• Sonuç bulunamadı

OLUŞTURULMASI ve TÜRKİYE’DE EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER

3.1. TÜRKİYE EKONOMİK ÖZGÜRLÜK ENDEKSİ

3.1.1. Ekonomik Özgürlük Endeksi Bileşenleri

3.1.1.1. Devletin Büyüklüğü

Devlet, (hükümet) kamusal mal ve hizmetleri karşılamak üzere kurulmuştur. Ancak bu temel görevini ve bunun yanında kendisine yüklenen diğer görevleri yerine getirebilmek için harcama yapmak ve bu harcamaları yapabilmek için de ekonomide oluşan gelirin bir kısmına vergi yoluyla el koymak zorundadır. Dolayısıyla devlet kendisine verilen görevleri siyasal iktidar eliyle yerine getirirken kendisine verilen izin ve yetki dahilinde belli bir dönem içinde hareket etmek zorundadır (Dileyici ve Özkıvrak, 2001: 93).

Devletin genişleyen rolü, kapasitesinden daha fazla bir alanda faaliyet göstermesine ve etkinsizliklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Devletin çok daha fazla işle uğraşması etkin şekilde yapabileceği işleri dahi yerine getirememesine ve devletin yürütmekte olduğu tüm faaliyetlere ilişkin şüphelerin doğmasına neden olmuştur. Devlet, organlarının yürütmüş olduğu faaliyetlerle ilgili olarak hukuksuzluk, yolsuzluk, etkinsizlik, israf ve kayırmacılık her zaman her toplum için dile getirilen özelliklerdir.

Bu çalışmada, devletin büyüklüğü ekonomik özgürlük endeksinde belirleyici bir gösterge niteliğinde ele alınmış, bu da kendi içerisinde beş bileşen tarafından temsil edilmiştir. Bu bileşenler, Hükümet tüketim harcamaları, sübvansiyonlar, sosyal transferler, kamu tasarrufu ve hükümet yatırım harcamaları’dır. Söz konusu dönemde (1970 - 2006) tüm değişkenlerin birimleri GSYİH’nın yüzde oranı olarak ele alınmıştır.

i. Hükümet Tüketim Harcamaları: Kamu harcamaları modern anlamda; kamu otoritelerinin toplumsal ihtiyaçları karşılamak, sosyal ve ekonomik hayata müdahalelerde bulunmak üzere belirli kurallara göre yaptıkları harcamalardır (Türk,1999). Bu harcamalar, harcamayı gerçekleştiren kuruma göre geniş anlamda değerlendirildiğinde; merkezi ve yerel yönetimlerin, iktisadi devlet teşekküllerinin ve sosyal güvenlik kuruluşlarının gerçekleştirdiği harcamalar toplamı ile toplum için faydalı hizmet gören kurumların ödemelerini, vergi muafiyet ve indirimlerini, özel kişilerin kamuya yaptıkları yardım ve bağışların toplamını içeren geniş bir kavram ortaya çıkmaktadır. Bu büyüklük içine dahil edilecek farklı birimlere bağlı olan kamu harcamaları zamana ve yere göre de değişim göstermektedir. Tüketim harcamaları da toplam kamu harcamaları içerisinde önemli bir paya sahiptir. Veri TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu)’den alınmıştır. Aynı kriter içerisindeki diğer değişkenler de tüketim harcamaları gibi toplam kamu harcamalarının bir parçası sayılabilecek göstergelerdir.

Şekil 3.1’de görüldüğü üzere, 1970’li yıllarda hükümet tüketim harcamaları GSYİH’nın % 10’luk bir kısmını oluştururken, bu oran 1978’den sonra 1990’lara kadar azalmış, 1990’lardan sonra tekrar artış eğilimine girmiştir. 2000’li yıllarda ise hükümet tüketim harcamalarının GSYİH içerisindeki payının % 12 - 14 arasında, belirli bir istikrarı koruduğu gözlenmiştir. Hükümet tüketim harcamaları, ekonomik özgürlük bağlamında ele alınırken, bu değişkende gözlenen bir azalmanın ekonomik özgürlük düzeyinde artış yönünde bir etki yapacağı varsayılmıştır. Hükümet tüketim harcamalarının artması, hem kaynak hem de üretilen mal ve hizmetler yönünden, özel sektörün payını azaltacağından, ekonomik özgürlüğü azaltıcı etki yapacaktır.

