• Sonuç bulunamadı

2.3. DİNÎ VE TASAVVUFÎ UNSURLAR

2.3.1. Dinî Unsurlar

2.3.1.5. Peygamberler

2.3.1.5.18. Hz. Nûh

Allah, Hz. İdrîs’ten sonra insanları doğru yola dâvet etmesi için Hz. Nûh’u göndermiştir. Hz. Nûh, kavmini Allah’a îmâna dâvet etmesine rağmen kavmi bu dâveti kabul etmemiş; bunun üzerine Hz. Nûh kavmine bedduâ etmiş ve bu duâsı Allah tarafından kabul edilmiştir. Allah, Hz. Nûh’a bir gemi yapmasını emretmiştir. Gemiyi yapan Hz. Nûh kendisine inananları ve her cins hayvandan bir çifti gemiye almış;

kopan tûfanda Hz. Nûh ve gemidekiler kurtulurken yeryüzündeki diğer insanlar ve hayvanlar yok olmuşlardır. Hz. Nûh divan edebiyatında genellikle gemi ve tûfan hâdisesiyle birlikte anılmıştır.227

Hz Nûh eserde daha çok tûfan hâdisesi dolayısıyla zikredilmiştir:

Ķavm-i Nūĥı ġarķ iden ŧūfān içün

Ol Ħalįl odında olan būstān içün (78b, 1)

Aşağıdaki örnekte kurtuluşun yegâne yolunun Hz. Nûh gibi dâima Allah’a ibâdet etmekten geçtiği ifâde edilmiştir:

Ĥaķķa ŧāǾat eyle dāǿim hem-çü Nūĥ

Keydi dünyādan ħalāśı böyle rūĥ (25a, 18) 2.3.1.5.19. Hz. Sâlih

Hz. Sâlih, Semûd kavmi “işi büsbütün azıtıp Allah’ın emrine aykırı olarak putlara tapmaya, yeryüzünde fesad çıkarmaya, taşkınlık etmeye başladıkları zaman”228 Allah tarafından bu kavme peygamber olarak gönderilmiştir. Semûd kavmi Hz. Sâlih’n tüm uyarılarına rağmen Allah’a îmân etmemiş, isyanlarına devam etmiştir. Bunun üzerine Allah tarafından Hz. Sâlih ve ona inananlar hâriç kavmin hepsi helâk edilmiştir.229 Semûd kavmi Hz. Sâlih’ten kendisine inanmaları ve Allah’a îmân etmeleri için bir mûcize göstermesini isteyince Hz. Sâlih bir kayanın yanında namaz kılıp Allah’a duâ eder ve duâsı Allah tarafından kabul edilir: “Kaya, sanki doğum sancısı gibi sancılandı.

Gebe bir kadının hareketi gibi, hareket etti. Titredi, sonra da, ikiye ayrılarak, içinden

227 Zavotçu, a.g.e., s. 569-572.

228 Köksal, a.g.e., s. 126.

istedikleri vasıfta bir deve çıktı.”230 Süleyman-nâme’de Hz. Sâlih’in kayanın içinden deve çıkarması mûcizesine telmihler vardır:

Nāķayı ŧaşdan çıķarup ĥay ķılan

Dürüden Śāliĥ nebį çün ħōş cemāl (54b, 7)

Śāliĥüñ çün muǾcizįdür key kebįr

Seng-i ħārādan çıķardı ol baǾįr (65b, 14)

Bir örnekte ise Hz. Sâlih doğrudan anılmamış, peygamber olarak gönderildiği Semûd kavmi anılmıştır:

Dutışsa ħışm odı yaķar Śemūdį

İrişse mihr-i būstān ola pür od (70b, 4) 2.3.1.5.20. Hz. Şît

Hz. Ȃdem’in oğlu olan Hz. Şît’e Allah tarafından ilâhî emirleri içeren elli sayfalık bir kitap indirilmiştir. Kâbe’yi ilk defa inşâ eden, kılıcı bulup kâfirlere karşı ilk defa savaşan da Hz. Şît’tir.231

