• Sonuç bulunamadı

2.5. TABİAT

2.5.1. Kozmik Âlem

2.5.1.3. Burçlar

Sekizinci felekte bulunan felekül-büruc veya felek-i sevâbit terkibiyle anılan burçlar389 ilm-i nücûmda önemli bir yer tutar. Eski astronomi âlimleri güneşin dünya etrafında seyrettiğine ve bu seyri sırasında on iki eşit dilimden geçtiğine inanmış, her bir dilime bir ad vermişlerdir. On iki burç sırasıyla şunlardır: Hamel (Koç), Sevr (Boğa), Cevzâ (İkizler), Seretân (Yengeç), Esed (Aslan), Sünbüle (Başak), Mizân (Terazi), Akrep, Kavs (Yay), Cedy (Oğlak), Delv (Kova) ve Hût (Balık).390

Gezegenlerin kendine has tabiatları, karakterleri, hâkim olduğu günler ile geceleri, dostları ve düşmanları olduğu rivâyet edilir. Gezegenlerin bu özellikleri hâkim oldukları burçların özelliklerini de etkiler.391 Gezegenlerden Güneş esed (arslan); Ay seretân (yengeç); Merîh hamel (koç) , akrep; Zühre sevr (öküz), mizân (terâzi); Zühal cedy (oğlak), delv (kova); Müşteri hût (balık), kavs (yay) ve Utârit sünbül (başak), cevzâ (ikizler) burcuna hâkimdir.392

Burçlar, hamel, esed, kavs “burc-ı âteşî” (ateş); cevzâ, mîzân ve delv “burc-ı bâdî”

(hava); sevr, sünbüle ve cedy’e “burc-ı hâkî” (toprak); seretân, akrep ve hût’a “burc-ı âbî” (su) gibi dört unsura393; burç-ı rebiʼî (koç, boğa, ikizler), burç-ı sayfî (yengeç, arslan, başak), burç-ı harîfî (terazi, akrep, yay), burç-ı şefvî (oğlak, balık, koç) gibi mevsimlere göre ayrılmıştır.394 Ayrıca burçlardan ateş ve hava erkek burçlar, su ve toprak ise dişi burçlar olarak adlandırılmıştır.395 Eserde dört unsura göre sınıflandırılmış burçların yanı sıra dişi ve erkek burçların anıldığı örnekler mevcuttur.396

389 Tolasa, a.g.e., s. 409.

390 Pala, a.g.e., s. 76.

391 Zeynep Özer, Divan Şiirinde Burçlar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bililer Enstitüsü, Adana, 2015, s. 21.

392 Hafsanur Yıldırım, “Divan Şailerine Göre Burçlar”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, VIII.

Cilt, S. 41, Aralık, 2015, (Erişim) www. sosyalarastirmalar. com, 15 Mayıs 2019, s. 343.

393 Mustafa Uzun, “BURÇ” DİA, VI. Cilt, 1992, s. 426.

394 Ahmet Atillâ Şentürk, “Osmanlı Edebiyatında Felekler, Seyyare ve Sabiteler (Burçlar), Türk Dünyası Araştırmaları, nr. 90, Haziran 1994, s. 174.

395 Bk. Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetnâme, haz. Faruk Meyan, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1999, s.

103-104.

Burçların insan tabiatına olan etkisi eskiden beri yaygın bir inanıştır. Eserde bu inanışla ilgili pek çok örnek söz konusudur.397 Ay ve güneşin bulunduğu burçların insan üzerine olan etkileriyle oldukça geniş anlatımlar vardır.398

Eserde en çok anılan akreb burcudur. Hz. Süleymân’ın akrep burcu müvekkiline akreb burcunun şeklini sorması üzerine müvekkil, şu bilgileri vermiştir:

…pes Ǿaķreb burcı daħı bir nice yılduzdur ki cemiǾ olmışdur (3) şekline baķsak heyǿet-i kejdüm gibidür yidi ger yılduzı demmine beñzer ve bir nice yıldızuñ devri daħı aġzına(4) gevdesine beñzer ne ān ki Ǿaķreb ola ammā ki cümle-i burc-ı Ǿaķrebüñ yılduzları heyǿetde şekli kejdüm gösterdügi içün (5) raśad baġlayanlar anuñ şeklinden Ǿaķrebdur śandılar…

(114b, 2)-(5) 2.5.1.4. Yıldızlar

Eski astronomi anlayışına göre sekizinci gökte bulunan yıldızlar399, divan edebiyatında çokluk, parlaklık, yuvarlaklık, kişi üzerine olan etkisi vs. özellikleri dolayısıyla anılır.400 Eserde de yıldızlar, çokluk, parlaklık, gökyüzünü süslemek gibi çeşitli özellikleri yanında insan tâlihine olan etkileri dolayısıyla zikredilmiştir. Akrep burcu müvekkili, Hz. Süleymân’a akrep burcu hakkında bilgi verirken gökyüzü ve yıldızlardan da bahsetmiştir (113b-114a).

Gökler, Allah tarafından yıldızlarla süslenmiştir. Yıldızların bazıları muallak olup seyir halinde, bazıları melekler götürdüğü için devir halinde, bazıları da camideki kandiller gibi sâbittir:

Ĥaķ TeǾālā gökleri yılduzlar ile zeyn itmişdür birer şekillüdür [114b] (1) baǾżısı muǾallaķ ŧurur seyirdedur baǾżısın melāǿike götürür devirdedür ve baǾżısı daħı ķudret silsilesile (2) ķanādįl cāmiǾ gibi aśılmışdur sākindür devri yoķ… (114a, 21; 114b, 1-2)

Eserde kevkeb, kevâkib, ılduz, sitâre kelimeleriyle de anılan yıldız, çeşitli benzetmelere konu olmuştur. Hümâ kuşu, Hz. Süleymân’a seyran ettiği âlemleri anlatırken türlü türlü mahlûkatlar gördüğünü, bu mahlûkatlardan bazılarının gözlerinin yıldızlara benzediğini söylemiştir:

397 Bk. (115a- 117b; 124b-125a).

398 Bk. (117b- 118a).

399 Kurnaz, a.g.e., s. 265.

400 Pala, a.g.e., s. 482.

…ol Ǿālemi temāşā itdük hevā-yı fenādan nažar (7) ķılup görürdük ol ķavmüñ gözleri śanasıñ ki gök yüzinde düşmiş ılduza beñzerdi…(73b, 6-7)

Aşağıdaki örnekte alın aya, zülf akrep burcuna, yüz güneşe benzetilirken dökülen gözyaşının çokluğunu anlatmak için de gözyaşı yıldıza benzetilmiştir:

Māha alnuñ beñzeden zülfüñi burc-ı Ǿaķrebe

Şems-i ruħsāruñ ĥaķı beñzetdi eşküm kevkebe (129b, 12)

Süleymân-nâme’de yıldız adları da anılmıştır. Hümâ, Hz. Süleymân’a seyrân ettiği âlemleri anlatırken gördüğü bir yapıdan bahseder. Bu yapı öyle ihtişamlı bir yapıdır ki Kâf dağı kadar yüksek, heybetli, Ülker yıldızı kadar berraktır:

…Ǿarş-ı Ǿažįm ayaġında dār olan ķudret āyįnesi gibi şavķ virür ve bir Ǿaceb daħı bu ki bu gün gibi (14) şavķ viren nesne bir degül velekin şol Ülker ılduzı gibi yir yirin berrāķı var…(75b, 13-14)

“İlm-i nücûma göre, yıldızların birbirine yakın ya da uzak oluşları ve burçlardaki birleşmeleri dolayısıyla insan tâlihine”401 etkisi vardır. Eserde “yıldızı erkek, sitâren azcuk ve sitâren alçak, yıldızın gürbüz, heybetli, hürmetli, yıldızın alçak, yıldızın yüksek” vb. ifâdelerle yıldızların insan tâlihine olan etkisi konu edilmiştir (138a- 141a).

2.5.2. Zaman ve Zaman ile İlgili Mefhumlar

2.5.2.1. Zaman

Ân, dem, devran, eyyâm, hemân-dem, müddet, rüzgâr, vakit kelimeleriyle de anılan zaman, içinde yaşanılan dönemi, devri ifâde etmenin yanında içinde yaşanan o ânın gerçekliğini yansıtmak için de söz konusu edilmiştir.

“Devr-i Süleymân” terkibiyle Hz. Süleymân’ın hüküm sürdüğü döneme işâret edilir.

Hz. Süleymân’ın devri öylesine adâletli bir devirdir ki kurt, koyun, şahbaz, keklik, serçe, atmaca gibi hayvanlar bu devirde birbirine yan gözle bakmaya dahi utanırdı:

…velį Süleymān Ǿadl yasaġından āhūya (19) yāhū diyüp tevażuǾ idüp geçmiş günāhumız Ǿafv it diyüp yalvarurlardı ķurt ķoyuna temelluķ ķılurdı (20) ve şeh-bāz keklige yüz sürüp niyāz idüp ve körbe müşgü elin öpüp

ayaġın yalardı ve serçe (21) atmacadan intiķām alup ķanın dökmege diş biledi ve ŧurna sunķūr şāhine kim baķardı ne pervā [57a] (1) devr-i Süleymāndur diyüp ŧaǾn ile göz ķaķardı…(56b, 18-21; 57a, 1)

“Devr-i Ȃdem’den devr-i Sâm’a kadar” terkibiyle insanın yaratılışından beri geçen uzun zaman dilimi kastedilmiş olup Sâm’a değin onun gibi cesur, savaşçı birinin gelmediği ifâde edilmiştir:

…Ĥaķ Sübĥānehu (3) ve TeǾālā ol altı kez yüz biñ cāźū çerisini uşaġını ve irisin ol ķadar hezįmet virdi ki yüzde (4) yarısı biñde birisi ķalmadı bir Ǿacāǿib ķırġun oldı ki devr-i Ādemden tā ol devr-i Sāma degin ancılayın (5) kimse ceng-i ķırān görmemiş idi… (108a, 2-5)

Bir diğer örnekte de “devr-i kıyâmet” terkibiyle yine uzun zaman dilimi kastedilmiştir:

tā kim benüm zamānumda ādemoġlanına cin ŧāǿifesi ziyān ve żarar irgörmeyeler belki Ǿahd-nāmem mūcebince (4) isterem ki benden śoñra daħı tā devr-i ķıyāmete dek hįç insana cin żarar irgürmeye… (142a, 3-4)

Dem sözcüğü aşağıdaki örnekte tezlik anlamında kullanılmıştır. Hümâ kuşu, Hz.

Süleymân’ın dâvetine icâbet etmek için hemen harekete geçmiştir:

…pes selvį ķuşın gönderdi ķanad açup uçup küre-i (6) nesįme yaķın göçüp Hümā ķuşın Süleymāna Ĥażretine daǾvet itdi hemān-dem Hümā şād olup ķanad (7) büküp süzilüp küre-i nesįmden sįmurġ ile yırtıcı ķuşlar üzerine indi… (5a, 5-7)

Bir diğer örnekte de “ân u vakt” terkibi tezlik anlamında kullanılmıştır:

…Loķmān Ĥakįm Süleymān peyġāmber ʽaleyhiǿs-selām eyitdi (21) yā nebįyyuǿllāh cinnįlere emr eyle ān u vaķt içinde bu çeşmeyi bozsunlar āteş-i cinnįler odun ayırtlasunlar (12a, 20-21)

Eserde yedi saat ifâdesiyle belirli bir zaman söz konusu edilmiştir:

…ve yüzine balıķ ķurśaġın niķābın itmiş baĥrį gerekdur ki yidi sāǾat deñiz dibinde (19) eglene olmaya yoķsa helāk olur…(84a, 18-19)

Bir başka örnekte “ bir kerre göz açıp kapayıncaya kadar olan ân”402 anlamına gelen

“tarfetüʼl-ʻayn” terkibi kullanılmıştır:

402 Pala, a.g.e., s. 1033.

biñ bir ümmet reǿįsleri (13) cinslü cinsini serįr-i Süleymānįden alup ki indürürdi ķollu ķolına varup ķondurırdı (14) defǾį sekiz biñ sekiz yüz seksen sekiz mihterler ķırķ biñ cinn ile bu źikr olan otaķları serā-perde (15) leri ve bārgāhları ve mescidleri cin ķuvvetile mihterler ŧarfetüǿl-Ǿayn içinde ķurarlardı daħı tamām (16) idüp Ĥażret-i Süleymān Ǿaleyhiǿs-selām ħaber iderlerdi…(87b, 12-16)

Aşağıdaki örnekte içinde bulunulan zamanın kıymetinin bilinmesi gerektiği vurgulanarak her şeyin geçici olduğu ifâde edilmiştir:

Çün geçer faśl-ı bahār irer ħazān

Dem bu demdür ġuśśa çekme ol şādmān (13b, 7)

Firdevsî-i Rûmî eserini Sultan Bâyezid devrinde, asrında kaleme aldığını ifâde etmiştir:

Anuñ Ǿaśrında teǿlįf oldı nüsħā

Anuñ devrinde taśnįf oldı cemǾā (26a, 11)

“Devrân-ı Pîr” terkibiyle anılan zaman, kimini derviş ederken kimini de bey etmiş;

kimisini bir pula muhtaç ederken kimisine de mal, mülk, devlet vermiştir:

Böyle durur Ǿādet-i devrān-ı pįr Gāh kişiyi dervįş ider gāh mįr (51b, 5)

Gāh kişiye devlet ü niǾmet virür

Gāh ider muĥtāc pūla key faķįr (51b, 6)

2.5.2.2. Yıl

Sâl kelimesiyle de anılan yıl, daha çok efsânevî kıssaların anlatıldığı örneklerde mübâlağalı olarak söz konusu edilmiş, uzunca bir zaman dilimini ifâde edecek şeklide kullanılmıştır. Rüstem ile Gazbân Şah kıssasının anlatıldığı örnekte Gazbân Şah, hükmettiği adaya bin dört yüz yıldır korkudan kimsenin ayak basmadığını söyler:

gelüp Ķaĥŧaĥānǿa ħaber virdi Ķaĥŧaĥān daħı ħaber gelüp atasına ħaber gönderdi Ġażbān-ı büzürge (3) ħaber varub Rüstem geldügin işidüb şād olub eyitdi ki biñ dört yüz yıldur ki benüm ķorķumdan bu cezįre-i (4) kūhistāna kimse geldügi yoķdur…(23b, 2-4)

Zâhid-i Fenâyi, Hz. Süleymân’a iki yüz yıldan fazla bir zamandır ömür sürdüğünü ve yüz altmış yıldır Allah’a ibâdet ettiğini söyler:

…gelüp Ķaĥŧaĥāna ħaber virdi Ķaĥŧaĥān daħı ħaber gelüp atasına ħaber gönderdi Ġażbān-ı Büzürge (3) ħaber varup Rüstem geldügin işidüp şād olup eyitdi ki biñ dört yüz yıldur ki benüm ķorķumdan bu cezįre-i (4) kūhistāna kimse geldügi yoķdur… (15a, 16-4)

Aşağıdaki örnekte yılda kırk gün ifâdesiyle yıl, sınırlı bir zaman dilimini ifâde etmiştir:

…yā (10) nebįyyuǿllāh cānavardur egerçi ķanadı daħı var perendedur velį şu çekirge miŝālinde uçabilür ki (11) bir aġaçdan bir aġaca ķona ve ammā ki nafaķası ŧalebinde degül ne çerende gibi otlayıcıdur ve perende ķuşı gibi (12) dāne dāne yeyicidür ve ne sāǿir ĥayvān gibi śu içer yılda ķırķ gün çaġırmaġ ile tābistān vaķtinde ħōş geçer…(18a, 9-12).

Eserde On İki Hayvanlı Türk Takvimine403 göre yıllar sınıflandırılmıştır. Bu yılların bazılarının uğurlu, bazılarının zor yıllar olduğu dile getirilmiş ve insan talihi üzerine olan etkileri oldukça geniş bir şekilde anlatılmıştır.404

2.5.2.3. Ay

Yaz aylarından biri olan ağustos ayı çok sıcak olması dolayısıyla zikredilmiştir:

…dördünci Ǿacāǿibi budur ki cemįʽ ĥayvānāt āftāb ĥarrından (4) żaǾįf düşer ve aġustos ıssısından gölgeye ķaçar içmege śu ŧaleb ider… (18b, 3-4)

Mübârek üç aylardan ikincisi olan Şaʻbân ayı özel aylardan biri olup bu ayda yapılan hayırlı işler zikredilmiştir:

…ve daħı aylarda şaǾbān ayı mübārek (20) ola māl ŧaleb itmek ve Ǿamel ŧutmaķ ve ev yapmaķ ve evlenmek ve ķul ħalāyıķ śatun almaķ ve ħayırlu

403 “Güneş yılı esas alınarak oluşturulan bu takvimde Dünya’nın ömrü 3. 600. 000 yıldır. Bu süre 360 vendir. 1 ven, 10. 000 yıldır. 12 yıl ise bir devirdir. Bir yıl, 365 gün, 5 küsur saattir. 1 yıl, 12 aydır. 1 ay, 4 hafta ve 30 gündür. Günün başlangıcı, gece yarısıdır. Haftanın yedi gününün adı yoktur. 5 Türk takviminde gün tanımı Güneş’in iki defa aynı yerden geçişi arasında kalan zaman kesitidir. Buna 1 Güneş günü denir. Gün de on ikiye ayrılır, yani, bugüne göre gün iki saatlik on iki kısma ayrılmıştır…

Yıllara verilen adların anlamları şöyledir: 1- Sıçgan Yılı: “sıçan, fare” anlamına gelmektedir. On ikilik devrenin ilk yılıdır. 2- Ud Yılı : “sığır, öküz” anlamına gelmektedir. On ikilik devrenin ikinci yılıdır. 3- Bars Yılı : “pars” anlamına gelmektedir. On ikilik devrenin üçüncü yılıdır. 4- Tabışgan Yılı : “tavşan”

anlamına gelmektedir. On ikilik devrenin dördüncü yılıdır. 5- Ulu Yılı : “ejder” anlamına gelmektedir.

On ikilik devrenin beşinci yılıdır. 6- Yılan Yılı : “yılan” anlamına gelmektedir. On ikilik devrenin altıncı yılıdır. 7- Yılkı Yılı : “at” anlamına gelmektedir. On ikilik devrenin yedinci yılıdır. 8- Koyn Yılı :

“koyun” anlamına gelmektedir. On ikilik devrenin sekizinci yılıdır. Kül Tigin, bu yılda ölmüştür. 9- Biçin Yılı : “maymun” anlamına gelmektedir. On ikilik devrenin dokuzuncu yılıdır. Kül Tigin’in kitabe taşı bu yılda tamamlanmıştır. 10- Takıgu Yılı: “tavuk” anlamına gelmektadir. Devrenin onuncu yılıdır.

11- İt Yılı : “köpek” anlamına gelmektedir. On ikilik devrenin on birinci yılıdır. 12- Lagzın Yılı :

“domuz” anlamına gelmektedir. On ikilik devrenin son yılıdır…On İki Hayvanlı Türk Takvimine göre aylar sadece sayılara göre adlandırılır. Yalnız birinci ve on ikinci ay adları değişiktir. Takvimdeki ay adları aşağıdaki gibidir: 1. Aram ay (Birinci ay), 2. İkinc ay (İkinci ay), 3. Üçünc ay (Üçüncü ay), 4.

Törtinç ay (Dördüncü ay), 5. Beşinc ay (Beşinci ay), 6. Altınç ay (Altıncı ay), 7. Yitinç ay (Yedinci ay), 8. Sekizinç ay (Sekizinci ay), 9. Dokuzunç ay (Dokuzuncu ay), 10. Onunç ay (Onuncu ay), 11. Bir yirminç ay (On birinci ay), 12. Çakşaput ay (On ikinci = Oruç ayı)…Yılların her birine bu şekilde bir hayvan adının verilmesinin nedenleri hakkında çeşitli görüşler vardır. Bu görüşlerin en çok üzerinde durulanı, o yıllarda meydana gelen olayların hayvanların karakterleri ile ilgili olmasıdır. Örneğin; sıçan yılında kan dökme ve karışıklık çok olur, halk böcek gibi hayvanlardan çok zarar görür, hırsızlar çoğalır, kış uzun sürer. Ud yılında, harp çok olur, havalar çok değişiklik gösterir, hastalıklar ve baş ağrıları artar vb. Bunun yanında bu yılların çeşitli zamanlarında doğanlar ayrı ayrı karakterlere sahip olurlar… On iki yılda bir devreden bu takvimin her bir yılı belli bir hayvan adıyla anılmış ve o hayvanın özelliklerinin adının verildiği yılı etkilediğine inanılmıştır. On iki hayvanlı devir tamamlanınca, aynı sıra tekrar başlamaktadır.” Recep KÜLCÜ, “Türklerin Kültür Mirası Olarak ‘12 Hayvanlı Türk Takvimi’”, Akademia Disiplinlerarası Bilimsel Araştırmalar Dergisi, I. Cilt., S. 1, (Erişim) http://dergipark. gov.

tr., 19. 02. 2018, s. 1-5.

(21) ĥācetler dilemek ve eyü dirnekler eylemek ve eger burcı var ise burcdan ķurtulmaķ yarar ola (126a, 19-21)

Eserde Teşrîniʼl-evvel ayı405 ile ilgili oldukça geniş bilgiler mevcut olmakla birlikte Cemâziyeʼl-evvel ayı bir yerde mübarek ay olması dolayısıyla anılmıştır (144a, 1-3).

2.5.2.4. Gün ve Gün İle İlgili Unsurlar

Gün kelimesi “güneşin doğuşu ile batışı arasında geçen, aydınlığın hâkim olduğu zaman dilimi”406ni arz edecek şekilde belli bir zaman dilimini ifâde etmek için kullanılmıştır. Eserde üç gün, beş gün, onuncu gün, kırk gün tâbirleriyle sınırlı bir zaman dilimi ifâde edilmiştir:

… şöyle kim ħāŧırına hįç bir dürlü nesne yaramaya gerek kim aña yidi dürlü biti yazalar (15) üç günde birisin śu ile içe… (126b, 14-15)

…ve daħı gerek kim bu ŧāliǾlü ħatūn kişi ķırķ günde bir kez yā ayuñ ilk çehārşenbih güni ĥammāma vara (20) bir ķurnayı śu ile ŧoldura… (138a, 19-20)

Eserde “Dûşenbih (pazartesi), Şihşenbih (Salı), Çehârşenbe (Çarşamba), Pençşenbe (Perşembe), Cumʻa, Şenbe (cumartesi), Yigşenbih (Pazar)” kelimeleriyle haftanın yedi günü zikredilmiştir (116a, 2-12).

Süleymân-nâme’de sabah ve akşam vaktini ve dolayısıyla gece ile gündüzü karşılamak üzere “ahşam, gece, leyl, şeb, şâm ve gündüz, nehâr, rûz, sabah, seher, subh”

kelimeleri zikredilmiştir. Günün bölümlerini ifâde etmek üzere kullanılan bu kelimeler zaman anlamıyla kullanıldığında genellikle süreklilik arz ettiği gibi sınırlı ya da kademeli diyebileceğimiz zaman dilimlerini de ifâde edebilmektedir.

Gece-gündüzün süreklilik arz eden bir zaman dilimi olmasıyla ilgili pek çok örnek mevcuttur:

Odun iltüp gice gündüz viren gün Mehi gönderdi ġarba şarķa ħāver (1b, 7)

Yiler şeb rūz iki peyk ü devende

405 Bk. (115a- 117b).

406 Sefercioğlu, a.g.e., s. 390.

O ĥadd-i ħāvere irer bu baħter (1b, 8)

Aşağıdaki örnekte sınırlı bir zaman dilimi kastedilerek âriflerin seherden kuşluk vaktine kadar olan zamanını namazla, duâyla geçirdikleri ifâde edilmiştir:

pes yā Süleymān śubĥ vaķtį tā nįm-çāşt olıncaya dek yaǾnį seĥerden ķuşluķ (9) vaķtine dek ol Ǿārifler namāzdan niyāzdan fāriġ olmayup evrādların tamām ki iderler… (27b, 8-9)

Gece ve gündüzün yirmi dört saatten ibâret olduğunun vurgulandığı aşağıdaki örnekte Hz. Süleymân’ın yirmi dört saatini nasıl geçirdiği zikredilmiştir:

