• Sonuç bulunamadı

2.3. DİNÎ VE TASAVVUFÎ UNSURLAR

2.3.2. Tasavvufî Unsurlar

2.3.2.16. Tecellî

Görünmek, açığa çıkmak, zuhur etmek anlamlarına gelen tecellî, tasavvufta “Gaybdan gelen ve kalpte ortaya çıkan nûrlar”320 demektir. Tecellînin “Tecellî-i Âsâr, Tecellî-i Ef’âl, Tecellî-i Esmâ, Tecellî-i Rahîmî, Tecellî-i Rahmânî, Tecellî-i Sıfât, Tecellî-i Suhûdî, Tecellî-i Zâtî” 321olmak üzere çeşitleri vardır. Eserde tecellî kelimesi, Hz.

Mûsâ’nın Tûr dağında Allah’la konuşması ve Allah’ın Tûr dağına tecellî etme hâdisesine yapılan telmihler dolayısıyla anılmıştır:

O kelįmüñ Mūsā çün sevdük anı

(18) Ŧūruñ üzre söyleşüp ögdük anı (65b, 18)

319 Cebecioğlu, a.g.e., s. 124.

320 A.g.e., s. 480.

Ħāk-i Mūsā ķıldı ola kāmil-Kelįm

Bād-ı Īsā ķıldı bula ĥay remįm (77b, 15) 2.3.2.17. Aşk

Divan edebiyatında en çok işlenen konuların başında gelen aşk, sarmaşık anlamına gelen Arapça “ışk” kelimesinden türemiştir.322 Sözlükte “Şiddetli ve aşırı sevgi; bir kimsenin kendini tamamen sevdiğine vermesi, sevgilisinden başka güzel görmeyecek kadar ona düşkün olması”323 şeklinde tanımlanan aşk, hakikî aşk ve mecazî aşk olmak üzere ikiye ayrılır. Mecazî aşk sevgiliye duyulan sevgi iken hakikî aşk ise Allah’a duyulan sevgidir.324 Mecazî aşk, hakikî aşka ulaşmanın bir aracı, bir yoludur ve bu yoldan geçilerek hakikî aşka ulaşılır.325 Hakikî ve mecazî aşkın işlendiği eserde Firdevsî, fasihten söyleyeceklerini işitmesini isteyerek Allah aşkından gâfîl olmaması uyarısında bulunmuştur:

Nuŧķını Firdevsinüñ gūş it śaĥįĥ

ǾIşķ-ı Ĥaķdan ġāfil olma iy faśįĥ (34a, 7)

Hakikî ve mecazî aşkın berâber zikredildiği aşağıdaki örnekte Firdevsî hakikî aşk olmasa bile mecazî aşk için çalışılmasını öğütlemiştir:

Olmasa Ǿışķuñ ĥaķįķi dil-nüvāz

Cehd ķıl bārį ola Ǿışķ-ı mecāz (34a, 6)

Başında aşk olanın her dâim gözünde yaş, dilinde de sevgiliyi öven sözler vardır:

Başda Ǿışķı olur elinde risāl

Gözde yaşı dilde yār medĥi maķāl (54b, 18)

Sevgili, gönül alıp aşk satan bir tüccardır. Âşık ise bu aşkı alıp bağrını yakmaya tâliptir:

Dil alur Ǿışķın śatar maĥbūb var

Ŧālibüñ baġrın yaķar maŧlūb var (34a, 2)

322 Ceylan, a.g.e., s. 176-177.

323 A.g.e., s. 177.

324 Üstüner, a.g.e., s. 105.

325 A.g.e., s. 105.

Leylâ ve Mecnûn kıssasına telmih yapılan aşağıdaki örnekte Mecnûn kelimesi tevriyeli kullanılmıştır:

ǾIşķınuñ Leylāsı Ǿaķlum çünki Mecnūn eyledi

Çıķmasun dilden ħam-ı zülfüñi zencįr eylerem (4a, 3)

İçinde aşk ve sevgi olmayan biri âdeta bir hayvan gibidir. İnsan yalnızca gövdeden ibâret değildir. Onu insan yapan taşıdığı gönüldür, gönlündeki aşktır, sevgidir:

Her kimüñ ki Ǿışķı yoķ ĥayvān durur Anı insān śanma kim gevden durur (34a, 5)

Allah’ın Hz. Muhammed’e olan sevgisinin anlatıldığı örnekte “Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım.” hadisinden “levlâk” kelimesiyle iktibas yapılmıştır:

ǾIşķına olmış durur eflāk anuñ

Kim dinüpdür ĥaķķına levlāk anuñ (78b, 8)

Divan şiirinde aşkın ve âşığın temsilcileri vardır. Pervâne ve şem bu temsilcilerdendir.

