• Sonuç bulunamadı

2.3. DİNÎ VE TASAVVUFÎ UNSURLAR

2.3.1. Dinî Unsurlar

2.3.1.10. Diğer Îtikadî Mefhumlar

2.3.1.10.2. Ecel

Sözlükte “ Muayyen olan vâde, ömrün sonu” 264 şeklinde tanımlanan ecel, Allah’ın takdiridir. Eserde ecel kelimesinin geçtiği örneklerde ecelsiz kimsenin ölmeyeceği ifâde edilmiştir. Aşağıdaki örneklerde ölüm korkusu gönle düşse de bu korkunun yersiz olduğu, çünkü ecelsiz kimsenin ölmeyeceği zikredilmiştir:

Göñline düşdükçe key nā-geh ölüm

Gerçi ecelsüz ölmedi ölmez beşer (32a, 20)

Firdevsî, aşağıdaki örnekte söyleyecek sözlerinin olduğunu, ecel gelmeden bunları ifâde etmek istediğini dile getirmiştir:

Söz gerek emlaĥ kim ħāne söylene

Söz gerek emlaĥ ola ġāyet śaĥįĥ (40b, 12)

Söz gerek emlaĥ ola ġāyet śaĥįĥ

Kim göre müstaĥsin anı her faśįĥ (40b, 13)

Fânî olan bu dünyaya sayısız Süleymân gelmiş, tüm mahlûkata hükmetmiştir. Ancak ecel geldiğinde o Süleymânlar tacını tahtını bırakıp gitmiş, yerle yeksan olmuşlardır:

Çoķ Süleymān geldi ġāyet işbu fānį Ǿāleme Oldı ĥākim dįv ü cinn ü vaĥş u ŧayr u ādeme

Śoñra taħtın yile virdi tācını aldı ecel

Ħāke yeksān oldı desti irmiş iken ħāteme (83a, 5)

Allah’ın takdiri olan ecel ne ileri ne de geri alınabilir.265 Eceli gelen biri bir dakika daha fazla nefes alıp hayat bulamaz:

…benüm taķdįrümden ŧaşra (6) iş yoķdur vaķtį ki bir kimsenenüñ eceli yaķın gelse bir nefes daħı ĥayāt bulmaķ mümkin degüldür (100b, 5-6)

Ecelin bir terziye benzetildiği örnekte ecel kime don biçerse onun can vereceği ifâde edilmiştir:

Śındı ķılıç süñü arşun egnine anda oķ olup

Biçdi ecel ħayyāŧı ŧonları kim geyen cān virür iy yār (136a, 10) 2.3.1.10.3. Rûh

Can anlamıyla da anılan ruh “Canlılığı sağlayan şey. Duygu ve tutkuların merkezi”266 şeklinde tanımlanır. Eserde ruh, bedeni terk edişi, bedene hapsolması vb. ifâdelerle bedenle olan münâsebeti dolayısıyla ele alınmıştır. Eserdeki pek çok örnekte ruh ve beden için teşbihler kullanılmıştır. Örneğin beden bir gemiye teşbih edilirken ruh da Hz. Nûh’a teşbih edilmiştir.

265 Pala, a.g.e., s. 133.

266 A.g.e., s. 379.

Hz. Süleymân’ın dergâhında bulunan evliyâ, etkıyâ, mümin, âlim vb. herkesten, evvel Hz. Ȃdem’e, âhir Hz. Muhammed’e olmak üzere gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin ruhlarına salavat getirilmesi istenmiştir:

…Ĥażret-i Süleymāna geldi Ǿaleyhiǿs-selām nübüvvet taħtı üzerinde oturmuş idi (2) on iki biñ enbiyā ile ve on iki biñ daħı evliyā ve etķıyā ile müǿmin muvaĥĥid Ǿulemā ile ŧabįb-i ĥāźıķ (3) ĥükemā ile evvel Ādem āħir Muĥammed geçmiş gelecek mürsel peyġāmberler ervāĥına śalavāt virüp Allāha tekbįr (4) getürürlerdi…(4b, 1-4)

