• Sonuç bulunamadı

1.3. Popüler Edebiyat ve Popüler Roman

1.3.3. Popüler Romanın Edebiyata Yansımaları

Popüler romanların edebiyat üzerinde olumsuz olduğu kadar olumlu etkileri de görülmektedir. “Yığın”lara hitap eden ve “tüketim nesnesi” haline gelen popüler romanların, yüksek nitelikli eserlere giden yolu açması bakımından olumlu işlevleri vardır. Estetik beğeninin ilk basamağını oluşturarak sanat değeri yüksek eserlere giden yolu açan bu tarz romanların, okurun davranışlarını olumlu yönde etkilediği bir gerçektir. Estetik değerden yoksun olan bu romanların okuma alışkanlığı ve zevkini aşıladığı kadar görgü kurallarını öğrettikleri ve böylece bir eğitim işlevi gördükleri tartışma götürmemektedir.

Kurgusu ve dili itibariyle çoğu zaman gerçek edebiyatın dışında tutulan popüler eserler, Türk edebiyatında roman türünün başlangıcından günümüze kadar gelen çizgide sosyal fayda işlevini yitirmeden, Türk insanına okuma zevki kazandırmada birinci derecede rol oynamıştır. Selim İleri, bu tür romanların okuma zevkini kazandırdığına ilişkin olarak, “Uçucu, ama bir yandan da romantik rüzgârlarıyla etkileyici; bizde yıllar

sonra da hüzünler, anılar, etkilenmeler bırakabilen, -sevgicil anlamıyla- hafif romanlar, seçkin, has bir edebiyat okurunun ilköğrenimidir bence” (İleri, 2009: 21) der. Yazar,

Feridun Andaç ile yaptığı başka bir söyleşisinde de popüler aşk romanlarının olumlu işlevleri ile ilgili olarak şunları ileri sürer:

“Her şeyden önce okuma sevgisi. Sonra yine okuma sevgisi, okuma tutkusu. Kırk yıla yakın bir zaman geçmiş olmalı, ‘Hürriyet’ gazetesinde Muazzez Tahsin Berkand’ın Yılların Ardından romanının tefrikasını gün be gün okumuştum. Popüler

romancılarımızla tanışmam böyle başladı. Muazzez Tahsin’den ‘alafranga aşk’ı, Kerime Nadir’den ‘alaturka aşk’ı, Esat Mahmut’tan ‘şehvetli ask’ı öğrendim. Belki hiçbiri sosyolojiye açılamamıştı ama her biri, toplumumuzun gönül tarihine iliksin içten birer ifadeydi. Bakın, bugün, Orhan Kemal romanının izinde yürüyenler çıkmadığı gibi, popüler sevda romanları da yazılmıyor. Biliyorsunuz, herkes fevkalade entelektüel. Herkes doğuştan Borges. Bunun sonucu olarak da yeni yeni edebiyatseverler yetişmiyor. Kerime Nadir, daha öncelinde Burhan Cahit, bu soy romancılarımız kim bilir ne çok okur yetiştirdiler, kim bilir ne çok Dostoyevski, Tolstoy okuttular. Onları minnetle, rahmetle anacağımıza edebiyat dışı saymayı yeğliyoruz. Sonra, 1930’lardan 1960’lara dergilerin, gazetelerin yayımladıkları popüler edebiyat verimi öyküler vardır ki, herhalde inanılmaz bir sayıya ulaşır, bu öyküler hiç değilse okurlara öykü diye bir yazı türünün varlığını öğretmişlerdir; hiç küçümsemeyelim.” (Andaç, 1997: 58)

Alemdar Yalçın ise bazı yönleriyle zararlı olduğu düşünülen bu “aşk

romanlarının kaliteli romana giden yolda bir basamak olduğunu görmeleri ve kaliteli aşk romanlarının yazılmasını özendirmeleri gerekir.” (Yalçın, 2006: 245) diyerek bir

temenniyi dile getirir.