Hz. Şît, eserde kâfirlerle yaptığı gazâ dolayısıyla anılmıştır:

Şįŝ içün ki kāfire ķıldı ġazā

Ķābilüñ evlādına itdi cezā (65b, 12) 2.3.1.5.21. Hz. Ya‘kûb

Divan edebiyatında oğlu Hz. Yûsuf ile birlikte anılan Hz. Ya‘kûb, Hz.Yûsuf’u kaybettiğini zannederek uzun yıllar gözyaşı döküp gözlerini kaybetmesi, külbe-i ahzende (hüzün külübesi) yıllarca ağlaması, oğlunun gömleğini yüzüne sürdüğünde tekrar görmeye başlaması vb. hâdiselerle anılır.232 Genellikle Hz. Yûsuf’la birlikte anılan Hz. Ya‘kûb Süleymân-nâme’de oğlunu kaybetmekten duyduğu hüzün münâsebetiyle söz konusu edilmiştir:

Ĥüzn ile derdi çeken YaǾķūb içün

230 Köksal, a.g.e., s. 128.

231 Pala, a.g.e., s. 433.

232 Zavotçu, a.g.e., s. 776-777.

Derdüñe śabr ķılan Eyyūb içün (65b, 17)

Dil perįşān oldı Ǿuşşāķ ol zülf-i śanem miŝāl

Çeşm-i YaǾķūb Ǿazįzān ĥasretünden dökdi ķan (71a, 14) 2.3.1.5.22. Hz. Yûsuf

Hz. Yûsuf, Divan edebiyatında güzellik timsali olarak anılmasının yanısıra, kardeşleri tarafından kuyuya atılması, bir köle olarak Mısır’da satılması, Zelihâ’nın kendisine âşık olması, uğradığı iftirâ sebebiyle zindana atılması, rüyâ yorumlaması, Mısır’a hükümdar olması, gömleğini babası Ya‘kûb’a gönderince babasının gözlerinin tekrar görmeye başlaması vb. kıssalar vesilesiyle anılır.233

Eserde Hz. Yûsuf, daha çok güzelliği dolayısıyla anılmıştır. Onun güzelliğine yalnızca insanlar değil ay ve güneş de hayrandır:

Ĥüsn-i Yūsuf ĥaķķı çün Kenǿāndur

K’ay u güneş ĥüsninüñ ħayranıdur (78b, 2)

Divan edebiyatında genellikle babası Hz. Ya‘kûb ile birlikte anılan Hz. Yûsuf, Süleymân-nâmede de babasıyla birlikte anılmıştır. Aşağıdaki örnekte Hz. Yûsuf güzelliğiyle, Hz. Ya‘kûb ise Hz. Yûsuf’tan ayrı düşmesi sebebiyle yaşadığı hüzün dolayısıyla ele alınmıştır:

Źāt-ı Śāliĥ derd-i Eyyūb ĥaķķı çün

Ĥüsn-i Yūsuf ĥüzn-i YaǾķūb ĥaķķı çün (42b, 6)

Hz. Yûsuf, yalnızca güzellik timsali değil aynı zamanda doğruluğun ve nâmusun da timsalidir. Mısır azizinin karısı Hz. Yûsuf’tan aşkına karşılık bulamayınca ona iftirâ atar.234 Aşağıdaki örnekte hem Hz. Yûsuf’un uğradığı iftirâya hem de rüyâ yorumlaması kıssalarına telmih vardır:

Yūsufuñ śıdķı ve rūyāsı ĥaķı

Çekdügi bühtān bālāsı ĥaķı [65b, 16) 2.3.1.5.23. Hz. Yûşâ bin Nûn

233 Pala, a.g.e., s. 483-484.

Hz. Yûşa b. Nûn, Hz. Mûsâ’nın vefatından sonra İsrâiloğullarına peygamberlik yapmıştır. O da, tıpkı Hz. Mûsâ gibi “İsrâiloğullarını, Tevrat hükümlerine göre yirmi dokuz ya da yirmi yedi yıl idare etmiştir.”235 Yûşa b. Nûn “Yahûdi kutsal kitabında hem askerî bir lider hem de peygamber olarak takdim edilir.”236 Süleyman-nâme’de Hz. Yûşa b. Nûn, din için yaptığı gazâ dolayısıyla anılmıştır:

YūşaǾ ibn Nūn içün çekdi Ǿalem

Çoķ ġazā ķıldı görüp derd ü elem (65b, 18)

YūşaǾ ibnü Nūn içün ki itdi ġazā Tįġ śalup kāfire ķıldı cezā (78b, 4) 2.3.1.5.24. Hz. Süleymân

Hz. Dâvûd’un oğlu olan Hz. Süleymân, babasının ölümünden sonra hem peygamberlik hem padişahlık yapmıştır. Hz. Süleymân, babası Hz. Dâvûd’a göre padişahlık ve kadılıkta öndeyken Hz. Dâvûd, ibâdette daha ilerideydi. Hz. Dâvûd, Hz. Süleymân daha on bir yaşında bir çocuk olmasına rağmen akıl ve ilim sâhibi olmasından dolayı onunla pek çok konuda istişârede bulunmuştur. 237

Hz. Süleymân, yaşamı boyunca mütevâzı biri olup her dâim Allah’a ibâdet etmiştir.

Bütün cihâna hükmeden peygamber, eşsiz bir güce ve saltanata, sınırsız bir zenginliğe sâhip olmasına rağmen geçimini ördüğü sepetler sayesinde sağlamıştır, kazandığı parayla un alıp, ekmek pişirip akşam iftârını onunla açmıştır.238

Hz. Süleymân, Kur’ân-ı Kerîm’de239 kendisine vahiy gelmiş peygamber olarak anılırken Tevrat’ta ise peygamber değil, bir padişah olarak anılmıştır.240 O, olağanüstü bir güce ve saltanata sâhip olmuş bir peygamberdir. Kuşlarla konuşması; insanlara, cinlere, devlere, yabanî hayvanlara, kuşlara ve rüzgâra hükmetmesi gibi mûcizeleri söz konusudur. Onun bu mûcizelere sâhip olması Allah’a ettiği bir duâ241 sonucu gerçekleşmiştir. Allah’a duâ eden Hz. Süleymân, Allah’tan kendisine başka kimseye

235 Köksal, a.g.e., s. 122.

236 Ömer Faruk Harman, “Yûşa” DİA, XLIV. Cilt, 2013, s. 44.

237 Köksal, a.g.e., s. 206-207.

238 Tökel, a.g.e., s. 235.

239 Bk. Kurʼân-ı Kerîm, Nisâ sûresi, 4/163. âyet.

240 Metin And, Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası, 5. bs.,Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2015, s. 174.

241 Bk. Kur’ân-ı Kerîm, Sâd sûresi, 35-38. âyetler.

uygun olmayan eşsiz vasıflar vermesini dilemiştir. Duâsı kabul edilen Hz. Süleymân’a yukarıda saydığımız mûcizeler verilmiştir.242 Hz. Süleymân’la ilgili birçok kıssa vardır. Hâtem, karınca, Belkıs ve Hüdhüd bu kıssaların başında gelmektedir.243 Bu kıssalar divan şairlerinin sıklıkla değindiği konuları teşkil etmiştir.

