın Süleymāna Ĥażretine daǾvet itdi hemān-dem Hümā şād olup ķanad (7) büküp süzilüp küre-i nesįmden sįmurġ ile yırtıcı ķuşlar üzerine indi… (5a, 5-7)

Bir diğer örnekte de “ân u vakt” terkibi tezlik anlamında kullanılmıştır:

…Loķmān Ĥakįm Süleymān peyġāmber ʽaleyhiǿs-selām eyitdi (21) yā nebįyyuǿllāh cinnįlere emr eyle ān u vaķt içinde bu çeşmeyi bozsunlar āteş-i cinnįler odun ayırtlasunlar (12a, 20-21)

Eserde yedi saat ifâdesiyle belirli bir zaman söz konusu edilmiştir:

…ve yüzine balıķ ķurśaġın niķābın itmiş baĥrį gerekdur ki yidi sāǾat deñiz dibinde (19) eglene olmaya yoķsa helāk olur…(84a, 18-19)

Bir başka örnekte “ bir kerre göz açıp kapayıncaya kadar olan ân”402 anlamına gelen

“tarfetüʼl-ʻayn” terkibi kullanılmıştır:

402 Pala, a.g.e., s. 1033.

biñ bir ümmet reǿįsleri (13) cinslü cinsini serįr-i Süleymānįden alup ki indürürdi ķollu ķolına varup ķondurırdı (14) defǾį sekiz biñ sekiz yüz seksen sekiz mihterler ķırķ biñ cinn ile bu źikr olan otaķları serā-perde (15) leri ve bārgāhları ve mescidleri cin ķuvvetile mihterler ŧarfetüǿl-Ǿayn içinde ķurarlardı daħı tamām (16) idüp Ĥażret-i Süleymān Ǿaleyhiǿs-selām ħaber iderlerdi…(87b, 12-16)

Aşağıdaki örnekte içinde bulunulan zamanın kıymetinin bilinmesi gerektiği vurgulanarak her şeyin geçici olduğu ifâde edilmiştir:

Çün geçer faśl-ı bahār irer ħazān

Dem bu demdür ġuśśa çekme ol şādmān (13b, 7)

Firdevsî-i Rûmî eserini Sultan Bâyezid devrinde, asrında kaleme aldığını ifâde etmiştir:

Anuñ Ǿaśrında teǿlįf oldı nüsħā

Anuñ devrinde taśnįf oldı cemǾā (26a, 11)

“Devrân-ı Pîr” terkibiyle anılan zaman, kimini derviş ederken kimini de bey etmiş;

kimisini bir pula muhtaç ederken kimisine de mal, mülk, devlet vermiştir:

Böyle durur Ǿādet-i devrān-ı pįr Gāh kişiyi dervįş ider gāh mįr (51b, 5)

Gāh kişiye devlet ü niǾmet virür

Gāh ider muĥtāc pūla key faķįr (51b, 6)

2.5.2.2. Yıl

Sâl kelimesiyle de anılan yıl, daha çok efsânevî kıssaların anlatıldığı örneklerde mübâlağalı olarak söz konusu edilmiş, uzunca bir zaman dilimini ifâde edecek şeklide kullanılmıştır. Rüstem ile Gazbân Şah kıssasının anlatıldığı örnekte Gazbân Şah, hükmettiği adaya bin dört yüz yıldır korkudan kimsenin ayak basmadığını söyler:

gelüp Ķaĥŧaĥānǿa ħaber virdi Ķaĥŧaĥān daħı ħaber gelüp atasına ħaber gönderdi Ġażbān-ı büzürge (3) ħaber varub Rüstem geldügin işidüb şād olub eyitdi ki biñ dört yüz yıldur ki benüm ķorķumdan bu cezįre-i (4) kūhistāna kimse geldügi yoķdur…(23b, 2-4)

Zâhid-i Fenâyi, Hz. Süleymân’a iki yüz yıldan fazla bir zamandır ömür sürdüğünü ve yüz altmış yıldır Allah’a ibâdet ettiğini söyler:

Zâhid-i Fenâyi, Hz. Süleymân’a iki yüz yıldan fazla bir zamandır ömür sürdüğünü ve yüz altmış yıldır Allah’a ibâdet ettiğini söyler: