• Sonuç bulunamadı

OLUŞTURULMASI ve TÜRKİYE’DE EKONOMİK ÖZGÜRLÜKLER

3.1. TÜRKİYE EKONOMİK ÖZGÜRLÜK ENDEKSİ

3.1.1. Ekonomik Özgürlük Endeksi Bileşenleri

3.1.1.2. Piyasaya Müdahale

İktisat teorisinin çekirdeğini Klasik Teori ve bunu eleştiren Keynesyen Akım oluşturur. Klasiklere göre ekonomi doğal olarak dengeye kendiliğinden gelir. Bu dengeyi sağlayan güç ise fiyat mekanizmasıdır. Fiyat mekanizması düzgün işlediği müddetçe tam istihdam dengesi sağlanır. Tüm üretim faktörleri üretime katılacağından ekonomide işsizlik olmaz ve milli gelir yükselir. Klasiklere göre ekonominin dengeye gelmesini sağlayan unsur rekabettir. Eğer ekonomide rekabet sağlanırsa piyasalar kendiliğinden işler. Bu işleyişi gerçekleştirebilmek için devlet hiçbir şekilde piyasaya müdahale etmemelidir. Ancak sağlık, eğitim, ulaşım gibi konulara eğilmeli ve rekabeti sağlayıcı düzenlemeler yapmalıdır.

İşte temelleri Klasik İktisada dayanan serbest piyasa ekonomisinin doğru ve sağlıklı işleyebilmesi için ekonomik özgürlüklerin de mümkün olan en yüksek düzeyde gerçekleşebilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda ele alınan ekonomik özgürlük endeksinde ise temel göstergelerden bir tanesi devletin piyasaya müdahalesi olmuştur. Piyasaya müdahale çerçevesinde devletin piyasanın işleyişini bozacak ya da zarar verecek, üretkenliği düşürecek müdahalelerden kaçınması gerekmektedir. Ekonomik faaliyetlerin piyasa mekanizmasına bırakılması için kamu sektörünün sermaye oluşumlarının özel sektör sermaye oluşumlarına dönüşmesi olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca kişiler ve yatırımcılardan elde edilen vergi gelirleri de piyasanın daha verimli çalışmasını engelleyen faktörlerden olması itibariyle ekonomik özgürlükleri kısıtlayan faktörlerdir. Bu anlamda, vergi uygulaması da serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde devletin piyasaya müdahalesini gösteren bir durumdur.

Piyasaya müdahale gösterge başlığı altında ele alınan alt bileşenler; kamu sektörü borçlanma gereği, özel nihai tüketim harcamaları, gelir vergisi, servet vergisi, toplam vergi gelirleri, üretim ve ithalat vergileri ve gayri safi sabit sermaye oluşumu (kamu ve özel) olarak sekiz tanedir.

i. Kamu Sektörü Borçlanma Gereği: Kamu kesimi finansman açıklarının GSMH’ya oranını ifade eder. Kamu kesimi finansman açıkları Türkiye’de şu formülle hesaplanmaktadır;

Kamu Kesimi Finansman Açığı = Bütçe Açığı + KİT’lerin Finansman Açıkları + Sosyal Güvenlik Kurumlarının Finansman Açıkları + Yerel Yönetimlerin Finansman Açıkları.

Kamu sektörü borçlanma gereği, hükümet faaliyetleri için gerçekleştirilen harcamalar geliri aştığı anda ortaya çıkmaktadır. Sonuçta ortaya çıkan açık, devlet tarafından piyasaya sürülen fonlar aracılığıyla borçlanma yoluyla finanse edilmektedir. Aşağıdaki grafikte de kamu sektörü borçlanma gereğinin 1970- 2006 yılları arasındaki seyri belirtilmektedir.

