• Sonuç bulunamadı

2.5. TABİAT

2.5.3. Dört Unsur

2.5.3.4. Hava

Tüm canlıların hayat kaynaklarından biri olan hava, eserde daha çok hava ile ilgili mefhumlardan olan rüzgârın; sert esişi, bir postacıya teşbih edilmesi, Hz. Süleymân’ın tahtını götürmesi gibi hususlar dolayısıyla anılmıştır.

Frenk ceziresinde aniden esen rüzgâr; bağ bahçeleri yıkıp, çer çöpü önüne katıp götürürken çıkardığı ses de pehlivanları sağır etmiştir:

…ķatı ķatı (12) yiller esdi Fireng cezįrelerüñ bāġ u bāġçelerini yıķup ħār u ħāşāk göge śavurup Nūĥ ŧūfānı (13) gibi bir Ǿacāǿib Ǿalāmet oldı ki yeller esmesinden pehlevānlar ķulaġı śaġır oldı ve ķuşlar ķanadı (14) yaġmurdan ıślanup gövdesin getürmege aġır oldı…(34a, 11-14)

Yere saçılan tohum yağmurla yeşerir, güneşin ısısıyla ve rüzgârın esişiyle büyüyüp ürün olur:

…biter şimāl yili Allāh emri birle eser ve güneş ĥarrı iźn-i Yezdān birle (10) toħmı perverde ķılur ve ay her gice aña renk virür ve faśl-ı bahār içre hevāyı muǾtedil anı yirden çıķarup (11) bitürür ve faśl-ı tābistān anı tamām resįde ķılup oldurur… (60b, 9-11)

Hz. Süleymân’ın emrinde olan rüzgârın müvekkili, Hz. Süleymân’a haber ulaştıran bir postacıdır:

Süleymān Ĥażreti mürsel peyġāmberdür Ĥaķ TeǾālā aña sekiz muǾcize virdi birisi budur ki yil her ne yirde nesne işitse (3) müvekkel-i bād semǾi Süleymāna ħaber virür her söz ki söylenür yil ķuvvetiledür pes yil işitmedü ki nesne yoķ imdi (4) bize çāre bu ki yir yüksek yire çıķalum iki rekǾat namāz ķılalum daħı Allāh TeǾālāya niyāz idelüm (5) bizüm sözümüzi yel semǾ-i Süleymāna irgürür…(65b, 2-5)

Aşağıdaki örnekte de sabahları esen ve hafif bir rüzgâr olan nesim rüzgârı estiği yerlere türlü çiçeklerin kokusunu taşıyan, gönüllere ferahlık veren, uykuları açıp müptelâlara şifâ veren bir postacıdır:

seĥer vaķtį ki yetişür Allāhu TeǾālā bād-ı nesįmiye buyurur Ǿarş ayaġı altından eser uçmaķ içini gezer [27b] (1) envāǾ dürlü reyāĥįnüñ ķoķusını śubĥ vaķtinde ve cereyne bihim birįĥin ŧayyibetin mūcebince ķayġulu göñülleri açar (2) ve mübtelālara şifā virür ve Ǿārifler ķaçan ki śubh vaķtį yaķın geldügin bilürler ħābdan bį-dār olup uyanurlar (27a, 20-21; 27b, 1-2)

Rüzgâr, Hz. Süleymân emrettiğinde onun tahtını bir yerden başka bir yere taşır:

Taħtuñı ĥayl ü ħaşemle götürüp göklerde bād

Biñ bir ümmet içre ħidmet ĥażrete ķılsun Hümā (5a, 12)

Bir diğer örnekte de şimal, cenup, maşrık ve magrib olarak adlandırılan yön rüzgârları Hz. Süleymân’ın tahtının dört köşesinden tutarak götürmüşlerdir:

…pes ol zamān daħı taħt-ı Süleymānı bād-ı şimāl ve rįĥ-i cenūb ve bād-ı maġrib ve bād-ı (17) maşrıķla dört dürlü yil taħtuñ dört köşesi altına girüp yirden yuķaru dört mįl (18) miķdārı hevāda ŧurġurup götürdiler… (59b, 16-18)

Rüzgâr kelimesi aşağıdaki örnekte zaman anlamı da kastedilerek tevriyeli kullanılmıştır:

Tācın āħir bāde virüp ħātemin aldı felek

Cismi sįne girüp oldı ħāke yeksān ol ġubār (87b, 21) 2.5.4. Hayvanlar

Süleymân-nâme’de hayvanlar da tıpkı cinler, devler, rüzgâr gibi Hz. Süleymân’ın hizmetinde olup onun emirlerini yerine getirmiştir. Kumru, bülbül, turaç, papağan, güvercin vb. pek çok hayvan Allah’ı lisanlarınca zikretmeleri; at, gergedan, fil savaşta

binek hayvan olmaları; aslan, kaplan gibi güçlü hayvanlar ise kahramanlar için benzetme unsuru olmaları dolayısıyla anılmıştır. Hz. Süleymân’ın devri o kadar adâletli bir devirdir ki güçlü ve zayıf pek çok farklı cinsten hayvan onun divanında yan yana durmuştur (56b, 16-21; 57a).

2.5.4.1. Böcekler

Eserde bazı böcekler, “kermi çeres” kıssası başta olmak üzere çeşitli kıssalarda anılırken bazı böcekler ise kendi husûsiyetleriyle anılmıştır. Aşağıdaki örnekte Hz.

Süleymân’ın kermi çerese rağbet göstermesine hased eden pervâne, melah, mûr vb. ne kadar böcek varsa Hz. Süleymân’ın huzuruna gelip hâl dilince kerm-i çeresi şikâyet etmiştir:

…ol yörede ne ķadar ħākį böcecükler var ise pervāne gibi melaħ gibi ve mūr gibi ve daħı ne ķadar (6) bāġ u būstān içinde bülbül hezār-destān ve kebg ŧurrāc süklūn ne var ise Süleymān Ĥażretinüñ (7) kerm-i çerese raġbet itdügüne ĥased iltüp nažar-ı Süleymānįye cümlesi cemǾ olup ĥāl dilince ve (8) manŧıķuǿt-ŧayırca şikāyet ķılup eyitdiler…[31a] (5)-(8)

Bir diğer örnekte kerm-i çeresin ötüşünden korkan ve rahatsız olan ağaç gölgesinde yaşayan kelebekler, ufûnetten türeyen sinekler, çekirge ve karınca ile bütün böcekler incinip kermi çeresin âvâzesinden nefret etmiştir:

…çırlayıķa gelüp bilüp gördi ki çır çır çaġırup feryādlar (17) ķoparur şöyle ki āvāzesinden zehreler çāk olur aġaç sāyesinde olan böcücükler ve kelebecükler ve Ǿufūnatdan (18) düriyen sinecükler meleħ mūr ile ser-cümlesi incinüp āvāzından aña nefrįn iderler…(18b, 15)

“Ayna ile kandil ateşi” kıssasında ayna ile kandil ateşinin hâl dilince yaptıkları atışmada ayna, yıldız böceği hakkında şu bilgileri vermiştir: Aynaya göre yıldız böceği ahmak bir böcektir. Gıdası topraktır, doyduktan sonra toprağı yemeyi bırakır. Yıldız böceği öyle hasis bir böcektir ki rızkı olan toprağı ne yer ne de yedirir. Rızkı için ölüp telef olabilir dedikten sonra yıldız böceğinin karanlıkta ışık verdiğini de ekler (44b, 6-10).

2.5.4.1.1. Arı

Eserde arı, yuvasını yıkmak isteyenleri sokması ve vızıldaması dolayısıyla anılmıştır.

