• Sonuç bulunamadı

2.3. DİNÎ VE TASAVVUFÎ UNSURLAR

2.3.1. Dinî Unsurlar

2.3.1.9. Âhiret İle İlgili Mefhumlar

2.3.1.9.4. Cennet

Cenn kökünden türeyen cennet “bitki ve ağaçları ile toprağı örten”257 mânasına gelip Allah’ın takdirine mazhar olan müminlerin ebedî ikâmetgâhıdır. Rivâyete göre “Naîm, Adn, Huld, Firdevs, Meʻvâ, Aʻlâ, Darûʼs-selâm ve Ravza”258 adında sekiz cennet vardır. Cennet kelimesi eserde “bâğ-ı İrem, cennet-i Firdevsi, cinân, uçmak, dârüʼs-selâm, Firdevs, Firdevs-i cennet, huld” şeklinde de anılmıştır.

253 “Bir şeye çok kızıp bağırıp çağırmak, feryad etmek; aşırı gürültülere, kargaşalara yol açmak” M. Ali Tanyeri, Örneklerle Divan Şiirinde Deyimler, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999, s. 178.

254 Cemal Kurnaz, Hayâlî Bey Divanı’nın Tahlili, Kurgan Edebiyat Yayınları, Ankara, 2012, s. 62.

255 Günay Tümer, “Ȃhir Zaman” DİA, I. Cilt, 1988, s. 543.

256 Pala, a.g.e., s. 115.

257 M. Süreyya Şahin, “Cennet” DİA, VII. Cilt,1993, s. 374.

258 Onay, a.g.e., s. 111.

Cenneti ebedî mekân edinmek isteyenler her dâim Hz. Muhammed’e salât ve selâm getirmelidirler:

Mesken idinmek dilerseñ cenneti

Vir śalāvat Muśŧafāya ümmeti (40a, 15)

Her kim ki ölümden sonraki mekânının cennet olmasını istiyorsa nefsin isteklerine boyun eğmemeli ve her zaman Allah’a duâ etmelidir:

Kim ide ħayr duǾā ķılup kerem

Ĥaķ mekānın eylesün bāġ-ı İrem (96a, 13)

Firdevsî, Allah’a duâ edip günahlarının affını dilerken aynı zamanda Allah’tan makamını cennet yapmasını dilemektedir:

ǾAvf idüp Firdevsinüñ cürmin tamām Cāyin eyle cennet-i dārüǿs-selām (40a, 14)

Bahar mevsiminin gelmesiyle her yer yeniden canlanır, her taraf yeşillenir. Bağda güller, çemende yâseminler, dağda lâleler, taşta nesterenler açar. Bu yönüyle dünya âdeta cennete döner:

Cennete döndi cihān açıldı gül

Ġamgįn olma iy belābil sen de gül (13b, 6)

Tûbâ “Sidre’de bulunan ve kökü yukarıda, dalları aşağıda olmak üzere bütün cenneti gölgeleyen ilâhî bir ağaç”259 tır. Sevgilinin boyu Tûbâ’ya benzetilirken, onun yaşadığı mahalle de cennete tercih edilir:

Ŧūbį-ķaddüñ variken men serve meyl itmezem

Cennet-i kūyuñ variken ħulde kim ider nažar (82b, 9)

Firdevsî, sevgilisine seslenerek onsuz asla cenneti istemeyeceğini, onun olmadığı bir cennetin de kendisi için cehennemden farksız olacağını zikreder:

İy śanem Firdevsi sensüz istemez firdevsi ħuld

Kim cinān olur cehennem Ǿāşıķa dįźārsuz (96a, 21)

Bir âsî, işlediği günahlardan pişman olur. Hz. Muhammed’nin nûru için Allah’tan affını dileyip cehennem ateşinden kurtulmak ister. Allah, âsîyi Hz. Muhammed’i yâd ettiği için bağışlar. Âsî, Allah’ın emriyle cehennemden çıkarılıp dördüncü kat cennete ulaştırılıp cennetin kapıcısı Rıdvân’a teslim edilir. Rıdvân tarafından Tesnîm suyuyla yıkanıp Selsebîl ırmağında temizlenen âsî Allah’ın izniyle cennete gönderilir (113a, 7-13).