Pervâne, mum ışığının etrafında döner ve öyle bir zaman gelir ki kendini mumum alevine bırakır.326 Cânın pervâneye, cemâlin şemʻe teşbih edildiği örnekte semenderin narsız, pervânenin de şemsiz olamayacağı ifâde edilmiştir:

Cān cemālüñ şemǾine pervāne olaldan āh ki dil

Çün semender nār-ı Ǿışķa yandı olmaz nārsuz (96a, 20)

Hakikî aşkın anlatıldığı aşağıdaki örnekte de “kerm-i çeres” neden sıcakta Allah’ı lisanıyla zikrettiğini açıklamıştır:

…iy seĥergāh Ĥaķķa Ǿibādet iden insān ŧāǿifesi ve iy śubĥ-demden (13) dillü dilince Allāh źikr iden seĥer ķuşçuġazları sizlere ne oldı kim bu güneş ıssısından ķaçup śovuķ (14) gölgelere gidersiz anı bilmez misiz ki muĥabbetuǿllāh ıśıcaķlıķda bulınur görmez misiz pervāne-i muĥibbüǿllāh (15) ıśıcaķlıķda bulduġı ecilden ve ıssılıgı daħı odda sezdügi cehetden kendi özin āteşi şemʽįye vurup (16) nārına yanup nūr olur imdi hem-çünān ki güneş şemǾį Ħudādur ve pervāne-i Ǿālem eşyādur ki Ǿışķ ile raķśa (17) girüp cevelān ururlar pes size ne ĥāl oldı ki ĥarrı āftābdan ķaçarsız diyüp suǿāl idicek kimse ŧanmadı… (27b, 12-17)

2.3.2.18. Âşık

Tutkun, vurgun, düşkün anlamlarına gelen âşık327, tasavvufta “Nefsini dünya nîmetlerinin çekiciliğinden arındıran, bütün bağlılığı ve sevgisi Allah’a olan kimse”328 demektir. Eserde daha çok klasik âşık tipi konu edilmiştir. Aşağıdaki örnekte dilbere gönül vermeyenin sâdık, kahr ateşinde yanmayanın ise âşık olmadığı ifâde edilmiştir:

Ķahr odına yanmayan Ǿāşıķ degül

Dilbere dil virmeyen śādıķ degül (34a, 4)

Ȃşık sevgilisini herkesten ve her şeyden kıskanır hatta o derece kıskanır ki sevgilinin şarap rengi dudaklarının şaraba değmesine dahi dayanamaz, bağrı kebaba döner:

LaǾl-i mey-gūnden içürse ger şarāb ǾĀşıķuñ baġrın ķılur ķahr kebāb (34a, 4)

Sevgiliden ayrı düşen âşığın gönlü; nara yanan odun olur, ateş olur, göğe çıkan duman olur:

Cān-ı Ǿāşıķ göñli āteş dūd olur

Hicr-i yārį nāra yanan Ǿūd olur (54b, 13)

Gül açınca bülbül gülün aşkından feryat, figan eder. Âşık da bir bülbüldür ve onun payına da hep ağlama, sızlama düşer:

Gül tebessüm ider efġān Ǿandelįb Zįra zārį Ǿāşıķa olur naśįb (54b, 13)

Hz. Yaʻkûb’un kıssasına telmih yapılan örnekte Hz. Yaʻkûb nasıl ki Hz. Yûsuf’un hasretinden gözyaşı dökmüşse, âşığın gönlü de sevgilinin saçlarından dolayı perîşan olmuştur:

Dil perįşān oldı Ǿuşşāķ ol zülf-i śanem miŝāl

Çeşm-i YaǾķūb Ǿazįzān ĥasretünden dökdi ķan (71a, 14) 2.3.2.19. Akıl

327 Uludağ, a.g.e., s. 48.

328 İlhan Ayverdi, Kubbealtı Lugatı Misalli Büyük Türkçe Sözlük 1 A-G, 4. bs., Kubbealtı, İstanbul, 2011, s. 196.