Şekil 3.1: Hükümet Tüketim Harcamaları 0.00 2.00 4.00 6.00 8.00 10.00 12.00 14.00 16.00 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006

HÜKÜMET TÜKETİM HARCAMALARI

ii. Sübvansiyonlar: Sübvansiyon devletin kişi ve kurumlara para, mal veya hizmet şeklinde yaptığı karşılıksız yardımları ifade eder (Seyidoğlu, 1992: 799).

Sübvansiyonlar izlenen kamu politikalarının sonucu olarak bir malın tüketici tarafından normalde ödenmesi gereken fiyattan daha düşük, üreticiler tarafından alınan fiyattan ise daha yüksek belirlenmesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Sübvansiyonların uygulanma nedeni; etkin kaynak dağılımını sağlamaktır. Sübvansiyonları bir gereklilik haline getiren ise dışsallıkların yaygın olmasıdır. Zira dışsal etkiler yaratan bir kararın alınmasında yasaların yaptırımı olmaması durumunda; dışsallıkların dikkate alınmaması, sosyal faydası olan mal ve hizmetlerin yetersiz düzeyde üretilmesine neden olurken, sosyal maliyeti olan bazı mal ve hizmetlerin ise aşırı üretimine neden olabilir. Ölçümün ekonomik olarak olası olduğu durumlarda, çevre ile ilgili olarak getirilen sübvansiyonların etkinlik yönünden önemli avantajlara sahip olduğu görülmektedir. Bu tür tedbirlerin kaynak tahsisi kararlarını etkileme potansiyeli vardır.

Genel olarak sübvansiyonlarla ilgili olarak iki temel gerekçe öne sürülmektedir. Bunlardan birincisi; sübvansiyonların gelir dağılımının yeniden düzenlenmesinde araç olmasıdır. İkincisi ise sübvansiyonların değişik şekillerde piyasa mekanizmasının aksaklıklarını gidermede kullanılmasıdır. Sübvansiyon programlarının kaynak dağılımı

üzerindeki etkisinin anlaşılması sübvansiyonların ekonomi üzerindeki toplam etkisinin ölçülebilmesi ya da anlaşılabilmesi için gereklilik ifade etmektedir. Sübvansiyonların kaynak dağılımına etkisinin ölçümü, etkilerinin diğer mal gruplarına ya da piyasalara sıçrayacak kadar büyük olduğu durumlarda sorun yaratmaktadır. Bunların dışında çevre kirliliği ile mücadelede sübvansiyonların kullanılmasının diğer bir gerekçesi de, çevre kalitesinde meydana gelebilecek bir olumlu iyileşmenin pozitif dışsallık olduğu düşüncesidir. Bu nedenle de sübvansiyonlar kirlenme vergilerine alternatif araçlar olarak görülmektedir.

