• Sonuç bulunamadı

1.BÖLÜM: EKONOMİK ÖZGÜRLÜK KAVRAMI

1.6. EKONOMİK ÖZGÜRLÜK, POLİTİK ÖZGÜRLÜK VE SİVİL ÖZGÜRLÜKLER

Ekonomik özgürlük daha çok kişilerin karşılıklı ilişkilerinin farklı boyutlarını ele almaktadır ve kişilerin gönüllü olarak çıkarları doğrultusunda mübadeleye girdikleri bir serbest piyasanın kalitesini göstermektedir. Politik özgürlük ise baskıdan kurtulma anlamına gelmektedir ki bu baskı da hükümet baskısı olarak tanımlanabilir. Politik özgürlük, hükümet elemanlarının seçilmesi ve politik konuların kararlaştırılması ile ilgili prosedürlerle ilgilenir. Bütün yetişkin vatandaşların, oy kullanma, lobi faaliyetleri ve seçme- seçilme gibi hakları varsa politik özgürlük var demektir. Politik özgürlük iki elemandan oluşmaktadır. Politik haklar ve sivil özgürlükler. Yeterli politik haklar kişileri kendilerini yönetenleri seçme yetkisi vermektedir. Sivil özgürlükler de yayın özgürlüğü, farklı dini görüşlere sahip olabilme özgürlüğü, ve herhangi fiziksel müdahale korkusu olmadan fikrini serbestçe açıklayabilme özgürlüğü gibi konuları kapsamaktadır.

Adam Smith’e göre bir serbest piyasada, kişiler tüketeceklerini ve üreteceklerini seçme özgürlüğüne sahiptirler. Görünmez el, özgür ekonomik ajanları kendi çıkarlarını ortaya koyma ve başkalarıyla işbirliğine girmek üzere serbest bırakmıştır. Serbest piyasa ayrıca, politik aktiviteler için önemli bir platformdur. Piyasaları yatırımdan soğutan faaliyetler, ekonomik koşulları aşağı çeker ve böylece yerel yöneticiler tarafından göz ardı edilirler. Bueno de Mesquita (1990)’a göre, piyasalara baskı kullanımı ise yurtiçi yatırımların azalması ve sermaye çıkışıyla yakından ilişkilidir. Serbest parasal politikalar, aracılığıyla hükümetin sermaye girişlerine müdahalesini güçleştirmektedir (Gwartney, Lawson ve Gartzke, 2005: 34).

Friedman, temel olarak politik rekabetin politik haklar tarafından belirlendiğini savunmaktadır. Bu haklar da ekonomik özgürlüğü olumsuz etkilemektedir. Kamu tercihi uzmanları da uzun zaman rekabet içinde seçilen politikacıların ve onların bürokratlarının sadece kendi çıkarları doğrultusunda serbest piyasaya müdahale ederek kendilerini memnun etmek isteyeceklerini tartışmışlardır. Politik haklara sahip kişiler, başkalarının servetini yeniden dağıtmak adına devletin demokratik formlarını kullanmışlar ve bunu da rekabeti kısıtlayıcı ya da fiyat manipülasyonlarıyla satışları kısıtlayıcı serbest piyasaya müdahalelerle gerçekleştirmiştir. Demokrasilerde politik özgürlüklerin kullanılamaması ya da yanlış kullanılması hükümet hizmetlerinin ve faaliyetlerinin genişlemesine yol açmıştır.

Bu da ekonomik ve insan özgürlüklerinin korunup sürdürülebildiği bir boyutta gerçekleşmektedir. Demokrasilerin etkin olmaması serbest piyasanın işleyişine kısıtlar getirmektedir. Daha da ileri aşamada, bir otoriter rejimde politik otoriteler, baskıyla kaynakları dağıtarak piyasanın zarar görmesine yol açmaktadır. Kaynakların büyük bölümünü elit sınıf kontrol etmekte ve ekonomik kararların hepsine hakim olmaktadır. Ekonomik özgürlük, hiçbir zaman planlı bir şekilde olmamakla birlikte, yalnızca tesadüfen durumu değerlendirir ve geliştirir (Hayek, 1944).

