• Sonuç bulunamadı

1.3. ESERLERİ

2.1.1. Dil ve Üslûp Özellikleri

Divan edebiyatında şairlerin üslûpları hakkında bilgi veren başlıca kaynaklardan olan tezkirelerde “tarz, tarîk, vâdî, şîve, işve, edâ, elfâz” vb. kelimeler üslûp karşılığında kullanılmıştır.85 Türkçede “edâ, tarz, anlatış yolu” gibi sözlerle de üslûp kastedilmiş, son dönemde üslûp için biçem kelimesi türetilmiştir.”86 Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan Türkçe Sözlük’te üslûp:

“Anlatma, oluş, deyiş veya yapış biçimi, tarz; bir sanatçıya, bir çağa veya bir ülkeye özgü teknik, renk, biçimlendirme ve söyleyiş özelliği, biçem, stil, sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil”87

şeklinde tanımlanmıştır. Ahmet Çoban, “Edebiyatta Üslûp Üzerine” adlı eserinde üslûbu:

“Belli bir görüş, duyuş ve birikime sahip olan sanatçının hayatı boyunca edindiği tecrübe ve tavırlarla seçtiği konuyu, biçim ve içeriğin belirlediği vasıta ve yöntemler kullanılarak kendine has bir biçimde ördüğü kelimelerle anlatmasından doğan bir edebî değer unsuru ve ölçüsüdür.

Yani sanatçının eserinde gizlenen kişiliğinin; dil, biçim ve içerik arasındaki karşılıklı ilişkiler şeklinde, bir devrin belli bir sanat çerçevesine odaklanan akımlar yardımıyla yansıtan ifâde unsurlarının biçimlenmesinde açığa çıkmasıdır.”88

şeklindeki ifâdeleriyle açıklamıştır.

85 H. Dilek Batislam,”Tokatlı Ebûbekir Kânî’in Münşeâtında ‘Üslûp’ Yerine Kullanılan Kelimeler, TÜBAR (Türklük Bilimi Araştırmaları), S. 33, 2013, (Erişim) http://dergipark. gov. tr/tubar, 15 Haziran 2017, s. 47.

86 Âlim Kahraman, “Üslûp (Türk Edebiyatı)” DİA, XLII. Cilt, 2012, s. 387.

87Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, 10. bs., Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2005, s. 2062.

88 Ahmet Çoban, Edebiyatta Üslûp Üzerine, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004, s. 16.

Süleymân-nâme-i Kebîr, manzum ve mensur karışık yazılmış hacimli bir eserdir.

Manzum kısımlar genellikle mensur kısımların tekrarı ya da özeti şeklindedir.89 Arapça ve Farsça kelimelerin daha çok kullanıldığı bu kısımlarda dil daha ağırdır.

Mensur kısımların dili manzum kısımlara nazaran daha sade olmasına rağmen mensur kısımlardaki bazı kıssaların giriş ifâdelerinde ve cilt sonlarındaki duâ bölümlerinde Arapça ve Farsça tamlama ve kelimelerin bolca kullanılması bu kısımların dilini daha ağır ve sanatlı yapmıştır. Mensur kısımlarda Dede Korkut’taki Türkçeyi hatırlatan sade bir dil kullanılmış olmasına rağmen Dede Korkut’taki kadar sanat ve ifâde güzelliği yoktur.90

Süleymân-nâme-i Kebîr’de Arapça ve Farsça kelimeler başta olmak üzere Moğolca, Soğdca, Yunanca gibi farklı dillerden pek çok kelime kullanılmıştır. Bu da hem Firdevsî’nin kelime dağarcığının ne kadar geniş hem de eserin kelime çeşitliliği açısından ne kadar zengin olduğunu göstermektedir.

nuśĥ (Ar.) (40a, 6), ķufl (Ar.) (40a, 6), buħl (Ar.) (54a, 6); ferħunde (Far.) (2b, 5), yeksan (Far.) ([7b, 9), leb (Far.) (44b, 20); ŧamu (Soğd.) (45b, 16), key (Soğd.) (3b, 20), ķamu (Soğd.) (1b, 11), uçmaķ (Soğd.) (20b, 18); cebe (Moğ.) (22b, 20); elmās(Ar./ Yun.) (52a, 15) meymūn (Ar./ Yun.) (56b, 7), usŧurlāb (Ar./ Yun.) (10a, 6)

Eserde bazı kelimelerin hem Arapça hem Farsça hem de Türkçesi kullanılmıştır:

Allah (Ar.) (2b, 1), Çalab (E.T.) (42a, 7), Tañrı (E.T.) (62b, 2); Cennet (Ar.) (3b, 3), Firdevs (Ar.) (54a, 5), uçmaġ (E.T.) (4b, 14); şems (Ar.) (2a, 17), güneş (E.T.) (2b, 12); ķamer (Ar.) (2b, 12), māh (Far.) (47a, 5); śu (E.T.) (1b, 2), āb (Far.) (2b, 4), māǿ (Ar.) (26a, 7); ceng (Far.) (26a, 18), cidal (Ar.) (26a, 18), savaş (E.T.) (25a, 11); şecer (Ar.) (2a, 13), ağaç (E.T.) (10b, 5); sāl (Far.) (47a, 5), yıl (E.T.) (6b, 16).