Eserde “iy emįr-i ħalķ-ı Ǿālem vį resūl-ı Ĥaķ Ħudā, yā nebįyyaǿllāh, yā melik-i ins veǿl-cān, melik-i mükerrem ħalįfe-i aǾžam, Süleymān ibn-i Dāvūd” vb. terkiplerle de anılan Hz. Süleymân, Süleymân-nâme’nin çalışılan 61 62. Ciltlerindeki kıssaların çoğunda yer almaktadır. Dünya padişahlarından Nasen, Evyâsir ve Kâz peygamberlere; Âsaf bin Berahyâ, Lokmân Hakîm, Batlamiyûs Hakîm ve Feysâġûrıs Tevhîdî ve Feylesûf Ekber gibi âlim, bilgin ve filozoflardan, cin, peri, hayvânata kadar tüm mahlûkatlar Hz. Süleymân’ın divanında hazır bulunmuşlar ve emirlerini yerine getirmişlerdir. Eşsiz bir güç ve saltanata sâhip olan Hz. Süleymân, rüzgâra da hükmederdi. O, bir yerden bir başka yere gitmek istediğinde tahtını götürmesi için rüzgâra emreder, aylarca sürecek yolculuk rüzgâr sayesinde göz açıp kapayıncaya kadar kısa sürerdi. Hz. Süleymân, tahtını götüren rüzgâra yeryüzündeki bir çöpün dahi savrulmaması için yasak koymuştur:

ve taħt götüren yile yaǾnį kim müvekkel-i bād melek-i Naġmaġāǿįl şöyle yasaķ ķılmış idi ki taħt-ı Süleymānı yil (9) şöyle uzluġıla götürürdi ki yir yüzinde bir çūb depretmezdi… (59a, 8-9)

Hz. Süleymân cihânda adâletin temsilcisidir. Birbirlerine düşmanlık besleyen tüm hayvanlar onun divanında birbiriyle barış içinde yaşayıp yan yana durmuştur. Bu, Hz.

Süleymân’ın adâletini göstermek bakımından oldukça önemlidir (55a; 55b; 56a; 56b).

Cihân padişahı, sınırsız güç ve zenginliğe sâhip olan Hz. Süleymân, emri altındaki tüm mahlûkatlar için mutfağında her gün yemekler hazırlatmıştır:

…ve andan śoñra maŧbaħ-ı Süleymānįde her gün boġazlanan yüz biñ ķoyun (6)ve keçi ve ķırķ biñ śıġır ve on bin deve leşlerinden ve başların ve cinsi añla münāsib taķsįm (7) olunduķtan śoñra ĥayyāta baġırları baġırsuķları ve ķarınca cinsine ĥaşerāt ŧāǿifesine (8) cerblü üstüħˇānları baħş olduķdan śoñra Ǿalef yeyen ĥayvānāta ĥubūbāt virüp ve dāne (9) ŧartıcı ķuşlara Hindūstān birincin tevcįh iderlerdi ve ŧūtįlere Mıśrį sükker vürirlerdi (67a, 5-9)

242 Tökel, a.g.e., s. 231.

Hz. Süleymân eşsiz bir saltanata sâhip olup mutfağında her gün türlü yemekler hazırlatmasına rağmen kendi geçimini sağlamak için her gün iki zenbil örüp bunları satıp kazandığı parayla da un alıp ekmek yapıp akşamları iftârını açmıştır. Akşam namazını kıldıktan sonra tanınmamak için kılık değiştirip halkın arasına karışmış, yer yer Rıdvân’ın cennetten getirdiği yemekle iftârını açmıştır. Fakat Zâhid’le tanışıp sohbet ettikten sonra artık kendi emeğiyle kazanmadığı hiçbir yemekle iftâr etmemiştir:

…andan śoñra Süleymān Ĥażreti Ǿaleyhiǿs-selām günde iki zenbįl (12) örerdi śatup behāsını arpaya virüp kendü mübārek el ile ögidüp un idüp nār aġacın yaķup (13) kül idüp arpa ķurśaśına ķatuķ ķılup gündüzin śāǿim gice ķāǿim olup her gün oruc ŧutardı vaķtį kim aħşām (14) olsa aħşām namāzın ķılup palāslar geyüp śūret degşürüp çıķup gözsüzlerile ŧaǾām yir idi kimse kendüni (15) bilmeyüp Ǿizzet ķılmasun diyü andan evvel uçmaķdan Rıđvān ŧaǾām getürürdi gāh gāh anı ifŧār iderdi (16) yuķaruda tafśįli geçmişdür ammā ki zāhide bulışdıķdan śoñra hergiz eli emeginden ġayrı nesne ifŧār itmedi (71b, 11-6)