Ölmek mânasındaki “cânı çıkmak” deyimiyle anılan ruh, göğe yükselişi dolayısıyla zikredilmiştir:

Ķan yaġardı yerlere bārān revān

Cān çıķardı göklere hem-çün ki cān (25a, 15)

İnsan ruhunun kurtuluş yolu, Hz. Nûh gibi Allah’a dâima ibâdet etmekten geçer:

Ĥaķķa ŧāǾat eyle dāǿim hem-çü Nūĥ Keydi dünyādan ħalāśı böyle rūĥ (25a, 18)

Eserdeki pek çok örnekte insanın nefsine uyup dünyanın geçici güzelliğine kapılmaması uyarısında bulunulmuştur. Dünyanın geçici güzelliğine kapılmak ruhu dünyaya hapsetmektir. Bu hapisten kurtulmanın yolu ise nefsi terk edip aklı devreye sokmaktır. Cehennemin, ruhun ebedȋ ikâmetgâhı olmaması için bu dünyada nefis kul, köle edilmelidir. Dünyanın süsü, ruh için bir kafestir. Kesinlikle bu süse aldanılmamalıdır. Yoksa bu kafesten kurtuluş mümkün değildir. Bu kafesten kurtuluş ise akılla mümkündür (69a, 1-3).

Hz. Ȃdem’in yaratılış hâdisesinin anlatıldığı aşağıdaki örnekte Hz. Ȃdem’in balçıktan yaratıldıktan sonra kendisine ruh verilmesi hâdisesine telmih vardır:

…Ādem-i Śafį (21) yed-i ķudret ile ħilķat itdi ve rūĥı bedeni ķālıba baħşiş itdi… (47a, 20-21)

2.3.1.10.4. Perî

Kaynaklarda “Cinlerin çok güzel ve alımlı olduğu varsayılan dişilerine verilen ad”267 olarak tanımlanan periler, melekler gibi cism-i latîftirler. Aralarındaki fark meleklerin

yüksek, cinlerin ise daha aşağı derecede ruhlar olmasıdır.268 Gözle görülmeyen, büyüyle ortaya çıkan perilerin yurtları çeşme, pınar ve hamam gibi yerlerdir.269 Divan edebiyatında gerçek anlamlarının yanında sevgilinin yüz güzelliğini anlatmak için

“perî-rû, perî-peyker, perî-sûret” terkipleri kullanılmaktadır.270 Periler eserde genellikle cinlerle birlikte anılıp Hz.Süleymân’ın hizmetindedir. Hz. Süleymân’a ayan olan periler peygamber, tahtıyla bir yerden başka bir yere gittiğinde cinlerle birlikte peygambere eşlik etmiştir (4b, 9-10).

Cin ve periler Hz. Süleymân’ın emriyle sarayın inşâsında çalışıp sarayın duvarına Hz.

Süleymân’ın tahtını tasvir etmişlerdir:

…ol muǾažžam ķaśruñ dįvārına perį naķķaşları ve cinnį muśavverleri taħt-ı Süleymāntaħt-ı taśvįr etdiler şöyle ki (16b, 5)

Eserde peri adları zikredilmiştir. Adı zikredilen perilerden biri Tâlishân’dır. Tâlishân, mescid içinde asılı bulunan kandilin işlemesini yapmıştır (43a, 18-21; 43b, 1).

Bir diğer peri Hümâyûn Şah’tır. Hümâyûn Şah periler sultanıdır. Hz. Süleymân’ın hizmetinde bulunup ihtiyaç duyulduğunda peygambere görünmüştür (67b, 4-7).

Aşağıdaki örneklerde “perî-çehre ve perî-peyker” terkipleriyle periye benzetilen sevgili zikredilmiştir:

O perį-çehre ķadem izinde kim var bāķį eŝer

Çeşmüme ħāk-i rehin kuĥl itmege var Ĥaķ (112a, 8)

İy perį-peyker hezār aĥsen cemālüñ şevkine

Zülf-i çįnüñ Çįn-i naķkāş itmeye taśvįr-i ter (112a, 11)

Cin ve perilerin mekânları çeşme, hamam ve kuyulardır. Eserde bu mekânlardan uzak durulması, uzak durulmaması durumunda ise bu mekânların temizliğine dikkat edilmesi tavsiyesinde bulunulmuştur. Tavsiyelere uyulmadığı takdirde de başa gelebilecek belâ ve musîbetler sıralanmıştır (124a, 5-21; 124b, 1).