Âsî olan zincire vurulup cehenneme gidecekken, mümine ise cennet bahşedilecektir:

ǾĀśįye dūzaħ virür zencr eyleyüp

Müǿmine baħşiş ķılur cennet cinān (82a, 17)

Aşağıdaki örnekte Hz. İdrîs’in mekânının cennet olduğu ifâde edilmiştir:

Cennete dāĥil olan İdrįs içün

Dįn içün ġayret çeken Çercįs içün (65, 13) 2.3.1.9.5. Cehennem

Cehennem, Allah’ın emir ve yasaklarına uymayanların “âhiretteki azap yurdu”260 dur.

Cahîm, Cehennem, Hâviye, Hutame, Lezâ, Saîr, Sakar adında yedi cehennem vardır.261 Eserde “Duzâh, tamu, nâr-ı girdâb” şeklinde de anılan cehennem, daha çok ateşle birlikte ve günahkârların cezalarını çekeceği yer olarak zikredilmiştir. Âlemin yaratıcısı, ezelî ve ebedî olan Allah’ın yarattığı cehennemin tabakaları aşağıdaki metinde ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmiştir:

…ki ol ejderhānuñ aġzında yidi ŧabaķa-ı cehennem vardur üç cehennem (9) śaġ ŧarafında üç dişleri ķovuķları arasındadur ve üç cehennem daħı śol ŧarafında dişlerinüñ ķovuķları (10) arasındadur ammā ki esfel-i sāfilįn ol Ǿažįm ejderhānuñ dili altındadur bu źikr olan cehennemlerüñ (11) Ǿažameti şol ķadardur ki her birinüñ bir ķapusı vardur ŧūl-ı Ǿarż elli biñ yıllıķ yoldur ve her bir ķapusınuñ işgin (12) gördük yirde yitmiş biñ ŧaġ vardur oddan ve her bir ŧaġda yitmiş biñ dere vardur oddan ve her derede (13) yitmiş kez yüz biñ serāy vardur oddan ve her bir serāyda yitmiş kez yüz biñ ĥücürāt vardur āteşden ve her bir ĥücerātda (14) yitmiş kez yüz biñ kerre yüz biñ Ǿaźāb vardur biribirinden ķatıraķ Ǿāśįler içün ve daħı yā nebįyyuǿllāh ol ejderhānuñ (15) aġzınuñ śaġ ŧarafındaġı dişi ķovuķlarındaġı üç

260 Pala, a.g.e., s. 85.

261 Bekir Topaloğlu, “Cehennem” DİA, VII. Cilt,1993, s. 227.

cehennemlerüñ adları birinüñ adı Lažādur (16) içün ħilķat olmışdur ve birinüñ adı Ħuŧamedür cühūdlar içün ħilķat olmışdur ve üçünci cehennem adı Hāviyedür (17) kāfirler içün ħilķat olmışdur ve śol ŧarafında dişleri ķovuķlarında olan üç cehennem adları birinüñ (18) adı Caĥįmdur şeyŧān içün ħilķat olmışdur ve ikincinüñ adı SaǾįrdür münafıklar içün ħilķat (19) olmışdur ve üçüncinüñ adı Saķardur bį-namāzlar içün ve yidinci cehennem ki dili altıntadur esfel-i sāfilįn ol (20) cehennemüñ deresindedür… (112b, 8-20)

Yedi ulu dağ ile ilgili tasvirlerin yapıldığı örnekte cehennemde bulunduğu rivâyet edilen Veylü262 vadisi de zikredilmiştir:

bu ki her ŧaġuñ iki ŧarafında külħān ocaġı gibi iki yirde āteş yanar velį eyle āteş ki (20) yıldırım gibi berķ urur ve bundan Ǿacebter daħı bu ki bu iki ǾArab ocaġı miŝāl nesnenüñ ķulle-i Ķāf gibi bir (21) ķulle görinür eyle ķulle ki dükendük yirde vādį-i Veylü miŝālinde nār-ı cehennemden bir ķapu görinür eyle (34a, 19-21)