Yukarıda pek çok kez zikrettiğimiz gibi Hz. Süleymân, sınırsız bir zenginliğe ve ihtişamlı bir saltanata sâhiptir. Tedmür şehrine ziyârete gelen Hz. Süleymân’ı gören şehir halkı bu ihtişamlı saltanatı gördüklerinde çok şaşırmışlar ve Hz. Süleymân hakkında şu ifâdeleri zikretmişlerdir:

Bu ne Ǿizzu bu ne devlet āşkār

Kim Süleymāna itmiş naśįb ol Kirdgār

Bunca devlet kim görüpdür key ziyān Kim felekde taħtını götüre bād

Kim görüpdür ħalķa böyle ħān ola K’ins ü cinnį emrine fermān ola

Kim görüpdür buña beñzer şehriyār Çāker ola ins ü cin ü mūr u mār

Kim bulupdur buncılayın baħt ebed

Ħidmetine yüz sürür sebǾu esed (10a, 18-21)

Miŝlini görmiş degül çeşm-i felek Şeh k’aña ħidmet ķıla kevkeb melek

Var ķıyās it şeh Süleymān kim idi İns ü cinne nicesi ĥākim idi

Ĥaķ mezįd etmişdür aña ħātemi Ħātem ile ŧutdı dersü ʽālemi

ǾĀlemi ķafdan ķafa gezdi tamām Ħidmetin itdi melek gökde hümām

Ĥükmine münķād olup sįmurġ-ı Ķāf Ķuş ŧutardı sāyebān olup muŝāf (10b, 1-3)

Hz. Süleymân; başta Lokman Hakȋm olmak üzere Hz. Nâsen, Hz. Kâz, Hz. Evyâser, Âsaf bin Berahyâ ve hizmetinde bulunan diğer âlim ve filozoflara gerekli gördüğünde danışmıştır (14b, 5-15).

Eserde Hz. Süleymân’ın yirmi dört saatini nasıl geçirdiğiyle ilgili örnekler de mevcuttur:

(6) Ĥaķ Sübĥānehu ve TeǾālā Ĥażret-i Süleymāna Ǿam eyle ķuvvet-i ĥāfıža virmişdi ki giceyle gündüz ki yigirmi (7) dört sāǾatdür altı baħş itmiş idi üç baħş gicenüñ ve üc baħş gündüzüñ idi evvel dört sāǾat (8) ki śubĥ namāzından śoñra nübüvvet taħtına geçüp Ǿadl u dāda meşġūl olurdı biñ bir ümmetüñ ķurǾasını (9) śalarlardı ve her ķanġı ümmete ki düşmese reǿįs daǾvet ķılup tābiǾinden güç gören mažlūmın getürdüp dilince söyleyüp (10) şerǾ-i Dāvūd ile teftįş eyleyüp ĥükm-i maǾbūdı yirine ķurdı…(66b, 6-10)

Ĥakįm ķavlince bu dört sāǾat biñ bir ümmet ŧoylanmaġ içün idi ve dört sāǾat (17) daħı her milletüñ şaķįsın įmāna daǾvet ķılup daħı bunlara vaǾž u naśįĥat itmek ve münkirlerine (18) ġarā ķılmaķ ve şeyāŧįn neslini ķumķumaya ķoyup Ǿaźāb itmek ve dört sāǾat daħı ħavātįnlerle buluşup yatup (19) beden rāĥat olmaġ içün ve dört sāǾat daħı ehluǿllāh ile namaz u niyāz ķılup cān śoĥbetin itmek içün (20) ve dört sāǾatin daħı ħalvet ĥāśında dün namāzın ķılmaġ içün…(67a, 16-20)

Allah tarafından Hz. Süleymân’a sekiz mûcize verilmiştir. Bu mûcizelerden biri her şeyi işiten rüzgârın Hz. Süleymân’a haber vermesidir:

Süleymān Ĥażreti mürsel peyġāmberdür Ĥaķ TeǾālā aña sekiz muǾcize virdi birisi budur ki yil her ne yirde nesne işitse (3) müvekkel-i bād semǾi Süleymāna ħaber virür her söz ki söylenür yil ķuvvetiledür pes yil işitmedü ki nesne yoķ imdi (65b, 2-3)

Eserde Hz. Süleymân’ın mûcizeleri ile ilgili başka anlatılar da vardır. Hz. Süleymân yaptırdığı mescidin kapısına zincirler astırmış, mescidin önüne de iki ak taş koydurmuştur. Birbirinden dâvâcı iki kişi Hz. Süleymân’ın huzuruna gelip birbirinden şikâyetçi olur ve bu gelenlerin şâhidi olmazsa bu dâvâcılar önce kutsal kitaplar üzerine yemin ettirilir. Daha sonra her iki dâvâcı kapıda asılı olan ve Hz. Dâvûd’dan mîrâs kalan zincire el uzatır. Doğru söyleyen zincire uzanıp zinciri tutarken yalan söyleyenin zinciri yukarı doğru çekilir. Bu zincir mûcizesi Hz. Dâvûd’dan Hz. Süleymân’a yâdigâr kalmıştır (86a, 21; 86b, 1-9).

Bir diğer mûcize de Hz. Süleymân’ın sâhip olduğu mûcizedir. Bu mûcizeye göre iki ak taş arasında yedi ayak basıp geçen kişi doğru söyleğinde taşlar hareket etmez. Fakat yalan söyleyen kişi adımını atar atmaz iki ak taş kişinin ayaklarını sıkıştırır. Kişi doğruyu îtirâf edinceye kadar bu taşlardan kurtulamaz (86a, 21; 86b, 1-9).

Hz. Süleymân, parmağındaki hâtem sayesinde tüm mahlûkatlara hükmetmiştir. Hz.

Süleymân’dan önce gelen Süleymânlar nasıl ki gönüllerinden gurur geçirip hâtemleri ellerinden gitmişse Hz. Süleymân da gönlünden gurur geçirince bir cin gelip Hz.

Süleymân’ın hâtemini elinden almıştır. Hâtemi alan cin kırk gün Süleymânlık yapmaya başlamıştır. Hz. Süleymân, Hz. Muhammed’in nuruna söz verip Allah’tan bağışlanması için duâ edince, duâsı Allah tarafından kabul edilmiş ve hâtemi eline verilip Süleymânlığı tamam olmuştur (77a, 3-10).

Allah, Hz. Süleymân’ın Ȃdem-i Safî nesli, eşref-i mahlûkat ve Hz. Muhammed’in ümmetinden olduğunu ve Kuds-i Mübârek mescidinin inşâsı için malını ve ömrünü harcadığını nidâ eder. Bunun karşılığı olarak Hz. Süleymân’a inşâ edilen mescid içinde bir makamı (mezarı) uygun görür. Hz. Süleymân, Allah’ın kendisine uygun gördüğü makam için Allah’a şükreder. Hz. Süleymân, Allah’ın kendisine uygun gördüğü bu mescid içindeki mezarı kendi eliyle kazar. Halîl’in imâmesini mezar taşına, sekine-i Mûsâ’yı başucuna, Hz. Şȋt’in abâsını da toprak olarak üzerine atacaktır. Hz. Süleymân, Kuds-i Mübârek’in inşâsına bir yıl kala vefat eder. Mescidin inşâsında cinler çalıştığı ve Hz. Süleymân’ın ölümüyle cinlerin mescidin inşâsına devam etmeyeceği

düşünüldüğü için ölümü gizlenir. Hz. Süleymân, bir yıl boyunca asâsına dayanmış şekilde öylece durur. Tâ ki bir kurt asâsının tamamını kemirip Hz. Süleymân kazdığı mezara düşene kadar. Hz. Süleymân’ın öldüğünü bir kurdun göstermesi Kur’ân-ı Kerîm’de244 de geçmektedir. Hz. Süleymân’ın ölüm haberini alan Hz. İdrîs dördüncü kat cennetten gelip Hz. Süleymân’ın cenâze namazını kılar (77a-77b).

