• Sonuç bulunamadı

1. KONU

1.2. PSİKANALİZ VE EDEBİYAT

1.2.5. Psikanaliz ve Şiir

Psikanaliz, bir konuşma tedavisi olarak dili araç niteliğinde kullandığı için edebiyatla büyük bir ortak noktaya sahiptir. Histeri üzerine incelemelerinin daha çok kısa hikâyeye benzediğini söyleyen Freud, Wilhem Fliess’a yazdığı mektuplarda Sofokles ve Shakespeare’den esinlediğini yazar. Adam Phillips, Hep Vaat Hep Vaat isimli edebiyat ve psikanalizle ilgili denemelerinde, Freud’un bu sözlerinden hareketle, psikanaliz teorisinin kulağa kimi zaman edebiyat gibi gelen bir bilim olduğunu söyler. (Phillips, 2007: 21)

Psikanalizin şiirle ilişkisi, birçok teori ve yoruma konu olmuştur. Freud

Uygarlığın Huzursuzluğu’nda, iki temel içgüdü olarak gördüğü cinsellik ve kendini

sürdürme hakkındaki ilk tanımlarını, Schiller’den aldığını söyler. “Bana ilk ipucunu

dünyanın mekanizmasının ‘açlık ve sevgi’ tarafından bir arada tutulduğunu yazan filozof-şair Schiller verdi.” (Phillips, 2007: 23) der. Phillips’e göre Freud, şairden

aldıklarından minnet ve hayranlıkla söz etse de şairin derin psikolojik hakikatlere görünüşte kolayca erişmesinden de keyifsizce hatta kıskançlıkla bahseder. Goethe’yle ilgi yazdıklarında da aynı duygular içerisinde olduğu görülür. Faust’tan birkaç dize alıntıladıktan sonra, Freud şöyle yazar:

“Kimi insanların, biz diğerlerinin acı veren şüpheler ve ardı arkası kesilmeyen denemelerle ulaşmak durumunda olduğu en derin içgörüleri kendi duygularının girdabından hiç de çaba göstermeden çekip çıkarma becerisine sahip olduklarını fark ettiğimizde, iç geçirmeye pekala hakkımız vardır.” (Phillips, 2007: 23)

Şairin içgörüsüyle elde ettiği şeye, analist zahmetli bir çalışmayla varır. Diğer bir deyişle psikanalistin kendi bilimsel yöntemi aracılığıyla ulaştıklarına şair bir şekilde şiiriyle ulaşır. Freud’a göre şair, derin içgörü yetisiyle bir analist için

85

kıskanılacak biridir. İngiliz analist Ella Sharpe’ın “Gerçek şair, sezgisel bir

psikologdur.” (Phillips, 2007: 23) sözü Freud’u onaylar.

Şairler ve psikanalistlerin ortak amacı temelde aynıdır, farklı araçlar kullanarak bu amaca ulaşırlar. “Anlam”a olan inancı, sözcüklere olan güveni kuvvetlendiren şair, analist için bir ben-idealidir. (Phillips, 2007: 25) Psikanalist de aynı doğrultuda analize gelen hastanın sözcüklere olan güvenini yeniden tesis etmeye çalışır. Öte yandan Phillips’e göre şair kimliği, insanlar için değer verilen bir iç nesnedir. Çok kez özgürlük ve bağımsızlık fantezileriyle ilişkilendirilir. Şair, “(…)

kendi kendine oluşumun, bireyselliğin, üslup aracılığıyla özel bir mertebeye yükselmiş farklılığın ilahlaştırılmasıdır.” (Phillips, 2007: 36) Phillips, psikanaliz

ekollerinin birleştirdiği tek noktanın şiirsel olanı ayrıcalıklı tutmak olduğunu belirtir. Yaratıcı sanatçı figürü, Freud ve ilk analistler tarafından psikanalizin kapsamı için bir tür sınır faktörü olarak kullanılmış, analistin kendisini karşısında tanımlayabileceği biri olarak görülmüştür. Sanatçı analitik yönteme karşı hem bir meydan okuma, bir tahrik hem de belirli bir alçak gönüllülük ve kendi kendinden şüphe duyma vesilesiydi. “Psikanalitik bir bakış açısından, yaratıcı sanatçı hem

anlaşılamıyor hem de şeyleri anlaşılamayacak bir tarzda biliyordu.” (Phillips, 2007: 91) Sanatçı, sanki kendi adını taşıyan ve bilinemeyecek kadar esrarengiz olan gizli

bir yönteme sahiptir.

Freud yaratıcı yazıyı gündüz düşü gibi görmüştür. Bunlar, çocukluktaki oyunların bir devamıdır ve onların yerini tutar. Çocuk oyunları ise Freud’a göre düşler gibi çocuğun cinsel isteklerinin üstü örtülü bir temsilidir. Yaratıcı yazarı, düş gören kişi ya da oyun oynayan çocuktan ayırt eden tek şey, kabul görmeyen arzuları paylaşılabilir bir biçime sokmanın yolunu bulmuş olmasıdır. Bu tür fantezileri öğrendiğimizde tiksinir ya da en azından etkilenmeyiz. Ama yaratıcı yazar, onun kişisel düşleri olarak aldığımız şeyleri anlattığında büyük bir haz duyarız. (Phillips, 2007: 26)

Gündüz düşleri, ödipal nedenlerden ötürü suçluluk ve utanç yüklüdür. Buna karşılık şiir bilinçdışı arzularımızı bizim için sadece kabul edilebilir değil, aynı zamanda pozitif anlamda haz verici kılar. Phillips bu doğrultuda şiir sanatı için “ (…)

86

toplum içerisinde mutlu bir şekilde aykırı olma, normalde saklı olan duyguları bilinir kılma sanatıdır.” (Phillips, 2007: 27) der. Phillips’e göre Freud’un şiir sanatını rüya

çalışması ve çocuk oyunuyla eş anlamlı hale getirmesi, şair olmaya özenmemiz gerektiğini değil; istesek de istemesek de şair olduğumuzu göstermektedir. Dolayısıyla psikanaliz için şiir bilimi ya da daha ziyade insanlık şiirini bilim diliyle sunma çabasıdır denilebilir.