Akıl sözlükte “İnsandaki idrak kabileyeti”329, tasavvufî düşünceye göre ise “Hak ile bâtılı birbirinden ayırt etmeye yarayan bir nûr ve İlâhî hitâbı anlamaya yarayan bir âlet”330 şeklinde tanımlanmaktadır. Eserde daha çok nefsin zıddı olarak ele alınan akılla ilgili olarak olumlu görüşler hâkimdir. Görüşlerden bazıları şu şekildedir: Akıl, Hak ile bâtılı ayırt etmeye yarar (64b, 1-2). Allah’ın adâleti ve cümle müşkilât onunla bilinir (129a, 10). Cümle ilim onunla zabtedilir (129a, 9). Eşyâya akılla nazar edilir (30a, 9). Nefsi yenmenin, şeytanın kötülüklerinden kurtulmanın yolu akıl ve ruhun müttefik olmasından geçer (30a, 9).

Aklın yolu asla terk edilmemelidir; bu yol terk edildiği takdirde hırs ve şehvetin kölesi olunur:

ǾAķlı ķoyup uyma nefsüñ pendine

Yoħsa düşdüñ ĥırś u şehvet bendine (69a, 6)

Aklın nefse hâkim olup nefsin yok edilmesi için çabalanmalıdır. Bu yapıldığı takdirde Allah katında dileklerin kabul edileceği ve sefil, alçak olan menzilin değerli ve yüksek olacağı zikredilmiştir:

Cehd idegör Ǿaķla nefesüñ rām ola

Ĥaķ ķatında dilegüñ hep tām ola (95b, 20)

Nefsüñe Ǿaķluñ eger telķįn ide

Esfeliken menzilüñ Ǿillįn ide (95b, 21)

Akıl ve ruh bir olup ittifak ederse cin ve şeytan asla nifak sokamaz:

ǾAķl ile rūĥuñ iderse ittifāķ

Cinn ü iblįs itmeye ķaŧǾā nifāķ (111b, 11) 2.4. TARİHÎ UNSURLAR

2.4.1. Osmanlı Hânedânı

329 Cebecioğlu, a.g.e., s. 39.

Eserde Osmanlı hükümdarlarından II. Bâyezid’i öven pek çok ifâde kullanılmış; Fâtih Sultan Mehmed, II. Murad, Cem Sultan ve Sultan Mustafâ ise zamanlarının geçiciliği münâsebetiyle söz konusu edilmiştir.

2.4.1.1. Sultan II. Bâyezid

Firdevsî-i Rûmî, eserinde II. Bâyezid’i öven pek çok ifâde kullanmıştır. Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olan II. Bâyezid, cihândâr ve cihânvârdır. O, zamanın Süleymân’ı olup tıpkı Süleymân gibi suya, rüzgâra hükmetmiştir. İskender gibi bütün âlem halkı ona itâat etmiştir. Ferruh Şah gibi mutlu, bahtlı; Tehemten gibi kahramandır. Adâlette Kisrâ, fazîlette Hâtem’dir. II. Bâyezid, saadet tahtının sultanı Cemşîd’dir. Düşmana korku salıp, hançeriyle düşmanın kanını savuran odur. O, sadef olan âlemin cevheridir. Dostu, makamı Süleymân mülkü; hizmetçisi, devleti İskender’in bahtıdır. Fakire Kârûn’un hazinelerini bahşeden odur. İslâm dininin övünç kaynağıdır. Bütün millet onun emrine memur, hükmüne kul köledir. O, zamanın Şeh Mahmûd’u, Sebük Tekin’idir ve Firdevsî her dâim ona duâcıdır (2b, 4-15).

Firdevsî, II. Bâyezid ile ilgili övgü ve duâlarını devam ettirir. Firdevsî, Hızır ve İlyâs’ın II. Bâyezid’e rehber olmasını dilerken Allah’tan da II. Bâyezid’i tehlikelerden korumasını dilemiştir (26a, 9). O, zulmü adâletle cihândan defetmiştir (145b, 2). Cihân onun adâletiyle nizam bulmuş; kin, nefret, düşmanlık onun sayesinde ortadan kalkmıştır. Nüsha onun devrinde telif olmuş (26a, 11-10), Süleymân-nâme yazılmaya başlanmıştır. Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olan II. Bâyezid, Hz. Süleymân gibi tüm memleketlere hâkim olduğu için talihlidir (69b, 9). Bütün millet ona kul köle olduğu için taç ve taht ona lâyıktır (69a, 10). O, ülkeler fetheden büyük hükümdardır (69a, 13).

