• Sonuç bulunamadı

1.3. Popüler Edebiyat ve Popüler Roman

1.3.4. Popüler Romanın Gelişimi

1.3.4.2. Türk Edebiyatında Popüler Roman

1.3.4.2.1. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Popüler Roman

Tanzimat’a kadar geleneksel anlatılar üzerinden okuma duygusunu besleyen Türk okuyucusu, Tanzimat’la birlikte Batılı tarzdaki roman türüyle tanışır. Tanzimat’la birlikte Fransız edebiyatından dilimize çevrilen aşk romanları büyük ilgi görür. Özellikle bu dönemde Fransız edebiyatından çevrilen aşk romanlarını, Batılı diğer yazarlardan çevrilen macera ağırlıklı, edebi ölçülerden uzak romanlar izler. Geleneksel yaşamın aksine, kadın ve erkeğin toplumsal yaşamda bir aradalığını tasvir eden bu romanlar, Türk insanına sunduğu yeni yaşam nedeniyle büyük ilgi görür. “Büyükler için

masallar” (Yalçın, 2006: 221) olarak değerlendirilen bu tarz romanlarda edebiyat

değerlerine bağlılık olduğu söylenemez. Kurgu ve teknikteki kusurlar, geleneksel öğelerin varlığından dolayı Türk yazarı, yüzyılın başına kadar roman alanında yetkin ürünler vermekten uzaktır. Türk romancıları ilk örneklerde geleneksel anlatılardaki unsurların hakim olduğu Batı taklidi ürünler kaleme alırlar.

Türk edebiyatında Batı etkisiyle başlayan roman geleneği daha çok popüler kalıplar üstünden gelişim gösterir. Bu nedenle ilk roman örnekleri; dil, üslûp ve kurgu yönüyle halk hikâyelerimizin anlatım özelliklerine sahiptir. Özellikle romanımızın öncüsü sayılan “Ahmet Mithat Efendi’nin hikâye ve romanlarında halk hikâyelerinin,

bazı değişikliklere uğramış motif ve temalarına rastlarız.” (Tosun, 2009: 64) Edebiyatı

halkı eğitme aracı olarak gören Ahmet Mithat, kendisinden sonra gelen kuşaklar üzerinde etkili olmuş bir sanatçıdır. “Yazı makinası” olarak görülen Ahmet Mithat Efendi, dönemin diğer sanatçıları gibi romanda henüz bir karakter yaratma boyutundan uzaktır. Bu nedenle ilk örnekler, onun kendi toplumuyla ilgili genel ahlâk anlayışının ve görüşünün doğrulandığı eserlerdir.

Modern zamanların ürünü olan roman, “İnsanın ve çevrenin karakterlerini,

göreneklerini inceleyen, serüvenlerini anlatan, duygu ve tutkularını çözümleyen, sembolik veya gerçek olaylara dayanan uzun bir edebiyat türü(dür).” (Özkılıç, 1990:

135) İlk telif ürünlerini 19. yüzyılın son çeyreğine doğru vermeye başlayan Türk romanı iki ayrı koldan gelişimini sürdürür. Estetik kaygıyla yazmayı sürdürenler Namık Kemal’in, geniş halk kitleleri için yazmayı amaç edinenler ise Ahmet Mithat’ın yolunu takip ederler. Romanımızın ilk olgun eserlerini vermeye başlayacağı yüzyılın başına kadar genellikle Ahmet Mithat’ın benimsediği tarz, popüler romanın temelini oluşturur. Orhan Okay, “Popüler Edebiyata Dair” adlı yazısında Türk romanının yaşadığı

bu süreci; “Bizim Tanzimat’ın ilk ürünlerinden başlayarak Servet-i Fünûn’a gelinceye

kadar edebiyatımız, daha doğrusu romanımız çok defa popüler edebiyatın sınırları içinde kalır. Namık Kemal in İntibah’ı bir açıdan bunların dışında tutulabilir. Kalanı, Şemsettin Sami, Ahmet Mithat Efendi, Mehmet Celal, Hüseyin Rahmi, Vecihi ve daha adı unutulmuş birçok yazarın romanları artık hep popüler edebiyat mahsulü sayılır. Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar kadın romancılarımızın çoğu da bu sınıf içindedir.”

(Okay, 2004: 25) şeklinde bir tespitte bulunur.