Türk şirininin önemli şairlerinden Cemal Süreya da; Arsen Lüpen, Şerlok Holmes, Nat Pinkerton gibi serüven veya polisiye roman serilerini zevkle okuduğunu ve bu serilerin kendisine okuma alışkanlığı kazandırdığını söyler. Görüldüğü gibi gerek aşk romanlarının gerek serüven ya da polisiye romanların insanın okuma alışkanlığını daha ileriye götürdüğü ortadadır. Bu romanların, büyük kitlelerin okuma alışkanlığında değişiklik meydana getirdiği ve eğlendirip dinlendirirken hayal dünyasını zenginleştirdiği görülmektedir. Özellikle okur, “aşkla dolu bir dünya” sunan popüler aşk romanlarındaki “mutlu son”un verdiği tatlı mutluluk yanılsaması ile yeni romanlar okuma isteği duyar. Dinlendirici etkisi nedeniyle okuru, başka romanları okuma isteğine götürdüğü ise başka bir gerçektir. Ahmet Oktay, bir döneme damgasını vuran popüler aşk romanı yazarlarından Kerime Nadir ve Muazzez Tahsin’in romanları üzerine yaptığı bir değerlendirmede; bu romanların; “özellikle harf devriminden sonra okuma-yazma

hevesi uyandırmada, geniş halk kesimlerine yeni rejimin ilkelerini benimsetmede önemli bir rol üstelenmiş” (Oktay, 1993: 125-126) olduklarını iddia eder.

Okuma alışkanlığı kazandıran popüler romanlar, bu alışkanlığın devamını sağlayarak okurun daha ciddi eserlere yönelmesini sağlar. Bu tür eserlerle okuma alışkanlığı kazanan okurun, ardından daha seviyeli eserleri okuma isteği duyması

“okuma eşiğinden okuma salonlarına geç(iş)” (Uyar, 1982: 76) anlamına gelir. Çünkü

kolay ve anlaşılır olan bu metinler aracılığıyla az ya da çok okuma zevkini yakalayan ve belli bir okuma seviyesine ulaşan okurun daha yüksek eserlere yöneleceği kuşkusuzdur.

Okuyucuda birçok konuda olumlu duyguların gelişmesini sağlaması açısından popüler romanların olumlu işlevleri vardır. Bu romanlar, kişilik gelişimini tamamlamamış genç kızlara gündelik yaşamın baskısından uzaklaşma olanağı sağlar, onların gerçek hayatta elde edemediği mutlulukları az da olsa hayal dünyasında yakalamasına olanak verir.

Popüler romanların okuma alışkanlığı kazandırmak kadar toplumsal ve sosyal yapıda bazı değişimleri hızlandırıcı özellikleri de bulunmaktadır. Çünkü bu romanların kadınların sosyal hayata hazırlanmasında yol gösterici olduğu, adab-ı muaşeret konusunda yararlı bilgiler sunduğu bir gerçektir.

Okuma eyleminin yaygınlaşmasında rolü olduğu görülen popüler romanların; farklı açıdan bir olumsuzluğu da beraberinde getirdiği anlaşılır. Çünkü bu romanlar kolay okuma alışkanlığı kazandırdığından, ciddi eserlerin okunmasını engellemektedir. (Bener, 1982: 66)

Popüler romanlara, aşırı duygusal olması, verem duyarlılığını dile getirmesi, gerçeğin sınırlarını zorlayarak insanları hayallere sürüklediği için olumsuz gözle bakılmaktadır. Bu özelliklerinden dolayı da edebiyatın dışında tutulmakta ve bu nedenle edebiyat incelemelerinden uzak kalmalarına neden olmaktadırlar.