Eserde gerek Türkçe gerekse Arapça ve Farsça çok sayıda tamlama kullanılmıştır:

Ħudāvend-i cihān (Fars.) (1b, 2), çeşm-i cihān (Fars.) (16b, 10), ħāķān-ı cihān (Fars.) (20a, 5); (16 nebįyyuǿllah (Ar.) (14b, 1) , gün küresi (T.) (20a, 11), ķarın içi (T.) (130b, 6), ŧaġ etegi (T.) (90a, 18).

89 Firdevsî-i Rûmî, Süleymân-nâme-i Kebîr, s. 16.

Eserin mensur kısımlarındaki bazı kıssaların giriş ifâdelerinde ve cilt sonlarındaki duâ bölümlerinde Arapça, Farsça kelime ve tamlamaların yoğun şekilde kullanılması bu kısımların dilini daha ağır ve sanatlı yapmıştır:

Loķmān ibn ǾĀd ol ĥakįm üstād (13) ķavlince naķl-i mendān raĥyān-ı ĥaķāyıķ ve çehre-güşāyān-ı śuver-i daķāyıķ ol vech ile śaĥįĥ ĥikāyet ve Eflāŧūn-ı Yūnānį (14) ol yetmiş iki dilüñ tercümānı naķlince ĥükemā-yı śābitüǿl-evtād ve buleġā-yı ġālibetüǿl-iǾtimād ol vech ile emlaĥ rivāyet ķılup…(4a, 12)

Şükür bį-ĥadd ve sipās bį-Ǿad ol ġāfiri ĥāżırı Raĥmān u Raĥįme kim bu Süleymān-nāme-i Kebįrüñ ve bu eśaĥ tārįħ (3) dil-peźįrüñ taśnįfini altmış birinci cildinüñ teǿlįfini Sulŧān-ı bin Sulŧān Bāyezįd ibn Muĥammed Ħānuñ žıll-ı Īzid (4) ħān u ħākānuñ devrinde müyesser itdi ve bu muǾteber kitābı nām-ı şerįf ile menśūr lüǿlüǿn menśūrān (5) ve nažmı emlaĥuǿl-kelām söylemek muķadder itdi baǾdezān inşāǿaǿllāhu TeǾālā eger Ǿömürden mühlet (6) zamāndan vüsǾat bulursam ol Süleymān zamānuñ ve İskender devrinüñ aŧāleǿllāhu ʽömrehu devām-ı (7) devletinde ve eyyām-ı rifǾatinde altmış ikinci mücelled kitābı daħı söyleyevüz (69b, 2-7)

Firdevsî, anlatıma güç katmak için atasözleri ve deyimlere yer vermiştir. Deyimler, atasözlerine nazaran daha sık kullanılmıştır. Deyimlere daha çok manzum ve mensur kısımlarda, atasözlerine ise daha çok manzum kısımlarda rastlanmaktadır:

göñline dāġ çek-: (1b, 5) ǾÖmür sür-: (20b, 20)

deryādan ŧaşra çıķmış balıķ gibi (26b, 2)

“Alma mažlūm āhın itme şāha güç

“Eski düşmen olmayısar tāze dost” (120b, 7)

“Aśśı ķılmaz śoñ peşimān āh fiġān” (82a, 11)

Eserin nesir kısımları “çok sade, halk söyleyişlerine yakın olması, seci, assonans, aliterasyonla oluşturulan anlatımı”91 ile yer yer Dede Korkut üslûbunu hatırlatmaktadır:

ammā bāġ u būstān ve balıķ eyü ola ve için (5) ħastalıķ ve elem delim ola eger sihşenbe günine gelse ķış ķatı ola ve öksirük zükām ve uvacuķ ħastalıķ (6) vebā ola kim ŧabįbler ve ĥakįmler Ǿāciz ķalalar ve yaġmur ķar çoķ yaġa ve eger çehārşenbe güne gelse (7) ķış yumşaķ ola ve elem çoķ