268 Ömür Ceylan, Tasavvufî Şiir Şerhleri, 2. bs., Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2000, s. 128.

269 Pala, a.g.e., s. 369.

270 Zavotçu, a.g.e., s. 586.

2.3.1.10.5. Cin

“Cenn” kökünden türeyen, çoğulu “cân” olan cin kelimesi “duyularla idrak edilemeyen, insanlar gibi şuur ve iradeye sâhip bulunan, İlâhî emirlere uymakla yükümlü tutulan ve mümin ile kâfir gruplarından oluşan varlık türü”271 şeklinde tanımlanmıştır. Genellikle “ins ü cin” ya da “ins ü cân” şeklinde insanla birlikte anılır.

Ateşten yaratılmış olan cinler, tıpkı insanlar gibi Allah’a kullukla görevlendirilmişlerdir. Müslüman, kâfir olanlarıyla birlikte iyi ve kötü olanları vardır.272

Eserde cinler Hz. Süleymân’ın hizmetinde bulunup ihtiyaç duyulduğunda yalnızca Hz.

Süleymân’a görünüp onun verdiği emirleri yerine getirmeleri dolayısıyla zikredilmişlerdir.

Hz. Süleymân ateşperestlerin ateşe tapmak için yaptırdıkları binayı yıkmaları için cinlere emir verince cinler binayı yıkıp yerine mescid yapmışlardır:

Süleymān Ĥażreti Ǿaleyhiǿs-selām cinnįye ĥükm itdi ki ol bināyı yıķdura ŧarfetüǿl-Ǿayn içinde (2) evvel arslan-peykeri yerinden götürdiler ķırķ deve yüki yedişer yıllıķ köhne sirke getürdiler ol od (3) üzerine dökdiler od söyünücek bināsın yıķdılar neft çeşmesi üzerinden āteşį cinnįlerdaħı olan (4) āteşleri cemįǾ bināya etdiler şöyle ki źerre deñlü neftde āteş ol ķadar yandı ki kömür göz ķalmadı cinnįlerine (5) ol bināyı yapdılar…(12b, 1-4) Eserde cin ve devlerin yaptıkları bir hisâr zikredilmiştir:

Dįv ü cinnį çalışuban yapdı anda bir ĥiśār

ǾĀşıķuñ Ǿahdi gibi muĥkem be-ġāyet üstüvār (16b, 15)

Cin ve perilerin bulunduğu mekânlar su kaynakları, su kuyuları, hamamlardır. Eserde cinlerin bulunduğu mekânlar, bu mekânları kirleten insanların başına gelen belâlar ve bu belâlardan korunmanın ve kurtulmanın yolları zikredilmiştir. Bu mekânları temiz tutmak, uygunsuz işlerde bulunmamak ve oralarda yatıp uyumamak gerekir. Bu hususlara dikkat etmeyenlerin başına korkulu düşler görmek, uyurken sayıklamak, düşünde ağlamak, aklını kaybetmek, dili tutulmak, ağzı gözü eğilmek, eli ayağı tutmamak, oğlu kızı olmamak, yatağına su dökmek, gövdesi titremek gibi türlü belâlar gelmektedir. Bunlardan kaçınmanın yolu temiz olmaktır. Şâyet bu belâlardan biri ya

271 M. Süreyya Şahin, “Cin” DİA, VIII. Cilt, 1993, s. 5.

da birkaçı başa gelmişse bu belâlardan kurtulmanın yolları da şu şekilde îzah edilmiştir:

“Bir koyun kurban edilip kanıyla üç mektup yazılır. Başına belâ gelen kişi mektuplardan birini üzerinde taşır. Birini üç gün boyuncu suyla birlikte içer, diğer bir mektubu da yazıp su kuyusuna bırakır.” (138a; 138b, 1-3).