Ĥaķ Sübĥānehu ve TeǾālā Ĥażret-i Süleymāna Ǿam eyle ķuvvet-i ĥāfıža virmişdi ki giceyle gündüz ki yigirmi (7) dört sāǾatdür altı baħş itmiş idi üç baħş gicenüñ ve üc baħş gündüzüñ idi evvel dört sāǾat (8) ki śubĥ namāzından śoñra nübüvvet taħtına geçüp Ǿadl u dāda meşġūl olurdı biñ bir ümmetüñ ķurǾasını (9) śalarlardı ve her ķanġı ümmete ki düşmese reǿįs daǾvet ķılup tābiǾinden güç gören mažlūmın getürdüp dilince söyleyüp (10) şerǾ-i Dāvūd ile teftįş eyleyüp ĥükm-i maǾbūdı yirine ķurdı ĶurǾānuñ ħōź vażǾį tafśįl birle (11) bundan aķdem söylenmişdür…(66b, 6-11)

Akşam karanlığının bastığı407nı ifâde eden “kaş kararınca” ibâresiyle Rüstem ve Gazbân Şah'ın oldukça uzun bir zaman savaştıkları anlatılmıştır:

…Ġażbān Şāh ile (14) ol gün Rüstem-i Dāstān ķaş ķararınca ceng ķıldılar Rüstem-i Dāstān ol pehlevānüǿz-zamān ķanķı ŧarafa yürise (15) ol ŧarafı girüye sürerdi…(92b, 13-15)

2.5.2.5. Mevsimler

2.5.2.5.1. İlkbahar

Bahar; havaların ısınmaya başladığı, yağışların bollaştığı, çiçeklerin açtığı, kuşların öttüğü, doğanın canlanıp her şeyin tazelendiği, dünyanın âdeta cennete döndüğü, insanların gezip eğlenmek için kırlara, bahçelere akın ettiği bir mevsimdir (13b, 5-6).

Baharın gelişiyle her yer yeşillenip lâle, nesteren, gül gibi çiçeklerle kaplanır. Gülüne kavuşan bülbül sevincinden feryat figan eder (54b, 11-13).

“Fasl-ı rebî” terkibiyle anılan ilkbahar, “kerm-i çeres” adlı böceğin dünyaya gelip gelişmeye başladığı mevsimdir:

…yā nebįyyuǿllāh dünyāya iki śūretile (3) geldüm didügümüñ maǾnįsi budur kim ceddüm kerm-i çeresüñ toħmından sāǿir cānavarlar ve çekirge ve anuñ miŝli(4) pervāne ve āħir böcecükler gibi yir mehdi içinde faśl-ı rebįǾ dāyesinüñ himmet ile bād-ı nesįmüñ hevāsıla (5) perverde olup ķurdçuġaz śūretinde ŧutup otçuġazlar içinde yürümege başladum… (29b, 2-5)

2.5.2.5.2. Yaz

Yaz mevsimi tâbistân kelimesiyle anılıp “kerm-i çeres” adlı böceğin hoşça vakit geçirdiği mevsim olması dolayısıyla söz konusu edilmiştir:

…ne çerende gibi otlayıcıdur ve perende ķuşı gibi (12) dāne dāne yeyicidür ve ne sāǿir ĥayvān gibi śu içer yılda ķırķ gün çaġırmaġ ile tābistān vaķtinde ħōş geçer (18a, 11-12)

Allah’ın yağmur yağdırtıp, rüzgârı estirtmesiyle toprağa saçılmış olan tohum hayat bulup yeşerir, yaz geldiğinde de yetişip hubabat olur:

…şimāl yili Allāh emri birle eser ve güneş ĥarrı iźn-i Yezdān birle (10) toħmı perverde ķılur ve ay her gice aña renk virür ve faśl-ı bahār içre hevāyı muǾtedil anı yirden çıķarup (11) bitürür ve faśl-ı tābistān anı tamām resįde ķılup oldurur ol toħm ĥubūbātı çün edvār-ı felek devr ider (60b, 9-11)