91 Akay, a.g.e., s. XV.

ola ve yaġmur çoķ yaġa ve yay ayında ıssı az ola ve hevā ħōş ola ve yimiş (8) ökiş ola ve erenler elemi delim ola eger pencşenbe günine gelse elem çoķ ola ve ķış yumşaķ ola ve bal (9) ve yimişler eyü ola ve sıtma ve śayrulıķ çoķ ola ve cumǾa günine gelse cümle ekin āleti ve üzüm eyü (10) ola ve ħasatlıķ çoķ olup oġlancuķlar śayrulıġı ve perįler elemi delim ola ve eger şenbe günine (11) gelse ķış ķatı ola ve ķuraķlıķ olup ķar buz delim ola ve dürlü dürlü sıtmalar ve yiller çoķ ola velįkin (12) ekin tereke oñat ola (116a, 2-12)

Eserin mensur kısımlarında secili üslûp oldukça yaygın kullanılmıştır. Bu da yazarın âhenge verdiği önemi göstermektedir:

biz daħı anlaruñla (7) ķanad çoġumuz açup uçup ol melāǿike nažarına inüp ol Ǿālem ķuşcuġazları ki anlaruñ (8) ayaķları var ol köşküñ serįri üzerine ķondılar daħı dillerince selām virüp ziyāret ķılup (9) ħayr duǾāsın alup döndiler daħı nevbet biz Hümā cinsine düşüp serįr üstüne indük (10) velį ayaķlarumuz yoķ ki ķonavuz velākin pervāz ķalķup manŧıkuǿt-ŧayrca selām virüp ziyāret (11) ķılup dönmeli…(6a, 6- 11)

Ǿālemį kebūddan ki pervāza ķalķduķ sįmurġa ŧuş geldük anlar daħı sįmurġ Ǿāleminden pervāz uruş (7) ķalķup bu Ǿālemden ġayrı Ǿālem var mıdur diyüp nice Ǿālemler seyr idüp Ǿāķıbet sįmurġa ŧuş gelüp (8) buluşup uruşduķ andan śoñra Ķāf Ǿālemlerinde nice biñ Ǿālemler gördük Ǿāķıbet ķuķnūs Ǿālemlerine (9) irdük bir nice ķuķnūs ķuşları bizümle hem-rāh olup kendü Ǿālemleri sevdāsından geçüp ķanadlu (10) ķanadın açışup bizümle uçışup gelüp bu rubǾ-ı meskūn Ǿālemlerine irişdük…(83b, 6-10)

Eserde “ki, kim” bağlaçlarıyla birbirine bağlanan cümleler sıklıkla kullanılmıştır:

Ĥakįm ķavlince kerm-i çeres bu vech ile maǾārifetden ki ħaber virdi (18) Süleymān peyġāmber Ǿaleyhiǿs-selām ĥiss ü idrākına taĥsįn ve źihn-i pākına āferįn ķılup yine suǿāl itdi ki yā (19) kerm-i çeres senüñ ibtidā ħilķatüñ nedendür baña ħaber vir cevāb virüp eyitdi ki yā nebįyyuǿllāh vaktį ki çırlayıķ ķırķ gün (20) müddet-i Ǿömrį tamām olup Allāha źikr ider ĥįn-i mevtde kendüyi bilmeyüp cān-ı Ǿazįz acısından kendüyi (21) ŧopraġa urup şol çekirge ne vech ile yire toħmın gömerse gömüp cān virür vaķtį kim faśl-ı bahār yetişe [30b] (1)cemįǾ emvāt-ı nebātāt ĥayāt bulup śūrete gelüp yir yüzin ĥađrā-yı çemen büriyüp bülbül hezār-destān (2) şaķıyup öter olıcaķ Ĥaķ Tebāreke ve TeǾālānuñ ķudret ile ol kerm-i çeresüñ toħmı ki ħāk-i zemįn mehdinde (3) yaturken bād-ı nesįm ǾĪsį nefesden naħl-i raŧb-ı Meryem gibi ĥayāt bulup ķurdçuġazlar olup yedi günde tamām (4) terbiye bulup canlanup on iki gün üzerlerinde ķabuķları yitüp böcecükler olup ķamer yigirmi (5) sekiz menzilin ķaŧǾ itdügi taķdįrce ĥayāt bulup ķablu böcek śūretinde yürür tā ki yer beşiginden (6) çıķup canlanduġı tārįħden bāķį böcücükler gibi ġıdāsı ŧopraķdur… (30a, 17-21; 30b, 1-6)

Firdevsî, eserinde olağanüstü olaylara, peygamberlerin mûcizelerine çok fazla yer verdiği için telmih, iktibas, mübâlağa sanatlarını diğer edebî sanatlara göre daha yoğun kullanmıştır.

Hz. Dâvûd’un demiri mum gibi eritmesi mûcizesine telmih yapılmıştır:

Āheni mūm eyleyen Dāvūd içün

Şeh Süleymān ol melek Maĥmūd içün (65b, 19)

Hz. İbrâhim’in ateşe atılması ve Allah’ın ateşi gül bahçesine dönüştürmesi ile Hz.