Aşağıdaki örnekte bal almak için arı yuvası yakılıp yıkıldığında derhal oradan uzaklaşılması gerektiği uyarısında bulunulmuştur:

Çün yaķasın ŧaġda aru inini

Ķaç ki saña ŧutıserdür yönini (109b, 21)

Bir başka örnekte Hz. Süleymân’ın hışmını gören cinler, periler ve devler korkularından arılar gibi vızıldayıp birbirine karışmışlardır:

Dįv ü cinnį hem perį Ǿifrįt ü ġūl

Çaġrışup ķarçaşdı çün zenbūr uġul (143b, 4)

Arı kelimesi aşağıdaki örnekte “belâ/mihnet arısı başa üşüştü” deyimi içerisinde zikredilmiştir:

…ĥaķįķat maǾlūm oldı ki cāźū-yı meǾlūn (7) bize musallaŧ düşer belā ü miĥnet arusı başumuza üşer ve bir daħı çāre budur…[64b, 6-7)

2.5.4.1.2. Sinek

Sinek, şeytanın öküzü isyana teşvik ettiği ve öküzün de bir an gaflete düştüğü kıssada Allah tarafından öküzü cezalandırmak için görevlendirilmiştir:

Allāhu TeǾālā Celle celāluhu ol ŝervi sinege ĥükm itdi öküzüñ gözüne ķarşu [63b] (1) turdı ŝevr-i Ǿažįm ol żaǾįf peşşeyi gördükçe Ĥaķ TeǾālā heybetinden ķorķup dirilmekdedur (63a, 21; 63b, 1)

Aşağıdaki beyitte her şeyin eşitlendiği zaman olan ölüm anında ejderle sineğin de denk olduğu zikredilmiştir:

Ĥįn-i mevtde birdür ejderle siñek

Cümle mevtüñ ķorķusındandur siñek (79a, 11)

2.5.4.1.3. Pervâne, Semender

Ateşe olan düşkünlüğü ve âşık için benzetilen olan pervâne411, dâima mum ile berâber zikredilmektedir.412 Eserde pervâne çeşitli benzetmeler için söz konusu edilmiştir.

411 Sefercioğlu, a.g.e., s. 427.

Güneşin pervâneye teşbih edildiği örnekte güneş, Hz. Muhammed’in yüzünün nuruna pervanedir:

Cemāli şemǾine pervānedür şems

Kemāli cemǾinedür kuds-i śaff-der (2a, 17)

Bir diğer örnekte Allah’ın ışığı olan güneş ile âlemin pervânesi olan eşyâ birlikte raksa tutuşup cevelân etmiştir:

…hem-çünān ki güneş şemǾį Ħudādur ve pervāne-i Ǿālem eşyādur ki Ǿışķ ile raķśa (17) girüp cevelān ururlar (27b, 16-17)

Ateşte yanan semender bir örnekte pervâne ile birlikte benzetme unsuru olarak zikredilmiştir. Ȃşığın gönlü, sevgilinin yüzünün ışığına, parlaklığına tutulup pervâne olduğundan beri ah eder. Âşığın gönlü tıpkı aşk ateşinde yanan ve ateşsiz duramayan semender gibi sevgilinin aşk ateşi olmadan duramaz:

Cān cemālüñ şemǾine pervāne olaldan āh ki dil

Çün semender nār-ı Ǿışķa yandı olmaz nārsuz (96a, 20) 2.5.4.1.4. Karınca

Eserde karınca çeşitli kıssalar413 ve “mâr u mûr” terkibiyle de mezarları basması dolayısıyla anılmıştır. Aşağıdaki örnekte Sâm, aslan kaplan gibi güçlü biri de olsa ölünce mezarını karıncaların basacağı vurgulanmıştır:

N’ola ger Sām olasın yā şįr u ner

Sįneñi sinüñde mūrān çün baśar (109b, 17)

Bir diğer örnekte de “mâr u mûr” terkibiyle yılan ve karıncanın mezarı basacağı zikredilmiştir:

Zāl-i Dāstān olursañ fįl-i zūr

413 Kıssalardan biri karıncalar şahı Neml-i Kebir ile Hz. Süleymân ile olanıdır. Hz. Süleymân Tûdemûr şehrinde Hz. Mûsâ’nın sekînesini koymak için bir mescid inşâ ettirmek ister. Hz. Süleymân mescidi inşâ edeceği yerin toprağını beğenmeyip, başka yerlerden toprak getirmeleri için devlere emreder. Bu esnada karıncalar şahı Neml-i Kebir, Hz. Süleymân’a istediği toprağı çıkarabileceklerini söyler.

Karıncayı aciz ve zayıf gören serhengler karıncalar şahının bu söylediğini ciddiye almaz ve ona gülerler.

Karıncalar şahı askerlerine mescidin inşâsı için yeterli toprağı çıkarmalarını emreder. Karınca askerler akşamdan sabaha kadar lazım olan toprağı çıkarıp bir tepe oluşturur. Hz. Süleymân sabah gelip mescid için lazım olan toprağın çıkarıldığını görünce o tepenin adını Tûdmûr yani karınca tepesi koyar. Bk.

(16b, 16-21; 17a, 1-8).

(13) Sįneñi sineñde baśar mār u mūr (79a, 13) 2.5.4.1.5. Çekirge (Kerm-i Çeres)

Eserde kermi çeres ile ilgili bir kıssa vardır. Kıssa, kuşların zarifleri ve âriflerinin toplanıp Hz. Süleymân’ın huzuruna gelip lisanlarınca kermi çeresin hiç durmadan ötmesinden şikâyet etmesiyle başlar. Kuşların kermi çeres hakkındaki şikâyetlerinden sonra Hz. Süleymân kermi çeresi huzuruna dâvet eder ancak kermi çeres bu dâveti kabul etmez. Bunun üzerine Hz. Süleymân kermi çeresin yaşadığı yere gider ve kıssa Hz. Süleymân ile kermi çeresin sohbetiyle devam eder (17b- 19b; 30a- 30b).

2.5.4.2. Balıklar

Eserde balıklar daha çok şekilleri dolayısıyla anılmıştır. Aşağıdaki örnekte deniz seferi sırasında avlanılan balığın şekli ve rengi mübâlağalı ve ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır:

Zelzāl-i Ekber aŧasından ki gitdiler üç gün yelile yüriyüp dördünci gün śayyādlar deñizden bir cānavar śayd etdiler (3) götürüp Rüstem nažarına iletdiler nažar ķılup gördiler altı başı var bir başı ayu balıġı başı gibi ikinci başı ħınzįre (4) üçünci başı gāv-ı baĥri başına dördünci başı nehenge beşinci başı fįl-i ser altıncı başı beşer-ser ammā bāķį endāmları balıġa (5) beñzer ġāyet büyük bir Ǿaceb daħı bu ki ķarnı altındaġı pulları aķ ruħām gümişe beñzer ammā ki arķasındaġı (6) pulları ķızıl altuna beñzer ve bundan Ǿaceb biri bu kim her bir yelpazesi ķuyruġı eyle ķırmızı renkdür ki (7) yāķūt-ı rummānįye beñzer andan Ǿacebter budur ki ādem-ser başından oġlan aġlar gibi āvāze virür (8) ve neheng-ser başı ile aġız açup eñrer ve ħınzįr-ser baş ile ħortlar ve pįl-i ser baş ile naǾra urur (9) ħurıs-ser baş ile ayu gibi gümrenür ve gāv-ı ser baş ile baġırup Rüstem görüp śāniǾüñ śunǾına āferįn itdi (21b, 2-9)

Bir diğer örnekte de kılıç balığının nasıl bir balık olduğu ayrıntılı anlatılmıştır:

Behrām reǿįse suǿāl itdi ki bu balıķ ki bir gemimüzi ġarķ itdi bu ne balıķdur eyit didi Behrām reǿįs (2) cevāb virdi kim aña ǾArabca ĥūt-ı seyfį ve Fārsice tįġ-ı māhį ve Türkice ķılıç balıġı dirler Ǿažįm ulu (3) uzun heybetlü balıķdur ve śırtında ögiz ġası ķılıç gibi keskindür her ne cānavara uġrasa ki (4) kendüden büyük ola anuñ ķarnı altından girüp geçer śırtı kemüg ile ķılıç gibi urup zaħmı yirin açar (5) ol balıķdur ki girüp gemi altına ķaldurup ġarķa virdi bu deryāda altı yüz bir dürlü ümmet ki vardur (6) birisi budur ki ķılıç balıġıdur balıķ içinde bundan yavuzraġı yoķdur żararı çoķdur diyüp cevāb (7) virince…(80a, 1-7)

2.5.4.3. Sürüngenler

2.5.4.3.1. Akrep

Yaratılışı îtibâriyle sokup helâk edici bir hayvan olan akrep zehirli iğnesiyle neye vursa onu helâk eder. Akrebin yavrusu da annesinin karnından zuhura gelir gelmez tıpkı annesi gibi sokmaya uğraşır:

…ucuñdan çaķmaķ ŧaşınuñ başına anca pūlād đarb ŧoķınur ki ķarnını ħurd u ħaşħāş itmeyince žuhūra (2) gelmezsin nite ki afǾı yılan ve śoķup helāk idici ve neye ki zehr-i nįşter ursa baġrını çāk edici Ǿaķrebüñ (3) enügi ki ŧaşra çıķmaġa yüz ŧutar anasınuñ ķarnını ol yırtar andan žuhūra gelüp bulduġın soķmaġa (4) yüriyüp yurtar…(46a, 1-4)

Aşağıdaki örnekte inatçı kişiler için akrep benzetme unsuru olarak kullanılmıştır:

Hem-çü Ǿaķreb dillü soķar ħalķı dāǿim ol Ǿanįd Naķl-i İdrįs ol ki didüm ĥażretüñe āşkār (118a, 2)

2.5.4.3.2. Yılan

Yılan hazinelerin içinde bulunur ve hazinenin tılsımı olur.414 Bu inanış oldukça yaygındır. Aşağıdaki örnekte yılan, hazine ile olan münâsebeti dolayısıyla zikredilmiştir:

Māl-ı genc-i Ǿālemį ejder durur

Māl-ı māra teşbįh iden er durur (95a, 16)

2.5.4.3.3. Sûsmâr

Allah türlü türlü canavarlar yaratmıştır. Bu canavarlardan biri de katı taş içinde yaratılmış olan sûsmârdır. Sûsmâr katı taşların içinde gezer, nefesinin dokunduğu taşlar parça parça olur. Bu canavar acıkınca derya dibinden yüzeye çıkar, burada avlandıktan sonra tekrar deryanın derinliklerine dalar (62b, 20-21; 63a, 1-7).

2.5.4.4. Dört Ayaklı Hayvanlar

2.5.4.4.1. Aslan, Kaplan, Kurt

414 Çavuşoğlu, a.g.e., s. 280.

Eserde aslan ve kaplan gibi hayvanlar daha çok kahramanlar için benzetme unsuru olarak kullanılmıştır. Sâm’ın oğlu Kâhir, babasının cadının elinde olduğu haberini alınca öfkeden aslan gibi homurdanmıştır:

…dedesi Hümāyūn-ı Şāh perįħān aġzından atası Sām-süvāruñ (18) cāźū-yı Cābir elinde Hindūstān ser-ĥaddinde ĥabs idügin kim işitdi ġażabından ķaġan arslan (19) gibi gümredi vü egredi şöyle ki śadāsından ŧās-ı felek çıñ cıñ ötüp çıñladı (104b, 17-19)

