• Sonuç bulunamadı

1. KONU

1.2. PSİKANALİZ VE EDEBİYAT

2.1.1. Hareketin Ortaya Çıkışı ve Kaynakları

2.1.1.3. Yerel Kaynakları

Geçmişte oluşturulan edebî birikimlerin toplamı olan edebiyat geleneği, dinamik ve süregelen bir unsur olarak yeni eserlerin oluşumunda önemli bir kaynaktır. Dönemin sosyal ve edebî ortamına bir tepki halinde geliştiği kabul edilen İkinci Yeni hareketinin en çok tartışılan yönlerinden birisi de gelenekle ilişkisi olmuştur. Cevat Akkanat “Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri” isimli tezinde, İkinci Yeni hareketini, gelenekle kurduğu bağ açısından incelemiştir. Akkanat, bu ilişkiyi Türk edebiyatında Batılılaşmayla birlikte gelişen gelenekten kopuş süreci dâhilinde değerlendirmiştir. Ona göre Batılılaşmayla birlikte oluşan“redd-i miras zihniyeti”yle

104

(Akkanat, 2000: 241) geçmişte oluşturulan birikim, politik kaygılar da güdülerek sürekli dışlanmaya, yok edilmeye çalışılmıştır.

Bir geleneğimizin olup olmadığı, varsa ne olduğu, geleneğe bağlanmanın niteliği tartışması edebî çevrelerde sürekli gündemde yer alan bir konu olmuştur. Tartışma geleneğe bağlananlar ve geleneği reddedenler şeklinde oluşan bir gruplaşma etrafında devam etmiştir. Cevat Akkanat’a göre 1950’lerden itibaren şair ve yazarların geçmişteki köklü birikiminden de faydalanabileceği fikrine yaklaştıkları görülür. (Akkanat, 2000: 241) İkinci Yeni’nin gelenekle kurduğu ilk ve en önemli bağ, “her yönüyle tıkanan Garip şiirini yok etmesi ve edebiyatımızda

tekrar şiiryete ve edebiyat içi kültüre dönme hamlelerini gerçekleştirmesi” (Akkanat, 2000: 242) olmuştur. Akkanat; İkinci Yeni’nin kapalı ve soyut oluşu, dize kurma

anlayışı, kelimelerle oynamaya meyletmesi, şekli ön plana çıkarışı bakımından Divan şiirine yakın durduğunu ama bunun gelenekçilik, geleneğe bağlılık olarak yorumlanamayacağını belirtir. “İkinci Yeni hareketini şiirimizde oluşan bir nevi

‘neo-clasism’ olarak isimlendirmemiz de doğru olmaz.” (Akkanat, 2000: 242) der.

Cevat Akkanat, İkinci Yeni şairlerini bir geleneğe ilgisiz kalanlar, daha çok halk şiiri geleneğinden faydalananlar ve Divan şiiri geleneğinden faydalananlar şeklinde üç kategori altında değerlendirir. Buna göre Ece Ayhan ile Edip Cansever’in gelenekle neredeyse hiçbir bağı yoktur. Cemal Süreya daha çok geleneğin halk şiiri koluyla içli dışlı olmuş, bu birikiminden aldığı bazı unsurları kendi şiirlerinde kullanmıştır. İlhan berk, Turgut Uyar ve Sezai Karakoç ise son kategoride yer alır. Akkanat, bunlarla birlikte şairlerin gelenek karşısındaki çelişkili tavırlarının dikkat çekici olduğunu belirtir. Şairlerin bir kısmı, fiilen faydalandıkları halde, kimi zaman geleneği reddeder bir görünüm sergilemişlerdir. Bunların içinde gelenekle sürekli bir uyum içinde kalan tek isim, Sezai Karakoç olmuştur. Karakoç, geleneğin özüne sıkı sıkıya bağlı kalmasını bilmiş, onun muhtevaya ait yönünü de güçlü bir şekilde sürdürebilmiştir. (Akkanat, 2000: 242-243-244)

Ebubekir Eroğlu, Modern Türk Şiirinin Doğası isimli kitabında İkinci Yeni’nin gelenekle ilişkisiyle ilgili fikirlerini ortaya koymuştur. Geleneği “bugünkü

söyleyişin, bugünkü ritmin bir çırpıda görülebilen geçmişi” (Eroğlu, 2005: 11)

