• Sonuç bulunamadı

3.1. Aşk ve Evlilik

3.1.2. Evlilik

3.1.2.4. Yabancı Kadınlarla ve Erkeklerle Evlilik

Muazzez Tahsin’in romanlarında Türk erkekleri ile kadınlarının yabancılarla evlilik kurmaları, evlilik kurumu içerisinde toplumsal bir sorun olarak ele alınan konulardan biridir. Bu bakımdan “Bahar Çiçeği”, “Uğur Böceği”, “Yabancı Adam” “O ve Kızı”, “Çiçeksiz Bahçe” ve “Dağların Esrarı” romanlarında aile ve toplumun sağlığı açısından yabancı bir erkek veya kadınla evliliğe olumsuz bakış açısı getirilmektedir.

“Bahar Çiçeği” adlı eserde bir Türk erkeğinin yabancı bir kadınla evlenmesi ailenin geleceği açısından toplumsal soruna dönüşür. Eserin başkişisi Feyhan’ın babası, Paris’te sanat eğitimi aldığı yıllarda tanıştığı bir Fransız kızıyla evlenir. Ancak zaman ilerledikçe karısı ile arasındaki milliyet farkı, derin bir kültürel çatışmaya doğru ilerler. Bu kültürel çatışmadan zarar gören ise çocukları Feyhan’dır. Feyhan’ın babası bu evlilikte eşi ile yaşanılan uyumsuzluğunun temelinde milliyet sorunu yattığını fark eder. Çünkü karısı ile, Fransa’dan İstanbul’a döndüklerinde kültür ve milliyet farkını ortaya koyacak eylemlerde bulunmaya başlar. Feyhan’ın annesi, “Mütareke seneleri”nde (s.32) Fransız subaylarla ve aileleri ile serbest ilişkiler yaşayarak kendi yuvasının sonunu hazırlar:

“Annem yeni tanıştığı Fransız subayları ve aileleriyle beraber geziyor, çıkıyor,

evden uzaklaşıyordu. Babam bir taraftan bu ailelerin bizim evimize girmesini kabul etmiyor fakat her şeye rağmen annemi sevdiği için onun aile ocağından böyle uzaklaşmasından büyük üzüntü duyuyordu.” (s.32)

Feyhan’ın annesi, uyumsuz bir evlilik yaşaması sonucunda kendisini, kadınlığını alçaltan insanlar arasında bulur. Eve geç gelmeyi alışkanlık haline getiren bu kadın, bir gün hiç gelmemek üzere evinden ayrılır. Çünkü o, yabancı bir memlekette oturmak istememekte ve sürekli Paris özlemi çekmektedir. Kızı Ferhan’a yazdığı bir mektupta görgü, terbiye ve his olarak yabancı insanların evliliğinde her zaman sorun yaşanabileceğini bu nedenle yabancı bir erkekle asla evliliği düşünmemesini ister:

“Babanı sevdim; fakat onun tam bir Türk benim tam bir Fransız olan görgü,

terbiye, his ve bağlantılarımız bizi ilk aşk yıllarından sonra birbirimize kaynaştıramadı. (…) Mademki sen, Fransız bir ananın kızı olduğun halde daima babanla, onun Türk terbiyesi altında, Türk topraklarında ve Türk havasında yaşadın, seveceğin adamı da aynı muhitten, aynı kandan seç ve bir Türk’ten başkasıyla evlenme!” (s.49-50)

Yabancı bir kadınla evliliğin olumsuzluklarını deneyimleyen Feyhan’ın babası da, kızının yabancı bir erkekle evlenmesini istememektedir. Kendi trajedisini kızının yaşamasını istemediği için Paris’e güzel sanatlar alanında öğrenime giden Feyhan’ın yabancı bir erkekle evlenmemesi için kendisine söz vermesini ister. Bu nedenle Ferhan, Paris’te bulunduğu yıllarda babasına verdiği söz nedeniyle yabancı erkeklerle evliliği düşünmez.

