• Sonuç bulunamadı

1. KONU

1.2. PSİKANALİZ VE EDEBİYAT

2.1.1. Hareketin Ortaya Çıkışı ve Kaynakları

2.1.1.2. Edebî Ortam

Toplumsal koşulların etkisiyle birlikte Garip şiirinin açtığı çığırda ortaya konulan kötü örneklerle şiirin içene düştüğü bunalım, maruz kaldığı tıkanıklık İkinci Yeni’nin ortaya çıkmasındaki en önemli etkenlerden biridir. 1950’li yılların başlarında “Türk şiirindeki geleneksel sesi ve biçimi yıkan, geçmişten gelen verili

değerleri neredeyse tümüyle inkâr eden ve özellikle ‘küçük insan’ tipinin, daha bilinen bir ifadeyle işçi sınıfının şiiri olmayı amaç edindiğini poetikasında dillendiren, birçok örnekte bu iddiayı pratiğe döken Orhan Veli ve arkadaşlarının şiiri”nin (Doğan, 2008: 224) modası geçmeye başlamıştır.

100

Dönemin şiir ortamını değerlendiren Mehmet H. Doğan, 1954-55 yılları sanat dergilerine dikkatli bir gözle bakıldığında, şiirin zayıfladığının görüleceğini belirtir. Bu yıllarda, Orhan Veli’nin daha 1949’da genç şairlerin dikkatini çektiği tehlike, elle tutulur bir gerçeğe dönüşmüş; şiir deyince yalnız küçük olayların basit, alelade bir dille anlatılması akla gelir olmuştur. Dergi sayfalarını Garip akımının sıradan kopyaları doldurmuştur. Şiiri “bulutlardan, metafizik uykulardan, küçük adamların

arasına, mahallelerin daracık sokaklarına indir”me (Doğan, 2008: 18) gayesiyle

yola çıkan Garip, bir yandan değişen toplumsal koşulları kucaklayamaması yüzünden diğer yandan çoğalan güçsüz taklitçileriyle miadını doldurmuştur.

Edip Cansever, Yeditepe dergisinde İkinci Yeni ile ilgili sorulara verdiği yanıtta, akımın doğuşunu hazırlayan sebeplerle ilgili şunları söyler:

“Garipçilerin toplumculuk anlayışları, şiir ölçüleri, aşırı yalınlıkları, öz bütünlüğüyle nükte tutkunlukları, salt günlük insanı konu olarak seçmeleri, en önemlisi de ‘halkın dilini, halkın beğenisini bulmak’ eğilimleri yeni şiirden çok uzaklarda duruyor şimdi. Çünkü halk diline bunca yaslanmanın, düz yazıyla şiir dilinin daha ayrı, daha olanaklı bir dil olduğunu unutmanın, onları nasıl bir çıkmaza soktuğu iyice biliniyor artık. Gerçi insanın hayal dünyasından hayattaki yerine aktarılması da onların bu çabalarıyla gerçekleşmiştir. Ne var ki sonunu getiremediler bu işin; saplantılarından, tek yönlülüklerinden kurtulamadılar.” (Cansever, 1997: 46)

Cansever’e göre buna rağmen İkinci Yeni’yi doğrudan doğruya bir tepki şiiri olarak görmek doğru değildir. Garipçilerin getirdiği yenilik, İkinci Yeni için bir gelenek olmuştur. Onlar olmasaydı, böylesi geniş ve sağlam bir şiir ortamı da yaratılamazdı. Garipçilerin halkın dilini, halkın beğenisini bulmak çabaları yanlış değildir, o zaman için gereklidir. Ama değişen koşullar, düşünceler yeni bir dili gerektirmiştir. (Cansever, 1997: 46)

Garip şiirinin ekseninden çıkarak yeni arayışlara yönelen şiir, 1956 yılına kadar genellikle Yeditepe dergisi çevresinde gelişir. Geçiş döneminin bütün özelliklerini taşıyan bu şiirler, bir kopuşa işaret eder. Cemal Süreyya’nın “Gül” (1954), “Güzelleme” (1954), “Üvercinka” (1955); Edip Cansever’in,