2.3.1.6. Dört Halife

Eserde çehâr ve çâr-ı yâr ibareleriyle dört halifenin tamamı anılırken, Hz. Ebûbekir,

“Sıddık”; Hz. Ömer, “Fârûk”; Hz. Ali, “Haydar” lakaplarıyla da anılmıştır. Dört halife, Hz. Muhammed’in ashabı ve ahbabıdır:

Anuñ aśĥābıdur Śıddįķ u Fārūķ

Anuñ aĥbābıdur ǾOŝmān u Ĥaydar (2a, 20)

Çār-ı yārı Bū Bekr Śıddįķ çün

Hem ǾÖmer ǾOŝmān çün rabbeǿl-enām (13b, 1)

Çehār aśĥābıdur aĥbābı dostı

Gelüp beyǾat ķılup eyledi maǾhūd (70b, 7)

Çâr-yâr terkibiyle dört halife anılırken Hz. Ali, cümlesinin üstünü, şâhı olarak zikredilmiştir:

Çār-ı yārį ĥaķķı çün oldı velį

Efđālidür cümlesinüñ Şāh ǾAlį (42b, 8)

Allah’ın aslanı olan Hz. Ali, din için müşriklerle yaptığı savaşlardan dolayı yiğitliğiyle anılırken, “lâ-fetâ” ibâresiyle de Hz. Ali ile ilgili hadisten iktibas yapılmıştır:

Lā-fetānuñ ĥaķķı didük şįr-i Ĥaķ

Müşrikįnden dįni çün aldı intiķām (13b, 2) 2.3.1.7. Ȃl-i Resûl

Ȃl-i Resûl terkibi Hz. Muhammed ile birlikte Hz. Ali, Fâtıma, Hasan, Hüseyin için kullanılmaktadır. Bu terkip yerine Ehl-i Beyt ya da Ȃl-i Abâ da kullanılmaktadır.245 Hz. Muhammed’in evlâtları mahşere kadar hayırla yâd edilip onlar için Allah’a duâ edilmelidir:

Resūlüñ āl ü evlādına her dem

Hezār tuĥf-ı taĥiyyet virelüm zūd (2b, 1)

Hz. Ali’nin göz bebeği olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin aynı zamanda Hz.

Muhammed’in iki gözüdür:

Ĥüseyn ile Ħasan çeşm-i Muĥammed ǾAlįnüñ kurretüǿl-Ǿaynı dü-bihter (2a, 21) 2.3.1.8. Kazâ ve Kader

Kader, sözlükte “İnanılması İslâmî îman esaslarından olmak üzere insanların başına gelecek her türlü işlere dâir Allah’ın ezelî hüküm ve takdiri”246 şeklinde tanımlanırken

“Olacağı evvelden takdir olunan şeylerin yani kaderin vukû bulması, ortaya çıkmasına” 247 da kazâ denir. Süleymân-nâme’de kazâ ve kader İslâmî esaslara uygun olarak ele alınmış, insanın kaderine rızâ göstermesi gerektiği pek çok örnekte ifâde edilmiştir. Eserde kazâ kelimesi daha çok kullanılırken kader kelimesiyle birlikte takdir kelimesi de kullanılmıştır.