Türk edebiyatında, gündelik yaşam kültürüyle ilintili popüler roman anlayışıyla yazılmış romanlara Tanzimat döneminde rastlanılmaktadır. Romanımızın bu başlangıç döneminde üretken kimliğiyle birçok yeniliğin öncüsü olan Ahmet Mithat Efendi, geniş okur kitlelerine ulaşmak için yazdığı romanları ile popüler türün Türk edebiyatındaki ilk örneklerini ortaya koyar. Bu bakımdan popüler edebiyatın gelişiminde Ahmet Mithat Efendi’nin rolü büyüktür. Romanı hem eğlendiren, hem de insanı eğiten bir araç olarak gören Ahmet Mithat böylece ona ahlâki niteliğiyle bakar. Eleştirmenler, Ahmet Mithat’ın sosyal fayda prensibini benimseyerek eserlerini vermesini farklı sebeplere dayandırırlar. Jale Parla, “Babalar ve Oğullar” adlı kitabında “Roman yazarı bir

yenilikçi ve reformcu olarak tavır aldı ama, vesayetçiliği her zaman yenilikçiliğinin önünde geldi. Çünkü roman yazarına göre ortada eğitilecek bir halk (…) vardı.” (Parla,

2006: 19-20) diyerek onun halk için yazma düşüncesindeki sebebi vurgular. Ahmet Mithat’ın kendisi, bu konuda yapılan eleştirilere; “Ben, edebi sayılabilecek hiçbir eser

yazmadım. Çünkü benim eserlerimin çoğunu yazdığım sıralarda, memlekette edebiyattan anlamayanlar, nüfusumuzun yüzde doksan dokuzunu oluşturuyordu. Benim isteğim de çoğunluğa seslenme, onları aydınlatmağa çalışmaktı. Zaten edebiyat yapmağa ne vaktim ne de kalemim elverişli değildi.” (Ertop, 1982: 67) der ve estetikten

uzak özelliklerde eser vermesinin gerekçesine vurgu yaparak kendisini haklı çıkaran bir görüş ortaya koyar. Yazdığı romanlarla halka okuma tutkusu aşılayan Ahmet Mithat, evlere roman okuma alışkanlığını sokarak halk arasında kitap okuma saati oluşturmuştur.

Tanzimat yıllarından itibaren uyarlama, çeviri ve taklitler yoluyla gelişimini sürdüren Türk romanı, yüzyılın başına kadar karakter boyutunda bir kahraman yaratamamıştır. Temel çatışmayı iyi-kötü şeklindeki bir kutupluluk etrafında işleyen ve edebi ölçülerden uzak romanlarda, rastlantılardan kurulu bir olay örgüsü, günlük olayların ağır bastığı bir yapı söz konusudur. Derinlikten yoksun şahıs kadrosunun

olayın başından sonuna kadar değişmediği bu dönem anlatılarında, hemen hemen pedagojik bir tutum izlenmiştir. (Lekesiz, 2002: 467) Türk romanının ilk örnekleri daha çok geleneksel anlatılardaki yapıya benzer kalıpları taşır. İlk dönem sanatçıları da eserlerinde geleneksel anlatılardaki unsurlara çokça yer vermişlerdir. Ahmet Hamdi Tanpınar, “Halit ziya’ya kadar romancı muhayyilesi ile doğmuş tek bir sanatçımız

yoktur.” (Tanpınar, 19888: 289) der. Onun deyimiyle hepsi roman veya hikâye

yazmaya hevesli bu kişilerin amacı topluma yeni bir şeyler öğretmektir. Gerçek bir romancı muhayyilesinden yoksun olduklarından bu dönem ürünlerinde daha çok öğretici bir tutumla hareket edilmiş ve fedakârlık, vefakârlık, iyilik gibi insani değerler öne çıkarılmıştır. Namık Kemal, romanlarında vatanperverlik, şehitlik, sadakat, ahlâki değerlere bağlılık gibi kavramlar etrafında dönerken Ahmet Mithat Efendi ise daha çok milli ve ahlâki değerlerine bağlı kişilikleri ön plana çıkaran bir eksende yazar.

Tanzimat dönemi popüler romanlarının genel karakteristik yapısına bakılacak olursa Namık Kemal ile Ahmet Mithat Efendi’nin öncü oldukları bu kuşağın romanlarında; odakta gündelik yaşamın bulunduğu, rastlantıların hakim olduğu bir olay örgüsü vardır. “İlk yazılı anlatıların en erken örnekleri olan bu romanlar, sözlü

kültürün aşk anlayışının Fransız romantizmiyle birleştiği bir dönemin ürünüdür. Her iki kaynağın da yüceltilmiş ve aşırı derece duygusal olarak biçimlendirilmiş bir aşk anlayışı vardır.” (Gökalp, 1999: 30) Türk romanının bu iki öncü kaleminden başlayarak merak,

eğlendirme heyecan unsurunun bol olduğu romanlar yazılır. Bu zeminde yükselen Türk romanı Cumhuriyet’e kadar birçok eser verir. Cumhuriyet’le birlikte bu tarzın örneklerinde adeta bir patlama yaşanır.