Kamu sektörünün büyük rol oynadığı bu açık, parasal genişleme ve borçlanma ile finanse edilmekte ve Merkez Bankası kaynaklarına artan ölçüde başvurulmaktadır. Özellikle 1990’lardan sonra artan açığın finanse edilmesi için cari ve dış borçlanma yoluna gidilmiştir. Toplam borç stokunun yükselmesi yıllık anapara ve faiz ödemelerini artırmıştır. Kamu açıklarındaki hızlı büyüme, özellikle iç borçlanmanın ve bu arada iç faiz oranlarının hızla artmasına yol açmıştır.

Bu çalışmada ise kamu sektörü borçlanma gereği, ekonomik özgürlük endeksi kapsamında ele alınmıştır. Endeks göstergelerinden piyasaya müdahale alanında yer alan bu bileşen, kamu açıklarındaki artış, özgürlük endeksi skorunda azalmaya neden olacaktır. Çünkü ekonomik özgürlüğün tanımından yola çıkılacak olursa, kamu açıklarındaki artış devletin piyasaya müdahalesinin artmasını gerektirecek, bu müdahale de özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açacaktır. Bu anlamda Türkiye ekonomik özgürlük açısından ele alınacak olursa, kamu açıklarının arttığı son yıllarda özellikle 1990 ve sonrasında bu bileşenin ülkenin özgürlük skorunu olumsuz etkilediğini belirtmek mümkündür. Kamu sektörü, piyasadan borçlandığı sürece, özel sektöre gidecek kaynakları daraltacaktır.

Şekil 3.4’te, kamu sektörü borçlanma gereği, 1980 yılından sonra artmaya başlamıştır. Bu artış en fazla 2001 yılında yaşanan ekonomik krizin ardından gerçekleşmiştir. GSYİH içerisinde % 70’lere varan oranda kamu sektörü borçlanma gereği tespit edilmiştir. 2002 yılından sonra bu oran tekrar % 40 - % 55 civarında gerçekleşmiştir. Veriler TÜİK’ten alınmıştır.

Şekil 3.4: Kamu Sektörü Borçlanma Gereği ve Özel Nihai Tüketim Harcamaları 0.00 10.00 20.00 30.00 40.00 50.00 60.00 70.00 80.00 90.00 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006

KAMU SEKTÖRÜ BORÇLANMA GEREĞİ ÖZEL NİHAİTÜKETİM HARCAMALARI

ii. Özel Nihai Tüketim Harcamaları: Harcamalar yoluyla GSYİH’nın bir bileşeni olan özel nihai tüketim harcamaları, ekonomik özgürlükler açısından önemli bir rol oynamaktadır. Çünkü, özel nihai tüketim harcamalarındaki artış, endekste bir artış olarak yansıyacaktır. Bu artış özel sektörün piyasadaki öneminin arttığı anlamına geleceğinden özgürlüklerin artması şeklinde de yorumlanabilir. Şekil 3.4’te görüleceği gibi, özel nihai tüketim harcamalarının özellikle 1982’den sonraki liberalizasyon hareketlerinin etkisi ile arttığını ve yüksek oranlarda seyrettiğini görebilmek mümkündür.

Özel nihai tüketim harcamalarının artış gösterdiği 1980 sonrası dönemde bu bileşen ekonomik özgürlük endeksine bir artış şeklinde yansımıştır. Bu da özgürlüklerin özel sektörün piyasadaki payının arttıkça yüksek skorlarla ölçüldüğünü açıklamaktadır. Şekil 3.4’te özel nihai tüketim harcamalarının, 1980 öncesinde milli gelir içerisinde % 40 - % 50 paya sahip olduğu görülürken, bu oran 80’den sonra % 65 - 70 dolayında seyretmiştir. Kaydedilen bu artış, özgürlük düzeyini de olumlu yönde etkileyecektir.

iii. Servet Vergisi: Kişilerin belirli bir anda sahip oldukları her türlü menkul ve gayrimenkul mal ve paralardan oluşan servetleri üzerinden alınan dolaysız bir vergidir.

