• Sonuç bulunamadı

OLUŞTURULMASI ve TÜRKİYE’DE EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER

3.1. TÜRKİYE EKONOMİK ÖZGÜRLÜK ENDEKSİ

3.1.1. Ekonomik Özgürlük Endeksi Bileşenleri

3.1.1.5. Yasal ve Kurumsal Yapı

Mülkiyet haklarının korunması üzerine bir yaptırım söz konusu olacaksa, hükümetler yasal bir oluşum ve hukuksal yaptırım sistemi sağlayacakları zaman ekonomik özgürlüğü teşvik edeceklerdir. Çünkü ekonomik özgürlüğün başlangıç tanımında, mülkiyet haklarının korunması önemli bir yer tutmaktadır. Bu anlamda hükümetler bu durumu sağlayabilmek adına, gerekli yasal ve kurumsal altyapıyı oluşturabilmelidirler.

Ekonomik özgürlüğü temin edebilmek üzere gerekli olan yasal ve kurumsal yapı çerçevesinde öncelikle kişi ve mülkiyet haklarını kısıtlayıcı bürokratik engeller ortadan kaldırılmalıdır. Mevcut düzen içerisinde devletin ekonomik faaliyetleri piyasaya bıraktığı bir ortamda, ekonomik gelişmeye hız kazandıracak olan yatırım, üretim, ticaret gibi faaliyetlerin gerçekleşebilmesi adına gerekli yeni oluşumların önüne konulan, kısıtlayıcı yada yavaşlatıcı bazı engeller, etkin ve verimli faaliyetleri geciktirebileceğinden olumsuz bulunmaktadır. Ayrıca devletin kaynağı olan vergi gelirlerinin tahsil edilebilmesi, başka deyişle tahakkuk eden vergi miktarlarının aynı zamanda tahsil edilen miktar ya da ona yakın olması yasal ve kurumsal yapının işleyişinin düzgünlüğünü ortaya koymaktadır.

Bu anlamda, ekonomik özgürlük endeksinde yasal ve kurumsal yapıya bir yer verirken, bu kavram içerisinde değerlendirilen üç ayrı değişken bulunmaktadır. Bunlar

sırayla, sonuçlanmış davaların toplam dava sayısına oranı, yeni kurulan firma sayısı, vergi gelirlerinde tahsilât/ tahakkuk oranıdır.

Ekonomik özgürlüğün belki de en önemli elemanlarından biri olan kurumsal yapıyı ölçecek değişkenlerin çoğunluğu niteliksel ölçütler olduğundan, veri yokluğu ve ölçme güçlüğü, bu çalışmayı üç değişkenle sınırlamaya zorlamıştır.

i. Sonuçlanmış Davalar / Toplam Davalar: Yasal ve kurumsal yapı çerçevesinde ele alınan bir kriter de sonuçlanmış davaların toplam davalar içerisindeki payıdır. Çünkü bu oran, ülkede bürokrasinin hangi hızda çalıştığını bir ölçüde yansıtmaktadır. Toplam davalar içerisinde sonuçlananların payı ne kadar düşükse, ekonomik özgürlüklere yansıması o kadar olumsuzdur denebilir. Şekil 3.14 bunu, bir grafik yardımıyla sergilemektedir. Sonuçlanmış davalar toplam davalar içersinde, incelenen dönem itibariyle % 55- % 70 bandında gerçekleşmiştir. Bu oran % 50’den fazla olması itibariyle yüksek gibi görünmekte, ekonomik özgürlükleri bu yüksek oran artış yönünde etkilemektedir. Veriler TÜİK’ten alınmıştır.

Şekil 3.14: Sonuçlanmış Davalar / Toplam Davalar

0.00 10.00 20.00 30.00 40.00 50.00 60.00 70.00 80.00 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006

SONUÇLANMAMIŞ DAVALAR/TOPLAM DAVA SAYISI

ii. Yeni Kurulan Firma Sayısı: Yeni kurulan firma sayısı, yine bir işyerinin yeni kurulma aşamasında ne kadar zamana ihtiyacı olduğunu, bu konuda işlemlerin ne kadar hızlı yapılabildiğini, bir firma kurma maliyetinin seviyesini, bu anlamda ekonomik

özgürlükleri ölçmektedir. Yasal ve kurumsal yapı ne kadar iyi işler, yeni girişimlerin önündeki engeller ne kadar hızlı ortadan kalkarsa, yeni firma sayısı da artacaktır. Şekil 3.15 incelenecek olursa, 1970’li yıllardan sonra yeni kurulan firma sayısı sürekli artış eğiliminde görünmektedir. 1997 yılında 70000’leri bulan bu değer, 1999 krizi ile birlikte oldukça azalmış, daha sonra 2006 yılına kadar tekrar artmıştır. Veriler TCMB, EVDS’den alınmıştır.