Mehmet Kaplan tarafından “Ara Nesil” (1870-1895) olarak adlandırılan grubun içinde yer alan Mustafa Reşit, Abdullah Zühdü, Mehmet Vecihi gibi, araştırmacıların sadece isim olarak bahsettikleri yazarların popüler çizgide ürün verdikleri görülür. Bu yazarlar, eserlerindeki zayıflıktan dolayı ikinci derece sanatçılar olarak kabul edilir. Sözü edilen yazarların halkın okuma sevgisi kazanmasında yararlı oldukları görülmektedir. 1900’lü yılların başından itibaren ise Fazlı Necip, Hüseyin Cahit Yalçın, Güzide Sabri Aygün, Saffet Nezihi, Saffeti Ziya, Nezihe Muhittin, İzzet Melih, Cemil Süleyman Alyanakoğlu, Ebubekir Hazım Tepeyran, Fatma Aliye, Fazlı Necip, Mehmet Celal gibi Ahmet Mithat Efendi’nin izinden giden ve çoğu ikinci derecede yazar olan isimlerin, türün özelliklerine uygun örneklerle popüler romancılığın gelişme sürecinde yer aldıkları bilinmektedir. Bu isimler, ilk dönem eserlerindeki benzer yapı ve temaları

tekrarlayarak eskinin izini sürdürmüşlerdir. Servet-i Fünûn roman kahramanlarında görülen marazilik, bu yazarların eserlerindeki kahramanların da ortak özellikleri arasındadır.

Servet-i Fünûn dönemi estetiği dışında kalarak popülist çizgide eser veren yazarlar da vardır. Bu topluluğa katılmayarak yazı yaşamını bağımsız bir şekilde sürdüren Hüseyin Rahmi, Servet-i Fünûn döneminde yazı yaşamına başlamasına rağmen Ahmet Mithat Efendi’nin açtığı yolda ilerleyerek popüler roman tazında eserler yazar. Hüseyin Rahmi Gürpınar, “Halk romanları yazmış olduğu için bugün popüler

edebiyat kapsamına alınmaktadır.” (Çelik, 2007: 381) Edebiyatımızda romancılığıyla

tanınan Hüseyin Rahmi, Ahmet Mithat Efendi’nin açtığı yoldan ilerleyerek Servet-i Fünûn romancılarının gözde oldukları bir dönemde geniş okuyucu kitlelerine ulaşmayı başaran bir sanatçıdır.

Hüseyin Rahmi’yle birlikte Servet-i Fünûn topluluğu dışında kalan bir diğer yazar Ahmet Rasim’dir. Tanzimat’la birlikte Ahmet Mithat Efendi’nin açtığı “halk için

edebiyat” tarzı, 1890’dan sonra Ahmet Rasim’le devam eder. Ahmet Rasim, birçok

özelliği bakımından yakın arkadaşı Mehmet Celal’e benzer. “Cep Romanları adı

altında yayımladığı eserlerinde romantizm ve popülizm etkisini açıkça göstermektedir. İyi bir dil kullanımı, İstanbul toplumu ve yaşantısının hemen her yönünün anlatımı çok yönlü bakış açısıyla romanlarında görülmektedir.” (Çelik, 2007: 382)

Bu dönemin popüler tarzda yazan bir diğer romancısı Safveti Ziya’dır. Bu yazar, özellikle “Salon Köşelerinde” adlı romanı ile isim yapmıştır. Tefrika olarak yayınlanan bu eser daha sonradan kitap haline getirilir. Milli romanlarıyla tanınan Aka Gündüz de dönemin okunan popüler romancıları arasında kendine yer edinen bir yazardır. Sanat değeri taşımayan örnekler veren Aka Gündüz, daha çok “Dikmen Yıldızı” adlı eseri ile tanınmaktadır.