Feyhan’ın babası, iyi düşünmeden karar verilen bir evlilik yaptığını bu evliliğe kendi babasının karşı çıktığını; ancak İstanbul’da yaşamak şartıyla “bir Fransız kızıyla

evlenmiş olma(sını)” (s.31) onayladığını kızına aktarır. Böylece geleneği temsil eden

kişilerin yabancı bir kadınla evliliğe olumlu bakmadıkları görülmektedir. Feyhan, Paris’te sanat eğitimi aldığı yıllarda gönlünü kaptırdığı ve Fransız olduğunu bildiği Büyük Prens adlı kişinin karşısında duyguları ile mantığı arasında kalır. Bir taraftan onu büyük bir aşkla sevmekte, diğer taraftan annesi ile babasının yaşadıkları henüz hafızasında yaşamaktadır. O, bu ikilemden Büyük Prens’in gerçek kimliğini açıklayarak bir Türk olduğunu öğrendiğinde kurtulur.

Yabancı biriyle evlenmenin toplumsal bir sorun haline gelerek ailenin devamı açısından sakıncalı görülmesi “Gençlik Rüzgârı” romanında da temel sorunlardan birini oluşturmaktadır. Eserin başkişisi Fatma Nur, Amerika’ya öğrenim için gideceği zaman, yabancı biriyle evlenmesinin bir sorun olacağı düşünülür. O, İstanbul’dan ayrılırken babasının “-Kızım, beni üzmek istemezsen bir yabancı ile evlenme!...” (s.119) şeklindeki sözünü hatırlar ve ona verdiği sözü tutmak için hiçbir yabancı erkeğin ilgisine ilgi göstermez. Hatta Newyork’tan babasına gönderdiği mektupta iki aylık seyahati boyunca yabancı erkeklerle bir sorun yaşamamak için Paris’te bir nişan yüzüğü alıp parmağına taktığını söyler.

Bir Türk kızı ile evlilikten önce Avrupalı kadınlarla geçici gönül ilişkileri yaşayan erkek karakterler, yabancı kadınları aile kurumu açısından olumlu nitelikten yoksun gördüklerinden onlarla evlenmezler. Çeşitli nedenlerle Avrupa’da bulunan erkek karakterler, yabancı kadınlara daha çok cinsel isteklerini karşılayan bir nesne olarak

bakmaktadırlar. Bu anlayış içerisindeki erkek karakterler, yabancı kadınlarla olan ilişkilerini hiçbir zaman gerçek bir evliliğe dönüştüremezler. Daha çok cinsellikleri ile kendilerini erkeklere bağlayan yabancı kadınlar, evlilik söz konusu olunca basit ve sıradan kişilikler olarak algılanmaya başlanır. Daha önemlisi erkek figürler, geçici gönül maceraları yaşadığı kadının, zamanla ideal bir evlilik için görülen kadın olmadığını anlar. Çünkü kısa gönül maceraları yaşadığı bu kadınların hiçbirinde Türk kadının taşıdığı yüksek duyguları bulamaz. Toplumun ahlâk anlayışına ters düşen bu gayrı resmi ilişkilerde, birlikte olduğu kadınların evlenerek, yuva kuracak, aile oluşturacak kişiler olmadığını görür. “Bir Genç Kızın Romanı”nda Fuat, Avusturyalı metresi Lusi ile toplumun onayladığı bir evlilik gerçekleştiremez. Bunu da zamanla ilk aşk duyduğu Selma’ya itiraf eder.

“Sen ve Ben” romanındaki Bedi de, Avrupa’da bulunduğu yıllarda geçici gönül ilişkileri yaşadığı Jülyet ve Hanriyet adlı yabancı kadınlarla Leyla’yı karşılaştırırken; yabancı kadınları olumsuzlayarak Leyla’yı yüceltir. (s.39-43)

“Gençlik Rüzgârı”nda Mehmet Ali de, Avrupa’ya öğrenime gidince yabancı bir kadınla evliliği düşünmez. Anlatıcı onun yabancı kadınlarla evlilik düşüncesindeki kararlılığına “prensip itibariyle de bir yabancı kadınla evlenmek istememişti.” (s.81) şeklinde vurgu yapar. Mehmet Ali, yabancı kadınları sadece metres olarak yaşamına katar ve İsviçre’de geçici gönül ilişkileri yaşadığı yabancı bir kadın -Madlen- ile yaşam boyu sürecek bir birliktelik düşünmez. (s.75)

“O ve Kızı” adlı eserde, yabancı kadınlarla yaşanılan ilişkilerin mutlu bir evliliğe dönüşmediği görülür. Bunun nedeni olarak kültür farkı görülür. Mehmet Tunç’un, Avrupa seyahatinde tanıştığı “İngiltere’ye lisan tahsil etmek için gelen bir

Sırp kızı” (s.133) ile iki yıllık ilişkisi “kalbinde tatlı bir iz” (s.133) bıraksa da gerçek

sevgiye dönüşmez. Mehmet Tunç’un daha sonra Viyanalı Yahudi, Fransız ve İtalyan bir kadınla olan birliktelikleri de evliliğe dönüşmez.