Yedi başlı ejdere benzeyen dağın her bir kubbesi cehennem kapısı gibi görünüp ateş saçan çah-ı siccîn ve maden-i nîrândır:

…her biri ķubbe-i Hermāna beñzer ve her ķubbenüñ yanındaġı mįl mināreler ķulaķlarıdur ki her biri (12) sedd-i İskender-i zamāna beñzer ve cehennem ķapusı gibi görinüp āteş śaçan aġızdur ki çāh-ı siccįn (13) ve maǾden-i nįrāna beñzer (34b, 9-13)

Cehennem ateşinden kurtulmak ve ebedî mekânın cehennem olmaması için her dâim Allah’a duâlar okunup ibâdetler edilmelidir:

eyle āteş ki cehennem tuturġıdur ol oduñ şerrinden ħalāś olmaġ içün enbiyā-yı mürselįn ve evliyā-yı müttaķįn (12) ve Ǿulemā-yı muǾtemedįn ve cemįǾ müǿmināt-ı müǿminįn ve müsilmāt-ı müslimįn ellü elinden geldükçe iǾŧāǾat-ı (13) Ĥaķķa iħlāś ile ŧāǾat ķılurlar nār-ı cehennemi görmeyelüm diyü evrād oķuyup münācāt iderler (44b, 11-13)

İnsan; nefsine uyup dünya malına meyletmemeli, mâsivâyı canıgönülden katiyen terk etmelidir. Eğer bunlar yapılmazsa son pişmanlık fayda etmeyecek, kişi cehennem ateşinden kurtulamayacaktır:

Māǿil olma bu cihānuñ mālına Cevherine itme ŧamaǾ iy kāmrān

262 “Çeşitli sûrelerde yirmi yedi defa geçen veyl, bir kötülük ve musibetin vukuu halinde, "Yazıklar olsun, vay haline!" anlamında kullanılan bir ünlem olmakla birlikte bir kısım müfessirler bunun

Bu hevā-yı nefse uyup yılma sen Mā-sivādan ķaŧıǾ ide gör dil u cān

Yoķsa düşer nār-ı girdāba canuñ

Aśśı ķılmaz śoñ peşįmān āh fiġān (82a, 10-11)

“Tamu” ve “nar-ı cahîm” şeklinde ifâde edilen cehennem, ateşi çağrıştırması münâsebetiyle de söz konusu edilmiştir:

İy ĥacer-zāde-i seng aśluñdurur Ǿulvįde nār

Ŧamu odın görmege çün ŧāǾat ider ħalķ iy nār (45b, 16) 2.3.1.10. Diğer Îtikadî Mefhumlar

2.3.1.10.1. Ölüm

Eserde “mevt, memât, şehîd, canı çıkmak, kefen, tabut, mezar” vb. kelimelerle anılan ölüm, her canlının er ya da geç yaşayacağı takdir-i ilâhîdir. Bu durum Kur’ân-ı Kerîm’de “Her nefis ölümü tadacaktır”263 şeklinde ifâde edilmiştir. İster hükümdar, ister Firdevsî, Ȃtâyî, Çâkerî gibi bir şair, ister sıradan bir âdemoğlu olsun herkes bir gün ölümden nasibini alacaktır:

Her ne deñlü varsa ādem az u çoħ

Ölmemekden yoķ naśįbi dime yoħ (25b, 6)

Yirde anlar yatduġunca śaġlıġ ile sür Ǿömr

Kim cihān ĥāli budur ŧoġan ölür yoķdur gümān (51b, 19)

Ķanı Firdevsį ǾAtāyį Çākerį

Sinde ölümüñ oldı bunlar çākeri (79a, 18)

Fânî olan bu dünyada bahar mevsimi hazana dönmeden, ölüm kapıyı çalmadan fırsat elde varken gam, keder terkedilmeli; mey içilip dâima neşeli olunmalıdır:

Çün geçer faśl-ı bahār irer ħazān

263 Bk. Ȃl-i İmrân sûresi, 3/185. âyet; Enbiyâ sûresi, 21/35. âyet; Ankebût sûresi, 29/57. âyet.

Dem bu demdür ġuśśa çekme ol şādmān (13b, 7)

Süleymân-nâme’de ölüm mefhumu deyimler içinde de kullanılmıştır. Aşağıdaki örnekte ölüm mefhumu “canı çıkmak” deyimiyle ifâde edilmiştir:

Ķan yaġardı yerlere bārān revān

Cān çıķardı göklere hem-çün ki cān (25a, 15)

Bir başka beyitte ölüm mefhumu için “canı fedâ etmek” deyimi kullanılmıştır:

Yā Tehemten yoluña ol dört emįri pehlevān

Cān fidā itdi senüñ çün ķıluban ceng-i ķırān (51b, 19)

Eserde savaşta şehit olan Rüstem’in serverlerinin definleri ayrıntılarıyla anlatılmıştır.

Serverlerinin ölüm haberlerini alan Rüstem, onların bedenlerini yıkatmış, kara atlastan kefenlere sarıp tabutlar ile defnettirmek için mezarlarını kazdırmıştır. Rüstem, defin işleminden sonra mezarlar için kubbe yaptırıp kubbenin kemerine tarih yazdırmıştır (52a, 2-8).

Sevgilinin “Îsî-nefes” olarak zikredildiği örnekte sevgilisiz yaşamaktansa kefen yeğlenmektedir:

Śanma ki iy ǾĪsį-nefes sensüz ĥayātum var benim Cismümüz cān meyyitinedür kefen yir eylerem (4a, 5)

2.3.1.10.2. Ecel

Sözlükte “ Muayyen olan vâde, ömrün sonu” 264 şeklinde tanımlanan ecel, Allah’ın takdiridir. Eserde ecel kelimesinin geçtiği örneklerde ecelsiz kimsenin ölmeyeceği ifâde edilmiştir. Aşağıdaki örneklerde ölüm korkusu gönle düşse de bu korkunun yersiz olduğu, çünkü ecelsiz kimsenin ölmeyeceği zikredilmiştir:

Göñline düşdükçe key nā-geh ölüm

Gerçi ecelsüz ölmedi ölmez beşer (32a, 20)

Firdevsî, aşağıdaki örnekte söyleyecek sözlerinin olduğunu, ecel gelmeden bunları ifâde etmek istediğini dile getirmiştir:

Söz gerek emlaĥ kim ħāne söylene

Söz gerek emlaĥ ola ġāyet śaĥįĥ (40b, 12)

Söz gerek emlaĥ ola ġāyet śaĥįĥ

Kim göre müstaĥsin anı her faśįĥ (40b, 13)

Fânî olan bu dünyaya sayısız Süleymân gelmiş, tüm mahlûkata hükmetmiştir. Ancak ecel geldiğinde o Süleymânlar tacını tahtını bırakıp gitmiş, yerle yeksan olmuşlardır:

Çoķ Süleymān geldi ġāyet işbu fānį Ǿāleme Oldı ĥākim dįv ü cinn ü vaĥş u ŧayr u ādeme

Śoñra taħtın yile virdi tācını aldı ecel

Ħāke yeksān oldı desti irmiş iken ħāteme (83a, 5)

Allah’ın takdiri olan ecel ne ileri ne de geri alınabilir.265 Eceli gelen biri bir dakika daha fazla nefes alıp hayat bulamaz:

…benüm taķdįrümden ŧaşra (6) iş yoķdur vaķtį ki bir kimsenenüñ eceli yaķın gelse bir nefes daħı ĥayāt bulmaķ mümkin degüldür (100b, 5-6)

Ecelin bir terziye benzetildiği örnekte ecel kime don biçerse onun can vereceği ifâde edilmiştir:

Śındı ķılıç süñü arşun egnine anda oķ olup

Biçdi ecel ħayyāŧı ŧonları kim geyen cān virür iy yār (136a, 10) 2.3.1.10.3. Rûh

Can anlamıyla da anılan ruh “Canlılığı sağlayan şey. Duygu ve tutkuların merkezi”266 şeklinde tanımlanır. Eserde ruh, bedeni terk edişi, bedene hapsolması vb. ifâdelerle bedenle olan münâsebeti dolayısıyla ele alınmıştır. Eserdeki pek çok örnekte ruh ve beden için teşbihler kullanılmıştır. Örneğin beden bir gemiye teşbih edilirken ruh da Hz. Nûh’a teşbih edilmiştir.

265 Pala, a.g.e., s. 133.

266 A.g.e., s. 379.

Hz. Süleymân’ın dergâhında bulunan evliyâ, etkıyâ, mümin, âlim vb. herkesten, evvel Hz. Ȃdem’e, âhir Hz. Muhammed’e olmak üzere gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin ruhlarına salavat getirilmesi istenmiştir:

…Ĥażret-i Süleymāna geldi Ǿaleyhiǿs-selām nübüvvet taħtı üzerinde oturmuş idi (2) on iki biñ enbiyā ile ve on iki biñ daħı evliyā ve etķıyā ile müǿmin muvaĥĥid Ǿulemā ile ŧabįb-i ĥāźıķ (3) ĥükemā ile evvel Ādem āħir Muĥammed geçmiş gelecek mürsel peyġāmberler ervāĥına śalavāt virüp Allāha tekbįr (4) getürürlerdi…(4b, 1-4)

Ölmek mânasındaki “cânı çıkmak” deyimiyle anılan ruh, göğe yükselişi dolayısıyla zikredilmiştir:

Ķan yaġardı yerlere bārān revān

Cān çıķardı göklere hem-çün ki cān (25a, 15)

İnsan ruhunun kurtuluş yolu, Hz. Nûh gibi Allah’a dâima ibâdet etmekten geçer:

Ĥaķķa ŧāǾat eyle dāǿim hem-çü Nūĥ Keydi dünyādan ħalāśı böyle rūĥ (25a, 18)

Eserdeki pek çok örnekte insanın nefsine uyup dünyanın geçici güzelliğine kapılmaması uyarısında bulunulmuştur. Dünyanın geçici güzelliğine kapılmak ruhu dünyaya hapsetmektir. Bu hapisten kurtulmanın yolu ise nefsi terk edip aklı devreye sokmaktır. Cehennemin, ruhun ebedȋ ikâmetgâhı olmaması için bu dünyada nefis kul, köle edilmelidir. Dünyanın süsü, ruh için bir kafestir. Kesinlikle bu süse aldanılmamalıdır. Yoksa bu kafesten kurtuluş mümkün değildir. Bu kafesten kurtuluş ise akılla mümkündür (69a, 1-3).

Hz. Ȃdem’in yaratılış hâdisesinin anlatıldığı aşağıdaki örnekte Hz. Ȃdem’in balçıktan yaratıldıktan sonra kendisine ruh verilmesi hâdisesine telmih vardır:

…Ādem-i Śafį (21) yed-i ķudret ile ħilķat itdi ve rūĥı bedeni ķālıba baħşiş itdi… (47a, 20-21)

2.3.1.10.4. Perî

Kaynaklarda “Cinlerin çok güzel ve alımlı olduğu varsayılan dişilerine verilen ad”267 olarak tanımlanan periler, melekler gibi cism-i latîftirler. Aralarındaki fark meleklerin

yüksek, cinlerin ise daha aşağı derecede ruhlar olmasıdır.268 Gözle görülmeyen, büyüyle ortaya çıkan perilerin yurtları çeşme, pınar ve hamam gibi yerlerdir.269 Divan edebiyatında gerçek anlamlarının yanında sevgilinin yüz güzelliğini anlatmak için

“perî-rû, perî-peyker, perî-sûret” terkipleri kullanılmaktadır.270 Periler eserde genellikle cinlerle birlikte anılıp Hz.Süleymân’ın hizmetindedir. Hz. Süleymân’a ayan olan periler peygamber, tahtıyla bir yerden başka bir yere gittiğinde cinlerle birlikte peygambere eşlik etmiştir (4b, 9-10).