Mûsâ’nın asâsının yılana dönüşmesi hâdiselerine telmih yapılmıştır:

Ħalįlüñ āteşin gülzār iden Ĥaķ

ǾAśāsın Mūsānuñ eyledi ejder (1b, 13)

Ölüleri diriltmesi ve onlara nefesiyle hayat vermesi Hz. Îsâ’nın önemli mûcizelerindendir. Eserdeki pek çok örnekte Hz. Îsâ’nın bu mûcizesine telmih yapılmıştır:

Seng-i Mūsādan revān iden revān Nefħ-i ǾĪsįden dirilen zen ricāl (54b, 7)

Remįmi ǾĪsįveş diri ķılupdur

Behişti İdrįsveş eyledi mesdūd (70b, 6)

Eserde, Hz. Sâlih’in kayanın içinden deve çıkarması mûcizesine de telmihler vardır:

Śāliĥüñ çün muǾcizįdür key kebįr Seng-i ħārādan çıķardı ol baǾįr (65b, 14)

Süleymân-nâme’de pek çok iktibas örneği de vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

İnnā śabebnā el-māǿe śabben (29b, 9) Ŝümme şaķaķnāǿl-arża şaķķan (29b, 10) Cezāǿen bi-mā kānū yaǾmelūn (28a, 17) Vescudu veķteribu vecdüd veķterib (28b, 9)

velleźįne keferū evliyāǿuhumüǿŧ-ŧāġūtu yuħricūnehum mineǿn-nūri ileǿž-žulümāti (29a, 2)

Levlāk (2a, 16); (78b, 8)

Men Ǿaref (13a, 7-8); (44b, 16) Küntü kenzen maĥfiyyen (48a, 7-9)

Ed-dünyā cįfetün ve ŧālibuhā kilābun (61a, 10)

Telmih ve iktibasın yanı sıra eserde mübâlağa sanatına da çokça yer verilmiştir:

Rüstem Ķayŧaķūn reǿįse suǿāl (13) itdi ki bu görinen nice cezįredür cevāb virdi kibunda bir pehlevān pādşāh vardur adına Ġażbān-ı Büzürg (14) dirler biñ altı yüz yaşındadur ŧoķsan ŧoķuz arış ķadd ü ķāmeti var Merrįħ-i Keyvān gMerrįħ-ibMerrįħ-i heybetMerrįħ-i var yMerrįħ-irMerrįħ-i gögü (15) ŧolaşup ķarnı altına alan ejdehā gibi ķuvveti var kimse anı erlikde baśmış degüldür ve biñ altı yüz (16) oġulları var oġul oġulları iki yüz daħı ķırķ dört nefer pehlevān olmışlardur

…(21b, 12-16)

Rüstem-i (13) Dāstān yedi raĥşa binüp birisi daħı düşmene varmadı ne ķadar kim mahmūz tāziyāne urdı (14) düşmene varmadı Rüstem-i Dāstān fikre vardı gördi kim gördi kim pįl yügrüşlü raĥşlar gördi kim (15) altında yelmedi yügürmedi bindigü sāǾat ŧurur bildi kim bu ĥālde remz vardur buġur atın (16) leşkerden ŧaşra çıķmaġ içün bir ŧarafa sürdi buġur raĥşı işledi Rüstem-i Dāstān girdügin (17) Güderz ve Bürzįn-i Cihān-sūz Zelzāl-i Ekber görüp ardın sürdZelzāl-iler Rüstem-Zelzāl-i Dāstānı çerZelzāl-iden (18) çıķup bZelzāl-ir püşte üzerine çıķup ŧurunca serverler daħı uyup geldiler Rüstem-i Destanı (19) çevre alup ŧurdılar cenge nažar urdılar bir ceng gördiler kim Ķahramān görse ķan ķaşanurdı…(50b, 12-19)

Firdevsî, mensur kısımlarda teşbih ve tasvirleri de yoğun bir şekilde kullanmıştır:

ve andan daħı (13) kūh-ı Elbürzüñ cānibi teşrįķinden yaña geçelüm ki anda Yeǿcūcu ve Meǿcūc vilāyeti vardur ikisi birbirine (14) Ǿāśįdur Meǿcūc müdevverdür ve Yeǿcūc mürebbeǾdür tüyi kiçi tüsine beñzer ve ķulaķları anuñ gibi uzundur kim (15) birin örtinür birin döşenür ķāmeti yidişer arışdur ǾArab arışınla ve Meǿcūc müdevverdür ve Ǿuryāndur (16) ķāmeti daħı üç arışdur Yeǿcūcdan ķuvvetlüdür…(94b, 12-16)