Emlak vergisi, motorlu taşıtlar vergisi örnek olarak gösterilebilir. Ekonomik özgürlükler bağlamında ise, vergi gelirlerindeki artış devletin büyüklüğüne pozitif etki etmektedir. Ayrıca kişilerden elde edilen servet vergisi devletin piyasaya müdahalesinin bir göstergesini oluşturmaktadır. Bu yüzden servet vergisi özel mülkiyet üzerinden elde edilen bir kamu geliri olduğundan ekonomik özgürlüğü kısıtlayıcı bir rolü bulunmaktadır. Servet vergilerindeki artış, hane halkı harcanabilir gelirini azaltacağından özel tüketim harcamalarının düşmesine neden olacaktır. Servet vergisi GSYİH içerisinde oldukça düşük bir paya sahip olduğundan Şekil 3.5’ten de anlaşılacağı üzere sıfır ve beş değerleri arasında seyretmektedir. Bu oran, 2000 yılında yükselmiş ve ekonomik özgürlük endeksine bu artış olumsuz etki olarak yansımıştır. 1985 ve 1999 yıllarında servet vergisi oranları hafif birer sıçrama göstermiştir. Veriler Maliye Bakanlığı, “Yıllık Ekonomik Raporlardan” elde edilmiştir.

Şekil 3.5: Servet Vergisi ve Toplam Vergi Gelirleri

0.00 5.00 10.00 15.00 20.00 25.00 30.00 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006

SERVET VERGİSİ TOPLAM VERGİ GELİRLERİ

iv. Toplam Vergi Gelirleri: Vergi, kamusal hizmetlerin gerektirdiği giderler ile kamu borçları dolayısıyla ortaya çıkan yükleri karşılamak amacıyla, devletin egemenlik gücüne dayanarak, karşılıksız ve cebri olarak, gerçek ve tüzel kişilerden aldığı parasal değerlerdir. Ekonomik, mali, siyasi ve sosyal nedenlerle vergilemeye başvurulmaktadır.

Uygulama şekli, yönetimi ve yasal olarak yapılmış olan düzenlemeler, toplumun vergi karşısındaki ilgi ve tepkisini belirleyen en önemli faktörlerdir.

Ekonomik özgürlük endeksi çerçevesinde vergi gelirlerinin bir etken, bir değişken olarak ele alınmasının nedeni ise, vergi oranlarında ve elde edilen vergi gelirlerinde ortaya çıkabilecek bir artışın, piyasaya müdahale unsuru olmasından dolayı ekonomik özgürlüğü azaltması fikridir. 1970 - 2006 yılları arasında toplam vergi gelirlerinin GSYİH içerisindeki payı Şekil 3.5’e göre artış göstermiştir. Bu oran dönem içerisinde % 12’lerden % 26’lara yükselmiştir.

v. Üretim ve İthalat Vergileri: Gelir yöntemiyle GSYİH’nın elde edilmesinde kullanılan verilerden birisi de üretim ve ithalat vergileridir. Diğer vergi kalemleri gibi, bu etken de ekonomik özgürlüğü piyasaya müdahale unsuru olarak etkilemektedir. Bu değişkenin artışı ekonomik özgürlük seviyesinde azalma olarak yansımaktadır. Çünkü üretim ve ithalat alanında elde edilecek olan vergi gelirleri, hem üretim faaliyetlerini kısıtlayacak, hem de dış ticareti engelleyen, zorlaştıran bir unsur niteliği taşıyacaktır. Veriler TÜİK’ten alınmıştır.