101

“Radyoaktivite” (1955), “Yerçekimli Karanfil” 1956); İlhan Berk’in, “Paul Klee’de Uyanmak” (1955), “Ağır Ot” (1956) ve Turgut Uyar’ın, “Eski Kırık Bardaklar” (1956), “Göğe Bakma Durağı” (1956) şiirleri yeni bir dönemin başladığını gösterir. (Doğan, 2008: 19-20)

Turan Karataş, İkinci Yeni’nin ilk belirtilerini sadece Yeditepe dergisinde yayımlanan şiirlerle sınırlamanın yanlış olduğuna dikkat çeker. Bu şiirlere, Sezai Karakoç’un 1953-54 yılları arasında İstanbul dergisinde yayımlanan şiirlerini de eklemek gerektiğini belirtir. Şairin “Şehrazat”, “Karayılan”, “Kar” şiirleri de İkinci Yeni’nin ilk örnekleri arasında yer alır. (Karataş, 2008: 225) Hızlı bir değişimin göstergeleri olan bu şiirler, Garip şiirinden ayrılışın ilk tohumlarıdır. “(…) eski

şiirdeki söyleyiş rahatlığını bozmak, bir yerinden dinamitlemek onu, okuyucuyu eda’nın tıkır-tıkır rahatlığı içinde uyuşmaya bırakmamak, sarsmak” (Doğan, 2008: 20) bu şiirlerin ortak eğilimidir.

Diğer eleştirmenlerle aynı doğrultuda, hareketin ortaya çıkmasında Garip şiirinin aşınmasını, tıkanmasını gösteren Asım Bezirci, farklı bir noktaya dikkat çeker. Ona göre İkinci Yenicilerden önce Garip akımına savaş açan Attila İlhan’dır. Şiirlerinde imgeye, duyguya, müziğe, edebî sanatlara yer veren İlhan, Garipçilerin ilkelerini çiğnemiştir. Onun bireysel yanı ağır basan şiirlerinde, yeni bir ses ve deyiş arayışı içinde olduğu fark edilir. Asım Bezirci, bu durum göz önünde bulundurulursa sonradan İkinci Yeni diye adlandırılan ve özcü çizgisinden uzaklaştırılan, saptırılan yeni şiirin ilk öncülerinden birinin Attilâ İlhan olduğunu öne sürer. (Bezirci, 1996: 58)

Dönemin şiir ortamını Atilla İlhan toplumcu sanat anlayışı cephesinden değerlendirir. Ona göre söz konusu yılların “soğuk savaş” ortamı, Mavi hareketini tehlikeli sayıp gelişimini engellemiştir. Aksine İkinci Yeni hareketi desteklenmiş, bu şiir dönemin “resmi şiir”i olmuştur. (İlhan, 1996: 197) Attila İlhan, bu yıllarda şiirin içinde bulunduğu çıkmazla ilgili olarak şu düşünceleri öne sürer:

“Garipçiler ‘kelam sanatı’ kafasıyla özcü şiire gitmeye kalkışmış; kısa bir deneme, birkaç rastlantı iyi şiirden sonra ışıltılarını kaybetmişlerdi: ‘ikinci yeni’yse

102

tersini denedi bunun, özcü hatta toplumsal bir şiir tutumuyla biçimcilik yapmak istedi; yanıldı.” (İlhan, 1996: 234)

Garip şiiri, biçimci bir tavırla özcü hatta toplumcu şeyler vermeye kalkıştığından çıkmaza girmiştir. İmgesel şiir tutumuyla onun yerine geçen İkinci Yeni şiiri ise toplumsalcı, gerçekçi bir tavır sergilemeyerek tam tersi bir çıkmaza sürüklenmiştir. Attila İlhan “Maskeli Beşler” yazısında aynı konuya şu şekilde değinir:

“(…) imgeye yaslanmadan özcü sanat yapmak nasıl biçimciliğin elleri üstünde yürümesiyse (Bkz. Orhan Veli Takımı. Son Mavi) imgeyi toplumsal ya da bireysel özünden ayrı ve bağımsız ele almaya kalkışacak bir sanat tutumu da öylece biçimciliğin önde gidenidir.” (İlhan, 1996: 92)

İlhan’a göre her iki hareket de estetik bileşimi belirli bir toplumsal, bireysel içlemin imgelerle deneyimlenmesi şeklinde almamış; bunu, belli bir içerikten ayrı, dilin olanaklarının süslemeci bir mantıkla işlenmesi olarak almıştır. Bu yönelim, şiir söylemek değil; “şiir yapmak”tır. Bu tutumuyla İkinci Yeni “imge mekanizmasını boşa işletmek” yanlışına düşmüştür. (İlhan, 1996: 93)

İkinci Yeni şairleri, 1960’tan sonra ayırıcı özelliklerini daha da belirginleştirerek kendilerine özgü şiir dünyalarında yol almıştır. 1960 ihtilaliyle başlayan toplumsal süreçte tartışmalar, şiirin sorunlarından toplum sorunlarına kayar ve İkinci Yeni daha çok bu bağlamda gündeme gelir. Cemal Süreya, Papirüs’te yayımladığı “Turgut Uyar’ın Girişimi” başlıklı yazısında geçmişi şöyle değerlendirir:

“İkinci Yeni için yapılan tanımlamalar, hem biraz erken hem de çoğu doğru olmayan öğelere göre yapılmıştır. Daha ilk günlerde tanımlamaya geçilmiştir. O sıra İkinci Yeni ne olduğuyla değil, ne olmadığıyla beliren bir şiirdi. Oysa birçok genç şair, şiirin kendisinden değil, yapılan tanımlamalardan çıkarak yazmaya başladı. Üstelik yeni şiir tutumunu getiren bütün öncülerin ortak etkileri de bunların üstünde kurulmuş bulunuyordu. Bu arada öncüler arasında da elbet etkiler, karşı etkiler oldu. Ama İkinci Yeni ile ilgilenen yazarlar bu hareketi anlatırken o ortak özellikleri şemalarına döken ikinci sınıf şairlerden birtakım kurallar çıkarmayı daha kolay

103

gördüler. Bu durum, şiirimizi dikkatle izleyen kimselerin İkinci Yeni’nin ortaklaşa ve kişiliklerini ayırmamış bir şiir olduğunu sanmalarına yol açmıştır. Nedir ki, zaman geçtikçe gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı.” (Perinçek ve Durel, 2008: 142)

Sonraki yıllarda İkinci Yeni’nin getirdiği imge zenginliği, özenli dil işçiliği, insanı derinden kavrayışı, temalarının çeşitliliği ve çok boyutluluğuyla yalnız kendinden sonraki kuşakları besleyen bir kaynak değil, kendinden önceki kuşağı da etkilemiş bir akım olduğu kabul görmüştür.

İkinci Yeni hareketi, Türk şiirinde yaratıcı bir hamleye karşılık gelir. Adela Abella, merkezine yenilik ve değişim kavramları alındığında yaratıcığı, şöyle tanımlar:

“Bir birey ya da bireyler grubunun psikolojik veya psiko-sosyolojik bir süreç vasıtasıyla şeyleri, durumları ilişkilendirme yolunda özgünlük göstermesi ve bu sürecin somut sonucunun yayılması dolayısıyla belirli bir toplumun algısının, alışkanlıklarının veya gerçekliklerinin değişmesi, farklılaşması veya dönüşmesi.” (Abella, 2017: 192)

Kendinden önceki şiir anlayışından farklı bir yönelimde olan İkinci Yeni, şiir için yeni bir önerme sunmuş, şiirde somut bir dönüşüm meydana getirmiştir. Yaratıcı eylem, alışkanlıklarda bir kopma meydana getirir. Böyle bir niteliğe sahip olan İkinci Yeni sorgulayıcı, yenileyici ve canlandırıcılığıyla büyük bir değişim yaratmıştır.