Eserde aslan, kaplan, kurt gibi hayvanlar, cinlerin fenâlık etmesinden korunmak için yapılan tılsımat için kullanılmıştır:

…yā nebįyyuǿllāh anuñ dermānı budur ki evvel (4) ķurt yaġıla yā esed yā peleng yā neheng yā siyāh beñsüz çetük yaġıla yaġlayup üç gün (5) ŧura dördünci gün…(127b- 3-5)

2.5.4.4.2. At

Eserde “rahş, feres, hink” kelimeleriyle de karşımıza çıkan at genellikle savaşta kullanılan bir binek hayvan olarak anılmıştır:

…Ĥakįm ķavlince Rüstem-i cihān pehlevān (10) tįġ-ı bürrān Ǿuryān ķılup kime tuş olsa tįġ ile vurup tā ire degin iki pāre ķılurdı muħarref (11) çalduġın bir el ile başın berrān iderdi nā-gāh raĥş yorulup ŧurdı yirüñ götürdiler ve nece (12) bindi sürdi raĥşı düşmene durmadı andan bir dinç yedege bindi ol daħı işlemedi Rüstem-i (13) Dāstān yedi raĥşa binüp birisi daħı düşmene varmadı ne ķadar kim mahmūz tāziyāne urdı (14) düşmene varmadı…(50b, 9-14)

Hz. Süleyman’ın bindiği at Hz. İshâk’tan yâdigâr kalmıştır:

…Ĥażret-i Süleymān (12) emr itdi İsĥāķ peyġāmberden yādgār ķalmış ħink-i İsĥāķa zerrįn muġlaķ zįn urup ve cevher-i (13)Ǿinān geçürüp alup Süleymān Ĥażreti nažarına getürüp yedi iķlįm melikleri rikābın ŧutdılar (11a, 11-13)

2.5.4.4.3. Kedi (Çetük)

Bir yerde çetük diye anılan kedi, yapılan tılsımatta kullanılması dolayısıyla zikredilmiştir:

…yā nebįyyuǿllāh anuñ dermānı budur ki evvel (4) ķurt yaġıla yā esed yā peleng yā neheng yā siyāh beñsüz çetük yaġıla yaġlayup üç gün (5) ŧura dördünci gün ķamer… (127b, 3-5)

2.5.4.4.4. Deve, Katır

Eserde deve daha çok Hz. Sâlih’in mûcizesine yapılan telmih dolayısıyla anılmakla birlikte tüyünden halı dokunması, Hz. Süleymân’ın mutfağında yemek olarak pişirilmesi, Hz. Muhammed’in peygamberliğine şâhit olması gibi hâdiseler dolayısıyla da söz konusu edilmiştir. Hz. Muhammed’in peygamberliğini Ebû Leheb inkâr etse de taş, toprak; deve, katır ona şâhittir:

Ne var kim Bū-Leheb münkir olursa

Güvāhįdür baĥrü berre şütür ü ester (2a, 19)

Aşağıdaki örnekte Hz. Sâlih’in mûcizesi olan taştan deve çıkarma hâdisesine telmih vardır:

Nāķayı ŧaşdan çıķarup ĥay ķılan

Dürüden Śāliĥ nebį çün ħōş cemāl (54b, 7)

Bir başka örnekte Hz. Sâlih’ten yâdigâr kalan develerin reisi Sârubân’ın adı zikredilmiştir:

…ve anuñ altı yanında Śāliĥ peyġāmberden (9) yādgār ķalmış şütürlar reǿįsi Sārubān ŧavįle başında develer arasında ejdehā ser boynın (10) uzadup dört Ǿamūd üzere ŧaġ gibi ŧururdı nažar dįvān-ı Süleymānįye ķılurdı…(57a, 8-10)

Hz. Süleymân’ın mutfağında her gün yüz bin koyun, keçi; kırk bin sığır ve on bin deve pişirilip yenilmesi için paylaştırılır:

…śoñra maŧbaħ-ı Süleymānįde her gün boġazlanan yüz biñ ķoyun (6)ve keçi ve ķırķ biñ śıġır ve on bin deve leşlerinden ve başların ve cinsi añla münāsib taķsįm (7) olunduķtan śoñra…(67a, 5-7)

Mescidin içinde bulunan halı, deve yününden dokunmuştur:

…bu mescidüñ içine yidi sekiz yüz miķdārı kişi śıġardı başdan başa deve (17) yüñinden bir ķalı ŧoķımışdılar idi (86a, 16-17)

2.5.4.4.5. Fil, Gergedan

Fil ve gergedan eserde genellikle savaşta kullanılan binek hayvanlar olarak zikredilmiştir:

Ġażbānuñ Bebr adlu bir dil-āver oġlı var idi kergeden sürdi meydāna girdi (2) Bābile yitüp bir gürz urdı Bābilüñ ķolunda perrān ŧaġıldı Bābil kendüyi pįl üzerinden śaġrısına (3)śaldı Bebr gürz ile urup fįl ile kellesin ŧaġıtdı (24b, 1-3)

2.5.4.4.6. Koyun, Koç

Koyun ve koç yapılan tılsımatlarda kullanılması ve Hz. Süleymân’ın mutfağında pişirilmesi dolayısıyla anılmıştır. Aşağıdaki örnekte koyun, koç ve diğer hayvanlar kurban edilip ciğer ve yüreklerinin kanları alınıp misk ve gül suyuyla karıştırılıp yapılacak tılsımat için hazırlık yapılmıştır:

…içindeki dört dürlü duǾā ve ŧılsımāt ki yed-i ķudret ile mesŧūrdur birisi içecek birisi yunacaķ biri (9) dütüzecek ve birin daħı yazup başda götürecek duǾādur pes bu źikr olan bitileri ŧāliǾ (10) iħtiyār ķılup ķamer ile bañsuz ķoyun ķoçun veyā yegsüz ķızıl ħurūs veyā bañsuz ķızıl gügercin ŧutulmaduķ (11) biçaġ ile kurbān ķılup cigeri ve yüregi ķanın alup misk ü gül-āb u zaǾifrānıla mülemmaǾ ķılup…(128a, 8-11)

2.5.4.4.7. Merkep (Eşek)

Hz. Süleymân’ın tahtını bir yerden başka bir yere götüren rüzgâr, merkebe teşbih edilmiştir:

Şeh Süleymān devletin iden ziyād

Taħtına merkeb ķılan śarśarla bād (35a, 14)

2.5.4.5. Kuşlar

Süleymân-nâme’de kuşlar Hz. Süleymân’ın emrinde olup ihtiyaç duyulduğunda ona hizmet etmiştir. Hz. Süleymân, tahtıyla bir yerden başka bir yere seyahat etmek

istediğinde kuşlar da ona eşlik etmiş, Hz. Süleymân’nın tahtına güneş dokunmasın diye kanatlarıyla gökyüzünü kaplayarak gölgelik yapmıştır:

…andan (20)śoñra ķuşlar daħı sįmurġ-ı Ķāf ile hevā-yı fenāda Süleymān taħtın yil götürüp gitdükçe ķanad (21)açup uçuşup biribirin geçişüp Süleymān nebį üzerine güneş ŧoķunmasun diyü perr ü bāldan sāyebān [3b]

(1)ķurarlardı sįmurġuñ śaġ ŧarafında yırtıcı ķuşlar reǿįs Ǿuķāb ŧavşancıl ve begler begisi şāhin şeh-bāz ve çāvūş (2)ķuzġun ġammāz uçardı ve yine sįmurġuñ śol ŧarafında kebg süglün ŧurrāc miŝli dāne yeyici ķuşlar (3)reǿįs cennetden çıķan ŧāvus uçardı ve anuñ altında śaff-ı neǾālinde baĥrį ķuşlar reǿįsi balķān ķazı ve ŧurna (4)ve ķarabataķ miŝli śu ķuşlarınuñ reǿįsi balıķçıl uçardı (3a, 19-21; 3b, 1-4)