Negatif dışsallıkların içselleştirilmesi amacıyla uygulanabilecek sübvansiyonlar, hem dışsallığa neden olan üreticilere, hem de bu dışsallıktan etkilenen üretici veya tüketicilere verilebilir. Sübvansiyonun hangi tarafa verildiğine bağlı olarak sonuçları da değişebilmektedir. Çoğu kez kirliliğin kontrolünü amaçlayan sübvansiyon uygulaması ile kirlilik yaratan firmaların arıtım tesislerini kurması için kredi sağlanması veya arıtma giderlerinin vergiden indirilebilmesi gibi politikaları kapsayabilir. Bu yöntemin etkin bir şekilde işleyebilmesi için, arıtma tesislerinin kurulduktan sonra da denetiminin etkin yapılması gerekir. Ayrıca sübvansiyon ya da kredi alanların yaratılan kirliliğe en etkili yollarla çözüm üretebileceği yönünde garanti de yoktur (Özgan, 1992: 71). Bu yöntemin kullanılmasında firmalara sağlanacak olan araştırma ve geliştirme yönündeki destekler, uzun dönemde daha etkin sonuçlar sağlayabilir. Ancak gerek firmaların gerekse kamunun yaklaşımın çok olumlu olduğunu iddia etmek ve var olan araştırma geliştirme faaliyetlerinin de istenilen doğrultuda sonuçlar yarattığını söyleyebilmek mümkün değildir. Nihayetinde, sübvansiyonlar da vergiler gibi piyasa mekanizmasına ve serbest piyasa denge fiyatlarının oluşmasına bir müdahaledir. Serbest piyasa fiyatlarına yapılan müdahaleler, piyasa sinyallerini bozar ve ekonomik özgürlüğü olumsuz etkiler. Aşağıdaki şekilde de görüldüğü üzere, sübvansiyonlar özelikle 1978’den sonra 2000’lere kadar genellikle yüksek değerlere sahip olmuştur. Fakat bu dönem içerisinde bile 1982, 1987, 1994, 1999 yılları sübvansiyonların azaldığı yıllar olmuştur. Bu azalmada ise ekonomik istikrar programları çerçevesinde uygulanan tasarruf tedbirleri etkili olmuştur.

Şekil 3.2: Sübvansiyonlar ve Sosyal Transferler 0.00 5.00 10.00 15.00 20.00 25.00 30.00 35.00 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006

SÜBVANSİYONLAR SOSYAL TRANSFERLER

Yukarıdaki şekilde, sosyal transferler ve sübvansiyonların dönem içerisinde seyri gösterilmiştir. Buradan da anlaşılabileceği gibi, 1970- 2006 sübvansiyonların GSYİH içerisindeki payı % 1 ile % 5 arasında değişmiştir. 2000’lerden sonra ise bu oran % 0’lar düzeyinde oldukça düşük bir seyir izlemiştir. Veriler TÜİK’ten elde edilmiştir. Ekonomik özgürlük endeksinde, yine devletin büyüklüğü kategorisinde ele alınan bu değişkenin, özgürlüğe katkıda bulunabilmesi için azalma yönünde bir eğilim göstermesi gerekir. Bu anlamda sübvansiyonların GSYİH içerisindeki payının azaldığı yıllarda, özellikle son altı yılda ekonomik özgürlük endeksinde kaydedilecek artış, ileride ekonomik özgürlük endeksi hesaplamasında ortaya çıkacaktır.

iii. Sosyal Transferler: Transfer harcamaları esas itibariyle verimsiz harcamalardır. Dolayısıyla ekonomik aktiviteler üzerinde doğrudan olumlu bir etkisi yoktur. Diğer taraftan transfer harcamalarının bu oransal büyüklüğü, bütçenin esnekliğini azaltmakta ve dolayısıyla bütçenin bileşiminde, özellikle verimliliği artıracak harcama kalemleri lehine değişikliği zorlaştırmaktadır. 2002 yılı konsolide bütçesinde borç faizi ödemelerinde bir azalma sağlanması ve buradan sağlanacak tasarrufun diğer harcama kalemlerine aktarılması hedeflenmiştir.

Hükümetlerin sosyal transfer harcamaları, bütçe gelirlerinin artmasına ya da borçlanmasına bağlıdır. Her iki halde de bu durum özel sektörün kullanacağı kaynakların daralacağı (dışlama etkisi) ve ekonomik özgürlüğün azalacağı anlamına gelecektir. Şekil 3.2’ye bakıldığında, sosyal transferler, kriz dönemlerini yansıtan 1980, 1994 1999 yıllarında uygulanan istikrar tedbirleri ile artmış olsa da 2001 krizi ile bu oran oldukça yüksek bir sıçrama göstermiş, 2002 yılından sonra da tekrar milli gelir içerinde % 5- % 10’luk payını korumuştur. Veriler TÜİK’ten alınmış, ekonomik özgürlük düzeyinin sosyal transfer harcamaları ile ters orantılı olduğu varsayımı, ekonomik özgürlük endeksi hesaplamasında dikkate alınmıştır.