Eserde cin adları da geçmektedir. Bunlardan biri cinlerin reisi olan Elhenc adında bir cindir. Elhenc cin, Hz. Süleymân’ın hizmetinde bulunan bir cin reisidir. Bu cin, berâberindeki askerlerle âdemoğlu askerlerini, büyü yapan cadının askerlerinden kurtarmıştır (32a, 1-3).

Adı anılan bir diğer cin Cân kavmi meliki “Rûhşâh-ı cindî” dir. Eserde Rûhşâh-ı cindî ile Hz. Süleymân sohbet ederken Rûhşâh-ı cindî, Hz. Süleymân’a “Sakın Süleymân oldum diye sevinme, daha Süleyman olmadın. Çünkü sana tâbi olmayan mahlûkatlar var. Onlar da sana tâbi olduğunda bu gerçekleşecektir.” der. Bunun üzerine Hz.

Süleymân âdeta bir yaprak gibi titreyip seccâdesi üzerine düşer. Rûhşâh-ı cindî, Hz.

Süleymân’ın koltuğuna girip Hz. Süleymân’ı kaldırıp yüzüne gül suyu saçar. Rûhşâh-ı cindî daha sonra Hz. Süleymân’a peygamberliği konusunda nasîhatlarda bulunur (88b-89b; 93b, 8-21).

Bir diğer cin reisi “Taktakûş-ı cinnî”dir. Taktakûş-ı cinnî emrindeki cinlerle birlikte Hz. Süleymân için bir saray yapmıştır (16a, 9-12).

Kiflîz ve Miflîz adlı cinler de Hz. Süleymân’ın hizmetinde olan cinlerdendir. Hz.

Süleymân, Zâhid’le görüşmeye giderken bu iki cin Hz. Süleymân’ın koluna girip harmanın yanına kadar ona eşlik etmişlerdir (59b, 8-10).

Yukarıda adları anılan cinlerin yanında eserde başka cinler de anılmıştır. Bunlardan biri “Berrâk-ı cinnî”dir. Berrâk-ı cinnî’nin, on iki burç şeklinde on başı vardır. Oldukça güçlü kuvvetlidir (94a, 15-16). Bir diğer cin de “Sürhbâd-ı cinnî”dir. Bu cini Allah cehennem ateşinden yaratmıştır. Çok güçlü ve kuvvetli bir cindir. Gövdesi külhan tomruğu gibi yanarken ağzından çıkan ateş o kadar güçlüdür ki cehennem kapsından dahi o kadar ateş çıkmaz (94a, 17-20).

Hz. Süleymân’ın hizmetinde bulunan cinler olduğu gibi Hz. Süleymân’ın “ahd-nâme”sine uymayarak başkaldırıp âdemoğluna zarar veren âsî cinler de vardır.

Bunlardan biri “Hernîş-i cinnî” bir diğeri de “Deyʻvûc-ı cinnî”dir. Hz. Süleymân bu cinlerin îmâna gelmeyip başkaldırmaya devam ettiklerini öğrenince öfkelenir, Kiflîz ve Miflîz’e küçük testiler getirmelerini emrederken, Dâser ve Taktakûş tekvinlere de bu serkeş cinleri huzuruna getirmelerini emreder. Hz. Süleymân, huzuruna getirilen serkeş cinleri küçük testilere koydurup testilerin ağzına mührünü vurdurup okyanusa attırır (141a-143b).

2.3.1.10.6. Şeytan

Azâzil, iblis, hannâs, vesvâs273,ehrem, ehremin274gibi adlarla da anılan şeytan, kötülüğün temsilcisi olup ateşten yaratılmıştır. Melek olarak yaratılmış şeytan kendisinin ateşten, Hz. Ȃdem’in ise topraktan yaratıldığını ifâde edip kibirlenmiş;

Allah’ın emrine karşı gelip Allah’a secde etmemiştir. Bu yüzden Allah tarafından lânetlenmiştir.275 Eserde şeytan; Allah’ın emrine karşı gelip cennetten kovulması, Hz.