(6) Loķmān-ı Ĥakįm ķavlince evvel Süleymānuñ Ǿaleyhiǿs-selām dört biñ dört yüz ķırķ dört altun (7) direkler üzere yeşil aŧlasdan dįvān-ħānesin ķurdılar ve yitmiş yirde altun çubuķlu ķızıl (8) altunlu ķadįfe örtilü biñer başlu otaķların ķurdılar ve andan śoñra yitmiş ķubbelü maŧbaħ-ı (9) Süleymānį çadırın ķurdılar ve andan biñ pāre ķızıl altun taħtadan bir ħarpüşte mescid çatdılar (10) ve andan śoñra kiremid yirine üzerine ķızıl altundan kerpüçler ķodılar kerpüç üzere yidi dürlü ķıymetį ŧaşlar (11) tezyįn idüp iki ŧarafına mescidüñ üzerine döşediler iki ķanad ķapusın elmāsdan itdiler ve çār-sūlarını (12) ķızıl yāķūt-ı rummānįden ve yeşil zebercedden ve fįrūzeden düzmişler idi ve daħı (13) miĥrābını yeşil yāķūtdan düzmişler idi her yāķūt el ayası miķdārı üstādlar śanǾat ile (14) birbirine śoķşurlardı cümle yek-pāre görinürdi ve yidi yirde şeb-çırāķ

aśarlardı ķandįle (15) ammā kim her birisi cüŝŝede şütür murġ beyżāsından ziyāde ve daħı ol miĥrābuñ śaġ ŧarafında ķızıl yāķūt-ı (16) rummānįden bir raĥle ŧururdı (85b, 6-16)

Süleymân-nâme’nin 61 ve 62. Ciltlerinde yer yer vezin kusurları da bulunmakta ve bunlar daha çok ünlü fazlalığından kaynaklanmaktır:

Cihān ħalķı olmayadı olmasa Ħallāķ

Ki naķķāş olmasa olmaz naķş-ı defter (1b, 10)

Ne źātįdür anuñ teǿlįf ü terkįb

Ne var cūdında anuñ aǾrāż u cevher (2a, 2)

Ol ölümden bulsa nefsüñ ger ĥayāt

Görmeye ardınca anuñ cānuñ memat (25b, 7)

Eserde pek çok kelime vezin gereği aşınmaya uğrayarak k’ide, k’ola, n’ola şeklinde okunmuştur:

Kendüzüñden saña diyem bir miŝāl

K’oķuyup nefsüñ bilesin ehl-i ĥāl (12b, 16)

N’ola kim itse ĥased her nā-şinās

Kāmilān bilür kemālüm var sipās (13b, 16)

Şükr, zikr, fikr gibi kimi Arapça kelimelerde aslında olmamasına rağmen vezin gereği ünlü türemesi görülür:

Yā Süleymān böyle işitdüm anları ki ider źikir

Kim meleklerdür ķamusı Ĥaķķa iderler şükür (75a, 14)

Gördigüm işitdügümdür söyledügim bil benüm

Rāst durur cümle sözüm śanma yalan itme fikir (75a, 15) 2.1.2. İmlâ Özellikleri92

92 Bu bölümde Faruk Timurtaş’ın, Eski Türkiye Türkçesi adlı eserinden yararlanılmıştır. Bk. Faruk Timurtaş, Eski Türkiye Türkçesi, Kapı Yayınları, İstanbul, 2012.

Süleymân-nâme-i Kebîr, Hz. Süleymân’ın yer yer efsâneleşmiş hayatını ve kıssalarını esas almakla birlikte diğer peygamberlerin kıssalarını; aynı zamanda tıp, astronomi, geometri, ilm-i nücûm, doğu mitolojisi, tarih, hikmet, satranç taktikleri, felsefe, ahlâk vb. muhtelif konuları da ele alan oldukça hacimli bir eserdir.93 Meclis başlığıyla bölümlere ayrılan eserin her meclisinde birbirinden farklı hikâyeler anlatılmış ve bunlar, diğer meclislerde de devam ettirilmiştir. Eser oldukça okunaklı harekeli bir nesihle yazılmıştır. Çok az kelime de harekesizdir. Eserin Farsça olan konu başlıkları ve âyetler kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Süleymân-nâme-i Kebîr’nin diğer ciltlerinde olduğu gibi 61 ve 62. Ciltlerinde de Arap-Fars ve Uygur yazı dili geleneğine ait imlâ özellikleri görülmektedir.94 Bazı kelimelerin ve özel isimlerin aynı nüshada dahi farklı harekelenmeleri ve yazılışları söz konusudur. Bundan dolayı standart bir yazım birliği görülmemektedir. Eserle ilgili tespit edilen imlâ özelliklerinden bazıları şu şekildedir:

Türkçe kelimelerde ünlüler ön seste genellikle harfle, orta ve son seste hem harf hem de hareke ile yazılmıştır.