2.5.2.5.3. Sonbahar

Sonbahar, yaprakların sararıp döküldüğü, havaların soğuduğu, doğanın canlılığını kaybetmeye başladığı mevsimdir. İnsanın gençliği ilkbahara benzetilirken yaşlılığı ise sonbahara benzetilir. İnsanın bahara benzeyen gençliği bir gün yerini sonbahara yani yaşlılığa bırakacaktır. Sonbahar geldiğinde bağda bülbül ve gül kalmayacağı gibi devran döndükçe insan bedeninin bir gün toprak olacağı da aşikârdır. Bu bahara benzeyen gençlik elden gitmeden yiyip içilmeli, hoşça vakit geçirilmelidir (13b, 7-10).

2.5.3. Dört Unsur

Ȃnâsır-ı erbaa ve çâr unsur da denilen dört unsur; toprak, hava, su ve ateşten oluşur.

Ateş “sıcaklığı”, su “yaşlığı”, hava “soğukluğu” ve toprak “kuruluğu” temsil eder.408 İnsan bu dört unsurdan yaratılmıştır:

Ĥamd ü bį-ĥadd ol ħuźāya bį-ķıyās

Çār-ı Ǿunśurdan yaratdı cin ü nās (96a, 6)

Aşağıdaki metinde dört unsurun ögelerinden ateş ve toprağın sıfatları sıralanmıştır:

…eyitdi ki yā nebįyyuǿllāh bu suǿālüñe daħı iki vech ile cevābüm var yā Süleymān bilgil ki (21) ĥarāret od śıfatıdur ve od muĥabbetüñ aślı ve ħamįr māyasıdur keşāfet ŧopraķ śıfatıdur ve ŧopraķdan [27a] (1)sütlüķ ve śovuķluķ žāhir olur girü ancılayın oduñ ħāśśiyyeti ser-keşlik ve yücelik ŧaleb itmekdür bundan (2) ötüri ki iblįsu enā ħayru minhu didi zįrā ki ol oddan idi tereffuǾ ısıtdı ve ŧopraġuñ ħāśśiyyeti (3) çest ve alçaķlıķdur ki bundan ötüri ki ĥayvānātuñ ŧabįǾatları rekįk olup ve hem himmetsüz olur ve hem (4) cümlesinüñ meyli şol ġıdālaradur ki fānį süflįdur zįrā kim anlaruñ aślı ŧopraķdandur ve daħı (5) şöyledür kim oduñ śıfatından ĥāśıl olan hemān žulümdür diler ki ķahr idüp yandura ve ŧopraġuñ (6) śıfatından ĥāśıl olan hemān cehildür artuķ degül ve çünki bu iki śıfat gele irişe bes žulm ve cehl olur…(26b, 20-21; 27a, 1-6)

2.5.3.1. Su

Su; insanların, hayvanların, bitkilerin kısacası tüm canlıların hayat kaynağıdır.409 Su ile ilgili olarak Enbiyâ sûresinin 30. âyetinde “Her şey sudan hayat bulmuştur.”410 denmiştir:

Ĥakįm ķavlince andan Süleymān Ĥażreti Ǿam suǿāl idüp eyitdi ki yā kerm-i çeres nkerm-içün śu kerm-içmezskerm-in kkerm-i Ĥaķ (13) TeǾālā śuda menfaǾat çoķ ķomışdur ħuśūśā ki mecmūǾ şecerātüñ ve śemerātuñ ve nebātātüñ ve ĥayvānātuñ (14) ĥayātı śuyıladur ve mineǿl-māǿi külle şeyǿin ĥayye cevāb virüp eyitdi…(20b, 12-14)

Hayat kaynağı olan su, yağmur olup toprağa düşünce tohum hayat bulup yeşerir:

…bundan ġayrı ol ħallāķ-ı Ǿālem ki Allāhdur (7) ve rezzāķ-ı Benį Ādemdür ki lā-şerįñ ve lā-zevāl pādşāhdur ķaçan ki ķulları yire toħm śaca

…bundan ġayrı ol ħallāķ-ı Ǿālem ki Allāhdur (7) ve rezzāķ-ı Benį Ādemdür ki lā-şerįñ ve lā-zevāl pādşāhdur ķaçan ki ķulları yire toħm śaca