Ȃdem ile Havvâ’nın yasak meyveden yemesi için onları kandırması ve farklı sûretlere bürünerek insanları ya da diğer varlıkları aldatamaya ve onları günah işlemeye teşvik etmeye çalışması gibi hususlar dolayısıyla ele alınmıştır. Şeytan melun, haylaz, hayırsızdır. Cihânda dâima fitne çıkarmaya, halkı azdırıp dinsiz kılıp îmânsızlaştırmaya çalışır:

Gör ne melǾūn nā-bekār aġyār olur şeyŧān racįm Kim ider ħalķı cihāna dāǿimā fitne delim (37b, 19)

Cehdi budur ħalķı dāǿim azdurup bį-dįnde

Dünyeden gidüp įmānsuz idene biri caĥįm (37b, 20)

Allah, Hz. Ȃdem’i yarattıktan sonra bütün meleklere Hz. Ȃdem’e secde etmelerini emretmiştir. Bu emre şeytan dışında diğer melekler uymuştur. Şeytan kendisinin ateşten Hz. Ȃdem’in ise topraktan yaratıldığını ifâde ederek kibirlenmiş ve emre karşı gelmiştir. Şeytanın bu davranışından sonra Allah, şeytanı lânetlemiş ve cennetten kovmuştur. Metinde bu hâdiseye telmih vardır (28b, 10-21; 29a, 1-12).

273 Onay, a.g.e., s. 445.

274 Zavotçu, a.g.e., s. 719.

Kötülüğün ve kibrin temsilcisi olan şeytan, eserde daha çok insan ve diğer varlıkları kötü yola sevk etmesiyle ön plana çıkmıştır. Şeytan, Hz. Ȃdem ve Havvâ’yı kandırıp onların Allah tarafından yasaklanan meyveden yemelerine sebep olmuştur (31a, 10-16).

Bir diğer örnekte şeytan, öküze “Neden dünyanın yükünü çekiyorsun?” diyerek öküzün bir an da olsa aklını çelmiş, onu isyana teşvik etmiştir (63a, 9-16).

Eserde şeytan farklı sûretlere girerek fitne çıkarmaya çalışmıştır. Cadılar sultanı olarak da anılan şeytan, Sâm’ı esir almış ve ondan kendisine secde etmesini istemiştir. Sâm’ı kandırmak için de melek sûretine girmiştir. Fakat Sâm, şeytana uymamış, Eûzü besmelesini okuyarak şeytanı kovmuş ve Allah’a sığınıp duâlar etmiştir (39a, 6-21;

39b, 1-7).

Eserde dev ve ifritlerden, şeytan nesli olarak bahsedilmiştir. Devler ve ifritler de Hz.

Süleymân’ın hizmetinde olup saray yapımı, tahtın taşınması ya da haber getirme gibi pek çok işte ihtiyaç duyulduğunda ortaya çıkmıştır.

Eserde ifrit ve dev adları da anılmıştır. Kantıhâr ifrit, Cacaa, Kenden ve Dâsir adlı devler, Hz. Süleymân’ın divanı ve kasrı için Heyhât sahrasından direkler getirip divan ve kasrın inşâsı için çalışmışlardır (17a, 8-15).

Adı anılan devlerden biri de Kündeki adlı devdir. O da bir yerde Hz. Süleymân’a haber getirmesi dolayısıyla anılmıştır (88a, 8-11).

2.3.1.11. İbâdetle ilgili Mefhumlar

2.3.1.11.1. Din, Îmân, Müslümân, Şerîat

Din, “Allah tarafından peygamberi vasıtasıyla vazedilip, uyanlarını dünya ve ahirette kurtuluşa erdiren itikat ve ameller bütünü”276dür. Eserde başka bir varlığa tapanlar, Hz. Süleymân tarafından îmâna dâvete edilmiştir. Müşrik veya ateşperestlerin îmâna gelip Müslüman olmaları yaşanan çeşitli hâdiseler sonrasında olmuştur. Hadislerden biri şu şekildedir: Müşrikler cinler tarafından döndürülen çadırın kendiliğinden döndüğünü düşünüp hayret etmiş ve îmâna gelip Müslüman olmuştur (87a, 12-17).