Popüler romancılığın bu dönemdeki en önemli ismi Mehmet Celal olarak bilinir. Yazar, “Roman Mütalaâsı” adlı yazısı ile popüler edebiyat-okur ilişkisi üzerinde kendi düşüncelerini tartışır ve kendine göre bu konuda bir teori oluşturmaya çalışır. Yazdığı eserleriyle popüler çizgiyi benimseyen Mehmet Celal’in “Cemile”, “Venüs”, “Dehşet- Yahut- Üç Mezar” gibi aşk temalı yirmiye yakın popüler romanı vardır. Bu romanlar da bugün tozlu raflardaki yerini almıştır.

Bu dönemin bilinen popüler romancılarından biri de Mehmet Vecihi’dir. Duygusal aşk romanları, edebiyat araştırmacıları tarafından Namık Kemal’in taklidi

olarak değerlendirilen Mehmet Vecihi (Çelik, 2007: 380) Namık Kemal romantizmini daha ileri uçlara taşıyan popüler bir yazardır. İlk popüler romancılardan olan ve ara nesil döneminde yazı yaşamına başlayan Safvet Nezihi de bildik temalarla sıradan okuyuculara seslenir. Romanları dil, üslûp ve kurgusu ile popüler edebiyatın karakteristik yapısına uygun eserlerdir. Orta seviyedeki okurlara hitap eden romanları ile Servet-i Fünûn romanlarındaki kurguyu tekrar ettiği görülür. Döneminin en çok okunan ve rağbet gören yazarlarından biri olan Safvet Nezihî, daha çok “Zavallı Necdet” (1902) romanı ile tür içerisinde kendine belirgin bir yer edinir. “Marazî bir aşkı

anlatan bu eser birkaç nesil okunmuş ve etkili olmuş bir romandır.” (Ercilasun, 1997:

439) “Zavallı Necdet” romanı daha sonra sinemaya da uyarlanır. Bu eser içeriği ile pek çok okuyucu üzerinde etkili olmuştur.

Döneminde en çok okunan kadın yazarlarımızdan biri olan Güzide Sabri, Türk edebiyatındaki popüler aşk roman türünün ilk kadın yazarı olarak bilinmektedir. Tutkulu aşkı konu aldığı “Romanlarında oldukça temiz bir Türkçe, akıcı bir üslûp göze

çarpar.(…) duygusal konulu romanları, konuya uygun bir üslûpla yazılınca, kırklı yıllarda oldukça okuyucu bulmuştur.” (Önertoy, 1984: 38) “Münevver” adlı tefrika

romanıyla başladığı yazı yaşamına “Hicran Gecesi”, “Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrûkesi”, “Yaban Gülü”, “Nedret” ve “Necla” gibi popüler aşk romanlarıyla bir dönemin önemli yazarları arasında kendine haklı bir yer edinir. 1905’te yayımladığı “Ölmüş Bir Kadının Evrâk-ı Metrûkesi” adlı romanı ile daha çok tanınır. Güzide Sabri, aşkı konu edindiği bu romanında estetik beğenisi düşük okurlara seslenir. Popüler aşk romanlarının en tipik örneklerini veren Güzide Sabri, bu nedenle döneminin en beğenilen ve en çok okunan yazarları arasında gösterilmektedir.

Mehmet Rauf ve Halide Edip Adıvar’ın bazı eserlerinin de popüler türün özelliklerini taşıdıkları görülmektedir. “Eylül” adlı psikolojik romanı ile tanınan, Servet-i Fünûn devrinin önemli nesir yazarlarından Mehmet Rauf’un bütün eserlerinde popüler çizgiyi sürdürmese de II. Meşrutiyetten sonra popüler aşk romanları yazdığı görülür. Bu arada Tanzimat devri gazetecilerinden Ebüzziya Tevfik’i de popüler edebiyatın içerisinde sayabiliriz. Halit Ziya Uşaklıgil ile Hüseyin Cahit Yalçın’ın bazı eserlerinde de popülist çizginin hissedildiği görülmektedir. Halit Ziya Uşaklıgil, popüler çizgide verdiği eserlerine karşı olumsuz yaklaşımda bulunmuştur.

Servet-i Fünûn döneminden sonra yazılan popüler ürünlerde en dikkati çeken şey, “dönemin züppe tipi yerine acıklı, hülyalı, hüzünlü romantik tiplere” (Lekesiz,

2002: 468) yerini bırakmış olmasıdır. Böylece Tanzimat romanlarındaki karakteristik yapıyı tekrar ederek Cumhuriyet’e kadar gelen popüler romancılık, şahıs kadrosundaki bazı değişikliklerin dışında günümüze kadar aynı paralelde bir görünüm sergiler.