Tarihsel ve mantıksal olarak ekonomik özgürlük politik özgürlüğün bir şartıdır. Onun da bir şartı mülkiyet hakları olmuştur. Güvenli mülkiyet hakları ve bağımsız servet olmadan, politik hakların ve sivil özgürlüklerin kullanılması etkinliğini yitirmektedir.

Uzun dönemde, ekonomik özgürlük politik özgürlüğe yol açmakta ve onu sürdürmektedir. Serbest piyasanın servet yaratıcı etkisi hiç şüphesiz bulunmaktadır (Smith, 1776). Ekonomik özgürlük sistemi, herhangi bir devlet yönetimi ya da planlama sisteminin üzerindedir (Hayek, 1944). Herhangi bir baskı olmaksızın, bir serbest piyasa ekonomik etkinliği ve sosyal refahı beraberinde getirmektedir. Ekonomik özgürlüğün servet etkisi, politik özgürlük için gerekli sosyal koşulları gerçekleştirmektedir. Temel olarak, otoriter bir rejim, serbest piyasanın bulunduğu ortamda uzun süre kalamaz. Serbest piyasa yalnızca optimal kaynak dağılımına ulaşmak ve servet yaratmak için bir araç olmayıp, politik özgürlükler ve davranışsal oluşumlar inşa etmek için, kişilik gelişimleri ve öğrenme çevresi de sağlamaktadır. (Wu ve Davis, 2003).

Demokratik kurumlar keyfi hükümet faaliyetlerine kısıtlama getirmektedir. “Bu tür bir bakış açısı demokrasinin kabul edilen faydalarını gerektiği kadar vurgulamamakla beraber otokrasilerin doğasındaki riski ele almaktadır.” (Weede,1993: 179). En önemli nokta ise, mülkiyet hakları demokrasilerde otokrasilerden daha fazla güvenlik altında görülmektedir. Çünkü bu bağlamda ekonomik özgürlükleri de içerisine alan sivil özgürlükler oldukça önem kazanmıştır. Bunlar olmaksızın politik meşruiyet (yasalara uygunluk) söz konusu olamaz ve politik meşruiyet olmadan da bir rejim uzun süre ayakta kalamaz (Esposto ve Zaleski, 1999: 185- 197).

1940’lardan sonra büyük bir güce sahip olmuş olan Keynesyen iktisatçıların ortaya koymuş oldukları politikalar 1960’lardan sonra meydana gelen genel iktisadi bunalımı aşmada yetersiz kalırken, neo-liberallerin serbest piyasa, serbest ekonomi ve bireysel

özgürlük ilkelerinden kalkan görüşleri tekrar moda haline gelmiştir. Bu çerçevede başta Friedman ve Hayek olmak üzere ortaya konulan politikalar bunalımdan çıkış için tek çare ve bağlanılan umut olarak ABD ve İngiltere’de resmi politika haline gelmiştir. Bu çerçevede ortaya konulan görüşlere inanmış olanlar, yani bu akımın temsilcileri, neo-liberaller, yeni muhafazakârlar, yeni iktisatçılar olarak bilinmektedir.

Friedman’ın temel tezi, iktisadi özgürlüğün hem kendi başına bir amaç hem de siyasal özgürlüğe ulaşılmasında zorunlu bir araç olduğu şeklindedir. Bunun yanında, bireysel özgürlük için de temel bir gerekliliktir. Bireysel özgürlük ise, bireyin hem başka bireylerden hem de siyasal iktidardan gelebilecek her türlü dışsal müdahale ve zorlamadan bağımsız olma biçiminde tanımlanmaktadır. Friedman’a göre, iktisadi ve siyasal güçlerin aynı ellerde toplanması engellenmelidir. Bu yapılmazsa siyasal gücü ele geçirenler iktisadi gücü de ele geçirirler ve bireysel özgürlük tehlikeye girer.

Hayek’te de özgürlük, bireyin her türlü zorlamadan bağımsız olması anlamında kullanılmaktadır. Siyasal özgürlükten ayırmak için Hayek, buna, bireysel özgürlük adını vermektedir. Hayek’e göre, bireysel özgürlüğün sürekli kılınmasını sağlayan, herkese eşit olarak uygulanan genel ve soyut nitelikteki yasalar ve bunun içinde oluştuğu serbest piyasa ekonomisidir. Hayek’e göre, siyasal iktidarın gücü bu genel ve soyut nitelikteki yasalarla sınırlanmazsa bireyin özgürlüğü tehlikeye girer. Bunun için de devletin müdahalelerinden bağımsız, özgür bir piyasa düzeninin varlığı, bireysel özgürlüğün güvence altına alınması bakımından zorunludur.