276 Pala, a.g.e., s. 117.

Müslümanlar ellerinden geldiğince dinin buyruklarını yerine getirmeye çalışmış, Allah’a ibâdet edip duâlar ederek cehennem ateşinden kurtulmayı dilemişlerdir. (44b, 11-13).

Âsî cehennemle cezalandırılırken mümine ise cennet bahşedilmiştir. Dolayısıyla mümin dâima Allah’a ibâdet etmelidir:

ǾĀśįye dūzaħ virür zencr eyleyüp

Müǿmine baħşiş ķılur cennet cinān (82a, 17)

Nefsin kâfire teşbih edildiği aşağıdaki örnekte nefsin kurtuluş yolunun Müslümanlıktan geçtiği vurgulanmıştır:

Nefes kāfirdür müsilmān idegör

Ĥaķķa ŧālib ehl-i įmān idegör (111b, 16)

2.3.1.11.2. Abdest, Namaz

İslâm’ın şartlarından biri ve Allah için yapılan ibâdet olan namaz277, nefisten kurtulmanın yoludur (29a, 20). Namaz kılmak ve zekât vermek hem dinin direği hem de cehennem ateşinden kurtulmanın yoludur (54a, 15). Namaz kılıp, ibâdet etmek dünya amellerinden daha üstündür (43b, 14-15). Abdest alıp namaz kılmak eserde sıklıkla işlenmiştir. Hz. Süleymân ya da çevresindekiler Allah’tan bir dilekte bulunduklarında, zorda kalıp Allah’tan yardım istediklerinde abdest alıp hâcet namazı kılmış, Allah’tan yakarışlarının kabul edilmesini dilemişlerdir. Edilen duâlar Allah tarafından genellikle kabul edilmiştir. Bunun dışında Hz. Süleymân ve çevresindekiler sabah, öğle, akşam, yatsı, cuma ve cenâze namazı gibi farz namazlarını da kılmışlardı.

Müşriklerin îmâna gelip Müslüman olmaları esnasında da namazlar kılınmıştır.

Namazın ele alınış biçimiyle ilgili eserde pek çok örnek vardır.278

2.3.1.11.3. Câmi, Mescid

İbâdet edilen mekânlar olan câmi ve mescidler eserde sıkça anılmıştır. Hz. Süleymân ve çevresindekiler bu mekânlarda namazlarını kılıp Allah’a ibâdet etmişlerdir (43b, 8-

277 Pala, a.g.e., s. 349.

11). Hz. Süleymân tarafından hem pek çok yeni mescid yapılmış hem de ateşperestlere ait tapınaklar mescidlere dönüştürülmüştür (12b, 8- 11; 13b, 21; 14a, 1-2).

2.3.1.11.4. Kıble, Kıblegâh

Kıble kelimesi eserde “kıbleye karşu yüz dutup (7a, 7), kıbleye karşu el kaldurup (10a, 2), kıbleye karşı diz çöküp (14b, 2), yönlerini kıbleden yana idüp (55b, 13-14), yüzün kıbleye tutup (61a, 12), kıbleye karşı durup (66a, 13), yönünü kıbleden yana dönüp (72b, 10), kıbleye müteveccih olup (110a, 17)” şeklindeki terkiplerle namaza yönelinen Kâbe tarafı279 mânasıyla anılmıştır.

2.3.1.11.5. Deyr, Kilise, Büthâne, Ateşhâne

Eserde “deyr, kilise ve ateşhâne”, ateşperestlerin ibâdet ettikleri mekânlar olarak anılmıştır. Bu mekânların çoğu Hz. Süleymân tarafından yıktırılarak mescidlere dönüştürülmüştür (12b, 8-12; 13b, 21; 14a, 1-2).