Sultan Bâyezid’in devri huzurun, sevginin, güzelliğin devridir (88a, 4). Onun devrinde neyden özge kimse ağlayıp inlememiş (88a, 5), her müflis onun sayesinde zengin olmuştur (88a, 5). Firdevsî, Sultan Bâyezid’e duâ ederek onun devrinde izzet bulup isteğine kavuştuğunu dile getirmiş; eserinin üç yüz dokuz meclisini tamamladığını söylemiştir (88a, 4).

2.4.1.2. Diğer Osmanlı Hükümdarları

Eserde Fâtih Sultan Mehmed, Sultan Murad, Sultan Mustafa, Cem Sultan bir beyitte zamanlarının geçicilikleri dolayısıyla anılmışlardır:

Ķanı Sulŧān Ħān Muĥammed āl-i ǾOŝmān Şeh Murād Ķanı Sulŧān-ı Muśŧafā Ħāķān-ı Cem iy nāmuver (129a, 3) 2.4.2. Osmanlı Sahası Dışındaki Padişah ve Devlet Adamları

2.4.2.1. Mahmud ve Ayaz

Gazneliler devletinin büyük hükümdarından biri olan Sultan Mahmud, edebiyatımızda cömertliği, şaileri koruması ve kölesi Ayaz ile birlikte anılmıştır.331 Ayaz, Sultan Mahmud’un kölesi ve mahbubudur. Ayaz, “akıl, feraset, bilgi, sadâkatte mümtaz olduğu için”332Sultan Mahmud’un sevgisine mazhar olmuştur. Eserde dönemin padişahı, Sultan Mahmud ve Ayaz’a teşbih edilmiştir:

Pādşāh Sulŧān Maĥmūd ol vezįr Āyās ĥāś

İy Ǿaceb Firdevsi niçün bulmaya ʽizz u mertebet (70a, 15)

ǾAdlinde Kisrįsin fażl ile Ħātem

Leŧāfetde Şeh-i Sulŧān-ı Maĥmūd (70b, 14) 2.4.2.2. Sebük Tekin

Gazneliler devleti sultanlarından olan Sebük Tekin bir beyitte Sultan Mahmud ile birlikte padişahın benzetileni olarak söz konusu edilmiştir:

O şeh sulŧān-ı Maĥmūd u Sebük-tįn Bu Firdevsį duǾācı medĥin ider (2b, 15)

Yukarıda Osmanlı sahası dışında adlarını andığımız padişahların yanı sıra eserde adları geçen başka padişahlar da vardır. Bunlar Hz. Süleymân’ın divanında hazır bulunan dünya padişahlarıdır. Buna göre Hz. Süleymân’ın nübüvvet tahtında; Mısır Sultanı Celâleddin, Amelika Sultanı Sührâb Şah, İran Sultanı Keykâvus, Turan Meliki

331 Pala, a.g.e., s. 295.

Efrâsiyâb, Horasan Padişahı Cumhûr Şah, Endülüs Meliki Hüsrev Şah, Benî Asfar Serveri Bilâd Şah bulunmaktadır (88a, 21; 88b, 1-10).

2.4.3. Şairler

2.4.3.1. Ahmedî

Divan edebiyatının XIV. yüzyıldaki önemli temsilcilerinden biri olan Ahmedî333, mezarda ölümün kölesi olsa da bıraktığı şiirleriyle anılmaya devam edilecektir. (79a, 17-19).

Firdevsî, Ahmedî’yi anarak tıpkı onun gibi sözün şeyhi olduğunu dile getirip kendisini övmüştür:

Ħüsrev-i Şįrin sözüñ Şeyħįsin

Aĥmedįveş söz erinüñ şeyħisin (40b, 2) 2.4.3.2. Atayî, Çakerî

Firdevsî-i Rûmî’ye göre divan edebiyatı şairlerinden Atayî, Çakerî mezarda ölümün kölesi olsalar da yâdigâr bıraktıkları şiirleriyle anılmaya devam edileceklerdir:

Ķanı Firdevsį ǾAtāyį Çākerį Sinde ölümüñ oldı bunlar çakeri

Gitdi bunlar ķaldı sözi yādgār

Ħalķ-ı Ǿālem itdi tārįħ yādgār (79a, 18-19) 2.4.3.3. Enverî

İran edebiyatının en büyük kaside şairlerinden olan Enverî334’nin adı bir beyitte geçer:

Ķanı Ķāsım Enverį ħˇāce Kemāl Kim söz ile buldılar ķamu kemāl

333 Ahmet Atillâ Şentürk, Üniversiteler İçin Klasik Türk Edebiyatı Tarihi, 3. bs., Dergâh Yayınları, Ankara, 2006, s.134.