Bülbül, turaç, kumru ve papağan hoş sesleriyle lisanlarınca Allah’a duâ edip Allah’ı anarken diğer yandan da Hz. Süleymân’a duâ etmiştir. Dâne yiyici kuşlardan bülbül, süklün, turaç, keklik, zerzur ve ak ak cinsi kuşlar Hz. Süleymân’ın tahtını öpüp tazarru kılmıştır:

…bülbül ü ŧurrāc ve ķumrį vü hezār-destān ve ŧūŧį-i şeker-feşān daħı laŧįf āvāzelerle dillü dilince (2) Ħālıķa tesbįĥ iderlerdi Ĥażret-i Süleymāna duǾā ķılurlardı bu eŝnāda meger ki dāne ŧartıcı ķuşlardan hezār-destān (3) ve süklūn ķuşı ve ŧurrāc ve keklik ve zerzūr ve ǾaķǾaķ cinsi ķuşlar gelüp taħtı pā öpüp tażarruǾ yerinde (4) ŧurup ķanad ķanada çatup yönlerin Süleymāndan yaña dutup yan yana yelek yelege baş başa çatup śaf (5) baġlayup ŧurdılar dillerince alķış virdiler ki (17b, 1-5)

2.5.4.5.1. Bülbül

Eserde bülbül daha çok gül ile olan münâsebeti ve sesinin güzelliği dolayısıyla anılmıştır.

Baharın gelmesiyle keklikler ötmeye, bülbüler güle olan sevdâlarından feryat etmeye başlar:

Müjde iy bülbül ki irişdi nev-bahār

Kebg ötüp feryād ider destān-hezār (13b, 5)

Bülbül sesi dolayısıyla Hz. Dâvûd ile ilişkilendirilir. Rüstemin kurduğu divanda sâzendeler ellerinde sazlar çalıp, bülbül ve kumru gibi Dâvûdî sesleriyle şarkılar söylerler:

…ve sāzendeler çeng ü ķānūnı ve berbūŧ erġanūnı ellü eline alup zaħme çalup sāzendeler gūş-māl (9) virüp ķopuzlaruñ ķulaklaruñ burdılar ve

defler yüzine ŧapanca urdılar gūyendeler dile geldiler bülbül ķumrį (10) miŝāl elĥān-ı dāvūdį ķıldılar…(22b, 8-10)

2.5.4.5.2. Devekuşu

Eserde devekuşu bir benzetme unsuru olarak anılmıştır. Hz. Süleymân’ın huzuruna gelen cin; endamı bir timsaha, ayakları devekuşu ayaklarına benzeyen oldukça heybetli ve yüzüne bakanın dehşete kapılacağı bir cindir:

…Süleymān nažar ķılup gördi ki bir nice biñ (17) cin cemāǾatinüñ içinde bir cinnį-i Ǿāśįnuñ gerdanına pelheng daķup siyāset meydānında ŧurġurdılar (18) cemįǾ endāmı timsāĥa beñzer velį ayaķları deve ķuşı ayaġı gibi ancılayın heybetlü ki yüzine baķan (19) ādem dehşet ider…(142a, 16) 2.5.4.5.3. Güvercin, Horoz

Eserde güvercin ve horoz kendi lisanlarınca dâima Allah’ı zikretmeleri ve kurban edilip kanlarıyla hazırlanan tılsımat dolayısıyla söz konusu edilmiştir (2a, 9-11; 128a,

Eserde güvercin ve horoz kendi lisanlarınca dâima Allah’ı zikretmeleri ve kurban edilip kanlarıyla hazırlanan tılsımat dolayısıyla söz konusu edilmiştir (2a, 9-11; 128a,