Freud’un,“Benden önce şairler ve filozoflar zaten bilinçdışını keşfetmişti, ben

yalnızca bilinçdışının incelenmesini sağlayacak bir bilimsel yöntemi keşfettim.” (Phillips, 2007: 28) açıklaması da bu anlamada dikkat çekicidir. Şairler, filozoflar ve

psikanalistler bilinçdışıyla farklı bir ilişki kurar. Şair, bilinçdışını başka bir ifade ile büyük şiirin kaynağını sezgisel bir şekilde kavrar. (Phillips, 2007: 33) Öte yandan, birçok kişi için bilinçdışı ve şiir arasında derin bir ilişki vardır. Phillips, bu kişiler için şiirin bilinçdışının işareti olduğunu belirtir. (Phillips, 2007: 37)

Phillips’in bahsettiği bir diğer konu, Bion’un sözünü ettiği “negatif yetenek” kavramıdır. Negatif yetenek, “olgu ve nedenlerin peşinden ısrarla gitmeden

belirsizlik, gizemlilik ve şüphe içinde olabilme yeteneği” dir. (Phillips, 2007: 39)

Bion, Keats’ın kardeşlerine yazdığı bir mektuptan aldığı negatif yetenek kavramıyla ilgili şunları söyler: “Zihnin yeteneği bilinçdışının yeteneğine bağlıdır-negatif

yetenektir. Boş yere tahammül edememek kullanılabilir yer miktarını sınırlar.” (Phillips, 2007: 39) Bion; Keats ve Shelly ile ilgili olarak bu şairlerin sıradan

terimlerle tarif edilemeyecek kadar korkutucu ve güçlü duygular uyandıran meçhule dair farkındalıklarını yazıya dökme hususunda, kendi kişisel yöntemleri olduğunu söyler. (Phillips 2007: 39)

Psikanaliz, öz-bilgiye ulaşmak için bir yöntemdir. Benliğin belirli bir oranda bilinebileceğini ve bu bilginin işimize yarayabileceğiyle ilgili varsayımlar ortaya koymuş; öz-bilginin edinilmesinin yaşamlarımızı ilerletmek için kilit bir öneme sahip olduğunu savunmuştur. Şiir okuma ve yazma da öz-bilginin hizmetinde kullanılabilir. Ama tıpkı diğer edebiyat türleri gibi şiir de kendisini bunu yapan bir sanat gibi tanımlamaya ihtiyaç duymaz. Şiirin başka kullanımları ve esinleri olabilir. Bunlardan biri de ahlaki değerin ve hatta bu tür bir bilginin varlığının sorgulanmasıdır. Şair J. V. Cunningham bu konuda, “Edebiyat incelemesi sıradan

87

anlamıyla kendimize dair anlayışımızın artırılmasına yönelik değildir. Daha ziyade nasıl normalden farklı bir şekilde düşünebileceğimiz ve hissedebileceğimizi görmemizi sağlamaya yöneliktir.” (Phillips, 2007: 47) diye yazar. Psikanalize göre,

normalden farklı düşünmek ve hissetmek öz-bilginin farkında olmaya dayalıdır. Bu anlamda şiir dili, bir tür öz-bilgi ya da bu bilgiyi üretme biçimidir denilebilir.

88

İKİNCİ BÖLÜM

İKİNCİ YENİ ŞİİRİ VE BU ŞİİRİN PSİKANALİTİK YÖNTEMLE

YORUMLANABİLME ZEMİNİ

2.1. İKİNCİ YENİ AKIMI

1950’li yıllarda ortaya çıkan İkinci Yeni hareketi, şiir tarihimizde en önemli oluşumlardan biridir. Dönemin geçerli, alışılmış şiir anlayışında keskin bir değişime neden olan hareket yarattığı büyük etkiyle beraber edebiyat çevrelerinde en fazla tartışılan konulardan olmuştur. Bu oluşum, şiire getirdiği yeni söylem, yapı ve teknik kullanımlarla birlikte dünyaya ve insana farklı bir bakışın önünü açmıştır. Birinci Yeni sayılan Garip’ten ayrı bir şiir arayışının ürünü olan hareketin, Mehmet H. Doğan’ın tespitiyle, “yol açıcı” (Doğan, 2008 : 30) temsilcileri Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever, İlhan Berk, Ece Ayhan ve Sezai Karakoç’tur. İkinci Yeni bu şairlerin, 1950’lerin başlarında, Yenilik, Yeditepe, Pazar Postası dergilerinde yayınladıkları şiirlerle başlamıştır. (Doğan, 2008 : 173) Tezin bu bölümünde, İkinci Yeni şiirini hazırlayan toplumsal koşullar ve edebî ortam, hareketin yerel ve Batılı kaynakları ile diğer sanat ve felsefe dallarıyla ilişkisi hakkında bilgi verilecektir. Daha sonra ise İkinci Yeni şiiri üzerinde psikanalitik bir okuma yapmanın olanakları üzerinde durulacaktır.