Şekil 3.15: Yeni Kurulan Firma Sayısı

0 10000 20000 30000 40000 50000 60000 70000 80000 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006

YENİ KURULAN FİRMA SAYISI

i. Vergi Gelirleri (Tahsilat/ Tahakkuk Oranı): Vergi gelirleri devletin en önemli gelir kalemlerini oluşturması sebebiyle, tahakkuk edilen miktarın tahsil edilen oranı önem taşımaktadır. Bu bağlamda tahsilat/tahakkuk oranının yüksek olması ekonomik özgürlükleri de artırabilecek bir değişken durumundadır. Bu değişken bir yandan, kayıt dışı ekonomiyi ölçerken, diğer yandan da yönetimde şeffaflığı ve etkinliği gösterecektir. Şekil 3.16’da bu oran, belirtilen dönem için % 80- % 100 bandı arasında görünmektedir. Ancak yalnızca 1987 ve 1995 yıllarında tahakkuk edilen verginin tamamı tahsil edilebilmiş, diğer yıllarda bu oran % 90’larda kalmıştır. Veriler TÜİK’ten alınmıştır.

Şekil 3.16: Vergi Gelirleri (Tahsilat / Tahakkuk Oranı) 0.00 20.00 40.00 60.00 80.00 100.00 120.00 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 TAHSİLAT / TAHAKKUK 3.1.1.6. Dış Ticaret

Türkiye ekonomisinde 1980 sonrası dönemde en önemli değişmeler dış ekonomik ilişkiler alanında gerçekleşmiştir. Bu değişmelerden en önemlileri; dış ticaret işlemlerinde serbestleşme ve bu doğrultuda ekonominin dışa açılmasıdır. Dış ticaretin liberalleşmesi iki açıdan önemlidir. Bunlardan birincisi, ekonominin belirli bir süreç içinde dış rekabete açılmasıdır. İthalatın serbestleşmesi, yabancı ürünlerin iç pazara girmesini ve uluslararası rekabet baskısının bu pazarlara taşınmasını, ihracatın özendirilmesini ve yerli ürünlerin dış pazarda rakipleriyle rekabete girmesini sağlayacaktır. Dış ticarette liberalleşmenin ikinci yönü ise, gelenekselleşmiş sanayi stratejisinden uzaklaşılmasıdır.

“24 Ocak 1980 kararları” ile “İhracata Yönelik Büyüme” modelini benimseyen Türkiye, bu politikanın uygulama bulmasıyla, hem ihracat hem de ithalat yapısında önemli değişmeleri de yaşamaya başlamıştır. Günümüzde küreselleşmenin ulaşmış olduğu boyutlar elbette dışa kapalı bir ekonomik sistemi kabul edilebilir olmaktan çıkarmıştır. Sadece ulusal denilebilecek üretim biçimleri giderek azalmaktadır. Çünkü birçok malın birçok bileşeni artık uluslararası uzmanlaşma nedeniyle dünyanın birçok farklı bölgesinde üretilir hale gelmiştir. Bu anlamda politika olarak dışa kapalı bir ekonomik sistemin önerilmesi de söz konusu değildir. İhracatın Türkiye gibi genelde teknoloji yoğun mallardan oluşmadığı

ülkelerde nispeten dışa kapalı sayılabilecek bir dönemden, dışa açık bir döneme geçilmesi, uygulamada elbette bazı sorunları doğurmuştur.

Ekonomik özgürlük endeksi içerisinde yer alan göstergelerden bir tanesi de dış ticaret olmuştur. Böylece Türkiye’de özellikle 1980 sonrası dış ticaretin serbestleşmesi uygulamalarının ekonomik özgürlük üzerinde ne kadar belirleyici bir rol oynadığı saptanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda dış ticaret kapsamında ele alınan alt bileşenler, toplam ihracatın GSYİH içerisindeki payı (X/GDP), toplam ithalatın GSYİH içerisindeki payı (M/GDP), ve İthalat vergisinin toplam ithalat içerisindeki payı değerlendirilmeye alınmıştır.

i. İthalat Vergisi / Toplam İthalat: Vergiler, kotalar ve yasaklamalar, dış ticarete konulan klasik engellemelerdir. Günümüzde uluslararası ticaret anlaşmalarının da etkisiyle, bu araçlar giderek sınırlandırılmış, görünmez engeller denilen hijyen ve paketleme koşullarından bürokratik gümrük işlemlerine kadar farklı araçlar ortaya çıkmıştır. İthalat vergisi, ithal edilen ürünlerden elde edilen bir gelir niteliğinde ve ithalatçı firma açısından bir maliyet unsurudur. Bu nedenle, bu vergilerdeki artış, ithalata bir sınırlama koymak anlamına gelecektir. İthalat vergisinin toplam ithalat içerisindeki payı 1970-80 yılları arasında % 70’lerden % 40’lara doğru bir azalma göstermiş, 1980 sonrasında bu oran % 10’lara kadar düşmüştür. Vergi oranlarındaki azalma teorik olarak ekonomik özgürlüğü artıran bir unsur olması sebebiyle, ithalat vergisindeki azalmanın etkisi pozitif yönlü olmuştur.