Mehmet Tunç, yaptığı seyahatte sevdiği kadını -Münire’yi- unutmak için yabancı kadınlara gönlünü açar. Ancak hiçbir yabancı kadın ona Münire’yi unutturamaz. O, yaşamına giren pek çok yabancı kadını sevememe nedenini “O

kadınların hiçbirisi Münire’ye benzemiyorlardı.”(s.134) diyerek evlilik açısından bir

Türk kızını yabancıya tercih eder.

Yabancı kadınlarla olan resmi ve gayrı resmi bütün ilişkiler zamanla gerçek bir evliliğe dönüşse bile mutlu bir evliliğe dönüşmez. Muazzez Tahsin’in “Dağların Esrarı”

romanında eserin merkezindeki aşk ilişkisinin erkek karakteri Cahit Oğuz, sözde Rus “asilzadesi” bir kadın olan Sonya ile evliliğinde istediği mutluluğu elde edemez. Karısının kendisiyle serveti için evlenmiş olduğunu anlayan Cahit Oğuz, bu kadınla yaptığı evliliğini; tecrübesizliğine ve gençliğin heyecanına bağlar. İlk gençlik duygularının verdiği heyecanla bir tuzağa düştüğünü anlayınca onunla olan evliliğini sonlandırır.

“Çiçeksiz Bahçe”de yabancı kadınla evlilik romanın temel sorunlarından biri olarak yer almaktadır. Fahir Bey, bir Rus dansözün tuzağına düşmüş ve sadece güzelliği için onunla evlenmiştir. Çünkü Fahir Bey gibi “Güzel, zengin, okumuş ve ciddi bir

erke(k) tam ona göre bir av(dır).” (s.69) Fahir Bey’in Tamara adındaki bu Rus kadın,

Rus kadından Atilla isminde bir de erkek çocuğu bulunmaktadır. Ancak genç adam, çıkar ilişkisi üzerine kurulan bu evlilikte istediği mutluluğu elde edememiştir. Bu fettan kadının ağına düşmekten kendini kurtaramayan Fahir Bey, zamanla onun gerçek yüzünü görünce bu kadından boşanmak zorunda kalır. Erkeklerin aklına şeytanı sokan bu kadın, oğlunu da alarak bir gün evini terk eder ancak Fahir Bey, bir süre sonra kadının izini bularak oğlunu alıp kendi evine getirir. Çevresindekiler, Fahir Bey’in bu Rus kadın yerine, bir Türk kızı ile evlenmiş olmasının ona gerçek mutluluğu getireceğine inanmaktadır. (s.99)

Yazar, erkek karakterlerinin yabancı kadınlarla evliliklerindeki olumsuzluklarla; Türk kadınını yücelterek aynı kültüründen olan insanların evliliğinin aile açısından daha olumlu sonuçlar doğuracağını vurgulamaktadır. Erkek karakterlere göre yabancı kadınlar, ancak insanın bedensel arzularına yanıt verebilen, Türk kadınları ise bir ailenin üzerinde yükseleceği değerleri taşıyan kadınlardır.

Yabancı kadınlarla olan evlilik ilişkilerindeki sorunlar üzerinden; evlilikte kültürel değerlerin bir ailenin devamı açısından taşıdığı önem vurgulanır. Çünkü mutlu bir evlilik için sevgi kadar kültürel denkliğin olması gerekir. Sevgi temelinde kurulmuş olsa bile bireyler arasındaki kültürel farklılık ailenin dağılmasına neden olur. Yazar, evli oldukları halde bir ailenin sorumluluğunu taşıyamayacak kadınlara hiçbir şekilde mutlu olma şansı tanımaz. Yabancı kadınlarla gerçekleştirilen evliliğin ailenin devamı açısından bazı toplumsal sorunlara dönüşerek kültür ve değer kaybına yol açacağı düşünülür. Bu bağlamda aynı kandan ve aynı kültürden bireylerin evliliği ile sağlam bir ailenin oluşabileceği mesajı verilir.