Allah’ın nazargâhı olan “Beyt-i Hakk”ın büthâne olmaması için orası dâima saf, temiz tutulmalı; orada her dâim Allah’a ibâdet edilmelidir:

Beyt-i Ĥaķķı itmegil büt-ħāne sen

Kim nažargāhı ilāhdur yā ĥasen (12b, 21)

Ķalbüñi śāf eyleriseñ pür-hüner

Günde yetmiş biñ kez ide Ĥaķ nažar (49b, 6) 2.3.1.11.6. Gazâ

Gaza din uğruna yapılan savaştır. Gazaya katılıp sağ olarak dönen kişiye gazi denir.280 Eserde gazâ kelimesinin geçtiği yerlerden biri Hz. Yûşa bin Nûn’un kâfirlerle yaptığı mücâdeledir:

YūşaǾ ibn-i Nūn içün ki itdi ġazā Tįġ śalup kāfire ķıldı cezā (78b, 4)

279 Pala, a.g.e., s. 269.

280 Kurnaz, a.g.e., s. 69.

2.3.1.11.7. Zekât

İslâm’ın beş şartından biri olan zekât vermek “sâhip olunan ve belli bir miktâr mal ve paranın yoksullara dağıtılması gereken kırkta biri ve bunun yoksullara dağıtılma işi”281 dir. Namaz kılmak, duâ edip zekât vermek insanı cehennem ateşinden kurtarmanın yoludur:

YūşaǾ ibnü Nūn içün ki itdi ġazā Tįġ śalup kāfire ķıldı cezā (54a, 15)

2.3.1.11.8. Ezan, Duâ

Ezan, Müslümanlara namaz vaktini bildirmek ve onları namaza çağırmak için yapılan dâvettir.282 Aşağıdaki örnekte Hz. Süleymân ve Zâhid ezan okunduktan sonra berâber namaz kılmışlardır:

…serįr-i Süleymānį üzerinde cāmiǾi Süleymānįde öyle vaķtį yetişüp eźān (5) oķundı oķunup tamām olunca zāhid iş işlemedi müǿeźźin Allāhu ekber didükde ġalbįr elinde idi (6) ber-ķarār sābıķ ŧutdı eźān āħir olıcaķ ġalbįri yire ķoyup duǾa-i eźān oķuyup el yüze sürdi andan (7) dönüp Süleymān Ĥażretine Ǿaleykumüǿs-selām Ǿaleykumüǿs-selām diyüp iki kerre selāmın alup (8) ħaber virdi andan ibrįk götürdi Süleymān Ĥażreti Ǿam āb-dest aldı ve kendü daħı Ĥażret-i Süleymān Ǿam imāmlıķ (9) idüp öyle namāzın ķıldılar namāzdan niyāzdan fāriġ olıcaķ…(60a, 4-9)

Allah’a yalvarma, yakarış olan duâ, bir şeyin olmasını ya da olmamasını Allah’tan istemektir. Duâ, sıkıntıda kalanların, dert ve ihtiyaç sâhiplerinin kurtuluş makamıdır.283 Eserde duâ kelimesi sıklıkla anılmıştır. Müşkil bir durumdan kurtulmak ya da bir şeyin olması için dâima Allah’a duâ edilmiş ve edilen duâlar Allah tarafından genellikle kabul edilmiştir. Örneğin metinde Hz. Süleymân, günah işlemiş olan bir meleğin günahlarının affedilmesi için Allah’a duâ etmiş, Allah da Hz. Süleymân’ın duâsını kabul edip meleği affetmiştir (72a, 19-21; 72b, 1-14). Bir başka örnekte şeytanın elinde esir olan Sâm, Allah’a gönülden niyaz edip kurtuluş için Allah’tan yardım dilemiştir (106, 1-4).

281 İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük 3 O-Z, 4. bs., Kubbealtı Yayınları, İstanbul, 2011, s.

3530.

282 İsmail Parlatır, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Yargı Yayınevi, Ankara, 2006, s. 428.