iv. Kamu Tasarrufu: Kamu tasarrufu, tanım olarak toplam kamu gelirlerinden tüketime yönelik olanlar; yani cari harcamalar ve transfer giderleri çıkıldıktan sonra kalan kısımdır. Bir başka deyişle, kamu tasarufu toplam kamu gelirlerinin tüketim giderleri için harcanmayan kısmıdır. Kamu tasarrufunun artması, vergi ya da borçlanmanın artması anlamına geleceğinden, bu durm özel kişi ve kurumların gelir ve kaynakları üzerinde olumsuz etki yapacaktır. Ekonomik özgürlük bağlamında, kamu kesiminin tasarruf oranının az ya da azalmakta olması ülkede ekonomik özgürlüğün yüksek ya da artış eğiliminde olmasına katkıda bulunacaktır. Çünkü kamu tasaarufu da devletin büyüklüğüne katkıda bulunabilecek bir faktördür. Tüketime yönelik bir harcama grubu olarak ele alınan kamu tasarrufu değişkenine ait veriler, TÜİK’ten alınmış ve bu değişkende gözlenen bir azalma trendinin ekonomik özgürlük düzeyini artırabilecek bir faktör olduğu varsayımıyla hareket edilmiştir.

Şekil 3.3’te, kamu tasarruflarının GSYİH içerisindeki payı (1970 - 2006 yılları arasında) gösterilmiştir. Buna göre, milli gelir içerisinde % 10’lara yakın bir paya sahip olan kamu tasarrufları özellikle 1992’den sonra oldukça azalmış, son üç yılda da yine % 5 dolayına gelmiştir.

Şekil 3.3: Kamu Tasarrufu ve Kamu Yatırım Harcamaları -15.00 -10.00 -5.00 0.00 5.00 10.00 15.00 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006

KAMU TASARRUFU HÜKÜMET YATIRIM HARCAMALARI

v. Hükümet Yatırım Harcamaları: Hükümet yatırım harcamaları da kamu tasarrufu gibi devletin büyüklüğü kriteri içerisinde yer almaktadır. Kamu yatırım harcamaları çoğu zaman iktisat politikası hedeflerinden gelir ve istihdam düzeyinde artış sağlamak üzere gerçekleştirilmektedir. Türkiye’de kamu harcamalarının sebep olduğu bütçe açığı ve bunların finansmanı her geçen gün daha fazla borçlanmayı gerektirmektedir. Özelleştirme yoluyla kamu sektörü yükünün hafifletilmesine çalışılıyorsa da, kamu sektörünün ülke ekonomisindeki payının oldukça fazla oluşu nedeniyle bu süreç oldukça yavaş ilerlemektedir. Kamu sektörü payının yüksek olduğu bir ülkede ise ekonomik özgürlüğün artması beklenemez. Kamu yatırım harcamalarının artması, özel sektör yatırımlarını daraltacağı konusu, iktisat literatüründe “dışlama etkisi” olarak anlatılmaktadır. Bu harcamalar eğer vergileri artırmak yoluyla gerçekleşiyor ise, bu durum harcanabilir geliri düşüreceğinden, özel tüketim harcamalarını daraltır; borçlanma yoluyla gerçekleşiyorsa, piyasa faiz oranlarını yükselteceğinden, özel yatırımları olumsuz etkileyecektir. Bu açıdan ekonomik özgürlük endeksi değerlendirildiğinde kamu sektörü yatırım harcamalarının yüksek olduğu dönemlerde endeksin oldukça düşük bir seyir izlemesi beklenmektedir.

Hükümet yatırım harcamalarının GSYİH içerisindeki payı Şekil 3.3’te gösterilmiştir. Bu şekilde, 1980’lere kadar % 13’lere çıkmış olan kamu yatırımları, 1980 sonrasında azalmaya başlamıştır. Daha sonra 2004’e kadar % 3 - % 4 civarında bir seyir izleyen kamu yatırımları, 2006’da % 1’lik bir sıçrama göstermiştir. Veriler TÜİK’ten elde edilmiştir.