Türkçe kelimelerde ön seste a ünlüsü medli elifle veya üstünlü elifle yazılırken, e ünlüsü üstünlü elifle yazılmıştır:

adı (2a, 9), aña (2a, 21), ayak (124a, 15)

elde (2a, 9), eylerem (4a, 2)

Orta seste a ünlüsü genellikle üstünlü elifle yazılmış olmakla birlikte üstünle de yazılmış, e sesi ise sadece üstünle yazılmıştır:

ŧuman (33b, 10), ŧopraķ (125a, 19)

yapraķ (62a, 20), aġaçlar (10b, 4)

93 Firdevsî-i Rûmî, Kalem ile Kılıcın Münâzarası Münâzara-i Seyf ü Kalem, s. 15.

94 Uygur ve Arap-Fars imlâ özellikleri için bk. Aksu, a.g.e., s. 19-20; Serap Ekşioğlu, Firdevsî-i Rûmî, Süleymân-nâme Cilt 11 (Dil İncelemesi-Metin-Dizin), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Atatütk

yemekden (10b, 16), degirmen (140b, 19)

A ve e ünlüleri son seste genellikle üstünlü güzel he ile yazılırken a ünlüsü bazen üstünlü elifle yazılmıştır:

ķara (33b, 10), ķurbaġa (62a, 21)

gice (1b, 6), gölge (26b, 15)

Türkçe kelimelerde ı, i ünlüleri ön seste esreli elif, esreli elif ye ve hemzeli esreli elifle yazılmıştır:

Ildırım (2b, 19), irkek (124a, 3)

ider (2b, 10), içre (1b, 3)

idüp (106a, 20), itdiler (107b, 20) I, i ünlüleri orta seste genellikle esre ve esreli ye ile yazılmıştır:

yeşil (9a, 17), yiler (1b, 8)

śıçan (125b, 21), direk (33a, 16)

I, i ünlüleri son seste çoğunlukla esreli ye ile yazılmakla berâber esreli he ile de yazılmıştır:

iki (1b, 8), itdi (1b, 9)

yaratdı (1b, 4), gerçi (4a, 2)

Türkçe kelimelerde o, ö ve u, ü ünlüleri ön seste ötreli elif vav ve ötreli elifle yazılmıştır:

otaķlar (10b, 11), oġulları (21b, 16)

otuz (63b, 18), okurlar (10a, 4)

ötirü (126a, 7), ölüm(39a, 8)

urmaz (1b, 9), urġanların (81a, 6) O, ö ve u,ü ünlüleri iç seste ötreli vav ya da ötre ile yazılmıştır:

boyun (9b, 1), ŧoķuz (3a, 14)

gök (4b, 6), kömür (12b, 4)

tomruķ (141b, 1), ķoyun (124a, 18)

ķuzġun (41a, 16), bulutlar (3b, 5) U, ü ünlüleri son seste ötreli vav ile yazılmıştır:

ŧolu (2a, 4), ķamu (2b, 4), ŧapu (11b, 5)

Gerek manzum gerekse mensur kısımlarda geçen pek çok Türkçe kelimenin ünlülerinin yazımında bir istikrar yoktur:

aġaç (15b, 8), aġaç (15b, 12)

barışması (125b, 1), barışmayalar (125b, 5)

birķaç (124b, 8), birķaç (124b, 11)

daħı (3a, 2), daħı (12b, 6)

demür (94b, 17), demür (94b, 17)

ķıla (5b, 9), ķıla (7a, 3)

ķıla (5b, 11), ķıla (21a, 18)

ķuşlar (18a, 18), ķuşlar (3a, 20)

nite (63b, 8), nite (78a, 14)

oġullar (21b, 16), oġul (21b, 16)

śavaşmaķ (125a, 21), savaşmak (139b, 6) südden (16b, 20), südden (8b, 13) ŧaġlardan (21a, 10), ŧaġlardan (21a, 8)

ŧopraġ (28a, 18), ŧopraġ (15a, 2)

var (2a, 2), var (10b, 1)

yardım (33a, 7), yardım (32b, 1)

yeşil (29b, 17), yeşil (73b, 13)

yil (3b, 8), yil (4b, 3)

yoķdur (6b, 11), yoķdur (6b, 13)

Günümüz Türkçesinde ön sesi e’li kullanılan pek çok kelime eserde i’li şekilde kullanılmıştır:

gice (1b, 6), viren(1b, 6) itdi (1b, 9), iden (1b, 13)

yir yüzünü (3b, 10), iy (4a, 2) yitmiş (4b, 14), dimişdür (5b, 8) it (5b, 21), yir yir (7b, 19)

iriş (13a, 9), irildi (50b, 4)

irkeginüñ (84a, 20), irse (99b, 3) kiçi (138a, 9), yimiş (144a, 7)