Cin ve periler Hz. Süleymân’ın emriyle sarayın inşâsında çalışıp sarayın duvarına Hz.

Süleymân’ın tahtını tasvir etmişlerdir:

…ol muǾažžam ķaśruñ dįvārına perį naķķaşları ve cinnį muśavverleri taħt-ı Süleymāntaħt-ı taśvįr etdiler şöyle ki (16b, 5)

Eserde peri adları zikredilmiştir. Adı zikredilen perilerden biri Tâlishân’dır. Tâlishân, mescid içinde asılı bulunan kandilin işlemesini yapmıştır (43a, 18-21; 43b, 1).

Bir diğer peri Hümâyûn Şah’tır. Hümâyûn Şah periler sultanıdır. Hz. Süleymân’ın hizmetinde bulunup ihtiyaç duyulduğunda peygambere görünmüştür (67b, 4-7).

Aşağıdaki örneklerde “perî-çehre ve perî-peyker” terkipleriyle periye benzetilen sevgili zikredilmiştir:

O perį-çehre ķadem izinde kim var bāķį eŝer

Çeşmüme ħāk-i rehin kuĥl itmege var Ĥaķ (112a, 8)

İy perį-peyker hezār aĥsen cemālüñ şevkine

Zülf-i çįnüñ Çįn-i naķkāş itmeye taśvįr-i ter (112a, 11)

Cin ve perilerin mekânları çeşme, hamam ve kuyulardır. Eserde bu mekânlardan uzak durulması, uzak durulmaması durumunda ise bu mekânların temizliğine dikkat edilmesi tavsiyesinde bulunulmuştur. Tavsiyelere uyulmadığı takdirde de başa gelebilecek belâ ve musîbetler sıralanmıştır (124a, 5-21; 124b, 1).

268 Ömür Ceylan, Tasavvufî Şiir Şerhleri, 2. bs., Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2000, s. 128.

269 Pala, a.g.e., s. 369.

270 Zavotçu, a.g.e., s. 586.

2.3.1.10.5. Cin

“Cenn” kökünden türeyen, çoğulu “cân” olan cin kelimesi “duyularla idrak edilemeyen, insanlar gibi şuur ve iradeye sâhip bulunan, İlâhî emirlere uymakla yükümlü tutulan ve mümin ile kâfir gruplarından oluşan varlık türü”271 şeklinde tanımlanmıştır. Genellikle “ins ü cin” ya da “ins ü cân” şeklinde insanla birlikte anılır.

Ateşten yaratılmış olan cinler, tıpkı insanlar gibi Allah’a kullukla görevlendirilmişlerdir. Müslüman, kâfir olanlarıyla birlikte iyi ve kötü olanları vardır.272

Eserde cinler Hz. Süleymân’ın hizmetinde bulunup ihtiyaç duyulduğunda yalnızca Hz.

Süleymân’a görünüp onun verdiği emirleri yerine getirmeleri dolayısıyla zikredilmişlerdir.

Hz. Süleymân ateşperestlerin ateşe tapmak için yaptırdıkları binayı yıkmaları için cinlere emir verince cinler binayı yıkıp yerine mescid yapmışlardır:

Süleymān Ĥażreti Ǿaleyhiǿs-selām cinnįye ĥükm itdi ki ol bināyı yıķdura ŧarfetüǿl-Ǿayn içinde (2) evvel arslan-peykeri yerinden götürdiler ķırķ deve yüki yedişer yıllıķ köhne sirke getürdiler ol od (3) üzerine dökdiler od söyünücek bināsın yıķdılar neft çeşmesi üzerinden āteşį cinnįlerdaħı olan (4) āteşleri cemįǾ bināya etdiler şöyle ki źerre deñlü neftde āteş ol ķadar yandı ki kömür göz ķalmadı cinnįlerine (5) ol bināyı yapdılar…(12b, 1-4) Eserde cin ve devlerin yaptıkları bir hisâr zikredilmiştir:

Dįv ü cinnį çalışuban yapdı anda bir ĥiśār

ǾĀşıķuñ Ǿahdi gibi muĥkem be-ġāyet üstüvār (16b, 15)

Cin ve perilerin bulunduğu mekânlar su kaynakları, su kuyuları, hamamlardır. Eserde cinlerin bulunduğu mekânlar, bu mekânları kirleten insanların başına gelen belâlar ve bu belâlardan korunmanın ve kurtulmanın yolları zikredilmiştir. Bu mekânları temiz tutmak, uygunsuz işlerde bulunmamak ve oralarda yatıp uyumamak gerekir. Bu hususlara dikkat etmeyenlerin başına korkulu düşler görmek, uyurken sayıklamak, düşünde ağlamak, aklını kaybetmek, dili tutulmak, ağzı gözü eğilmek, eli ayağı tutmamak, oğlu kızı olmamak, yatağına su dökmek, gövdesi titremek gibi türlü belâlar gelmektedir. Bunlardan kaçınmanın yolu temiz olmaktır. Şâyet bu belâlardan biri ya

271 M. Süreyya Şahin, “Cin” DİA, VIII. Cilt, 1993, s. 5.

da birkaçı başa gelmişse bu belâlardan kurtulmanın yolları da şu şekilde îzah edilmiştir:

“Bir koyun kurban edilip kanıyla üç mektup yazılır. Başına belâ gelen kişi mektuplardan birini üzerinde taşır. Birini üç gün boyuncu suyla birlikte içer, diğer bir mektubu da yazıp su kuyusuna bırakır.” (138a; 138b, 1-3).

Eserde cin adları da geçmektedir. Bunlardan biri cinlerin reisi olan Elhenc adında bir cindir. Elhenc cin, Hz. Süleymân’ın hizmetinde bulunan bir cin reisidir. Bu cin, berâberindeki askerlerle âdemoğlu askerlerini, büyü yapan cadının askerlerinden kurtarmıştır (32a, 1-3).

Adı anılan bir diğer cin Cân kavmi meliki “Rûhşâh-ı cindî” dir. Eserde Rûhşâh-ı cindî ile Hz. Süleymân sohbet ederken Rûhşâh-ı cindî, Hz. Süleymân’a “Sakın Süleymân oldum diye sevinme, daha Süleyman olmadın. Çünkü sana tâbi olmayan mahlûkatlar var. Onlar da sana tâbi olduğunda bu gerçekleşecektir.” der. Bunun üzerine Hz.

Süleymân âdeta bir yaprak gibi titreyip seccâdesi üzerine düşer. Rûhşâh-ı cindî, Hz.

Süleymân’ın koltuğuna girip Hz. Süleymân’ı kaldırıp yüzüne gül suyu saçar. Rûhşâh-ı cindî daha sonra Hz. Süleymân’a peygamberliği konusunda nasîhatlarda bulunur (88b-89b; 93b, 8-21).

Bir diğer cin reisi “Taktakûş-ı cinnî”dir. Taktakûş-ı cinnî emrindeki cinlerle birlikte Hz. Süleymân için bir saray yapmıştır (16a, 9-12).

Kiflîz ve Miflîz adlı cinler de Hz. Süleymân’ın hizmetinde olan cinlerdendir. Hz.

Süleymân, Zâhid’le görüşmeye giderken bu iki cin Hz. Süleymân’ın koluna girip harmanın yanına kadar ona eşlik etmişlerdir (59b, 8-10).

Yukarıda adları anılan cinlerin yanında eserde başka cinler de anılmıştır. Bunlardan biri “Berrâk-ı cinnî”dir. Berrâk-ı cinnî’nin, on iki burç şeklinde on başı vardır. Oldukça güçlü kuvvetlidir (94a, 15-16). Bir diğer cin de “Sürhbâd-ı cinnî”dir. Bu cini Allah cehennem ateşinden yaratmıştır. Çok güçlü ve kuvvetli bir cindir. Gövdesi külhan tomruğu gibi yanarken ağzından çıkan ateş o kadar güçlüdür ki cehennem kapsından dahi o kadar ateş çıkmaz (94a, 17-20).

