• Sonuç bulunamadı

“Romancının başarısı daha kolay.

Her duyguyu gıcıklamak hakkı. Başarısı daha cihanşümul. Alkışlayıcısı, reklamcısı dünyanın en gizli, fakat en gerçek kuvveti: Kadın!” (Cemil Meriç, 2006: 138)

Her insan kendi kültürel zevk ve birikimlerine göre okuduğu kitapları seçer. Kültürel beğenisi ve birikimi yüksek okuyucular edebi eserlere yönelirken orta sınıf düzeyindeki okurlar ise daha çok “yığın edebiyatı” içerisinde yer alan eserlere yönelir. Popüler romanlar açısından bakıldığında okuyucu genellikle bu eserlerle gerçek yaşamda yakalayamadığı duygularını gidererek sorunlarına yüzeysel çözümler getirmeyi amaçlar. Popüler romanlarda okurla roman arasındaki ilişki önemlidir. Okurun kendi gerçeğinin çok ötesinde bir yaşamı tasvir eden roman, “Okuyucunun

yaşamındaki boşlukları dolduran bir rehber, bir kılavuz gibidir.” (Doğan, 1995: 1018)

“Gündüz düşleri” ile kendi gerçeğinden uzaklaşarak acılarını ve yaşamsal eksikliklerini unutmak isteyen okur, gerçek hayatta elde edemediği duyguları okuduğu kitaplarda gerçekleştirmeyi amaçlar.

Okuyucu ile roman kişisi arasında kurulan ilişki popüler romanlarda daha fazladır. Özellikle halka okuma zevki aşılamak amacı taşıyan popüler aşk romanları, okuyucunun özdeşleşeceği, beklentisine uygun sonuçlanan bir dünya sunarlar. Şerife Doğan, popüler eserlerde ‘okuyucu ile kitle yazını arasındaki ilişki’de, okuyucu kitlelerini karşılaştırarak aşağıdaki şablonu ortaya koyar:

OKUYUCU KİTLESİ

Kitle yazını Edebi yazın

Halk-lise mezunu, işçi kesimi, gençler, ev kadını

Yüksek okul mezunu (genelde)

Boş zaman değerlendiren okuyucu Her zaman

Zevk alır, eleştirmez Eleştiri önemlidir.

Toplumla uyuşmayan problemli okuyucu. Kaçış için-gündüz düşleri, güncel ilişkiler.

Güncel problemlerin ve evrensel problemlerin araştırılması.

Doğan, iki okuyucu tipi arasındaki temel farkı, birisi yalnızca yazının bu sabun köpüğü, tozpembe tarafını tanıyan ve bilen okuyucu, diğeri ise bundan keyif aldığı için okuyan okuyucu grubu (Doğan, 1995: 1018) şeklindeki bir ayrımla gösterir.

Popüler romanlarda okuyucu her eserin karşısına geçtiğinde, kendisini gerçeğin baskısından kurtarmak ve kendine özgür bir dünya oluşturmak amacındadır. Bütün roman okurlarının, estetik olsun olmasın, kurmaca dünyanın içerisine girdiğinde kahramanla kendisi arasında az ya da çok bir yakınlık oluşur. Eserde karşılaştıkları dünyanın içerisine giren okuyucular gerçekle–kurmacayı ayırt etmekte zorlanırlar. Falih Rıfkı Atay, bir roman kişisine duyduğu yakınlığı: “Ben, Balzac’ın Goriot Baba’sını

okuduktan sonra, aylarca, ne sokakta, ne evde, ne yatak odasında bu adamdan kurtulabildim. Her gün bir köşe başında karşılaşacağız zannederdim.” (Özkılıç, 1990:

134) şeklindeki sözlerle ifade eder. Mustafa Nihat Özön ise bir söyleşisinde çocukluğunda kendi evlerinde okunan kitapları anlatırken annesi ve teyzesinin Saffet Nezihi’nin “Zavallı Necdet”ini okuduktan sonra gözyaşı döküp mezarını aradıklarını (Ertop, 1982: 67) söyler. Umberto Eco’nun, polisiye romanın en ünlü karakteri Serlock Holmes’in gerçekten yaşadığına inanan okurlar olduğuna ilişkin tespitleri bulunmaktadır. (2011: 161) Bu örnekler bir roman veya roman kişisiyle, okuyucusu arasında nasıl bir yakınlığın oluşabileceğini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Benzer etkilenmeleri Batı edebiyatındaki klasik yazarların, romanların dünyasına ilk defa girdikleri zamanlarda da yaşadıklarını görebilmekteyiz. Kurmaca bir gerçeklik sunan roman, yaşadığı dünyanın ağırlığını üzerinde taşıyan insanlar için bir kaçış ve unutma olanağı sunar. Okuyucu bu romanlarla “gerçek dünyaya katlanmayı, onunla

başa çıkmayı öğrenerek, kendi varlığını koruma içgüdüsüne, güven duygusuna kavuşur.” (Doğan, 1995: 2021)

Popüler aşk romanlarıyla ilgili yapılan birçok çalışmada “Popüler aşk

romanlarının okuyucusu kimdir?” sorusu bir sorun olarak tartışma konusu edilir.

“Popüler aşk romanları dendiğinde ardından gelen sözcük genelde kadın olmaktadır.

Hem okuyucusu, hem de yazarları bağlamında yaygın kanı metni üretenin de tüketenin de kadın olduğu yönündedir.” (Erekli, 2006: 27) Ancak popüler romanların kadınlar

arasında daha çok okunmasının yanıtlarının aranması gerekmektedir. Eleştirmenlere göre popüler aşk romanlarının kadının dünyasında daha çok değer bulmasının bazı nedenleri vardır. Tania Modleski, Jayne Ann Krentz ve Janice Radway gibi konu üzerinde çalışmaları bulunan araştırmacılar da romansların kadın okuyucu için belli

duyguların tatminini sağladığında birleşirler. Janice Radway, aşk romanlarının okuyucularıyla ilgili yaptığı bir araştırma sonucunda kadınların bu romanları okumasının nedenleri ile ilgili şu sonuçlara ulaştığını belirtir:

“Kadınların, sevda romanı okuyarak kazandıkları iki boyutludur: kendilerini

tanımlayan toplumsal rollerin istemlerinden geçici olarak kurtulmak ve önceden kabul ettikleri rollerin gereksinimleri için psikolojik doyumlar elde etmek. Kadın için sevda romanı okumanın, kadınların ataerkil inşasına karşı bir tür üstü kapalı ve sınırlı direnme işlevi gördüğü söylenebilir: sevda romanı onların, genellikle kendilerinden istenen özverili olma rolünü geçici olarak reddedebilecekleri bir mekân oluşturmalarına, bu inşanın bir parçası olarak kabul ettikleri roller tarafından yaratılan gereksinimler ve arzuların geçerliliğini tanımalarına ve gündelik hayatlarında eksik olan şefkat ve ilgiye dolaylı olarak ulaşarak bu gereksinimleri gidermelerine olanak tanır.” (Radway, 1995: 143)

Popüler aşk romanları, gündelik yaşam içerisinde pasif konumda bulunan kadınlara okuma yoluyla bir direnme gücü sağlar. Kadınları bu eserlerde gündelik yaşamın sorunlarından, aile içerisindeki geleneksel rollerinden uzaklaşır ve kendilerine yeni bir dünya kurarlar. Çünkü popüler aşk romanları, orta düzeydeki genç kızların kendi aşk beklentilerine ilişkin öğeleri taşımaktadırlar. Kadın okuyucular, romantik kurgunun içindeki aşk öyküsü aracılığı ile belli duygularını tatmin etmektedirler. Çünkü romantik kurgunun kadınlar açısından bir çekiciliği vardır. Okur, eserle baş başayken birçok heyecanla mutluluğu bir arada yaşar. Bu romanların çok okunmasındaki asıl neden “kadın erkek ilişkisinin gerçek hayatta da özlenen, hayal edilen esaslara