Günümüz Türkçesinde ön sesi i’li kullanılan birkaç kelime eserde e’li şeklinde kullanılmıştır:

eyü (8a, 7), getdi (8a, 7)

eylük (52a, 21), geyen (102b, 20)

Eserde bir kelimenin ön sesindeki ünlünün bazen e’li bazen de i’li şekilde kullanılması imlâda ikilik oluşturmuştur. Bu tarz kelimeler çeviriyazılı metinde, yazmada nasıl harekenlenmişse o şekilde gösterilmiştir:

biş (76a, 12), beş (15a, 5)

yidi (18a, 20), yedi (3a, 16)

Süleymân-nâme’de bazı Farça kelimeler hem uzun hem de kısa ünlülü şekliyle yazılmıştır:

dergāhum (15b, 11), dergehinde (2b, 11)

düşmān (124b, 5), düşmen (2b, 7)

gāh (9b, 16), geh (1b, 3)

pādşāh (61a, 5), pādşeh (54b, 19)

Ç sesi ön, iç ve son seste çoğunlukla c ile yazılmış olmakla birlikte ç’li yazılışlar da vardır. Bu durum eserde bazı kelimelerin yazılışında ikilik oluşturmuştur. Eserde c sesi ile yazılan Türkçe kelimeler çeviriyazılı metinde ç sesi ile yazılmıştır:

içinde (6a, 17), balçıġ (15b, 15)

üç (3a, 3), iç (6b, 5)

ķılıç (16a, 2), uçuran (3b, 7)

çizdiler (16a, 9), gitdikçe (3b, 8)

bekçi (7b, 6), çekirge (29b, 3)

içre (4a, 4), birķaç (52a, 2)

çoķ (4a, 6), aġaçlar (10b, 5)

serçe (56b, 20), uçdılar (4a, 20)

geçmez (11b, 9), keçi (67a, 6)

Bazı Arapça ve Farsça kelimeler iç ve son seste bazen c ile bazen ç ile yazılmıştır.

Çeviriyazılı metinde bu tarz kelimelerin esas şekilleri dikkate alınmıştır:

hįç (14a, 12), hįç (71b, 5)

vech ile (68a, 8), vech ile (71a, 21)

P sesi ön ve son seste çoğunlukla b ile, iç seste ise p ile yazılmıştır. Bazı kelimeler ise hem p ile hem de b ile yazılmıştır. Eserde iç ve son seste p ya da b ile yazılan Türkçe kelimeler çeviriyazılı metinde p sesi ile yazılmıştır:

çeküp (2b, 20), inüp (3b, 4)

ķaçup (51b, 2), yapup (11b, 1)

uçup (3b, 8), yap (15b, 15)

Günümüz Türkçesinde ön sesi p ile yazılan bazı Türkçe kelimeler eserde b’li şekildedir:

birinc (4a, 19)

barmaġında (4b, 20)

bişürmek (61b, 15)

S ünsüzü kalın ünlülü kelimelerde çoğunlukla sad ile yazılırken bazen sin ile de yazılmıştır:

śavaşmaķ (125a, 21), savaşmaķ (139b, 6)

śırça (46a, 13), sırça (46b, 21)

T sesi çoğunlukla kalın ünlülü kelimelerde tı ile, ince ünlülü kelimelerde te ile yazılmıştır. T sesi bazı kelimelerin ön sesinde tonlulaşarak d’ye dönüşürken bazı kelimelerin ön sesinde tonlulaşmayarak varlığını korumuştur:

ŧopraķ [15a] (2), tez [20b] (9)

depesinde (21a, 12), dırnaķları (133a, 18)

datmaķ (48a, 6), ditrerdi (83a, 7)

ŧuman (33b, 10), ŧoġanuñ (2a, 12)

ŧamarlarum (8b, 8), ŧamla (28b, 4)

Eserdeki bazı kelimelerde k ünsüzü yerine h veya g ünsüzü kullanılmıştır:

yoħsa (11a, 20), çoħ (25b, 6)

aħşām (39a, 5), ķorħudum (52a, 8)

uyħu (124a, 14), yoħsullarıla (125b, 19)

ġavgādan (68b, 8), yoġmış (72b, 18)

çoġ (116a, 3), ŧopraġ (61a, 15)

Eserde bazı kelimeler bazen zel bazen de dal ile yazılmıştır. Çeviriyazılı metinde bu tarz kelimeler yazmada yazıldığı şekliyle gösterilmiştir:

Ħudāvend (1b, 2), Ħuźāvend (70b, 2) veyāħūd [33a] (1), veyāħūź (7a, 13)

Üç noktalı kef bazı kelimelerde g sesini, bazı kelimelerde de nazal ne’yi göstermek için kullanılmıştır:

yüzüñi (14b, 21), saña (39a, 10) egredi (104b, 19), ögirmek (124a, 14)