334 Abdülkadir Karahan, “Enverî” DİA, XI. Cilt, 1995, s. 268.

2.4.3.4. Hâce Kemâl, Kâsım

Eserde her iki şair bir beyitte anılmış, ölüp gitmiş olsalar da yâdigâr bıraktıkları şiirleriyle dâima hatırlanacakları vurgulanmıştır:

Ķanı Ķāsım Enverį ħˇāce Kemāl Kim söz ile buldılar ķamu kemāl

Gitdi anlar ķaldı sözi yādgār

Nažmı birle yād olur leyl ü nehār (40b, 8-9) 2.4.3.5. Hâtem

Arapların Tayy kabilesinin cömertliğiyle ün salmış şairlerinden biridir.335 Eserde övülen için cömertliği dolayısıyla benzetilen olarak anılmıştır:

ǾAdlinde Kisrįsin fażl ile Ħātem

Leŧāfetde Şeh-i Sulŧān-ı Maĥmūd (70b, 14) 2.4.3.6. Nizâmî

Firdevsî-i Rûmî’ye göre Nizâmî, Şeyhî, Ahmedî gibi şairler söz denizinin ölümsüzleridir:

Ķanı Şeyĥį yā Nižāmį Aĥmedį

Kim meǾānį baĥrınuñdur sermedi (79a, 17)

Firdevsî, bir diğer beyittte de Nizâmî’ye övgülerini devam ettirip kendisinin de tıpkı onun gibi nazma nizam verdiğini ifâde etmiştir:

Hem-çü ħōcū buldı şöhret sözlerüm

Çün Nižāmį virmişem nažma nižām (13a, 18) 2.4.3.7. Nizâmî-i Gencevî

Fars edebiyatında hamse türünün kurucusu sayılan Nizâmî336, Firdevsî’ye göre söz ehlidir ve bıraktığı şiirleriyle dâima yaşamaya devam edecektir:

K’ölmedi Ħˇāce Nižāmį diridür

Kim söz ehli ölmez diriseñ yiridür (40b, 15)

335 Tökel, a.g.e., s. 357.

2.4.3.8. Şeyhî

Divan edebiyatının kurucularından sayılan Şeyhî337, Hüsrev ü Şîrîn adlı eserine yapılan telmih ve adının tevriyeli kullanılması dolayısıyla zikretmiştir:

Ħüsrev-i Şįrin sözüñ Şeyħįsin

Aĥmedįveş söz erinüñ şeyħisin (40b, 2) 2.4.4. Hükemâ ve Filozoflar

2.4.4.1. Batlamyus

İskenderiye’de yaşadığı rivâyet edilen Batlamyus, kozmografya, coğrafya ve matematik âlimidir.338 Astronomi alanında kendi “yer merkezli âlem modeli”339ni geliştirmiştir. Divan edebiyatında âlimliği dolayısıyla anılmıştır.340 Eserde Batlamyus, diğer ilim adamlarıyla birlikte Hz. Süleymân’ın divanında felek ilmiyle ilgili sohbetler etmiştir (3a, 1-6).

2.4.4.2. Câlînûs Hakȋm

Eski Greklerin önemli filozoflarından biri olan Câlînûs, hekimlik alanında ortaya koyduğu eserlerle İslâm dünyasını etkilemiştir.341Câlînûs, yaşanılan sorunlar karşısında kendisine danışılan ve bu sorunlara çözümler üreten biridir (103b, 16-21).

2.4.4.3. Câmâsb-ı Ekber

Câmâsbnâme adlı eseri kaleme almış olan Câmâsb, eski İran bilgesi ve hekimi olarak anılır. Şahnâme’ye göre Câmâsb, Goştâsp’ın kılavuzu, Zerdüştlerin önde gelenlerinden biri olup astronomi yanında pek çok bilim dalının da önemli isimlerindendir.342 Süleymân-name’de Câmâsb, diğer filozoflarla birlikte Hz.

Süleymân’ın divanında bulunması dolayısıyla anılmıştır (56a, 6-8).