Zâhitler ve âbitler dâima Allah’a duâlar ederken irfan sâhipleri ise hamd ve senâ etmişlerdir:

DuǾāñı vird ider zühhād ü Ǿubbād

Śenāñı źikr ider Ǿirfān-ı mevcūd (71a, 3)

Firdevsî-i Rûmî eserini okuyacaklardan kendisini Fâtiha ile yâd etmelerini istemiştir:

Lįk sizden bu durur maķśūd pes

Fātiĥayla yād idesin her nefes (111b, 21)

Diğer bir örnekte Firdevsî-i Rûmî kendisine hayır duâ edenlerin mekânının cennet olmasını dilemiştir:

Kim ider Firdevsiye ħayr duǾā

Ĥaķ maķāmın ķıla anuñ dārüǿs-selām (13a, 21)

2.3.1.11.9. Kâbe

Müslümanların kıblesi, kutsal ziyâret yeri olan Kâbe284, ilk olarak Hz. Ȃdem tarafından inşâ edilmiş, Nûh Tûfanı’nda her yer su ile kaplanmadan önce göğe kaldırılarak cennetteki yerine konmuştur.285 Daha sonra ise Hz. İbrâhim ve oğlu Hz.

İsmâil tarafından inşâ edilmiştir.286 Eserde Beytüʼl-Maʻmûr, Beytüʼl-Haram adlarıyla da anılmıştır. Kâbe, kutsal ziyâret yeri anlamının dışında sevgilinin mahallesi olarak da ele alınmıştır.

Kâbe-i kûy; sevgilin mahallesi, kapısı, eşiğidir. Firdevsî-i Rûmî sevgiliye seslenerek

“Ey sevgili, senin Kâbe-i kûyunu ziyaret ettiğimden beri Süleymânın mülkü bana lâzım değildir.” der:

KaǾbe-i kūyuñ nigārā dil ziyāret ideli

Dergehüñ terk idüben milk-i Süleymān istemez (82b, 7)

Merve ve Safâ, Kâbe yakınında bulunan iki tepedir. Hac farîzası için bu iki tepe arasında yedi kez gidip gelmek gerekir.287 Aşağıdaki örnekte Firdevsî, sevgilinin

284 Kurnaz, a.g.e., s. 67.

285 Kurnaz, Hayâlî Bey Divanının Tahlili, s. 67.

286 Pala, a.g.e., s. 245.

287 Harun Tolasa, Ahmet Paşaʼnın Şiir Dünyası, 2. bs., Akçağ Yayınları, Ankara, 2001, s. 64.

gönlünü Merve tepesinden daha üstün görüp sevgilinin Kâbe-i kûyunu tavaf etmenin en yüce mertebe olacağını ifâde etmştir:

KaǾbe-i kūyuñ ĥarimįn dil ŧavāf itmek diler

Merve ĥaķķı zįra yoķdur anca Ǿālį-mertebe (129b, 15) 2.3.1.11.10. Oruç

Savm ve rûze kelimeleriyle de anılan oruç, İslâm’ın beş şartından biridir. Eserde Hz Süleymân’ın her gün oruç tuttuğu zikredilmiştir:

…śoñra Süleymān Ĥażreti Ǿaleyhiǿs-selām günde iki zenbįl (12) örerdi śatup behāsını arpaya virüp kendü mübārek el ile ögidüp un idüp nār aġacın yaķup (13) kül idüp arpa ķurśaśına ķatuķ ķılup gündüzin śāǿim gice ķāǿim olup her gün oruc ŧutardı (71b, 11-13)

Zâhid-i Fenâyi de Hz. Süleymân gibi her gün oruç tutmuş, bir hurma ile de iftar etmiştir:

…Süleymān nebį eyitdi yā zāhid-i Fenāyi (6) benüm Ǿādetümdür her gün oruc dutaram ve giceyle arpa ķurśın ifŧār iderem…(15a, 5-6)

2.3.1.11.11. Günah, Tevbe

Allah’ın emirlerine ters düşen ve dine göre suç sayılayan işlere günah288, bu suçları

Allah’ın emirlerine ters düşen ve dine göre suç sayılayan işlere günah288, bu suçları