105

kültürümüzün sahip olduğu edebî değerlerin kullanılmasının istenmeyen bir durum olduğunu ifade eder. O dönemde eski şiirden faydalanmak, kültürel zenginliğin artması şeklinde anlaşılmamıştır. (Eroğlu, 2005: 50) Eroğlu’na göre kültürümüzü yakın bir geçmişe dayandırmaktan kaynaklanan bu tutum, çelişkili bir durum yaratmıştır. “Kültürümüze başlangıç olarak en yakın noktanın gösterilmesini yeterli

bulanlar bile ‘köklü bir şiir geleneğimiz olduğu’nu belirtmekten geri durmamıştır.” (Eroğlu, 2005: 51) Bu tavır, “temelsiz olmadığımıza dair bir duyguyu ayakta tutmaya” yarayan (Eroğlu, 2005: 51) psikolojik bir ihtiyaca işaret eder.

Olumsuz tavrın zamanla değiştiğini ama sonrasında da modern öncesi ögelerin kullanılmasına yönelik başka sorunların ortaya çıktığını belirten Eroğlu, İkinci Yeni’nin gelenekle ilişkisi için “(…) edebiyat içi kültüre önem veren bir

kanaldadır.”(Eroğlu, 2005: 50) değerlendirmesini yapar. Bu noktada, İlhan Berk ve

Turgut Uyar’ın tutumu, farklı bir şiir dili arayışından ziyade aynı şiir dili içindeki çeşitlemelere besin sağlamak amacı taşır. Eski şiirle kurulan bağ, daha çok yararlanma boyutunda, deney yapma şeklindedir. Eroğlu, oluşumun temsilcileri içinde eski şiirin dünyasıyla kurduğu ilişki açısından Sezai Karakoç’un farklı bir yerde durduğunun altını çizer. (Eroğlu, 2005: 51)

Ebubekir Eroğlu’nun İkinci Yeni’nin gelenekle ilişkisinde değindiği dikkat çekici bir diğer konu da eski kültürden ister istemez bir kopuş yaratan eski yazının terk edilmesiyla ilgilidir. Eroğlu, 1950’lerin yalnız şairler değil okurlar bakımından da eski yazıyı bilmeyen ilk kuşağı getirdiğini belirtir. Bu nesil, eski yazıyı eğitimleri içinde öğrenmeden yetişen ilk edebiyat kuşağıdır. Eroğlu’na göre bu durum, ileriki yıllarda büyük ölçekle yaklaşılması gereken konulara girebilmedeki yetersizliğin sebeplerinden biridir. (Eroğlu, 2005: 43)

Asım Bezirci, İkinci Yeni’nin yararlandığı yerli kaynakların sayılı olduğunu, bu kaynaklarla doğrudan doğruya bir bağlantılarının olmadığını belirtir. Ona göre İkinci Yeni şairlerinin şiirlerini geliştirmesinde, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “soyuta

kaçan, karıştırımlara başvuran, çağrışımlarla beslenen, olaydan, düşünceden çok imgeye yaslanan ve güç anlaşılan şiirleri” (Bezirci, 1996: 42) etkili olmuştur.

Bezirci, Ahmet Haşim’in şiir anlayışıyla İkinci Yeni’nin birkaç noktada yakın düştüğünü söyler. Şiirde konunun, hikâyenin, anlamın önemsenmemesi; düşüncenin

106

yerine imgenin, usun yerine duygunun konulması; düzyazı ve konuşma dilinden uzaklaşma; güç anlaşılma ve kapalılık benzer özellikleri arasında sayılabilir. Nitekim İlhan Berk de çoğu kez, Ahmet Haşim’e yakınlık duyduğunu, İkinci Yeni ile onun şiiri arasında ortaklıklar bulunduğunu belirtir. Bezirci, bunların yanında, Alemdağ’da

Var Bir Yılan eseriyle gerçeküstücülüğe yönelen Sait Faik’in ve Şişedeki Adam

eseriyle soyut, değiştirimli bir anlatımı deneyen Feyyaz Kayacan’ın da etkisinden söz edilebileceğini belirtir. (Bezirci, 1996: 42-43)

Asım Bezirci, Birinci Yeni’nin başlattığı “gelenekten kopma, geleneği yıkma

eylemi”nin (Bezirci, 1996: 144) İkinci Yeni ile en uç noktaya vardığını öne sürer.