dayandırılmasıdır. (Örneğin erkeğin) zengin, güçlü cazip ve etkili olması, kadının üstün bulup onu tehlikeden, sıkıntıdan ve problemlerden kurtarabilmesi, kadının güzel, saygılı ve iyi kalpli, sevecen olması gibi…).” (Uyar, 1982: 64) Yer yer resimli olan bu

romanların okuyucuyu sıkmayan, basit ve kolay anlaşılır olması bu romanların çok okunmasının da sebepleri arasındadır. Romanın sonunda sevenlerin birbirine kavuşması ile kadın okuyucunun duygusal sağaltımını gerekleştirdiği de bir diğer gerçektir. Modleski, çağdaş romanslar olarak gördüğü popüler aşk romanlarının kadınlara; erkek egemen toplumda konumlarını dile getiren ve kendi sorunlarıyla gerçek bir ilgilenme olanağı sağladığını düşünür. Modleski, kadın okuyucu için, “bir intikam fantezisinin

unsurlarından, kadının erkeği dize getirdiği, erkeğin daima nefrete layık olduğu, içten içe alçaldığı” (Modleski, 1982: 43) düşüncesinin bu romanları okumasındaki başlıca

neden olarak görür. Janice A. Radway ise kadınların, ‘bir kadın ve bir erkeğin ilişkisi’ ile ilgili bu öyküleri bir kadın zaferi olarak gördükleri tespitinde bulunur. Ona göre kadınlar; romanlarda yenilgiye uğrayan, ancak erkek kahramana, kendisine nasıl şefkat gösterilmesi gerektiğini ve kadına nasıl onun dilediği gibi değer verileceğini öğretmeyi başaran, olağan dışı bir kadının öyküsünü okuduklarına inanırlar. (Radway, 1995: 130, 132) Aşk ya da sevda romanları, bir anlamda erkeği olumlu anlamda dönüştüren kadınların öyküleri olarak değer bulmaktadır.

Bu romanlarda okur, gerçeğin yerine başka bir şeyi koyarak ya da gerçekle hayali karıştırarak bir “duygu yanılsaması” yaşamaktadır. Okurun, yapay bir dünyanın/ kurmacanın karşısında bir gerçekliğe ulaşmak isteği ise sonuçsuz kalır. Ancak her şeye rağmen “Roman okumanın asıl zevki, dünyayı dışarıdan değil; içeriden, o dünyada

yaşayan kahramanların gözlerinden görebilmekle başlar.” (Pamuk, 2011: 13) Romanın

merkezinde yer alan romantik aşk öyküsündeki sürece kendisini dahil eden kadın okur; mutlu sonla birlikte tatlı bir mutluluk yanılsamasına kapılır. Böylece okur, aşk öyküsünün merkezindeki kahramanla birlikte bu süreci mutlu bir şekilde tamamlar. Roman okumanın temel zevki de burada yatmaktadır. Romandaki kahramanla özdeşleşen kadın okuyucu, gerçek dünyadan bir kaçış yaşar ve kendi sorunlarından uzaklaşır. Kadın okuru, okuma eylemine sürükleyen tek neden onun gerçek dünyada yakalayamadığı duyguları hayal dünyasında yakalamak istemesidir.

Popüler romanlar, okurun nabzını elinde tutarak yaşamın katı gerçekliğine karşı güzellikleri göstermeyi amaçlar. Okur, kahramanla özdeşleşme yoluna giderek kendine pay çıkarır ve onun yaşadığı eylemlerle mutlu olur. Romanın sonunda iyilerin mutlu sonu hak etmesi kötülerin ise cezasını bulması ile geçici bir duygu yanılsaması yaşayan okur, bu yolla kendini onaylama olanağı bulur, öfke ve düş kırıklıklarını bastırır. Bu durum, okurun ödülü olarak değerlendirilir. “Bu durumda genç okuyucu ‘yeni’ ve

‘farklı’ bir dünyanın hazır kozasını, kendisine sunan romanda hikâye edilen vakanın belirlediği hayat şartlarını, insan ilişkilerini, davranış biçimlerini okumuş, onlardan haberdar olmuş ve netice olarak kendi toplumunun yaşadığı yaşamın çeperlerinin dışındaki bu yeni kozanın ölçüleri doğrultusunda değişime başlamış olacaktır.” (Andı,

2004: 57) Okurlar, hem “kendileri gibi olan”, hem de “kendileri gibi olmayan” başka hayatları ancak romanlar yoluyla öğreneceklerdir.