Popüler romanlar, taşıdığı unsurlarla insan ve toplum yaşamında olumsuz etkilere yol açmaktadır. Özellikle Fransız edebiyatından yapılan çeviri romanların bolluğu, bu romanlardaki insan ilişkileri Türk okuyucusunun toplumsal değerlerinde sarsıntıya neden olur. Toplum gerçeklerimizle uyuşmayan yaşantılar ahlâki anlamda yozlaşmaya kadar götürür. Özellikle popüler aşk romanlarındaki burjuva ahlâkının özendirilmesi ve Batılı bir hayat tarzının toplumumuza yerleştirilme çabaları bu romanların bütün olarak reddedilmesine neden olmaktadır. Edebiyatın ahlâkı veya insanı biçimlendiren bir sanat olduğundan hareket edersek, toplumun benimsediği ahlâk kurallarından uzak sınırları çizen bu romanların okuyucusuna zarar verdiği iddia edilmektedir. Rauf Mutluay “50 Yılın Türk Edebiyatı” adlı eserinde popüler aşk romanları üzerine yaptığı bir değerlendirmede popüler romanları “basit, ticari, bayağı” yönüyle eleştirerek, bu eserlerin “gençlik özentileriyle” yazılan eserler olduğunu belirtir.

“Romancılık için gerekli yetenek-üslûp, muhayyile-sorumluluk-çaba sanat gücüne sahip değillerdir. Piyasaya çalışırlar. Kimi yaşanmamış aşk düşlerini hikâyeleştirerek, kimi yabancı dillerden ustaca konu uyarlamaları getirerek, kimi masallara alışmış insanlarımızın eğitimsiz kesimlerine çağdaş masal ögeleriyle dolu serüvenler sunarak ve hemen hepsi gazetelerin ayrılmaz bir parçası olan roman tefrikalarına göz dikerek ürün devşirmişlerdir.” (Mutluay, 1976: 576)

Görüldüğü gibi Mutluay, sanatsal değerden yoksun bu tarz romanlara kâr amacıyla yazılan metinler olarak bakmaktadır. Popüler romanı bir geçim kaynağı olarak gören ve Server Bedii takma adıyla bu türde birçok eser veren Peyami Safa, popüler romanları okuyucu kitlesi açısından değersiz bularak bu tür eserlere olumsuz yaklaşır:

“Bunların çoğu vakit geçirmek için okurlar. Şüphesiz bu “vakit geçirmek” ihtiyacı belirsiz ve geri bir edebi zevkle karışıktır. (…) Bu hesapça orta ve ortadan aşağı seviyeli okuyucunun hayali için roman, boş vakitler cümbüşüdür. Eğer cinayet romanı, eğer sevda romanı, eğer çıtı pıtı kız, cici bayan, serdengeçti bay romanı, okuyucudan biraz fazla düşünme çilesi isteyen ve tahlil romanından fazla müşteri buluyorsa, bunun sebebi okudukları eserden anlamaktan ziyade oyalanmak ihtiyacının tatminini arayanlar büyük ekseriyeti doldurmalıdır. Fakat hepsi bu kadar değil. Kadınların ve gençlerin yaşlılardan fazla romana düşkün olmalarında vakit geçirmek ihtiyacına bağlı, fakat bundan ibaret olmayan bazı ruh sebepleri de bulunsa gerek.”

(Safa, 2007: 63-64)

Mutluay’ın görüşlerine yakın bir anlayış sergileyen Peyami Safa, bu eserlerin okuyucularının kadınlar olması ve boş vakitleri doldurma aracı olarak kabul edilmesi nedeniyle bu tür eserleri değersiz görür.

Muazzez Tahsin ile Kerime Nadir’in şöhreti yeni yakaladığı ve gazeteler aracılığıyla sesini duyurduğu yılların başında bu romanların olumsuz bir dünya sunduklarına dair birçok eleştiri alırlar. Behice Boran, popüler tarzın diğer örneklerini de bu iki yazarın aşk romanları üzerinden eleştirir. Yazar, 1941 yılında yazdığı “Kadın

Romancılarımız” adlı yazısında bu tür romanlarda aynı yapının sürekli tekrar ettiğini ve