2.4.4.4. Cevherî

337 Halit Biltekin, “Şeyhî” DİA, XXXIX. Cilt, 2000, s. 80.

338 Pala, a.g.e., s. 59.

339 Bk. Cengiz Aydın, Gülseren Aydın, “Batlamyus” DİA, V. Cilt, 1992, s. 196-199.

340 Pala, a.g.e., s. 59.

341 A.g.e., s. 82.

342 Nimet Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2008, s. 194-195.

Arap dili âlimi olan Cevherî’nin asıl adı Ebû Nasr İsmâîl b. Hammad el-Cevherî’dir.

Tâcüʼl-luġa adlı sözlüğün yazarıdır.343 Sözün gühere benzetildiği örneklerde Cevherî’nin adı eserde tevriyeli olarak kullanılmıştır:

Söz güherdür Cevherį bilür anı

Büriyā-bāf añlamaķ gevher muĥāl (54a, 1)

Söz güher aġzı śadefdür söyleyende Cevherį

Gūşe śalup dürr-i şehvār işid imdi śaĥ ħaber (112a, 13)

2.4.4.5. Eflâtun-ı Yunânî

Sokrat’ın öğrencisi ve Aristo’nun hocası olan Eflâtun, meşhur Yunanlı filozoftur.

Divan edebiyatında akıl ve hikmetin timsali olarak anılmıştır.344 Eserde hikâyeleri nakletmesi münâsebetiyle zikredilmiştir (4a, 12-14; 59a, 10-11).

2.4.4.6. Feylesûf-ı Kebîr, Feysâgûris-i Tevhidî

Pisagor, Grek’in en önemli matematikçisi ve filozufudur.345 Eserde Feysâgûris-i Tevhidî adıyla anılmıştır. Feylesûf-ı Kebîr ve diğer hükemâlarla birlikte Hz.

Süleymân’ın divanında hazır bulunup ilgilendikleri ilimler hakkında sohbetler etmişlerdir (3a, 1-5).

2.4.4.7. İbn Sînâ

Büyük tabip ve filozof olan İbn Sînâ, yalnızca İslâm dünyasında değil, Batı dünyasında da oldukça önemli bir yere sâhip olup “Batı'da genellikle Avicenna olarak bilinmekte ve ʻfilozofların prensiʼ diye nitelendirilmektedir.”346 Bunun yanı sıra İbn Sînâ,

"hüccetü'l-hak, şerefü'l-mülk, ed-düstûr"347 gibi vasıflarla da anılmıştır. Aklın ve bilgeliğin timsali olan İbn Sînâ, divan edebiyatında matematik, felsefe ve tıp alanındaki bilgi ve becerisiyle anılmıştır.348 Eserde bir örnekte benzetilen olması (26a, 7) ve diğer bir örnekte Kanûn-ı Şifâ adlı eseri (10a, 4-5) dolayısıyla anılmıştır.

343 Hulûsi Kılıç, “Cevherî” DİA, VII. Cilt, 1993, s. 459.

344 Pala, a.g.e., s. 135.

345 Melek Dosay Gökdoğan, “Pisagor” DİA, XXXIV. Cilt, 2007, s. 292.

346 Ömer Mahir Alper, “İbn-i Sînâ” DİA, XX. Cilt, 1999, s. 319.

347 A.g.m., s. 319.

2.4.4.8. Lokmân Hakȋm

Lokmân Hakîm, hikmet ve hekimliğin piri ve sembolü olarak anılmıştır. Peygamber mi yoksa veli mi olduğu hakkında fikir ayrılıkları olsa da genel kanı Lokmân Hakîm’in bir veli olduğu yönündedir.349 Eserde Lokmân Hakîm, hem hikâyeleri nakleden hem de Hz. Süleymân’ın yanında bulunan en önemli danışmanlarından biridir (12a, 6-21;

14a-14b; 85b, 6-7; 99b, 2-4).

2.4.5. Acem Menşeli Şahıslar

2.4.5.1. Cemşîd

Pişdâdiyen sülâlesinin dördüncü hükümdarı olan Cemşîd, saltanatındaki güç ve ihtişamı, şarabı buluşu, taht ve parlak tacı vb. hususlar dolasıyla divan şiirinde adı sıklıkla anılan şahıslardan biridir.350Eserde övülenin benzetileni olarak söz konusu edilmiştir:

SaǾādet taħtına sulŧān-ı Cemşįd

Siyāset milkine destān-ı Nevźer (2b, 7)

2.4.5.2. Dahhâk

Dahhâk, İran’ın Pişdâdiyan hanedanı hükümdarlarından olup zulüm ve kötülüğün timsalidir.351 Eserde de Dahhâk zulmü dolayısıyla söz konusu edilmiştir:

Žulm-i Đaĥĥāk añlıyıcaķ laǾnet ider cümle ħalķ ǾAdl-i Kisrį yād olıncaķ alķış ider ħalķ iy yār (88a, 2)

2.4.5.3. Efrâsiyâb

Efrâsiyâb, Alp Er-Tunga’nın Şahnâme’deki adı olup Turan melikidir. Edebiyatta kahramanlık sembolü olarak anılır.352 Eserde Efrâsiyâb, Turan meliki olarak diğer dünya padişahlarıyla birlikte Hz. Süleymân’ın divanında hazır bulunması (3a, 1-13),

349 Tökel, a.g.e., s. 335-336.

350 A.g.e., s. 106.

351 Yıldırım, a.g.e., s. 227-228.

352 Pala, a.g.e., s.135.

kızı Gül Çehre adına yapılan kasr (16a, 17-21) ve Sâm’ın boy bakımından benzetileni (102b, 7-8) olması dolayısıyla zikedilmiştir.

2.4.5.4. Ferîdûn

Pişdâdiyân hanedanından altıncı hükümdar olup Dahhâk’ı öldürüp tahta geçmiştir.

Lakabı Ferruh’tur. Divan şiirinde adaletin sembolü olarak anılır.353 Eserde lakabıyla anılmıştır:

Şeh-i Ferruħ ruĥ-ı ferħunde ŧāliǾ

Tehemtenten ġażanferfer hünerver (2b, 6) 2.4.5.5. İskender

Kaynaklarda İskender-i Zülkarneyn ve Makedonyalı İskender olmak üzere iki İskender’den bahsedilir. Hem peygamber hem de padişah olduğu rivâyet edilen İskender-i Zülkarneyn’in adı Kur’ân-ı Kerîm’de354 de geçer. Makedonyalı İskender, İran’ı baştan başa zapt etmiş, İskender-i Yunânî adıyla da anılmıştır. İki İskender’in hayatı çoğu kez birbiriyle karıştırılmıştır.355 İskender, edebiyatımızda Hızır ile birlikte Zulümât ülkesine gidip âb-ı hayât suyunu araması, Yeʼcüc ve Meʼcüc kavmine karşı yaptırdığı seddi, İran hükümdarı Dârâ ile yaptığı savaşı kazanması, memduhun benzetileni olması dolayısıyla ele alınmıştır.356 Eserde “İskender-i Kübrâ”, “İskender bin Feylekûs-ı Yunânî” ve “İskender-i Sugrâ” olmak üzere üç İskender’in adı zikredilmiştir:

…zįrā kim İskender cihāna üç gelmişdür (2) birisi İskender-i Kübrādür ki bulut taħtın götürdi dört yüz yıl Ǿömr sürdi ve ikinci İskender bin Feyleķūs-ı (3) Yūnānįdür kim şarķ u ġarbFeyleķūs-ı gezüp seyrān itdi ve üçünci İskender-i Rūmįdur ki Źüǿl-mennān-ı ħamįrį (4) dirler (80b, 1-4)

Eserde Sikender adıyla da anılan İskender daha çok “sedd-i İskender” terkibi münâsebetiyle söz konusu edilmiştir:

…Rüstem-i Dāstān anı görüp bir kez raǾduvār naǾra ĥayķırup sedd-i İskender (15) gibi turup ķatına gelenleri iki pāre ķılurdı… (92a, 14-15)

353 Pala, a.g.e., s. 153.

354 Bk. Kur’ân-ı Kerîm, Kehf sûresi, 83-99. Âyetler.

355 Pala, a.g.e., s. 236-237.

2.4.5.6. Kahramân

Kahramân, Pişdâdiyan hanedanındandır. Divan şiirinde kahramanlık ve yiğitliğin timsali olan357 Kahramân, eserde de özellikleriyle benzetilen olarak anılmıştır (24b, 13-17; 102b, 7-8).