İncelenen ciltlerin yazımda bir birlik söz konusu değildir. Bir özel isim, tamlama ya da kelime aynı ya da bir başka sayfada farklı harekelenmiş şekilde karşımıza çıkabilmektedir. Bir kelimenin farklı harekelendiği durumlarda tek tip okuma tercih edilmiştir:

İlyāv Şāh (64b, 14), İlyāv Şāh (109b, 2) Maķlān-ı Hindū (38b, 14), Maķlān-ı Hindū (38b, 20), Maķlān-ı Hindū (10b, 9)

Zelzāl-i Ekber (50b, 17), Zelzāl-i Ekber (79b, 5)

Sām-süvār(32b, 8), Sām-süvār (88a, 9), Sām- süvārdur (32b, 11)

rabbüǿl-Ǿālemįn (8a, 4), rabbüǿl-Ǿālemįn (145b, 6)

nebįyyuǿllah (83a, 21), nebįyyaǿllah (84a, 9) müşkātuñ (48a, 2), müşkāt (48a, 12)

mūcebince (141b, 14), mūcebince (142a, 3)

pehlevān (21b, 13), pehlevān (51a, 4)

süflįdur (27a, 4), süflį (45b, 15)

Ǿuķāb (4a, 18), Ǿuķāb (24a, 19)

saķa ķuşı (41a, 10), saķa ķuşı (41b, 2)

Farsça tamlamalar, esreli gösterilmekle berâber ötre, ye ve kelime sonundaki hâ-i resmiyye üzerine konulan hemze ile de gösterilmiştir. Eserde ötre ile gösterilen Farsça tamlamalar çeviriyazılı metinde esreli olarak gösterilmiştir:

Ħudāvend-i cihān (1b, 2) ehl-i şekāvet (1b, 5)

Zįnet-i dünyā (39b, 16)

ħam-ı zülfüñi (4a, 3)

hevā-yı fenāda (41a, 5) ħalįfe-i aǾžam (6a, 11)

ħalįfe-i ervāĥ (6b, 7) nāme-i Ħurşįdį (7a, 9) Ǿimāme-i Ħalįl (9b, 19)

milk-iSüleymān (2b, 9) āb-ı ĥayātı (6b, 15)

burc-ı Ǿaķreb (132a, 15) ism-i aǾžam (37a, 3)

Bazı Farsça tamlamaların kuruluşunda Türkçe kelimeler de kullanılmıştır:

çeşm-i yaşum (88a, 6)

Arapça atıf vavı çoğunlukla ötre ile gösterilmiş olmakla berâber ötreli vav ve esre ile de gösterilmiştir. Eserde esre ile gösterilen atıf vavları çeviriyazılı metinde ötre ile gösterilmiştir:

mār u mūr (79a, 13)

Ǿadl ü dād (83a, 8)

maġārib ü meşārıķa (3b, 19) ŧabįb ü ĥāźıķ u ĥükemā (3a, 2)

Hemzeyle yazılan bazı Arapça kelimeler eserin bazı yerlerinde ye’li, bazı yerlerinde hemze ile, bazı yerlerinde ise hemzesiz yazılmıştır. Eserde ye’li yazılan kelimeler çeviriyazılı metinde hemzeli olarak gösterilmiştir:

kāǿinātüñ (3b, 15), dāǿim (5b, 12) dāǿiresi (16a, 17), sāǿir (19a, 12) ķāǿim (21a, 11), fāǿide (47b, 1)

Eserde bazı Arapça ve Farsça kelimeler farklı şekillerde yazılmıştır:

ejdehā (4b, 13), ejderhā (94b, 18) śalavāt (3a, 13), śalāvat (5b, 15) śalavat (18a, 6), śalavat (18a, 15)

Kelime sonundaki hâ-i resmiyye üzerine konulan hemze çeviriyazılı metinde “yı/yi”

şeklinde okunmuştur:

ķıśśayı (4a, 11) ġuśśayı (11a, 12) ħırķayı (18a, 17)

Bazı Farsça kelimelerin aslında olmamasına rağmen ünlü türemesi olacak şekilde okunabilmesi için harekelendirildiği görülür. Çeviriyazılı metinde bu tarz kelimeler esaslarına uygun olarak yazılmıştır:

kūhsāra (1b, 3), kārgāh (2a, 7) pāydār (17b, 11), yādgār (11a, 12)

nāmdār (68a, 3), kāmrān (82a, 10)

2.2. ATASÖZLERİ VE DEYİMLER 95

Atasözleri, “atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını genel kural, bilgece düşünce ya da öğüt olarak düsturlaştıran ve kamuca benimsenmiş özlü sözler”96,

Atasözleri, “atalarımızın uzun denemelere dayanan yargılarını genel kural, bilgece düşünce ya da öğüt olarak düsturlaştıran ve kamuca benimsenmiş özlü sözler”96,