1930’lu yıllarla birlikte popüler aşk romanlarında bir patlama yaşanır. Kadınların dünyasına seslenen bu dönem romanlarını daha çok gençler ve kadınlar

okur. Fatih Andı, “Roman ve Piyasa” başlığı altında popüler romancılığın Cumhuriyet sonrası dönemdeki seyri hakkında yaptığı bir değerlendirmede çarpıcı bilgiler aktarır. Andı, 17 Temmuz 1943 tarihinde, Çınaraltı Dergisi’nde yayınlanan “En Çok Okunan Kitap” başlıklı anketin sonuçlarından hareketle; dönemin okur kitlesinin niteliğini ortaya koyar. Dönemin en köklü ve saygın yayınevlerinin sahipleri ile yapılmış bu ankette “Bizde en fazla hangi nevi eserler revaçtadır? Edebi eserlerden hangileri daha

çok okunuyor? Romanlardan en fazla satanlar hangileridir? Bunları kimler alıyor? Erkekler mi daha çok kitap okuyor, kadınlar mı? Romana daha fazla rağbet eden kimler, erkekler mi, kadınlar mı?” gibi sorular sorulur. O dönemde kitap piyasasını

elinde tutan yayınevi sahiplerince verilen yanıtlar önemlidir. Muallim Ahmet Halit’in verdiği yanıtlar en detaylı olanıdır. “Roman okuyucularını bizde gençlerle orta yaşlılar

teşkil ediyor. Gençler arasında da liseli kızlar başta geliyor. Bunların aradıkları daha çok ucuz romanlardır. (…) Kadınlar muhakkak ki diğer eserlerden çok daha fazla roman tiryakisidirler ve tercih ettikleri, hissi eserlerdir. Hatta bazan tasrih ederek, ‘Acıklı kitap olsun!’ diyenler çoktur.” Bu konuda Maarif Kütüphanesi sahibi Naci

Kasım Açıkel,“Kadınlar erkeklerden daha fazla kitap okuyorlar diyemem. Fakat

erkeklerden fazla roman okuduklarına şüphe yok” diyerek yanıtını verir. İnkılâp

Kitapevi sahibi G. Fikri ise “Kadınlar mı, erkekler mi daha çok okuyorlar? Eğer

okunan eser, roman diye tasrih edilirse, muhakkak ki kadınlar erkeklerden fazla okuyorlar” diyerek katılır. Bir diğer yayıncı Arif Bolat ise bu eserleri kadınların daha

çok okuduğuna vurgu yapar. (Andı, 2004: 81–86) Buradan hareketle popüler aşk romanı olarak öne çıkan eserlerin en fazla kadınlar ve genç kızlar tarafından sevilip okunduğu görüşü ortaya çıkar.

Popüler romanlar, kadınlar için yazılmıyor olsa da genellikle kadınlar tarafından ilgi görür. Eğitim seviyesi ve beğenisi düşük okuyucular tarafından tercih edilen popüler romanların kadınlara sunduğu dünyalar farklıdır. Kadınlara sunduğu pembe dünya nedeniyle kadınsı bir tür olarak değerlendirilen bu anlatılar, edilgin konumdaki kadınların belli duygularını tatmin eder ve kendini unutmasına yardımcı olur. Kadın okur, romanın dünyasına girerek gerçek dünyanın sorunlarından kaçış imkânı yakalar.

2. MUAZZEZ TAHSİN BERKAND’IN YAŞAMI – SANATI –ESERLERİ