Şekil 3.6: Üretim ve İthalat Vergileri

0.00 2.00 4.00 6.00 8.00 10.00 12.00 14.00 16.00 18.00 20.00 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006

Şekil 3.6’da görüldüğü gibi, üretim ve ithalat vergileri 1980 yılına kadar en fazla GSYİH’nın % 4’ü oranında bir paya sahip olmuştur. 1980 sonrasında yeniden yapılanma sürecine giriş bu oranları artırmış, 1983’te dışa açılma ile birlikte bu oranda bir azalma kaydedilmiştir. Genel olarak üretim ve ithalat vergilerindeki artış ekonomik özgürlük düzeyini olumsuz etkilemiştir.

vi. Gayrisafi Sabit Sermaye Oluşumu (Kamu): Sabit sermaye yatırımları makine-teçhizat (ulaşım araçları dahil) ve inşaat olmak üzere iki alt grupta incelenmektedir. Makine-teçhizat yatırımları belli bir yılda ekonomideki üretim araçları toplamını (sermaye stoku) arttırmaya yönelik harcamalardır. Bu da ekonomiye yeni bir sermaye malı kazandırmak ve mevcut üretim kapasitesini arttırmak şeklinde olur. Kamu yatırımlarında Genel ve Katma Bütçeli Kuruluşlar, Mahalli İdareler, Belediyelere Bağlı Katma Bütçeli Kuruluşlar (ASKİ, İSKİ, EGO, ESHOT, vb.), Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Sosyal Güvenlik Kuruluşları, Bağımsız Bütçeli Kuruluşlar, Döner Sermayeli Kuruluşlar ve Bütçe Dışı Fonlar tarafından gerçekleştirilen yatırımlar dikkate alınmaktadır.

Kamunun sabit sermaye yatırımları ekonomik özgürlüğü azaltıcı etkide bulunacaktır. Şekil 3.7’de görülen seyir itibariyle kamu sektöründe sabit sermaye yatırımları dönem başlarında ve ortalarında % 12 gibi bir orana sahipken 2000’li yıllarda GSYİH içerisinde % 4’lük pay sahibi olmuştur. Kamu sektöründe sabit sermaye yatırımlarındaki bu azalma ekonomik özgürlüğü destekleyen bir faktör olmuştur.

vii. Gayrisafi Sabit Sermaye Oluşumu (Özel): Özel sektörce gerçekleştirilen sabit sermaye yatırımlarının büyük bir kısmını inşaat yatırımları oluşturmaktadır. Ev, apartman, ticari, sınai, kültürel ve idari yapılar özel kesim inşaat yatırımlarında dikkate alınmaktadır. Milli Muhasebe Sistemine (SNA) göre, henüz imalatı tamamlanmamış yarı mamul durumundaki makine - teçhizat stok hesaplarına dahil edildiği halde, son yılda veya daha önceki yıllarda başlayan fakat tamamıyla bitmeyen inşaatların ilgili yıl içerisinde fiilen gerçekleştirilen kısımları gayri safi sabit sermaye hesaplarına dahil edilmektedir. Şekil 3.7’de gösterilen, özel sektöre ait gayri safi sabit sermaye yatırımları 1980’li yıllardan sonra oldukça büyük artış göstermiştir. 1970’lerde milli gelir içerisinde % 8 gibi oranlara sahip olan özel sektör sabit sermaye yatırımları, 90’lı yılların sonunda % 25’lere ulaşmıştır. Sabit sermaye yatırımlarının milli gelir içerisindeki payı kamu ve özel diye karşılaştırılacak olursa, kamu sektörünün payı azalırken aynı dönemde özel sektörün payının artması

ekonomik özgürlükler açısından olumlu bir etki yaratmaktadır. Özellikle 1980 sonrası piyasa ekonomisi döneminde, kamu yatırımlarını dışlama etkisi daha belirgin görülmektedir. Kamu yatırımları daralırken, özel yatırımlar giderek artmıştır. Veriler TÜİK’ten alınmıştır.

Şekil 3.7: Gayri Safi Sabit Sermaye Oluşumu (Kamu ve Özel)

0.00 5.00 10.00 15.00 20.00 25.00 30.00 1970 1972 1974 1976 1978 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006 KAMU ÖZEL