Hz. Süleymân’ın hizmetinde bulunan cinler olduğu gibi Hz. Süleymân’ın “ahd-nâme”sine uymayarak başkaldırıp âdemoğluna zarar veren âsî cinler de vardır.

Bunlardan biri “Hernîş-i cinnî” bir diğeri de “Deyʻvûc-ı cinnî”dir. Hz. Süleymân bu cinlerin îmâna gelmeyip başkaldırmaya devam ettiklerini öğrenince öfkelenir, Kiflîz ve Miflîz’e küçük testiler getirmelerini emrederken, Dâser ve Taktakûş tekvinlere de bu serkeş cinleri huzuruna getirmelerini emreder. Hz. Süleymân, huzuruna getirilen serkeş cinleri küçük testilere koydurup testilerin ağzına mührünü vurdurup okyanusa attırır (141a-143b).

2.3.1.10.6. Şeytan

Azâzil, iblis, hannâs, vesvâs273,ehrem, ehremin274gibi adlarla da anılan şeytan, kötülüğün temsilcisi olup ateşten yaratılmıştır. Melek olarak yaratılmış şeytan kendisinin ateşten, Hz. Ȃdem’in ise topraktan yaratıldığını ifâde edip kibirlenmiş;

Allah’ın emrine karşı gelip Allah’a secde etmemiştir. Bu yüzden Allah tarafından lânetlenmiştir.275 Eserde şeytan; Allah’ın emrine karşı gelip cennetten kovulması, Hz.

Ȃdem ile Havvâ’nın yasak meyveden yemesi için onları kandırması ve farklı sûretlere bürünerek insanları ya da diğer varlıkları aldatamaya ve onları günah işlemeye teşvik etmeye çalışması gibi hususlar dolayısıyla ele alınmıştır. Şeytan melun, haylaz, hayırsızdır. Cihânda dâima fitne çıkarmaya, halkı azdırıp dinsiz kılıp îmânsızlaştırmaya çalışır:

Gör ne melǾūn nā-bekār aġyār olur şeyŧān racįm Kim ider ħalķı cihāna dāǿimā fitne delim (37b, 19)

Cehdi budur ħalķı dāǿim azdurup bį-dįnde

Dünyeden gidüp įmānsuz idene biri caĥįm (37b, 20)

Allah, Hz. Ȃdem’i yarattıktan sonra bütün meleklere Hz. Ȃdem’e secde etmelerini emretmiştir. Bu emre şeytan dışında diğer melekler uymuştur. Şeytan kendisinin ateşten Hz. Ȃdem’in ise topraktan yaratıldığını ifâde ederek kibirlenmiş ve emre karşı gelmiştir. Şeytanın bu davranışından sonra Allah, şeytanı lânetlemiş ve cennetten kovmuştur. Metinde bu hâdiseye telmih vardır (28b, 10-21; 29a, 1-12).

273 Onay, a.g.e., s. 445.

274 Zavotçu, a.g.e., s. 719.

Kötülüğün ve kibrin temsilcisi olan şeytan, eserde daha çok insan ve diğer varlıkları kötü yola sevk etmesiyle ön plana çıkmıştır. Şeytan, Hz. Ȃdem ve Havvâ’yı kandırıp onların Allah tarafından yasaklanan meyveden yemelerine sebep olmuştur (31a, 10-16).

Bir diğer örnekte şeytan, öküze “Neden dünyanın yükünü çekiyorsun?” diyerek öküzün bir an da olsa aklını çelmiş, onu isyana teşvik etmiştir (63a, 9-16).

Bir diğer örnekte şeytan, öküze “Neden dünyanın yükünü çekiyorsun?” diyerek öküzün bir an da olsa aklını çelmiş, onu isyana teşvik etmiştir (63a, 9-16).