Kazâ ve kader Allah’ın takdiri, bir anlamda alın yazısı olduğu için insanın bu durumu değiştirmesi mümkün değildir. Dolayısıyla insan kazâya rızâ göstermeli, dâima Allah’a tevekkül etmelidir. Aşağıdaki örneklerde insanın kaderinde yazılanı yaşayacağı vurgulanarak başka bir arayışa girmesinin beyhûde olduğu ifâde edilmiştir:

Er gerek ķıla tevekkül ol Ħudāya her zamān Ki alna ne kim yazdıysa ol olısar bį-gümān (7a, 3)

Cidd ü cehdüñ nefǾį yoķdur zor ile ķılma ŧaleb

245 Uludağ, a.g.e., s. 36.

246 Devellioğlu, a.g.e., s. 478.

247 Pala, a.g.e., s. 247.

Ķısmetüñden ŧaşra nesne bulmazsın sen hemān (7a, 4)

Hz. Süleymân’dan önce cihâna yüz yirmi dört binden bir eksik peygamber gelmiştir.

Bu peygamberlerden kimin ne zaman peygamber olup ne zaman peygamberliklerinin son bulacağı levh-i mahfûzda248 yed-i kudretle yazılmıştır:

…ol ķabr-i müvekkel-i (16) Cevhiyāǿįl Allāhuñ emri birle ol Süleymānuñ ħātemin elinden alup Süleymānlıķ tamām oldı diyüp (17) ħātemin ol ķubbe yirine ķodı daħı bu vech ile yüz yigirmi dört biñden bir eksük Süleymānlaruñ (18) ħātemler ile ol ķubbe tamām ol illā ki senüñ ħātemüñ yiri eksük ķaldı āħir senüñ menzilüñ (19) daħı ol araya varacaķdur velį İsrāfįl-i aǾžamdan şöyle işitdüm ki levĥ-i maĥfūžda yed-i ķudret ile (20) yazılmışdur ki yüz yigirmi dört biñden bir eksük Süleymān ki cihān milkine geldiler nübüvvet ħātemin ki ellerine (21) aldılar… (76b, 16-21) Allah’ın âlem-i ezelde takdir etmediği hiçbir şey asla vukû bulamaz:

yā nebįyyaǿllāh Ĥaķ TeǾālā selįmligi ve ĥalįmligi (19) Ǿālem-i ezelde saña muķadder ķılmayınca taķdįrinde bu Ǿažįm salŧanat-ı Süleymānįyi muķadder ķılmamışdur (93b, 18-19)

Ezelde ceffelkalem ile alna ne yazılmışsa onlar yaşanacaktır:

Ne ki yazdı başa ezel ceffǿel-ķalem Şek getürme olıserdür pįş u kem (101b, 5)

Hicr sûresinin 21. âyetinden iktibas yapılan aşağıdaki örnekte her şeyin Allah’ın takdirinde olduğu zikredilmiştir:

Ĥaķ TeǾālā kelāmında buyurdı ve kullü şeyǿin Ǿindehu bi-miķdārin (7) ve daħı eyitdi kim ve mā nunezziluhu illā bi-ķaderin maǾlūmin pes ol miķdār dünyāda insāna niǾmet olur ol (100b, 6-7)

2.3.1.9. Âhiret İle İlgili Mefhumlar

2.3.1.9.1. Âhiret

Îmânın şartlarından biri olan uhrevî âlem terkibiyle de anılan ve öbür dünya249, öteki dünya250 anlamlarına gelen âhiret kelimesi eserde daha çok dünya ile birlikte anılmış,

248 “Korunmuş levha. Ulvi âlemde, olmuş ve olacak her şeyi içeren ilahî levhaların adıdır.” Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, 6. bs., Otto Yayınları, Ankara, 2014, s. 308.

249 Pala, a.g.e., s. 12.

dünyanın geçici olduğu ve asıl ikâmetgâhın âhiret olduğu ifâde edilmiştir. Zâhid, Hz.

Süleymân’a adâletten hiçbir zaman şaşmaması ve dâima Allah’a ibâdet etmesi yönünde nasîhatlerde bulunarak dünyanın fânî, âhiretin ise bâkî olduğunu ifâde

Süleymân’a adâletten hiçbir zaman şaşmaması ve dâima Allah’a ibâdet etmesi yönünde nasîhatlerde bulunarak dünyanın fânî, âhiretin ise bâkî olduğunu ifâde