Bireysel özgürlüğü geliştirmenin tek yolunun serbest piyasanın bütün kurallarıyla işletilmesi ve devletin müdahalesinin azaltılması, bunun için de yetkilerinin sınırlandırılması olduğu düşüncesi Friedman ve Hayek’in temsil ettiği yeni sağın temel tezlerini oluşturmaktadır.

Oysa yeni sağ iktisatçılara yöneltilen eleştirilerde, burjuva bireyinin özgürlüğünün biçimsel özgürlük olduğu ve bunun da mülkiyet özgürlüğüne indirgendiği belirtilerek mübadele özgürlüğünün iddia edildiği gibi zorlama olmadan gerçekleşmediği için bunun da bir anlamı olmayacağı öne sürülmektedir.

Hayek’e göre, “özgür bir toplumu özgür olmayan bir toplumdan ayıran özellik, özgür bir toplumda her bireyin kamusal alandan açıkça ayrılan ve iyice tanımlanmış özel bir alanı olmasıdır ve bireyden herkese eşit şekilde uygulanan kurallara uyması beklenir.”

Yine Hayek’e göre, “eğer özellikle bize yönelik olmayan ve bağımsız olarak konulmuş, genel soyut kurallar anlamında yasalara uyarsak başka bir insanın iradesine tabi değiliz dolayısıyla da özgürüz.”

Birçok ampirik çalışmanın bulguları, ekonomik özgürlüğün toplumda refah ve ekonomik büyüme ile pozitif ilişkili olduğu yönündeyken, demokrasi için bu bulgular karışık korelasyonlar göstermektedir. Birçok sosyal bilimci ekonomik özgürlük ve siyasal hakların bireylerin refahı üzerinde önemli rolü bulunduğunu savunmaktadır. Bilim adamlarının çoğu ise siyasal haklar üzerinde demokratik uygulamaların da kamu politikası oluşturma yolunda bazı faydalarının olduğu konusunda hemfikir olmuşlardır. Bu uygulamalar toplum refahını yükseltmek için piyasanın ekonomik özgürlüklerine bazı kısıtlamalar getirmektedir (Stroup, 2007: 52). Örneğin vergiler, kamu malı yaratarak ve yararlı kamu politikası aracı olarak görülürken aynı zamanda ekonomik özgürlüklerin tanım gereği kısıtlanmasına yol açabilmektedir.

Toplumdaki tüm özgürlükler göz önünde bulundurulduğunda, her toplumun, bireylerin refahını artırmak üzere bazı araçlara uyum sağladığı, bu araçların da bireylerin bazı özgürlüklerini engellediği öne sürülmüştür. Daha açık bir şekilde, toplum refahı için alternatif bazı özgürlükler, bireyin özgürlüklerini kısıtlama yoluna gitmiştir. Önemli olan nokta şudur ki; demokratik yöntemlerle belirlenen bazı politikalar çoğunluğun yararını savunurken, diğer bazı politikalarsa birkaç kişinin yararını amaç edinebilmektedir.

Ampirik bulgular ekonomik özgürlüklerin refah üzerinde etkileri olduğunu ortaya koymuşlardır. Oysa, toplumda güçlü bir demokrasi varken bu etkiler azalmaktadır. Toplumda demokrasinin varlığı, ekonomik özgürlüklerle kıyaslandığında refah ölçütleri üzerinde daha az etkili bulunmuştur. Bunlara ek olarak, büyük ölçüde ekonomik özgürlüğün varlığı söz konusu olduğunda ise, demokrasinin etkileri azalmaktadır (Stroup, 2007: 53). Bu sonuçlar itibariyle, demokratik uygulamaları tercih eden ekonomik özgürlük seviyesi yüksek ülkeler, toplumun yaşam kalitesinin iyileştirilmesi yönünden bireysel ekonomik özgürlüklerini artırmaya yönelik çalışan toplumlara göre daha az gelişme gösterirler.