2.4.5.7. Keykubâd, Dârâ

Keyâniyân hanedanının ilk hükümdarı Keykubâd, divan şiirinde adaletli olmasının yanında azamet ve şaʼşaanın timsali olarak anılır.358 Dârâ, Keyâniyân hanedanının sonuncu hükümdarı olup ihtişam ve ululuğun sembolü olarak anılır.359 Dârâ, İskenderle yaptığı savaşta yenilmiş ve öldürülmüştür. Bundan dolayı genellikle İskender ile birlikte zikredilir.360 Sultan Bâyezid’in övüldüğü manzumede Keykubâd;

İskender ve Dârâ ile birlikte söz konusu edilmiştir:

Beglerinüñ kemterį İskender-i Dārā-Ķubād

Bendesinüñ aĥķarı Behrām-ı şeh ħāķān-ı Çįn (145b, 2)

2.4.5.8. Nûşirevân

İran’ın Sâsaniyân sülalesinden adaletiyle ün salan Nûşirevân, Kisrâ lakabını ilk defa kullanan İran hükümdarıdır. “Tâk-ı Kisrâ” veya “Eyvân-ı Kisrâ” adıyla saray yaptırmış ve bu saraya adâletle hükmetmiştir. Divan şiirinde adâletin sembolüdür.361 Nûşirevân övülenin benzetileni olarak adâleti dolayısıyla anılmıştır:

ǾĀdilde Kisrįdür fażlıla Ħātem

Ǿİlimde feylesūf oldur muķarrer (2b, 6)

Žulm-i Đaĥĥāk añlıyıcaķ laǾnet ider cümle ħalķ ǾAdl-i Kisrį yād olıncaķ alķış ider ħalķ iy yār (88a, 2)

Aşağıdaki örnekte Hz. Muhammed’in âleme gelmesiyle Tâk-ı Kisrâ’nın yıkılması hâdisesine telmih vardır:

357 Tökel, a.g.e., s. 163.

358 A.g.e.., s. 178.

359 Pala, a.g.e., s. 106.

360 Kurnaz, a.g.e., s. 93.

361 Tökel, a.g.e., s. 190-192.

Çü geldi Ǿāleme ol pāk cūdį

Yıķıldı ŧāķ-ı Kisrį düşdi ķayśer (2a, 19) 2.4.5.9. Nerimân

Şahnâme’de adı geçen pehlivanlığıyla ünlü olan Nerimân, Sâm’ın babası, Zâl’ın dedesidir. Divan edebiyatında kahramanlığın ve yiğitiliğin sembolü olarak anılır.362 Eserde Nerimân övülen için benzetilen olarak zikredilmiştir (24b, 7; 102b, 7).

2.4.5.10. Rüstem

Zâl’in oğlu olan Rüstem, kahramanlığı ve pehlivanlığıyla ünlüdür. Divan şirinde kahramanlığın sembolüdür.363 Eserde i Tehemten, i Destân, Rüstem-i Zâl adlarıyla da anılan Rüstem, kahramanlığının yanında adâletlRüstem-i ve affedRüstem-icRüstem-i bRüstem-irRüstem-idRüstem-ir.

Rüstem, eserde Hz. Süleymân’ın kardeşi olan ve ona ihânet eden Edünyâ bin Dâvûd’ı bulup Hz. Süleymân’ın huzuruna getirmek için yola koyulmuştur. Edünyâ bin Dâvûd’ı arayışı sırasında zâlimliğiyle nam salmış Gazbân Şah’la da savaşmış, bu savaş neticesinde, Gazbân ve oğullarını esir alıp daha sonra onları affederek himâyesine almıştır. (24a-25a; 49b-53b; 89b- 93b; 118b-122a).

2.4.5.11. Sâm

Sâm, Nerimân’ın oğlu Zâl’in babası olup Ferîdûn tarafından kendisine cihân pehlivanı unvanı verilmiştir.364 Divan şiirinde kahramanlığın timsali olan Sâm, övülen kişinin kahramanlığından bahsedilirken kıyas konusu edilip övülen kişinin yanında kendisiniden âciz bir kişi olarak söz edilir.365 Eserde, “pehlivan-ı rûzgâr”, “pehlivân-ı cihân” ve “server-i Süleymân” terkipleriyle de anılan Sâm, Hz. Süleymân’ın en önemli pehlivanlarından biri olup Hz. Süleymân’ın düşmanları Câbir-i Cadı ve cadının emri altındaki Hindistan şahı Maklânı Hindî ile mücâdele halindedir. Sâm, Kahramân-ı kâtil şevketli, Nerimân heybetli Efrâsiyāb kâmetli bir pehlivandır. O öyle güçlü, kuvvetli bir pehlivandır ki nice padişahları tahtından etmiş; Horasan, Bedehşan, Sindüstan gibi

362 Tökel, a.g.e., s. 188-189.

363 Pala, a.g.e., s. 382.

364 Yıldırım, a.g.e., s. 603-604.