“sadece bir aşk hikâyesi” olmaktan öteye gidemediklerini belirterek “Bunları bitirdiğim

zaman hepsinin, anlatılan vakaların ayrılığına ve muharrirlerin, başka olmasına rağmen, aynı umumi kalıba girdiğini, müşterek vasıflar gösterdiğini, biraz da hayretle gördüm. Bir defa bunların hepsi sadece birer aşk hikâyesi’dir. (…) Kitapların sıklet merkezi bu hikâyelerin inkişafı, bir düğüm noktasına erişmesi ve sonunda düğümün

çözülmesidir. İyi, kuvvetli romanları vasıflandıran karakter tahlili, insanın şahsiyetinin derinliklerine inerek incelemek, bu kitaplarda mevcut değildir. (…) Vakalar adeta bir “içtimai boşluk” içinde geçer, daha geniş cemiyet çerçevesinde geçen hadiselerin hikâyenin kahramanları üzerine bir tesiri yoktur, onlar sadece kendi küçük meseleleri, “kalp çarpıntıları” ile meşgul olurlar.” (Boran, 1992: 21) der.

Yazar, bu romanlarda bir romanda bulunması gereken güçlü karakter tahlilleri, insan psikolojisinin derinliklerini gösterecek bir unsura rastlanılmadığını dile getirir. Boran, bu eserlerle ilgili olumsuz düşüncelerini şöyle sürdürür:

“Kitapların hepsi, başından sonuna kadar, vıcık vıcık, yapışkan, fazla şekerli bir şurup gibi iç bayıltıcı bir santimantalizm ile doludur. Okuyucunun sathi, basmakalıp hislerine hitap etmek, ona tatlı gözyaşları döktürmek, “zavallı çocuk” veya “zavallı genç kız” dedirtmek için lazım gelen bütün unsurlar seferber edilmiştir. (…) bu romanlar, genç ve güzel sultan, şehzade veya prenslere dair çocuklukta dinlenen masallara benziyor.(…) Şehzade ona aşık olur ve evlenerek kızın servet noksanlığını tamamlar.

Romanlardaki şahıslar eski bir paşa, büyük bir memur, bir sefir vs. ailesine mensupturlar; bugünkü hayat şartları içinde de az çok mevkilerini devam ettirmişlerdir. Aile mevkiinden ve ananesinden gelen bir gurur, “kibarlık” vardır. Avrupa kapı komşu gibidir; oraya hemen seyahat edilir.” (Boran, 1992: 21-22)

Daha çok kadın kaleminden çıkan popüler romanlar, yine kadınlar tarafından okunan metinlerdir. Bu özelliklerinden dolayı “kadın” metinleri olarak görülen popüler romanlara, “basit”,“hafif” ve “kadınsı” gözüyle bakılır. John Fiske, “Popüler Kültürü Anlamak” adlı eserinde roman okumanın kadınlar üzerinde yaptığı olumsuz etkilere değinir. Fiske, popüler romanların genelinin “göz boyayıcı bir biçimde ve aldatıcı bir

kılıkta sunulan, anında baştan çıkaran bir karakteri bulundurması” nedeniyle

duygulanımlarına yol açarak özellikle kadın-roman ilişkisi üzerinden bir olumsuzluğa vurgu yapar. Fiske, bu türün kadınlar için zararlı olduğunu Leslie Stern’den aktardığı bir görüşle destekler:

“Kurmaca yapıtlar okumak, genç bir kadının edinebileceği en zararlı

alışkanlıklardan birisidir. Bu alışkanlık bir kere tümüyle yerleşmeye görsün, alkol ya da afyon kullanımı kadar bağımlılık yaratır. Roman düşkünü, afyon bağımlısı ya da bir alkolik kadar köledir.” (Fiske, 1999: 116)

Ticari, bayağı, basit, gazeteler aracılığıyla tefrika olarak yayımlanması, kâr amacıyla yazılması, yazarlarının yeteneksizlikleri ve alt kültür grubuna ait okuyucuya hitap etmeleri, kadın okurun dünyasına seslenmeleri nedeniyle popüler romanlara olumsuz gözle bakılmaktadır.