Şekil 3.17: İthalat Vergisinin Toplam İthalat İçindeki Payı 0.00 10.00 20.00 30.00 40.00 50.00 60.00 70.00 80.00 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006

İTHALAT VERGİSİ / TOPLAM İTHALAT

ii. Toplam İhracat /GSYİH: Bu akım, dış aleme yapılan mal ve hizmet satışlarının değerini ifade eder. Bu mal ve hizmetler ise, bir ülkede yerleşmiş olanlardan o ülkede yerleşmemiş olanlara yapılan mal mülkiyeti aktarmalarının tümü ile ülkede yerleşmiş üreticilerin, ülkede yerleşmemiş olanlara sağladıkları hizmetleri içerir. Böylece ihraç edilen malların değeri ile nakliyat, sigorta ve diğer hizmetlerin masrafından oluşmaktadır.

İhracat, bir malın yabancı ülkelere döviz karşılığı satışıdır. Dış ticaret kalemlerinin başta gelenlerinden ihracat; ülke ekonomisinin dışa açıklık kriterlerinden birisi sayılabileceğinden ekonomik özgürlük açısından da oldukça önem taşımaktadır. Bu anlamda değerlendirilen dönemde 1980 sonrası artan liberalizasyon çabaları ile birlikte milli gelir içerisinde ihracatın payındaki artış ekonomik özgürlüğe de pozitif yönde katkıda bulunmuştur. Dış ticaret ve kambiyo rejiminde yapılan serbestleşmelerle, ihracat hızla yükselmiştir. Şekil 3.18’de 1980’den sonra dış ticaretin serbestleşmesi ile birlikte toplam ihracat kaleminde kaydedilen artış da rahatça gözlemlenebilmektedir. 1970’li yıllarda % 5 gibi görünen pay, 2000’li yıllarda % 25’lere kadar yükselmiştir. Bu artış da ekonomik özgürlükleri artma yönünde etkileyen bir unsur olmuştur. Veriler TÜİK’ten alınmıştır.

Şekil 3.18: İhracat ve İthalat 0.00 5.00 10.00 15.00 20.00 25.00 30.00 35.00 40.00 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 İHRACAT İTHALAT

Şekil 3.18’de dış ticaretin ihracat ve ithalat açısından görünümü verilmektedir. 1980 öncesi yıllarda Türkiye’de ithal ikameci sanayileşme stratejisi izlenmiştir. Bu nedenle belirtilen dönemde hem ihracat hem de ithalat düşük seviyelerdedir. 1980 sonrası izlenen liberalizasyon sürecinde dışa açılma çabalarıyla ihracat da teşvik edilerek dış ticaretin genişletilmesi verilerle de ortaya konulmuştur. Özellikle 1990 ve 2000’lerden sonra ihracat miktarındaki hızlı artış, endeks değerlerini maksimum düzeye taşımıştır.

iii. Toplam İthalat / GSYİH: Bu akım, ülkenin yabancı ülkelerden satın aldığı mal ve hizmetlerin değerini ifade eder. Bir ülkede yerleşmemiş olanlardan, o ülkede yerleşmiş olanlara yapılan mal mülkiyeti aktarmalarının tümü ile ülkede yerleşmemiş üreticilerin ülkede yerleşmiş olanlara sağladıkları mal ve hizmetleri kapsamaktadır.

İthalat, diğer bir deyişle dışalım; yurtdışında üretilen malların ülkedeki alıcılar tarafından satın alınması anlamına gelmektedir. Milli gelir içerisinde toplam ithalatın payı, ekonominin dışa açıklık göstergelerinden birisi sayılabileceğinden, ekonomik özgürlük endeksinde bu değişkenin değeri arttıkça, endeks değerinde bir artmaya katkıda bulunabilecektir.

Türkiye’de ilk defa ithalat rejimi uygulamasına, 1958 yılında alınmış olan İstikrar Kararı ile başlanmış ve bu yıldan sonra uygulanan rejimin esasları 24 Ocak 1980 Ekonomik

İstikrar Kararları yürürlüğe girene kadar çok önemli bir değişikliğe uğramamıştır. Bu dönemde ithalat; “liberasyon”, “tahsisli ithal malları” ve “anlaşmalı ülkeler” kontenjan listelerinden olmak üzere üç ayrı listeden yapılmıştır. 1961 sonrasında ise ithal ikamesi sanayi politikası ağırlık kazanmış ve ithalat kontrolü arttırılarak 1980 yılına kadar devam etmiştir. 1981 yılında kotalar azaltılmış, 1984’te ise tamamen kaldırılarak ithalat libere edilmiştir. 1999 itibariyle, ithalat rejimi kararında, yeni gümrük oranları, Türkiye’nin AB (Avrupa Birliği) ile yaptığı Gümrük Birliği taahhütlerine uygun olarak belirlenmiştir. 2001 İthalat rejimi ile de AB’ye uyum sağlanmıştır.

Şekil 3.18’de ithalatın seyrine yer verilmiştir. 1970 - 2006 yılları arasında ihracata paralel fakat ihracatın üzerinde bir yol izleyen ithalat kalemi, ekonomik özgürlükler bağlamında olumlu bir etken niteliğindedir. Veriler TÜİK’ten alınmıştır.