İddiasını Cemal Süreya’nın şu sözleriyle destekler:

“Orhan Veli’yle birlikte eskiyle olan gelenek bağı kopmuştur. Gerçi Garipçilerin çattıkları, yıkmaya çalıştıkları bir gelenek vardı. Ama asıl kopuş bizim kuşakla başlamıştır. Bizim kuşakla şair, eski şiir geleneğinden bütün bütüne sıyrılmakla kalmamış, aynı zamanda dil devriminin getirdiği hızlı evre içinde yerleşik dil değerlerini de yitirmiş ya da onlardan vazgeçmek zorunluluğunu duymuştur. Geleneksizlik bu dönemde öyle bir sınır duruma gelmiştir ki her şiirin geleneği neredeyse hemen biraz önce yazılmış başka bir şiirin dil değerinden ibaret olmuştur.” (Bezirci, 1996: 143-144)

Bezirci’ye göre tutarsız ve çürük bir poetika yürüten İkinci Yeni şairleri, şiirsel gelenek ve yapı karşısında takındıkları aykırı tavır yüzünden açtıkları çığırda başarısız olmuştur. Onların Divan şiirine dönmelerinin temelinde geleneği, şiiri yıkma çabalarının sonuçsuzluğu yatar. Asım Bezirci, şairlerin Divan edebiyatı karşısındaki tutumlarının da tutarsız olduğunu ekler. Örneğin Turgut Uyar ve İlhan Berk başlangıçta Divan şiirini dışlamış sonrasında ise bu şiirden yararlandıklarını ortaya koyan eserler yazmışlardır. Turgut Uyar gazeller, kasideler, naatlar, münacaatlar yazıp Divan isimli eserinde toplamış; ardından İlhan Berk Âşıkane’deki gazelleriyle onunla aynı yolu izlemiştir. (Bezirci, 1996: 149)

Bezirci, İkinci Yeni’nin Divan şiirine benzeyen yönlerini ve farklı noktalarını karşılaştırır. Benzerlikleri şöyle sıralar: halka, onun yaşamına, edebiyatına ve kültürüne sırt çevirme; toplumsal gerçeklere, sınıfsal çelişkilere, siyasal olaylara

107

uzak durma; seçkinci olma, mutsuz çoğunluğa değil mutlu azınlığa, seçkin aydınlara seslenme; konuşma dilinden ayrılma; içerikçe, anlayışça devrimci bir eğilim taşımama; us ve düşünceden çok imge ve duyguya yaslanma; soyutlamaya önem verme; halkça anlaşılmasının çok zor olması. (Bezirci, 1996: 40-41)

Asım Bezirci farklılıkları için ise şu özellikler üzerinde durur: Divan şiiri yerleşik kalıplara mazmunlara dayanır, İkinci Yeni’de kalıplara rastlanmaz; Divan şiiri aruz ölçüleri ile kurulur, uyaklıdır, İkinci Yeni ölçü ve uyağı ilke olarak benimsemez; Divan şiiri gelenekçidir, İkinci Yeni geleneği umursamaz; Divan şiiri belirli koşuk türlerini izler, İkinci Yeni’nin böyle bir yapısı yoktur; Divan şiiri düzenlidir, sıkı kuralları bulunur, İkinci Yeni çokluk düzenden, kuraldan kaçar; Divan şiiri İran edebiyatından, İkinci Yeni ise Batı edebiyatından etkilenmiştir; Divan şiiri Osmanlıcayı kullanır, İkinci Yeni ise Türkçeye, en çok da öz Türkçeye yaslanır; Divan şiiri anlamsız değildir, İkinci Yeni ise çoğunlukla anlamsızlığa yönelir; Divan şiiri bilenlerce kolay anlaşılır, İkinci Yeni ise güç anlaşılır; Divan şiiri İslam ideolojisinden kaynaklanır, İkinci Yeni ise hiçbir ideolojiye bağlanmaz. Asım Bezirci bu karşılaştırmanın sonunda Divan şiiri ile İkinci Yeni arasındaki uzaklıkların yakınlıklardan daha çok ve büyük olduğu değerlendirmesini yapar. Divan şiiri ve İkinci Yeni ayrı çağların ve çevrelerin ürünüdür. Birtakım benzerliklerine karşın İkinci Yeni’yi Divan şiirinin aynısı ya da uzantısı saymak doğru değildir. (Bezirci, 1996: 40-41)